-İ-
İban: İbrahim
İblak: İlbulak
Dağı
ibubuk: Başı
sorguçlu, karışık renkli, uzun gagalı kuş; çavuş kuşu, hüdhüd kuşu, ibibik
kuşu.
ibik/ibuk: Tavuk,
horoz ve hindinin başı üstündeki kırmızı et doku.
icara vemek: Tarlayı kiraya
vermek.
iç:
1.yatak, yorgan, yastık gibi şeylere doldurulan yün, tüy gibi yumuşak malzeme;
2.dolma ve sarma yemeğini doldurmada kullanılan düyü, pirinç, kıyma gibi
malzeme
içdonu:
Pantolonun altına giyilen içlik.
içerikli:
Duygusal, hissi, içli kimse.
içerlek:
Diğerlerinden daha içeride, daha geride olan.
içi geçmek: uyuklamak
içi ılımek: ürpermek
içindirikli:
duygusal, içli
İdiriz: 1.İdris,
2.Meyveleri çok küçük ve çok acı, kuşkirazı da denen yabani vişne. Bu ağaçlar
vişneye aşılanır.
ikidilli: yere ve
zaman göre farklı konuşan, münafık
iki emek etmek: gereksizce aynı işi
iki kere yapmak, silbaştan bir daha yapmak
ikilemek: Tarlayı
iki kere sürmek, aktarmak.
ikiyebir: sık
sık, ikidebir
ilaca yaramamek: Boşa gitmek, heba
olmak.
ilan: yılan
ilan âzında gibi çığırmek: Çok büyük bir
tehlikedeymiş gibi bağırmak (Yılan ağzında gibi)
ilancık: Karın
ağrısıyla kendini gösteren bir hastalık.
ilan eniğini gaybetse bulamaz: O kadar dağınık...
ilave: Arabalarda yan tahta yüksekliğini artırmak için onun üzerime konulan ek tahta.
ilêm: lehim
ilêmlemek: Teneke
kapları lehim ile tamir etmek.
ilenç/ilenti: beddua
ilendire: rende
ilenmek: beddua
etmek
ilerde: Geçende
anlamında yakın geçmişi anlatır.
ileri geri: Ivır zıvır
ilerlêde:
geçenlerde, geçmişte
ileş: ileş
ilfan: irfan
ilibada: efelek,
labada
ilik:
1.düğme, giysi düğmesi; 2.kemik içi sıvısı
ilikevi/iliğevi: elbisenin
düğmesinin geçtiği delik, düğme deliği
ilikmeç: kolay
çözülebilen basit düğüm
ilik oynamek: Sermayesi düğme
olan oyun oynamak.
ilinti: ilmek
atılarak yapılan basit dikiş
ilistir: tepsi
şeklinde süzgeç
ilkâşam: Gecenin erken vakti, akşam ezanından hemen sonraki vakit (ilk akşam)
ilkevela: En
önce, ilk önce.
ille/illede: kesinlikle
illêm:
muhakkak, ne olursa olsun
ilman: limon
ilman duzu: limon
tuzu
ilman gibi: çok
ekşi
ilmek:
1.Değmek, dokunmak, çarpmak; 2.Dikmek suretiyle parçaları bitiştirmek;
3.Eklemek, iliştirmek.
ilyen: leğen
ilyen takga: fötr
şapka
imanı gevremek: Çok zahmet çekip
fazla yorulmak.
imbal:
örendirenin ucuna çakılan küçük çivi
imballamak:
1.Öküzleri yürütmek için örendire ucundaki çiviyle dürtüklemek; 2.Bir işi zorla
yaptırmak.
imik: beyin
inadım inat adım Kel Murat: Çok inatçılık edenleri anlatmada kullanılır.
inam: itimat,
emniyet, güven
inam etmek: güvenmek, inanmak
inaneyer: Söylediklerine ikna etme sözü, inan ki. (inan eğer)
incedalan: uzun,
ince ve güzel vücuda sahip olan
incelek: Unu
ince elemeye yarayan elek (ince elek)
indirli bindirli:
Engebeli arazi veya yüzeyi düzgün olmayan şey.
iniş aşşağı: Bayırdan aşağı doğru.
inmek:
1.misafir olmak (Dayımgile indik), 2.İçi hava dolu veya kabarık bir şey sinmek
(Topuñ havası inmiş)
inne: iğne
inneci:
hastalara ilaç enjekte edebilen kişi, aşıcı
innelik:Kaybolmaması
amacıyla iğnelerin saplandığı, içi pamuk veya yün doldurulmuş, kalp veya çiçek
biçimi de verilebilen, duvarda asılı işleme.
İnnêñüsdü: Bir
mevki (İnlerin Üstü)
ip burnu/ it burnu: Kuşburnu meyvesi
ip çorap: Elde örülmüş yün çorap.
irên: Borca
karşılık tutulan tarla, rehin.
irendire: Rende
irêne gomek: Ödünç para için
değerli bir şeyini rehin vermek.
İresil:
1.Resul, 2.Resulbaba Tepesi
İresil Boba: Resulbaba Tepesi.
irezil: rezil,
alçak
irezillik çekmek: Sıkıntı, eziyet
çekmak.
irezil olmek: Ortalıkta sahipsiz
kalmak, rezil olmak.
irikmek: kendi
kendine çoğalmak, birkilmek
irilemek:
1.Meyvelerin irilerini seçmek, 2.Hayvan samanın incesini yiyip irisini
bırakmak.
irili ufaklı: Büyük küçük
karışık.
irin: iltihap
irinnenmek: Yara
iltihaplanmak.
irkilmek: Halk
toplanmak.
irkinti:
birikmiş, birikinti
irkmek/ irikdirmek:
biriktirmek, yığmak
îsan: insan
(Îsan bi gelmeden habar veri)
îsana beñzemedik: Hakaret sözü
îsan gibi: İnsana yakışır
biçimde.
îsan îsanıñ ağısını alır: Derteleşmek insanı
rahatlatır.
îsan yañılmadan yeñilmezmiş: Hata yapan mağlup
olur.
İscêsar:
İsçehisar
İscêsar eşşeği gibi: Çok fazla inatçılık
yapan kimse. (İscehisar)
isdê:
“istersen/ister” sözü böyle telaffuz edilir ve edat olarak kullanılır (İsdê yi,
isdê yime)
isdêci: dilenci
(isteyici)
isdêcilik etmek: dilenmek
isdetme: Yedek lastik, stepne.
isdop etmek: Motor durmak,
duruvermek.
isgemle:
Sandalye
isgif: Düzgün yığın (istif)
isgiflemek: Üstüste dizmek, yığmak, istif etmek.
isgile: Yüksek
binaların duvarını yaparken üzerinde güvenli durmak için kurulan sehpa.
İsgileyolu: Bir
mevki (İskele Yolu)
ismariş: sipariş
iş: El işi.
Kadının o sırada yaptığı örgü veya dokuması.
işalla:
1.Herhangi bir şey konusunda genel iyi dilek temennisi, 2.Gerçekleşmeyeceğini
tahmin ettiği halde yine de olması için dua etme. (inşallah)
iş buyurmek: Yapılacak bir iş
için emir vermek.
işcimen: 1.
Çalışkan, 2. Ev ve el işlerinde çok iyi, becerikli kadın. Hamarat
iş çıkarmek: Hesapta olmayan
sıkıntılara neden olmak.
iş çıkatdırmek: Planda olmadığı
halde hesapsızca yeni gaileler açmak.
işdecik: işte
işden alagomek: Kendisiyle meşgul ederek işini yapmasını engellemek.
işden galmek: Boşa meşgul olarak
çalışamaz hale gelmek.
işde yüzü: Kendisi burada
işgayıt vatdı: Çiftçilik işlerinin
en yoğun olduğu dönem. (iş kayıt vakti)
işgici: içki
içen, sarhoş
iş görmek: Birini sıkıntıdan
kurtarmak.
işgötü: İş
disiplini, çalışma azmi, isteği.
işim iş gaşşığım gümüş: İşi tam istediği
gibi olmak.
işiñ görülsüñ: Benim çıkarım yok,
maksadım senin işini halletmek.
işiniñ adı ne: Nasıl olsa işi yok,
vakti müsait.
iş kesmek: Zorluk çıkarmak.
işleme:
1.Kaneviçe ile beyaz beze nakşetme işi, 2.Bu işlem sonucunda ortaya çıkan ürün
işlemek:
Çalışmak, iş yapmak.
işlik: 1.iş
yeri, atelye; 2.İçe giyilen giysi (içlik); 3.İş elbisesi, çalışırken giyilen
giysi.
iş ürememek: Üzerinde çalışılan işin ilerlememesi hali, iş durağanlaşmak.
itdirseği:
gözkapağında çıkan sivilce, arpacık
itileşmek: İtişip
kakışmak.
itiñ götüne sokmek: Ağır sözler
söyleyerek rezil etmek.
iyidemir/iğdemir: ağaç oymada
kullanılan ucu keskin demir
izbet: Zayıf
veya hastalıklı olduğu için beğenilmeyip sürüden ayrılmış koyun.
izi gurumamek: Kısa süre içinde,
öncekinin tam tersini yapmak veya söylemek.
izli dipli: En ince ayrıntısına varıncaya kadar.
İzmir mıkı: En büyük çivi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder