-U-
uca: Kümes
hayvanlarının bacağı, but.
ucu gaşmek: 1.Uçkur veya don
lastiğinin ucu kaçıp belde durmamak, 2.(mec)Bir işin yapılması, problemin
çözülmesi güçleşmek.
ucun ucun: Yavaş yavaş, azar
azar.
ucu ucuna: Ancak, yetişecek
kadar.
uçmak:
Mercimek, nohut, burçak vb. tarlada çok fazla kurumak.
uçuklamak: Korku
veya üzüntüten dudak kenarlarında yara oluşmak.
uçun/uçu: için
uçuru: Dolayı,
ötürü, için gibi sebep bildiren edat.
ufaklamak: Küçük parçalara
ayırmak, ufalamak.
ufaklı: İçinde
küçük taneler bulunan.
ufaksu: Çiş, idrar, küçük
abdest.
ufaksu dökmek: Küçük
abdestini yapmak, işemek.
ufalmak: Yavaş
yavaş küçülmek.
uğra: Hamur
işi yaparken hamurun oklava, el veya başka bir yere yapışmaması için ele
sürülüp yere sepilenen un.
uğragabı: Uğra
konulan kap.
uğralamak: Hamurun
üzerine veya hamur açılan yere un sepilemek
uğulmak/uğunmak: 1.Küçük
çocuk ağlama sırasında nefessiz ve sessiz kalmak, 2.Ağrı ve acıdan dolayı
kıvranmak.
ulaf: yulaf
uluk: tembel
Uluyol: Bir
mevki adı
umaca olmek: 1.Umduğunu
bulamamak, hayal kırıklığına uğramak; 2.Umduğu yiyeceği bulamamaktan vücutta
şişme şeklinde görülen rahatsızlık.
unevi: Un ve diğer yiyecek erzakların
konulduğu oda.
unevlası: Un, yağ, şekerden
yapılan helva.
unneşmek:
Uzanmak, ulaşmak, yetişmek.
unneşdirmek:
Uzatmak, ulaştırmak, götürmek.
un ufak etmek: Çok küçük parçalara
ayırmak.
urba: elbise,
giysi
urgan çekmek: Sap, odun gibi
havaleli yüklerle arabayı yükledikten sonra, son iş olarak urganla bağlamak.
urgan tokası: Arabadaki yüke urgan çekerken sıkı bağlayabilmek için kullanılan sert ağaç oyularak veya bükülerek yapılan halka.
Urum: Rum
Urus: Rus
usangın: bıkmış,
yılmış, usanmış
usdeye gitmek: Zanaat öğrenmek
için bir ustanın yanına sürekli gitmek.
usdurası belinde: Belalı
usulcecik: yavaşça,
sessizce
usutmak:
sakinleşmek, yatışmak, durulmak, şımarmayı kesmek
uşgur: Şalvarı
belden bağlamaya yarayan, ipten özel olarak örülen kemer bağı. (uçkur)
uşgurluk: Şalvar
belinde uçkur geçirmeye yarayan bölüm.
utanıbarlanmaz: Utanması sıkılması
olmayan (utanıp arlanmaz)
uyanmak: 1.Aklı
başına gelmek, işin aslını anlamak; 2.Meyveler tomurcuklanmaya başlamak,
3.Kümes hayvanları yumurtlama vakti gelmek.
uydurmak:
Benzetmek
uydurukcu: Yalan
söylemeyi alışkanlık edinen.
uyku dünek: Uyuma
ve dinlenme fırsatı.
uyku dünek yok: Hiç dinlenme, uyuma
fırsatı yok.
uyku semesi: Uyku
sersemliği.
uyluk:
Kalçadan dize kadar olan bacak kısmı.
uymak: çatmak,
sataşmak
uyuntu: uyuşuk,
salakça, tembel, kendi başına hareket edemeyip başkasına uyan, asalak
uyuşak: iş
yapmayan, miskin, tembel, uyuşuk
uzanmak:
uyumaksızın yatmak, uyuklamak, kestirmek
Uzundere: Bir
mevki adı