-P-
paça: Ayak
bileği
paçalı: Ayakları
tüylü tavuk veya kuş.
paklamak:
1.Biçilen ekini annat ve tırmık yardımıyla destelemek; 2.Kesilen kümes
hayvanını pişirmeye hazır hale getirmek; 3.Hayvanların tamamını öldürmek.
palas: Keçi kılından dokunmuş kaba örtü, haba, yaygı.
palas pandıras: paldır
küldür, plansız, ölçüsüz, kabaca
palavır:
Abartma, palavra
palazımak/palazlanmak:
1.Kanatları çıkan kuş uçmaya çalışmak, 2.Çocuk gelişip yürümeye başlamak.
paldım: Atın
hamudunun boynuna doğru kaymasını önlemek için kayıştan yapılmış bağ.
paldımsız:
Dengesiz. Düşüncesizce hareket eden.
palta: balta
paltalık: Kesmeye
uygun ve kesmek için ayrılmış orman alanı.
pambık: pamuk
pambıklanmak:
Yiyeceklerin üstü küflenerek beyazlaşmak.
pambırpap: Sulak yerlerde çıkan tohumları uçuşan bir ot, kara hindiba.
pañga: banka
pantol/pontul: pantolon
papara: Bayat
ekmekleri sebze ve yumurtayla ıslatıp yenilebilir hale getirme yemeği. Ekmek
aşı.
papırlanmak: Kümes
hayvanları ve taze çocuklar birden gelişmek.
par:
Bozulmaya başlayan yiyeceklerin üzerinde oluşan küf.
para çevirmek: Düğünde oynayanın
başının çevresinde para döndürerek bahşiş vermek.
para etmek: Eldeki mal piyasada değerini bulmak.
para gapdırmek: Parasının
başkasının eline geçmesine meydan vermek.
para getimek: Kazanç sağlamak.
parası çıkışmamek: Harcama için parası
yetişmemek.
parasını çıkarmek: Harcanan parayı
karşılayacak kadar kazanç sağlamak.
para yimek: Hesapsız harcama yapmak.
parafa: kare
şeklinde kesilmiş ev makarnası, erişte
parça kesek: bölük
pörçük, parça parça
parça piynak: paramparça, lime lime
parda: tavan
pardı:
Dambeşin ucu, saçak.
parlamak/parlanmak:
küflenmek
parpıl:
sendeleyerek, düşecek gibi yürüyen
paşa çayı:
Küçükler için ılıştırılmış çay.
paşa sirkeni: Bir
çeşit yabani ıspanak.
pat/pata: Oyunda
beraberlik.
patavazsız:
Düşünmeden konuşan, patavatsız.
pate: patetes
patetiz: patetes
patır: Peltek
konuşan, kekeme.
patik: elde
örülerek yapılan, koncu topuğa kadar çıkan yarım çorap
patlangeç: Henüz
yenecek kadar olgunlaşmamış yeşil nohut.
patpat: Pancar
motoru kullanılarak kırda bayırda kullanılabilecek şekilde Köyde üretilen
korsan araç.
pavkırmak: Öfkeyle
bağırıp çağırmak.
pay: 1.Köpek
yiyeceği, 2.Kurban etinin dinen dağıtılması gereken kısmı.
payam: Yeşil badem, çağla.
paytar: baytar
payton: Yaylı
araba, fayton
peçi peçi:
Keçileri çağırma ünlemi
peleze: Un ve
şekerden yapılan basit bebek maması veya hasta yiyeceği.
pelit: 1.Meşe
ağacının meyvesi ve tohumu, 2.Çocuğun erkeklik organının ucu.
pencire: pencere
pençe mıkı: Ayakkabıya pençe
vurmada kullanılan büyük başlı kısa boylu çivi.
pençe vurmek: Ayakkabıya pençe
yapmak.
pênir: peynir
pepe: kekeme
pepil: Dilinde
pelteklik olan, düzgün konuşamayan.
pēriz: perhiz
perşembe gelini: Üç gün
sürdükten sonra Perşembe gelin inmesiyle sona eren düğün.
perşembelik: Eskiden
cuma tatil olduğundan, Kuran talebelerinin hafta sonu, perşembe günü ödedikleri
aynî ücret.
peseñ:
Şiddetli soğuklarda uçuşarak yere düşen, çok ince, küçük buz parçaları.
peşdimal:
peştemal
peşgir: el
havlusu
peştatda: Kuran
okurken veya ders alırken üzerine kitap konan küçük sehpa (peş tahta)
petek: Sümüğün
burun içinde kurumuş hali.
petür pütür: Pürüzlü
yüzeyler için söylenir.
pevlika: fabrika
peygamber bazarlığı:
Ölçmeden tartmadan yapılan pazarlık.
peylemek: Peşinat
vermek.
pey parası: Peşinat
olarak verilen para.
pılıpırtı: giysi
ve küçük ev eşyaları için kullanılır
pîlız: cimri,
pinti
pıni: Küçük
ve sevimli köpek, köpek eniği.
pırava: Aferin,
bravo.
pırlamak: Serçe
gibi küçük kuşlar birden uçuşa geçmek.
pırradak:
Kuşların birdenbire uçması için söylenir.
pırtı: elbise,
giysi
pırtıcı:
manifaturacı, tekstil işi yapan
pıtık: kız
çocuğu cinsel organı
piç: aşısız,
yeni büyüyen ağaç
pilav dökmek: Düğünde, cenazede
pilav ziyafeti vermek.
pirebolu:
Arıların kovanın deliklerini ve ağzını sıvamak için salgıladıkları siyaha yakın
balmumu, prepolis.
pirecik: Meyve
ve sebze yapraklarına musallat olup kurutan böcek.
pire gibi: Hareketli, çevik
kimse.
pis bıyık: Bıyığı hoş ve güzel
görünmeyen kimse.
pise: Kedi
kovalama ünlemi.
pisem pisem: Kediyi
çağırma ünlemi.
pisi: kedi
pisi pisi: Kedi
çağırma ünlemi.
pist: Kedi
kovma ünlemi.
piyazcı: Yalaka,
yüze gülen.
piynar: Acı
yaprakları bazı hastalıklarda kullanılan bodur bir ağaç.
pontul/pontur:
pantolon
popaz:
sevimsiz ihtiyar (papaz)
portukal:
portakal
posda: otobüs
potuk: Deve
yavrusu.
pus: sis,
duman
pusañ: sis
pusarık: sisli,
puslu, kapalı hava
pusgun: Suçu
yüzünden gizlenen, korkup ortaya çıkamayan.
pusmak:
korkudan bir köşeye saklanmak
put: haç,
istavroz
put gibi durmek: Sessiz, sakin, hiç
kımıldamadan durmak.
pülçük: 1.çok
ünce bitki kökü, 2.püskül, mısır püskülü, 3.halat, urgan gibi şeylerin
uçlarındaki ayrılıp dağılan lifler
pülçüklenmek: dağılıp
püsküllenmek
pürtük: pürüz
pürtüklenmek: Yüzeyi
pürüzlenmek, kabarcıklar oluşmak.
pürtüklü: düzgün
olmayan, pürüzlü
püsürük:
karışık, sorunlu durum
pütür pütür: Düzgün
olmayan yüzeyleri anlatmak için söylenir (Barmaklam pütür pütür oldu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder