h etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
h etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ocak 2021

Sözlük H

 -H-

haba: Kendir veya eski bezlerden kabaca dokunmuş kilim.

habakam debakam: Hiç durmadan, sürekli olarak (Ha bakalım, de bakalım)

habaken: Tamam mı, anladın mı anlamında tembih onaylatma sözü (Hadi bakayım)

habar: haber

haba yumek: Kilim ve halı yıkamak.

ha bire: Durmadan, ara vermeden sürekli.

ha biri: İsmi lazım değil, ismini vermek istemediğim biri.

hâcık(hahacık): Olumsuz sıfatlarda pekiştirme ünlemi. (Yalancı hâcık!)

hadde: Şaşırma ünlemi

hade: 1.haydi, 2.Sahi mi, gerçek mi anlamında

hadeñ: Bir çok kişiye topluca söylenen haydi ünlemi.

hadeñdi: Haydi çabuk olun

hadêñize: Çocuğu eve gönderme sözü, (Hadi evinize)

hadeyince: Çabucak, anında

hadibakam: Telaş ve üzüntü bildirir ünlem (hadi bakalım)

hadibaken: İstenileni yapması için tembihleme sözü (hadi bakayım)

hadi gâli: Şaşırma ünlemi

hadigoyuna: Koyun köpeğini ait olduğu yere, sürünün başına kovma sözü.

ha işde: Şöyle böyle, orta halli, idare eder.

hak: İmam, berber, sığırcı, fırıncı gibi kişilere aynî olarak ödenen ücret.

hakget: gerçek, haikat

hakgetden: gerçekten, haikaten

hakına: İmam, berber, sığırcı gibi hizmet verecek kişilerle, ücreti harman sonu halktan toplanacak tahılla ödenecek şekilde anlaşma.

hakına bokuna: Kar-zarar hesabı tam yapılamamış, karambole girilmiş iş.

hakından gelmek: 1.Zor bir işi başarı ile sonuçlandırmak, 2.Cezalandırmak, yenmek.

hak toplamek: Aynî ücreti yıllık olarak tahsil etmek. Genellikle harman kalktıktan sonra buğday olarak alınır.

hâla:” hatta” anlamında kullanılır

hâladâ/hâladaha:”hâla” edatı bu şekilde söylenir.

halaza: Ekilmediği halde bir önceki hasatta dökülen tohumlardan çıkan, emek verilmeden yetişen ekin.

halberi: kolaylıkla, kolay kolay

halbüküse/halbüküsem: halbuki, oysa

hale yola gomek: Bir şeyi veya durumu düzeltmek, işleri yoluna koymak.

Halibram berkatı: Halilibrahim bereketi.

halka: Çevresi sivri çivilerle donanmış koyun köpeği tasması.

halva: helva

Hamambazarı: Pazar günleri Gazlıgöl’de kurulan Pazar.

hamamcı: 1.Hamama gidenler grubu, 2.Boy abdesti alması gereken erkek

hamamcı olmek: Gusül abdesti gerekmek.

hamam gibi: Çok sıcak

hamamlık: Odanın duvarının içine gömülmüş banyo yapma yeri.

hambal: hamal

ham düye: İlk kez buzulayan düve.

ham etmek: Çocuk dilinde yemek.

hamır aşı: evde kesilmiş makarna, erişte

hamır mendili: Ekmek yaparken hamur altına veya tekne üstüne kullanılan yaygı.

hamırsız: 1.Bir tür mayasız ekmek, 2.Ebegömecinin düğmeye benzer tohumu.

hamır yazmek: Fırına verilmek üzere hamurun ekmek büyüklüğünde yuvarlanarak parçalanıp mendil üzerine dizilmesi.

hamıt: Koşum takımlarının, hayvanın boynuna takılan en önemli parçası.

hamlamak: 1.Hayvan uzun süre boş durmaktan idmanını yitirmek; 2.Bir işe ani yüklenme sonucu, vücut ve kaslar yorgun düşmek.

hamsı: olgunlaşmamış, demlenmemiş, çiğsi koku

hamsımak: bayatlamak

Han: Tarihi kervansaray

han gibi: çok büyük, çok geniş

hana: hani

hanabakam: pekiştirilmiş hani edatı (hani bakalım)

haney: iki katlı ev

hangı: hangi

hangı biri: Çok olanlardan hangisi?

hangını: hangisini?

han gibi: çok büyük, çok geniş

Hanıñ arası: Köy içinde bir mevki.

hapaz: 1.avuç, 2.tutam

hapaz hapaz: Avuç avuç anlamında çokluk bildirir.

hapazlamak: avuçlamak

hap demek: Çocuk dilinde yemek.

harar: büyük çuval, talis

haréket: deprem, zelzele

harilli: çabuk kızan, akılsız

harlamak: 1.Az yanan ateş birden alevlenmek, 2.Su birdenbire ses çıkararak akmak.

harman: Sapın harman yerine getirilmesiyle başlayan, samanın samanlığa sokulmasıyla sona eren ve yaklaşık 3 ay süren hasat sezonu. Bu sezon eskiden Kasıma kadar sürermiş.

harmancı: Yalnız harman işlerinde çalışmak üzere anlaşılmış kişi.

harmancı durmek: Birisiyle sadece harman işlerini görmek üzere anlaşmak.

harmandan galkmek:  Sapın tarladan harman yerine gelmesiyle başlayan hasat işlemlerinin sona ermesi.

harman davran: İşlerin hemen yapılması gerektiğini anlatır ikileme.

harman dırmığı: Nispeten küçük, sadece arkası sıyırgı olarak kullanılan tırmık.

harman galkmak: (mec)Sofradaki yemeklerin bitirilmesi.

harman süpürgesi: Çok sert ottan yapılan, çimler arasındaki buğday tanelerini bile toplayabilen dikey olarak bağlanmış, özel tasarım süpürge.

harman veresiye: Parasını harmandan sonra ödemek üzere yapılan alışveriş.

harmanyeri: Döven sürme, savurma, çalkama vs. hasat ile ilgili bütün işlemlerin yapıldığı yer.

hartdadak: Hemen birden bire.

hartos martos: Birbirini ite kaka kavga etme.

hasdacak: hastalıklı, bitkin

hasır olmek: Tarladaki ekin çok çiğnenmekten biçilip hasat edilemeyecek duruma gelmek.

haşadı çıkmek: çok yorulmak

haşeş: haşhaş

haşeş çapaları: 1.Tarlada toplu olarak yapılan, yılın ilk işi. 2.Haşhaşların çapalandığı zaman, dönem.

haşeş daşı: üzerinde haşhaş ezilen taş.

haşeş dilmek: Taze haşhaş kapsüllerini, sakızını almak üzere özel bıçakla çizmek.

haşeş garması: Sürtülmüş haşhaşın şeker-su ile karıştırılmasıyla elde edilen, hem yemek hem de tatlı niyetine yenilen karışım.

haşeş gırmek: Olgunlaşmış haşhaşı kapsüllerini kırmak suretiyle hasat etmek.

haşindi: Hemen şimdi.

haşşöne/haşşönecene: Bir durumu onaylama veya durumdan duyulan memnuniyet ünlemi (hah şöyle)

Hatca: Hatice

hateş: ateş

hatıl gafalı: Söyleneni geç ve zor anlayan anlamında hakaret sözü.

hatıra: Ücretsiz, karşılıksız sırf hatır için yapılan iş.

hatır almek: Gönlünü hoş etmek.

hatır hatır: Şiddetli kaşınmayı anlatır

hatırını gırmek: Birinin kalbini kırmak, onu üzmek, gücendirmek.

hatimlik: Kur’anı hatmeden öğrenciye verilen hediye.

hav: Bazı bez ve kumaşlarda toplanan yumuşak topakçıklar.

havını almek: Bazı yeni giyecekleri kullanmadan önce yıkamak.

havkılamak: 1. Sert ve öfke dolu sözlerle saldırmak, 2.Köpek havlayarak saldırmak.

havlı: havlu

havlız: Çocuk lazımlığı.

havta: hafta

havtasında: bir hafta sonra

havtiye: gelecek hafta

hayâ: erkekte cinsel organlar

haya giden: inatçı, burnunun dikine giden

hayat: Evin diğer bölümlerinin buraya açıldığı, yemek yenen dinlenilen, iş konuşulan; evin en çok kullanılan bölümü.

hayay: “güya, sanki” ye yakın anlam veren bir edat. (Hayay biz yemeği bişirdik falan demedim)

hayır: Allah rızası için yapılan harcama.

hayırgör: Alışverişin kesinleştiğini gösteren el sıkışma.

hayır haber: ses seda, haber

hayırı galmemek: İşe yaramaz, kullanılamaz duruma gelmek.

hayırına: Karşılıksız, sevabına.

hayırı olmamek: 1.Dermansız güçsüz kalmak, 2.Bir yararı dokunmamak.

hayır işi: Allah rızası için yapılan iş.

hayırlara garşı varam: Rüya için “hayır olsuñ” diyene verilen cevap.

hayratçı: Köyde arabayla dolaşarak bağış toplayan kimse.

: 1.evet, 2.yok, hayır

Hebbe: Habibe

hebücüğü: tamamı, tümü, hepsi

hebücümüz: hepimiz

Hécaz: hac, hac yolculuğu (Hicaz)

Hécaza gitmek: Hacca gitmek.

hece: 1.Nasıl, nice; 2.tamam mı, değil mi

héç/heş: 1.hiç edatı, 2.Tabii, elbette anlamında onaylama ünlemi.

héçinsemek: Önemsememek, değer vermemek, kâle almamak. Hiçmiş gibi davranmak.

hef: korku (havf)

heflenmek: için için korkmak, endişelenmek (havflanmak)

hekmet: hikmet

helbet: 1.evet, 2.tabii ki, elbette

hele/helegoma: Karşıdaki kişiyi, onun davranışını, sözünü protesto etmek veya o kişiyi küçümsediğini göstermek amacıyla verilen tepki.

hele bi: 1.Dikkat çekme ünlemi (Hele bi kısırağı va!); 2.Tehdit ünlemi (Helebi gelmesiñ gösderirin ben oña!)

helelce: Bir kuş, kerkenez.

hele le: Şaşırma ünlemi

Heliban: Halil İbrahim

helle melle etmek: 1.Üstünkörü de olsa işi yoluna koymak; 2.Tencereden çıkarılan yemeği karıştırıp parçalamak.

hellen: Sakındırma ünlemi (hele len)

hellicik/ellicik etmek: imrendirmek, özendirmek

hémi: 1.tamam mı, 2.emi edatı

Hendek Arası: Taşlıtarla mevkiinden köye giriş yolu.

hendek atmek: Hendek kazarak tarlaya koruma sağlamak veya su yolu açmak.

hepberebâ:  Elbirliğiyle, hep birlikte

heral/heralda: herhalde

herdâyim: her zaman, daima

herepsi: hepsi, tamamı, (her hepsi)

heri: seslenme ünlemi

herifcioğlu: Kendisinden bahsedilen ve saygıyı haketmeyen kişi.

herkeş/herkeşlê: herkes

hesabına gelmek: Çıkarına uygun bulunmak.

hesap görmek: Alacak vereceği karşılaştırıp ödeşmek, borcunu ödemek.

hevla: helva

héyallamak: sezmek, sezinlemek, hissetmek, fark etmek

heyam/heyamda: herhalde

heyânet: 1.ihanet, 2.hain

heyar: salatalık, hıyar

heyheyli: deli

heykel gibi: 1.Çok büyük, 2.Hareketsiz, duygusuz, durgun.

heyvak: eyvah

hı/hım: evet

hıggıdık: hıçkırık

hılt: can sıkıntısı

hıltar: 1.Hayvanların boynuna takılan kayış, yular; 2.Koyun köpeklerine takılan çivili tasma, halka.

hılt olmek: gıcık olmak, hoşlanmamak, çok kıskanmak

hımbıl: 1.avanak, budala; 2.uyuşuk, mıymıntı, beceriksiz

hımırtlak: gırtlak

hınkırmak: sümkürmek

hınkış: Ağır canlı, yavaş hareket eden, umursamaz

hırt: 1.kıskanç, 2.olgunlaşmamış kavun, kelek

hırtgarınnı: kıskanç kimse

hırtlak: boğaz, gırtlak

hırtlaklamak: Boğazını sıkmak.

hırtlaklı: boğazlı kazak

hışır: ağır

hışır gibi: çok ağır

hızar: tomruk, kalın ağaç kesen büyük testere

hızarcı: marangoz, ağaç işleri yapan kimse

hinci: şimdi

hinciye: şimdiye kadar

hinciyecek: şimdiye, bugüne kadar

hizmikar: Yıllık veya mevsimlik bir ailenin işlerini gören, hizmetinde bulunan kişi, bekar.

ho: Sığırları sürme ve onlara seslenme ünlemi.

hocalâ yemişi: Bodur yabanıl bir ağaç ve onun küçük kırmızı meyveleri.

hodul: Anlayışsız, hatır gönül dinlemeden konuşan, kibirli kimse.

hodullanmak: Sevimsizce söylenmek, homurdanmak.

hokra: Büğlek ısırması sonucu hayvanın sırt bölgelerinde oluşan şişliğin zamanla kurtçuklarla dolu iltihaplı yara halini almış biçimi.

hopbecik etmek: Çocuk severken yukarı atıp tutmak.

hop etmek: Çocuk dilinde çocuğu zıplatmak.

hoplamak: atlamak, zıplamak

hora geçmek: İşe yaramak, makbule geçmek.

horalet: oralet

horavlanmak: sinirlenmek

horaz: 1.horoz, 2.Av tüfeklerinin üstündeki çıkıntı.

hor gullanmek: Bir şeyi eskir yıpranır diye düşünmeden kullanmak.

horlamak: hor görmek

hoşaf gibi: Yorgunluk, bitkinlik anlatır benzetme.

hoşurdamak: Su kaynarken ses çıkarmak.

hortlamak: Kabir azabına maruz kalmak

hortlatmak: Ölen birisini lanetle anıp onun kabirde rahatsız olmasını dilemek.

hortleyesice: İlenç sözü (hortlayasıca)

hoturdamak: homurdanmak

hoturdatmak: Burun çekmek.

hoydur hoydur: başıboş gezip dolaşmak için söylenir

hoyrat: Dikkatsiz, savruk, söz dinlemeyen dikbaşlı kimse.

hozleşmek: 1.Hoşuna gitmek, hoşlanmak; 2.Yara iyileşirken tatlı tatlı kaşınmak.

hödük: anlayışsız görgüsüz, kaba, yontulmamış

hökümallağına gitmek: Başsağlığı dilemeye gitmek (Elhükmü lillah)

hökümet: devlet

höküm geymek: Kendisine mahkemece ceza verilmek.

hönkür hönkür : Şiddetli ağlama, hüngür hüngür ağlama.

höpürdetmek: Ses çıkararak içmek.

hörküle: iriyarı, güçlü kuvvetli kadın. Herküle

höst: Büyük hayvanları çevirme ünlemi.

höşmerim: Süte un ve şeker karıştırılarak yapılan bir yemek.

höykürmek: Bağırmak, dövünmek

hûcu/huhûcu: Bir tarikata bağlı olarak zikir eden, derviş.

huy edinmek: Bir şeyi alışkanlık haline getirmek.

huylanmak: At ürkerek rastgele koşmak, şahlanmak.

huylu: Olur olmaz ürküp kaçmak gibi kötü huyları olan at.

hücüre/mücüre: İçine ufak tefek şeyler konan dolapçık, komidin.

hümürtlek: 1.gırtlak, 2.kulak memesi, 3.burun direği