1922'de Kurtuluştan sonra yeni bir devlet kuruldu, ama bu sıfırdan inşa edilen bir devlet değildi. Yıkılan Osmanlının köklü tecrübesi temel alınıp onun üzerine kuruldu. Kurumları ve kadrosu ondan devşirildi. Hızlı bir inkılap serisiyle yenileşmeler yapılırken bir yandan da yıkılan devletin sürüncemede kalmış işlemleri takip edildi. Borçlarının ödenmesi ve alacaklarının tahsili gibi... Alacak dediğin de halktan toplanan vergiler oluyor...
Eğret'ten alınan en önemli vergi öşür vergisi... 1919-1922 Yılları arasında devlet fiilen yıkıldığı için o zamanki otorite boşluğunda vergi toplanmasında aksaklıklar yaşanmış. Yeni devletin kurulmasıyla işte o zamanki alacakların da peşine düşülmüş; adeta, 'nerede üç yıllık dene, getirin bakalım' demişler...
1926 ile 1929 yıllarında verilen iki mahkeme kararına yansımış bu olayı kısaca özetleyelim:
Hükümet diğer köylerde olduğu gibi Olucak ve Eğret'te alamadığı arpa buğdayın peşine düşer. Hesaplamalar yapılır ve gecikme zammıyla birlikte tahsil edilecek toplam miktar belirlenir. İki köy de buna itiraz eder ve 1921-22'de işgal döneminde Yunanların ürünlerin çoğunu gasp ve tahrip ettiğini bu yüzden vergiden muaf tutulmaları, en azından bir kısmında indirime gidilmesi gerektiğini savunurlar. Neticede bu itiraz kabul edilir ve ciddi bir vergi indirimi kararı çıkar.
Karar kaydındaki bazı ayrıntılar dikkat çekicidir. Evvela şahitlerin beyanına göre; 1920 senesi öşür vergisi olarak Eğret'ten toplanan 550 kile buğday, 75 kile beyaz arpa, 175 kile siyah arpa Merkeze götürülmüş ama orada Yunanlar tarafından gasp edilmiş; aynı yıla ait Eğret'ten toplanıp da orada kalan 720 demir kara arpaya Yunan askeri, yerinde el koymuş... Bu miktarlar Eğret gibi bir köy için az gelebilir, ama bunların sadece vergi olduğunu unutmayalım... Hakkıyla verildiği düşünülse bile bu miktarı 10 ile çarparsanız 1920 yılı hasılatına ulaşırsınız.... Peki ya 1921-22... Onu hiç sorma...
1. Osman Efendi bin Hacı Mahmud - Hatiplerin Molla Osman
2. Hasan Hüseyin bin Ahmed - Böbülerin Dedesi
3. Murat bin Ömer - Takgasların Dedesi
4. Hacı Halil bin Hacı Abdil - Hacapdıramanların Dedesi
***
Yıl, 1921... 15 Kasım... Afyon'daki, İzmir Yunan Yüksek Komiser Vekiline bir dilekçe geliyor. Eğret, Olucak, Osmanköy, Cumalı ve Susuzosmaniye köylerinin muhtar ve imamlarının imzaladığı dilekçenin içeriği şöyle: Köyümüze gelen 5. ve 13. Yunan Tümeni askerleri bütün buğdayımıza el koydu. Yiygi olarak bize buğday bırakmadığı gibi tohum için de tek bir tanemiz bile kalmadı. Mallarımıza verecek yemimiz ve tohum olarak ekeceğimiz arpa da bırakmadılar...
Bu bir şikayet dilekçesiydi; ama kimi kime şikayet edeceksin... Aynı zamanda çözüm arama yoluydu; lakin Afyon'daki Yüksek Komiserliği Vekili bu sorunun çözüm mercii değildi. Nitekim dilekçeyi bir üstyazı ile İzmir Yüksek Komiserliğine havale etti. Ama orası da meseleyi halledemezdi, o ayrı... 1922 Eylülünde kaçıp giderlerken, götürdükleri arşivin içinde o dilekçe de vardı...
***
Dilekçenin ortaya çıkış öyküsü de ilginçtir; Yunanistan Devlet arşivindeki bir belge, nasıl oluyor da bir asır sonra bir Türk tarafından günyüzüne çıkarılıyor.... Üstelik Yunan ordusu aleyhine kullanılabilecek içeriğe sahip bir belge...
Türk Tarih Kurumu'nu sosyal medyadan takip ederim, faydalı yayınları oluyor. Etkinliklerini Youtube sayfasından canlı yayınlıyorlar... 17 Mayıs 2022 günü Trabzon'da 'Yunanistan Tarafından Anadolu'da İşlenen İnsanlık Suçları' Sempozyumunu da oradan izledim. Doç. Dr. Esra Özsüer'in bildirisi 'Türk Ulusal Bağımsızlık Mücadelesinde Yunan Ordusunun Savaş Suçları' başlığını taşıyordu. Sempozyumun 33. dakikasından itibaren Esra Hanımın bildirisini izleyebilirsiniz. Ben Esra Hanımdan o bildiri sayesinde haberdar oldum. Yunan Arşivlerine girip araştırma yapması ve sık sık orada gördüğü belgelerden bahsetmesi dikkatimi çekti. Başka bir açıdan, Eğret'te, Afyon'da ve nihayet Ege'de yaşananlara ışık tutar nitelikte konuşuyordu. Gerçi yayının kalitesizliği sebebiyle Eğret'e has diyebileceğimiz bilgi bulamadım; ama o potansiyelin varlığı önemliydi...
Büyük Taarruzun Yüzüncü yılı etkinlikleri çerçevesinde 9 Eylül'de Esra Hanımın bir sohbeti yayınlandı; sohbet başlığı 'Yunan İşgalinde Anadolu'da İşlenen Cinayetler ve İnsanlık Suçları' idi... Yarım saatlik bu sohbetin yayın kalitesi ve içeriği daha zengindi. Üstelik sözünü ettiği belgelerin görüntüsü de ekrana veriliyordu. Videonun 13:30. dakikasından itibaren konumuzu teşkil eden belgeye başladı ve içerik anlatılırken ekrana hem üstyazı hem de orijinal dilekçenin görüntüsü verildi. Ekran görüntüsünü aldım ve defalarca izledim. Tam okuyamadım ama, 'Eğret' kelimesini seçer gibi oldum.
Tabi emin olamıyorsun... Esra Hanıma ulaşıp, belgeyle ilgili daha detaylı, en azından o köylerin içinde Eğret'in olup olmadığı bilgisini almaya çalıştım. Sağolsun O da ser verdi sır vermedi; ama yeni çıkacak kitabında belgeyi yayınlayacağını söyledi. O günden sonra merakla kitabın yayınlanmasını bekledim. Uzun sürmedi bu bekleyiş, geçtiğimiz ay kitabın çıktığını öğrendim. Hemen sipariş verdim, bu seferki bekleyişimiz hala sürüyor; kitap henüz elimize geçmedi... (Sonradan anlaşılacak, beklenen kitap bu değilmiş.)
Kitabı göremedik; ama bugün (7 Aralık 2022) Ankara'da yine bir panel vardı: 'Batı Anadolu'da Yunan Mezalimi Paneli'... Panelistlerden biri olan Esra Hanım, beklediğim belgeyi gündeme getirdi, yenilik olarak dilekçe günümüz Türkçesiyle de ekrana yansıtıldı. Bu konuşmayı videonun 1:30:00. dakikasından itibaren izleyebilirsiniz. Belgeye nasıl ulaştığını da satır aralarında anlatıyor Esra Hanım... Dilekçenin ekran görüntüsünü olduğu kadarıyla buraya koyuyorum, işin ehli olanlar okur da belki o günün Eğret Muhtarı kim olduğunu ortaya çıkarır...
***
Mahkeme kaydında Eğretli dört şahidin şahitliğini, Yunanistan arşivindeki bu dilekçe doğruluyor. Hatta beyanlarının az bile olduğunu gösteriyor... Dilekçede söylenenlerin azlığını da dene ambarında öldürülen İşofun babasından; Cemal Hocanın ambarda yakılan denelerinden; Ağustos sıcağında ateşe verilen harmanlardan çıkarabilirsiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder