18 Ocak 2021

Sözlük İ

 -İ-

İban: İbrahim

İblak: İlbulak Dağı

ibubuk: Başı sorguçlu, karışık renkli, uzun gagalı kuş; çavuş kuşu, hüdhüd kuşu, ibibik kuşu.

ibik/ibuk: Tavuk, horoz ve hindinin başı üstündeki kırmızı et doku.

icara vemek: Tarlayı kiraya vermek.

: 1.yatak, yorgan, yastık gibi şeylere doldurulan yün, tüy gibi yumuşak malzeme; 2.dolma ve sarma yemeğini doldurmada kullanılan düyü, pirinç, kıyma gibi malzeme

içdonu: Pantolonun altına giyilen içlik.

içerikli: Duygusal, hissi, içli kimse.

içerlek: Diğerlerinden daha içeride, daha geride olan.

içi geçmek: uyuklamak

içi ılımek: ürpermek

içindirikli: duygusal, içli

İdiriz: 1.İdris, 2.Meyveleri çok küçük ve çok acı, kuşkirazı da denen yabani vişne. Bu ağaçlar vişneye aşılanır.

ikidilli: yere ve zaman göre farklı konuşan, münafık

iki emek etmek: gereksizce aynı işi iki kere yapmak, silbaştan bir daha yapmak

ikilemek: Tarlayı iki kere sürmek, aktarmak.

ikiyebir: sık sık, ikidebir

ilaca yaramamek: Boşa gitmek, heba olmak.

ilan: yılan

ilan âzında gibi çığırmek: Çok büyük bir tehlikedeymiş gibi bağırmak (Yılan ağzında gibi)

ilancık: Karın ağrısıyla kendini gösteren bir hastalık.

ilan eniğini gaybetse bulamaz: O kadar dağınık...

ilave: Arabalarda yan tahta yüksekliğini artırmak için onun üzerime konulan ek tahta.

ilêm: lehim

ilêmlemek: Teneke kapları lehim ile tamir etmek.

ilenç/ilenti: beddua

ilendire: rende

ilenmek: beddua etmek

ilerde: Geçende anlamında yakın geçmişi anlatır.

ileri geri: Ivır zıvır

ilerlêde: geçenlerde, geçmişte

ileş: ileş

ilfan: irfan

ilibada: efelek, labada

ilik: 1.düğme, giysi düğmesi; 2.kemik içi sıvısı

ilikevi/iliğevi: elbisenin düğmesinin geçtiği delik, düğme deliği

ilikmeç: kolay çözülebilen basit düğüm

ilik oynamek: Sermayesi düğme olan oyun oynamak.

ilinti: ilmek atılarak yapılan basit dikiş

ilistir: tepsi şeklinde süzgeç

ilkâşam: Gecenin erken vakti, akşam ezanından hemen sonraki vakit (ilk akşam)

ilkevela: En önce, ilk önce.

ille/illede: kesinlikle

illêm: muhakkak, ne olursa olsun

ilman: limon

ilman duzu: limon tuzu

ilman gibi: çok ekşi

ilmek: 1.Değmek, dokunmak, çarpmak; 2.Dikmek suretiyle parçaları bitiştirmek; 3.Eklemek, iliştirmek.

ilyen: leğen

ilyen takga: fötr şapka

imanı gevremek: Çok zahmet çekip fazla yorulmak.

imbal: örendirenin ucuna çakılan küçük çivi

imballamak: 1.Öküzleri yürütmek için örendire ucundaki çiviyle dürtüklemek; 2.Bir işi zorla yaptırmak.

imik: beyin

inadım inat adım Kel Murat: Çok inatçılık edenleri anlatmada kullanılır.

inam: itimat, emniyet, güven

inam etmek: güvenmek, inanmak

inaneyer: Söylediklerine ikna etme sözü, inan ki. (inan eğer)

incedalan: uzun, ince ve güzel vücuda sahip olan

incelek: Unu ince elemeye yarayan elek (ince elek)

indirli bindirli: Engebeli arazi veya yüzeyi düzgün olmayan şey.

iniş aşşağı: Bayırdan aşağı doğru.

inmek: 1.misafir olmak (Dayımgile indik), 2.İçi hava dolu veya kabarık bir şey sinmek (Topuñ havası inmiş)

inne: iğne

inneci: hastalara ilaç enjekte edebilen kişi, aşıcı

innelik:Kaybolmaması amacıyla iğnelerin saplandığı, içi pamuk veya yün doldurulmuş, kalp veya çiçek biçimi de verilebilen, duvarda asılı işleme.

İnnêñüsdü: Bir mevki (İnlerin Üstü)

ip burnu/ it burnu: Kuşburnu meyvesi

ip çorap: Elde örülmüş yün çorap.

irên: Borca karşılık tutulan tarla, rehin.

irendire: Rende

irêne gomek: Ödünç para için değerli bir şeyini rehin vermek.

İresil: 1.Resul, 2.Resulbaba Tepesi

İresil Boba: Resulbaba Tepesi.

irezil: rezil, alçak

irezillik çekmek: Sıkıntı, eziyet çekmak.

irezil olmek: Ortalıkta sahipsiz kalmak, rezil olmak.

irikmek: kendi kendine çoğalmak, birkilmek

irilemek: 1.Meyvelerin irilerini seçmek, 2.Hayvan samanın incesini yiyip irisini bırakmak.

irili ufaklı: Büyük küçük karışık.

irin: iltihap

irinnenmek: Yara iltihaplanmak.

irkilmek: Halk toplanmak.

irkinti: birikmiş, birikinti

irkmek/ irikdirmek: biriktirmek, yığmak

îsan: insan (Îsan bi gelmeden habar veri)

îsana beñzemedik: Hakaret sözü

îsan gibi: İnsana yakışır biçimde.

îsan îsanıñ ağısını alır: Derteleşmek insanı rahatlatır.

îsan yañılmadan yeñilmezmiş: Hata yapan mağlup olur.

İscêsar: İsçehisar

İscêsar eşşeği gibi: Çok fazla inatçılık yapan kimse. (İscehisar)

isdê: “istersen/ister” sözü böyle telaffuz edilir ve edat olarak kullanılır (İsdê yi, isdê yime)

isdêci: dilenci (isteyici)

isdêcilik etmek: dilenmek

isdetme: Yedek lastik, stepne.

isdop etmek: Motor durmak, duruvermek.

isgemle: Sandalye

isgif: Düzgün yığın (istif)

isgiflemek: Üstüste dizmek, yığmak, istif etmek.

isgile: Yüksek binaların duvarını yaparken üzerinde güvenli durmak için kurulan sehpa.

İsgileyolu: Bir mevki (İskele Yolu)

ismariş: sipariş

: El işi. Kadının o sırada yaptığı örgü veya dokuması.

işalla: 1.Herhangi bir şey konusunda genel iyi dilek temennisi, 2.Gerçekleşmeyeceğini tahmin ettiği halde yine de olması için dua etme. (inşallah)

iş buyurmek: Yapılacak bir iş için emir vermek.

işcimen: 1. Çalışkan, 2. Ev ve el işlerinde çok iyi, becerikli kadın. Hamarat

iş çıkarmek: Hesapta olmayan sıkıntılara neden olmak.

iş çıkatdırmek: Planda olmadığı halde hesapsızca yeni gaileler açmak.

işdecik: işte

işden alagomek: Kendisiyle meşgul ederek işini yapmasını engellemek.

işden galmek: Boşa meşgul olarak çalışamaz hale gelmek.

işde yüzü: Kendisi burada

işgayıt vatdı: Çiftçilik işlerinin en yoğun olduğu dönem. (iş kayıt vakti)

işgici: içki içen, sarhoş

iş görmek: Birini sıkıntıdan kurtarmak.

işgötü: İş disiplini, çalışma azmi, isteği.

işim iş gaşşığım gümüş: İşi tam istediği gibi olmak.

işiñ görülsüñ: Benim çıkarım yok, maksadım senin işini halletmek.

işiniñ adı ne: Nasıl olsa işi yok, vakti müsait.

iş kesmek: Zorluk çıkarmak.

işleme: 1.Kaneviçe ile beyaz beze nakşetme işi, 2.Bu işlem sonucunda ortaya çıkan ürün

işlemek: Çalışmak, iş yapmak.

işlik: 1.iş yeri, atelye; 2.İçe giyilen giysi (içlik); 3.İş elbisesi, çalışırken giyilen giysi.

iş ürememek: Üzerinde çalışılan işin ilerlememesi hali, iş durağanlaşmak.

itdirseği: gözkapağında çıkan sivilce, arpacık

itileşmek: İtişip kakışmak.

itiñ götüne sokmek: Ağır sözler söyleyerek rezil etmek.

iyidemir/iğdemir: ağaç oymada kullanılan ucu keskin demir

izbet: Zayıf veya hastalıklı olduğu için beğenilmeyip sürüden ayrılmış koyun.

izi gurumamek: Kısa süre içinde, öncekinin tam tersini yapmak veya söylemek.

izli dipli: En ince ayrıntısına varıncaya kadar.

İzmir mıkı: En büyük çivi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder