-Ş-
şabla: Büyük
yapraklı bir ot.
şaddak:
Bulunduğu duruma uygun davranmayan, hafif, şımarık.
şaddaklanmak: Hiç
gereği yokken ciddiyetten ayrılmak.
Şamlı: Bir
çeşme ve mevki adı
şak etmek: 1.ikiye bölmek,
2.Tomruğu uzunlamasına dilimlere ayırmak.
şakırdamak: Yağmur
hızlı ve sesli yağmak.
şakşak:
Otuzüçlü tespih.
şal: Renkli
dokumadan bele sarılan kuşak.
şamata etmek: Ağız dalaşı, laf
kavgası etmek.
şamata şakırtı: Rahatsız edici
sesler, patırtı kütürtü.
şap: Yalnız
sulu çimento ile yapılan ince sıva.
şapbaz:
çalışkan, işbilen (şahbaz)
şapıldak:
Görgüsüzce ve şımarıkça hareketler yapan kimse.
şapşak: Ağaçtan
oyma tas, bardak.
şargada: Kötülük
düşüncesi fazla, yaramaz çocuk (şergede)
şarpı:
başörtüsü (eşarp)
şarradak:
Birdenbire (akma için)
şar şor: Gayrı ciddi, sulu
hareketler için söylenir.
şart olsuñ: Kuvvetli yemin
sözü.
şaşañlamak: 1.Etrafına şaşkın şaşkın bakınmak. 2. Yaşlılık ve ihtiyarlık sebebiyle olayları anlamlandıramamak.
şaval:
değersiz, bir değer ve anlam ifade etmeyen
şavıl: denge,
duvar örerken dikkat edilen statik denge (şakül)
şavılı gaymek: 1.statik dengeyi
kaybetmek, yıkılacak gibi durmak; 2.(mec)İnsan vücudu eğri durmak.
şavk: 1.ışık,
2.ışık kaynağı, lamba, kandil, mum vs.
şâyâ çıkmek: Söylenti, kötü
şöhreti yayılmak (şayia)
Şayip: Şuayp
şayit: şahit
şaylı: şımarık
şebek:
Maskara, çok çirkin.
Şêr/Şeher: şehir,
Afyon
şekerlenmek: Pekmez,
reçel, bal gibi şeylerin şekeri pıhtılaşmak.
şemilek: Ayak
bileği veya parmaklardaki eklemler (şemlek)
şenelmek: Mutlu,
cıvıl cıvıl bir duruma gelmek.
Şennik: Her 28
Ağustos günü yapılan resmi kurtuluş törenleri. (şenlik)
şepit: ince
açılıp kurutulan yufka
şepit etmek: Yufka açmak.
şepit ıslatmek: Sıcak kaz suyu ile şepitleri ıslatıp tirit yemeği yapmak.
şer: yaramaz
şêriye: şehriye
şeytanıñ bol olsuñ: Kumarda, şansın bol
olsun anlamında.
şeytan uçurtması:
kasnaksız, sırf kağıttan yapılan uçurtma
şıkırdak: 1.Sallayınca ses çıkaran bebek oyuncağı, 2.(mec) Hareketli, yerinde duramayan ve sürekli konuşan, hayat dolu kimse.
şıldır şıldır: Bakış
için kullanılır
şına: Ağaçtan
yapılmış araba tekerinin dış yüzeyini çevreleyen demir halka.
şıvgın:
Fırtınayla yağan sert yağmur.
şifer: sürücü,
şoför
şikât: şikayet
şimbil: Küçük
ve kurnaz.
şimşir: sert ve
parlak şey
şinci/şindi/şincik: şu anda
(şimdi)
şindiye: şimdiye
kadar
şindiyedek: bugüne
kadar
şipirdek: naylon
veya mantar terlik
şiplemek: Bir
bilgiyi, öğrenmesi istenilmeyen birine çok çabuk bildirmek.
şipşip:
1.köfte, 2.çabuk çabuk
şirden: Zayıf ve ayrık bacaklı.
şirnimek:
yaramazlık yapmak, şımarmak, sataşmak
şiş: Yağ
kazanında pişi çevirmeye yarayan ucu sivri demir.
şişe:
Baklavada dilim, tane.
şişek: İki
yaşındaki koyun veya toklu
şişginnik: Midede
oluşan gaz (şişkinlik)
şişini indirmek: Havasını çıkararak
kabarıklığını gidermek.
şişinmek:
böbürlenmek, kibirlenmek
şiv: 1.eğri,
düzgün olmayan; 2.hafif meyilli
şiv gitmek: 1.Dikişte eğri
dikmek, 2.(mec)Doğru yolda gitmeyen, sapkın; 3.Parasal yönden ipin ucunu
kaçırmak.
şivşit: 1.Hafif
eğrilik, çarpıklık, çapraz, 2.Az meyilli arazi
şivşitmek: Dikişi
eğriltmek.
şo: şu
şô:
Yakındaki şeyleri işaret eden “şu” sıfatının, uzaktakileri işaret ettiğinde
aldığı biçim.
şora: şurası,
şura
şorlâ: şuralar
şööne: şöyle
şöönece/şöönecene:
şöylece, şu şekilde
Şubatıñ sıpası Martıñ arpası: Şubatta döllenen
sıpa ile Martta ekilen arpanın kalitesi.
şugudâ/şugudâcık: şu kadar, azıcık
şuña!: Olacak
şey mi, şuna bak anlamında şaşma ve eleştiri ünlemi.
şurye: şuraya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder