-H-
haba: Kendir
veya eski bezlerden kabaca dokunmuş kilim.
habakam debakam: Hiç durmadan,
sürekli olarak (Ha bakalım, de bakalım)
habaken: Tamam
mı, anladın mı anlamında tembih onaylatma sözü (Hadi bakayım)
habar: haber
haba yumek: Kilim ve halı yıkamak.
ha bire: Durmadan, ara
vermeden sürekli.
ha biri: İsmi lazım değil,
ismini vermek istemediğim biri.
hâcık(hahacık): Olumsuz
sıfatlarda pekiştirme ünlemi. (Yalancı hâcık!)
hadde: Şaşırma
ünlemi
hade:
1.haydi, 2.Sahi mi, gerçek mi anlamında
hadeñ: Bir çok
kişiye topluca söylenen haydi ünlemi.
hadeñdi: Haydi
çabuk olun
hadêñize: Çocuğu
eve gönderme sözü, (Hadi evinize)
hadeyince:
Çabucak, anında
hadibakam: Telaş
ve üzüntü bildirir ünlem (hadi bakalım)
hadibaken:
İstenileni yapması için tembihleme sözü (hadi bakayım)
hadi gâli: Şaşırma
ünlemi
hadigoyuna: Koyun
köpeğini ait olduğu yere, sürünün başına kovma sözü.
ha işde: Şöyle
böyle, orta halli, idare eder.
hak: İmam,
berber, sığırcı, fırıncı gibi kişilere aynî olarak ödenen ücret.
hakget: gerçek,
haikat
hakgetden:
gerçekten, haikaten
hakına: İmam,
berber, sığırcı gibi hizmet verecek kişilerle, ücreti harman sonu halktan
toplanacak tahılla ödenecek şekilde anlaşma.
hakına bokuna: Kar-zarar hesabı
tam yapılamamış, karambole girilmiş iş.
hakından gelmek: 1.Zor bir işi
başarı ile sonuçlandırmak, 2.Cezalandırmak, yenmek.
hak toplamek: Aynî ücreti yıllık
olarak tahsil etmek. Genellikle harman kalktıktan sonra buğday olarak alınır.
hâla:” hatta”
anlamında kullanılır
hâladâ/hâladaha:”hâla”
edatı bu şekilde söylenir.
halaza:
Ekilmediği halde bir önceki hasatta dökülen tohumlardan çıkan, emek verilmeden
yetişen ekin.
halberi:
kolaylıkla, kolay kolay
halbüküse/halbüküsem:
halbuki, oysa
hale yola gomek: Bir şeyi veya
durumu düzeltmek, işleri yoluna koymak.
Halibram berkatı: Halilibrahim
bereketi.
halka: Çevresi
sivri çivilerle donanmış koyun köpeği tasması.
halva: helva
Hamambazarı: Pazar
günleri Gazlıgöl’de kurulan Pazar.
hamamcı:
1.Hamama gidenler grubu, 2.Boy abdesti alması gereken erkek
hamamcı olmek: Gusül abdesti
gerekmek.
hamam gibi: Çok sıcak
hamamlık: Odanın
duvarının içine gömülmüş banyo yapma yeri.
hambal: hamal
ham düye: İlk kez
buzulayan düve.
ham etmek: Çocuk dilinde
yemek.
hamır aşı: evde kesilmiş
makarna, erişte
hamır mendili: Ekmek yaparken
hamur altına veya tekne üstüne kullanılan yaygı.
hamırsız: 1.Bir
tür mayasız ekmek, 2.Ebegömecinin düğmeye benzer tohumu.
hamır yazmek: Fırına verilmek
üzere hamurun ekmek büyüklüğünde yuvarlanarak parçalanıp mendil üzerine
dizilmesi.
hamıt: Koşum
takımlarının, hayvanın boynuna takılan en önemli parçası.
hamlamak:
1.Hayvan uzun süre boş durmaktan idmanını yitirmek; 2.Bir işe ani yüklenme
sonucu, vücut ve kaslar yorgun düşmek.
hamsı:
olgunlaşmamış, demlenmemiş, çiğsi koku
hamsımak:
bayatlamak
Han: Tarihi
kervansaray
han gibi: çok
büyük, çok geniş
hana: hani
hanabakam:
pekiştirilmiş hani edatı (hani bakalım)
haney: iki
katlı ev
hangı: hangi
hangı biri: Çok olanlardan
hangisi?
hangını:
hangisini?
han gibi: çok büyük, çok
geniş
Hanıñ arası: Köy içinde
bir mevki.
hapaz: 1.avuç,
2.tutam
hapaz hapaz: Avuç
avuç anlamında çokluk bildirir.
hapazlamak:
avuçlamak
hap demek: Çocuk dilinde
yemek.
harar: büyük
çuval, talis
haréket: deprem,
zelzele
harilli: çabuk
kızan, akılsız
harlamak: 1.Az
yanan ateş birden alevlenmek, 2.Su birdenbire ses çıkararak akmak.
harman: Sapın
harman yerine getirilmesiyle başlayan, samanın samanlığa sokulmasıyla sona eren
ve yaklaşık 3 ay süren hasat sezonu. Bu sezon eskiden Kasıma kadar sürermiş.
harmancı: Yalnız
harman işlerinde çalışmak üzere anlaşılmış kişi.
harmancı durmek: Birisiyle sadece
harman işlerini görmek üzere anlaşmak.
harmandan galkmek: Sapın
tarladan harman yerine gelmesiyle başlayan hasat işlemlerinin sona ermesi.
harman davran: İşlerin hemen
yapılması gerektiğini anlatır ikileme.
harman dırmığı: Nispeten küçük,
sadece arkası sıyırgı olarak kullanılan tırmık.
harman galkmak: (mec)Sofradaki
yemeklerin bitirilmesi.
harman süpürgesi: Çok sert ottan
yapılan, çimler arasındaki buğday tanelerini bile toplayabilen dikey olarak
bağlanmış, özel tasarım süpürge.
harman veresiye: Parasını harmandan
sonra ödemek üzere yapılan alışveriş.
harmanyeri: Döven sürme,
savurma, çalkama vs. hasat ile ilgili bütün işlemlerin yapıldığı yer.
hartdadak: Hemen
birden bire.
hartos martos: Birbirini
ite kaka kavga etme.
hasdacak:
hastalıklı, bitkin
hasır olmek: Tarladaki ekin çok
çiğnenmekten biçilip hasat edilemeyecek duruma gelmek.
haşadı çıkmek: çok yorulmak
haşeş: haşhaş
haşeş çapaları:
1.Tarlada toplu olarak yapılan, yılın ilk işi. 2.Haşhaşların çapalandığı zaman,
dönem.
haşeş daşı:
üzerinde haşhaş ezilen taş.
haşeş dilmek: Taze haşhaş
kapsüllerini, sakızını almak üzere özel bıçakla çizmek.
haşeş garması:
Sürtülmüş haşhaşın şeker-su ile karıştırılmasıyla elde edilen, hem yemek hem de
tatlı niyetine yenilen karışım.
haşeş gırmek: Olgunlaşmış haşhaşı
kapsüllerini kırmak suretiyle hasat etmek.
haşindi: Hemen şimdi.
haşşöne/haşşönecene: Bir durumu onaylama
veya durumdan duyulan memnuniyet ünlemi (hah şöyle)
Hatca: Hatice
hateş: ateş
hatıl gafalı: Söyleneni geç ve zor anlayan anlamında hakaret sözü.
hatıra:
Ücretsiz, karşılıksız sırf hatır için yapılan iş.
hatır almek: Gönlünü hoş etmek.
hatır hatır: Şiddetli kaşınmayı
anlatır
hatırını gırmek: Birinin kalbini
kırmak, onu üzmek, gücendirmek.
hatimlik: Kur’anı
hatmeden öğrenciye verilen hediye.
hav: Bazı
bez ve kumaşlarda toplanan yumuşak topakçıklar.
havını almek: Bazı yeni
giyecekleri kullanmadan önce yıkamak.
havkılamak: 1. Sert
ve öfke dolu sözlerle saldırmak, 2.Köpek havlayarak saldırmak.
havlı: havlu
havlız: Çocuk
lazımlığı.
havta: hafta
havtasında: bir
hafta sonra
havtiye: gelecek hafta
hayâ: erkekte
cinsel organlar
haya giden: inatçı,
burnunun dikine giden
hayat: Evin
diğer bölümlerinin buraya açıldığı, yemek yenen dinlenilen, iş konuşulan; evin
en çok kullanılan bölümü.
hayay: “güya,
sanki” ye yakın anlam veren bir edat. (Hayay biz yemeği bişirdik falan demedim)
hayır: Allah
rızası için yapılan harcama.
hayırgör:
Alışverişin kesinleştiğini gösteren el sıkışma.
hayır haber: ses
seda, haber
hayırı galmemek: İşe yaramaz,
kullanılamaz duruma gelmek.
hayırına:
Karşılıksız, sevabına.
hayırı olmamek: 1.Dermansız güçsüz
kalmak, 2.Bir yararı dokunmamak.
hayır işi: Allah rızası için
yapılan iş.
hayırlara garşı varam: Rüya için “hayır
olsuñ” diyene verilen cevap.
hayratçı: Köyde arabayla dolaşarak bağış toplayan kimse.
hê: 1.evet,
2.yok, hayır
Hebbe: Habibe
hebücüğü: tamamı,
tümü, hepsi
hebücümüz: hepimiz
Hécaz: hac,
hac yolculuğu (Hicaz)
Hécaza gitmek: Hacca gitmek.
hece:
1.Nasıl, nice; 2.tamam mı, değil mi
héç/heş: 1.hiç
edatı, 2.Tabii, elbette anlamında onaylama ünlemi.
héçinsemek:
Önemsememek, değer vermemek, kâle almamak. Hiçmiş gibi davranmak.
hef: korku
(havf)
heflenmek: için
için korkmak, endişelenmek (havflanmak)
hekmet: hikmet
helbet: 1.evet,
2.tabii ki, elbette
hele/helegoma:
Karşıdaki kişiyi, onun davranışını, sözünü protesto etmek veya o kişiyi
küçümsediğini göstermek amacıyla verilen tepki.
hele bi:
1.Dikkat çekme ünlemi (Hele bi kısırağı va!); 2.Tehdit ünlemi (Helebi gelmesiñ
gösderirin ben oña!)
helelce: Bir kuş, kerkenez.
hele le: Şaşırma
ünlemi
Heliban: Halil İbrahim
helle melle etmek: 1.Üstünkörü de olsa
işi yoluna koymak; 2.Tencereden çıkarılan yemeği karıştırıp parçalamak.
hellen:
Sakındırma ünlemi (hele len)
hellicik/ellicik etmek: imrendirmek,
özendirmek
hémi: 1.tamam
mı, 2.emi edatı
Hendek Arası: Taşlıtarla mevkiinden köye giriş yolu.
hendek atmek: Hendek kazarak tarlaya koruma sağlamak veya su yolu açmak.
hepberebâ:
Elbirliğiyle, hep birlikte
heral/heralda:
herhalde
herdâyim: her
zaman, daima
herepsi: hepsi,
tamamı, (her hepsi)
heri:
seslenme ünlemi
herifcioğlu: Kendisinden
bahsedilen ve saygıyı haketmeyen kişi.
herkeş/herkeşlê: herkes
hesabına gelmek: Çıkarına uygun
bulunmak.
hesap görmek: Alacak vereceği
karşılaştırıp ödeşmek, borcunu ödemek.
hevla: helva
héyallamak: sezmek,
sezinlemek, hissetmek, fark etmek
heyam/heyamda:
herhalde
heyânet: 1.ihanet,
2.hain
heyar:
salatalık, hıyar
heyheyli: deli
heykel gibi: 1.Çok büyük,
2.Hareketsiz, duygusuz, durgun.
heyvak: eyvah
hı/hım: evet
hıggıdık:
hıçkırık
hılt: can
sıkıntısı
hıltar:
1.Hayvanların boynuna takılan kayış, yular; 2.Koyun köpeklerine takılan çivili
tasma, halka.
hılt olmek: gıcık olmak,
hoşlanmamak, çok kıskanmak
hımbıl:
1.avanak, budala; 2.uyuşuk, mıymıntı, beceriksiz
hımırtlak: gırtlak
hınkırmak:
sümkürmek
hınkış: Ağır canlı, yavaş hareket eden, umursamaz
hırt:
1.kıskanç, 2.olgunlaşmamış kavun, kelek
hırtgarınnı: kıskanç
kimse
hırtlak: boğaz,
gırtlak
hırtlaklamak:
Boğazını sıkmak.
hırtlaklı: boğazlı
kazak
hışır: ağır
hışır gibi: çok
ağır
hızar: tomruk,
kalın ağaç kesen büyük testere
hızarcı:
marangoz, ağaç işleri yapan kimse
hinci: şimdi
hinciye: şimdiye
kadar
hinciyecek:
şimdiye, bugüne kadar
hizmikar: Yıllık
veya mevsimlik bir ailenin işlerini gören, hizmetinde bulunan kişi, bekar.
ho:
Sığırları sürme ve onlara seslenme ünlemi.
hocalâ yemişi: Bodur
yabanıl bir ağaç ve onun küçük kırmızı meyveleri.
hodul:
Anlayışsız, hatır gönül dinlemeden konuşan, kibirli kimse.
hodullanmak:
Sevimsizce söylenmek, homurdanmak.
hokra: Büğlek
ısırması sonucu hayvanın sırt bölgelerinde oluşan şişliğin zamanla kurtçuklarla
dolu iltihaplı yara halini almış biçimi.
hopbecik etmek: Çocuk severken
yukarı atıp tutmak.
hop etmek: Çocuk dilinde
çocuğu zıplatmak.
hoplamak:
atlamak, zıplamak
hora geçmek: İşe yaramak,
makbule geçmek.
horalet: oralet
horavlanmak:
sinirlenmek
horaz:
1.horoz, 2.Av tüfeklerinin üstündeki çıkıntı.
hor gullanmek: Bir şeyi eskir
yıpranır diye düşünmeden kullanmak.
horlamak: hor
görmek
hoşaf gibi:
Yorgunluk, bitkinlik anlatır benzetme.
hoşurdamak: Su
kaynarken ses çıkarmak.
hortlamak: Kabir
azabına maruz kalmak
hortlatmak: Ölen
birisini lanetle anıp onun kabirde rahatsız olmasını dilemek.
hortleyesice: İlenç sözü
(hortlayasıca)
hoturdamak:
homurdanmak
hoturdatmak: Burun
çekmek.
hoydur hoydur: başıboş
gezip dolaşmak için söylenir
hoyrat:
Dikkatsiz, savruk, söz dinlemeyen dikbaşlı kimse.
hozleşmek:
1.Hoşuna gitmek, hoşlanmak; 2.Yara iyileşirken tatlı tatlı kaşınmak.
hödük:
anlayışsız görgüsüz, kaba, yontulmamış
hökümallağına gitmek: Başsağlığı dilemeye
gitmek (Elhükmü lillah)
hökümet: devlet
höküm geymek: Kendisine mahkemece
ceza verilmek.
hönkür hönkür : Şiddetli
ağlama, hüngür hüngür ağlama.
höpürdetmek: Ses çıkararak
içmek.
hörküle:
iriyarı, güçlü kuvvetli kadın. Herküle
höst: Büyük
hayvanları çevirme ünlemi.
höşmerim: Süte un
ve şeker karıştırılarak yapılan bir yemek.
höykürmek:
Bağırmak, dövünmek
hûcu/huhûcu: Bir
tarikata bağlı olarak zikir eden, derviş.
huy edinmek: Bir şeyi alışkanlık
haline getirmek.
huylanmak: At
ürkerek rastgele koşmak, şahlanmak.
huylu: Olur
olmaz ürküp kaçmak gibi kötü huyları olan at.
hücüre/mücüre: İçine
ufak tefek şeyler konan dolapçık, komidin.
hümürtlek:
1.gırtlak, 2.kulak memesi, 3.burun direği
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder