Bunlar oluşumları bakımından kurallı söz gruplarından ayrı meydana gelmiş görünüyorlar, mesela isim tamlaması gibi değiller. Diğer söz grupları kategorisine de alınamazlar. Aslında birleşik kelimedirler, ama yine oluşum bakımından bildiğimiz birleşik kelimelerden de ayrılırlar. Mecaz, anlam kayması, yeni anlam kazanma gibi özellikleri de içinde barındırıyorlar, bununla birlikte deyim demek zordur. Bunların hepsinin ortak özelliğine sahip olup, kalıplaşarak dile yerleştikleri için yerleşik söz kalıpları diye adlandırdım.
Halk ağızlarında bu yerleşik söz kalıplarından çok fazla bulunması normaldir. Ben Eğret ağzında kullanılanları tespit etmeye çalıştım. Memlekete yaygın günlük/geçici olanlar ve bir süre sonra argolaşanları almadım. Gözümden kaçanlar bulunabilir, onları da eklemek lazım.
nēdiyoñ, nēden, nēdem, netcez, netceñiz, netcēse
İlk kalıbımız belki de Anıtkaya'da en fazla kullanılanı 'ne' soru edatı ve 'etmek' yardımcı fiili ile yapılandır. Birleşince ne-etmek oluyor ve bir çok biçime bürünüyor. Bunu köydeki sıradan iki kişinin konuşmasıyla vermeye çalışalım:
- N'ediyoñ?
- Eyi valla n'eden, bekliyoz işde.
- N'etceñiz, âşam siz de gitceñiz mi?
- Gidip de n'edem orda yav!
- Haklısıñ, bizimkilē gitcémiş n'etceklēse...
- O halinnen n'etcek ki orda!
Bu hayali konuşmadaki her bir n'etmek kalıbının farklı anlamı var. Bu anlamlar çoğunlukla vurgu ve tonlamayla sağlanıyor. Ayrıca konuşmaya mevzu olan durum, muhatapların psikolojisi, bulunulan ortam gibi şeyler, bu kelimelerin anlam kazanmasında başka faktörlerdir.
nebilen, nebilem, nebilceñ, nebiliyoñ, nebilenne
Ne edatıyla yapılan bir kalıp daha var, yalnız bu sefer 'bilmek' fiiliyle birlikte oluşturuluyor. Bu oluşum sonunda da yeni ve farklı anlamlar ortaya çıkıyor. Mesela 'nebilen', konu hakkında bilgisi olmadığından öte, kararsızlık bildirir. 'Nebilem onuñ da orda olduğunu' sözünde bilmemelerinin doğallığı hatta bilmenin mümkün olmadığı anlamı gizlidir. Eğer bilselerdi durum farklı olacağını da çıkarabilirsiniz cümleden... 'Nebilceñ' kelimesinde hafif kendine ve üçüncü kişilere acıma manası sezilir. 'Nebiliyoñ' kelimesi ise tonlamaya göre bazen bir küstaha haddini bildirir, bazen de bir vartadan çıkış seçeneği sunar. (Nebiliyoñ belki sizden öñden vacek.)
Bir istisnai kullanımda 'ne' edatı, 'bilmek' fiilini önden arkadan kuşatarak 'nebilenne' kelimesini özel bir anlama hapseder. Söylemek istemediğimiz şeyleri ifade etmede (biplemede) kullanılan 'bilmemne' sözünün Anıtkaya'daki versiyonu böyle: nebilen ne...
nebaşımıñzoru
Bir kullanımı daha var 'ne' edatının; 'ne başımıñ zoru' sözüyle bir şeyi yapmak zorunda bulunmadığı anlatılır. Başka kişiler için de kullanılan bu söz kalıbı adeta özel kelime olmuş. Mantığını anlatabilmek için ayrı yazdığıma bakmayın, diğerleri gibi birleşik yazılmalıdır. 'Bunu bi daha demicen, nebaşımıñzoru yav!'
nacap, nacabolsa
Bu 'ne' edatı var ya, çok bereketli; hem yazı diline hem de halk ağzına iyi yerleşmiş. Eğret ağzında bu kez acaba/acap edatıyla birleşiyor. İki edat nelere kadir, bakalım. 'N'acap bilmezsiñ?' sözünden de anlaşılacağı gibi daha çok 'nasıl' anlamı kazanmış. Fakat bazan bunun dışına da çıkılıp 'Dışarısı n'acap soğuk yav!' sözündeki gibi 'ne kadar' anlamıyla pekiştirici zarf görevi alabiliyor.
Bütün haldeki n'acap kalıbına bazen de 'olmak' yardımcı fiil eklenerek yeni bir kalıp ve bambaşka bir anlam oluşturulur. 'N'acabolsa yârin gine gelcez.' sözünde 'nasıl olsa/nasılsa' manası çok açıktır...
neyniyen, neyniceñ, neynôñ
Sıradaki söz kalıbındaki ne, eski bir yardımcı fiil olan 'eylemek' ile birleşiyor. Ortaya çıkan yeni kullanımlar, aslını unutturacak kadar yeni anlamlar yüklü. 'Neyniyen' (ne eyleyeyim) sözü ilk hece uzatılarak öyle bir söylenir ki, orada her şeye boşvermişlik, dünyalık hiç bir şeyde gözü olmama; yahut bahsi geçen konuya ilgisizlik kendini ele verir.
'Neyniceñ' (ne eyleyeceksin) kelimesinde ise 'n'eylersin' anlamı bulunuyor. Geçip giden zaman ve fırsatlar için yapacak bir şey olmadığı, dövünmenin yersizliği vurgulanır. Bununla beraber bu kelimede vurguya göre 'Seni ilgilendirmez, çok da meseleye dahil olma, işlere burnunu sokma.' benzeri uyarı, azarlama ve nasihat karışımı bir anlam bulunur... Fakat kendi kendine söylenirken 'neyniceñ' kelimesi kullanılıyorsa, anlam farklılaşır. Zaten buradaki vurgu da son heceye kayar. İnsan dövünmekte, hayıflanmakta, en azından geçmişte yaptığı veya yapmadıklarından pişmanlık duymaktadır. (Zamanında şurdan bi ev almadık da neyniceeñ.)
Bu kalıbın en farklı kullanımına sıra geldi. Açılımı ve aslı 'ne eyliyorsun' olan söz grubu Anıtkaya ağzında 'neynôñ' biçimine dönüşür. Bu hale gelene kadar üzerinde bir çok ses olayı gerçekleşen neynôñ kalıbının anlamı 'Seni ilgilendirmeyen şeylerle niye alakadar oluyorsun!' gibi genel bir uyarıdır.
Ne edatı birleşenleriyle ilgili söyleyeceklerimiz şimdilik bu kadar. Başka söz kalıplarında bir kaç örnekle daha karşımıza çıkacak...
ébakam, dubakam, dubaken, gebakam, gebaken
Bakmak fiilinin önüne bir ünlem getirilmiş ve ortaya 'éh bakalım' söz grubu oluşmuş. Bu söz yıllarca söylene söylene öyle biçimlenmiş ki Eğret ağzında 'ébakam' olarak karşımıza çıkıyor. Kalıbıyla birlikte özündeki değişikliği söyleyeyim; sabır, tevekkül, ümit, ağırcanlılık, savsaklama, pasif bekleyiş vb. anlamların hepsinin ortalamasını aldın mı... İşte ébakam sözü bunu anlatır...
Bakalım ile yapılanların hepsinde geleceğe yönelik aşırı bir rahatlık göze çarpıyor. 'Dubakam' (dur bakalım) sözüyle, sakinleşmeye ihtiyacı olan birine tam da gereken şey verilmiş oluyor. Böylece mevcut sıkıntıdan kurtulup geleceğe rahatça bakmanın yolu gösteriliyor.
Bir de bunun tekil çekimlenmişi var ki, işte burada işler değişiyor. 'Dubaken' (dur bakayım) sözüyle, işe bizzat el atma, olayın içine girmek için izin isteme anlamı bulunuyor. (Dubaken, yana çekil de bi de ben deniyen, belki çalışır.) Yalnız sonuna eklemeyle 'dubakensen' denildiğinde, hele bir de kafa sallanıyorsa dikkat etmelidir; çünkü bu sözde artık ikaz, tehdit, ben sana gösteririm gibi binbir çeşit anlam bulunur...
'Gebakam' (gel bakalım)da samimi bir sohbet veya işbirliği başlangıcı; 'otubakam' (otur bakalım)da bir problemin çözüme kavuşacağı gibi müspet anlamlar düşünülebilir. Fakat 'gebaken' (gel bakayım)da sorun çözme ile birlikte ondan daha çok şefkat izi bulunur. Sonuna sen zamiri eklendiğinde (gebakensen) bilin ki, bir çocuk ağlıyordur ve ancak bu sözle onu çağıran kişinin kucağında sükun bulacaktır.
legabbecik, agabbecik, deligapbe
Bir sövgü sözü olan kahpeyi, nasıl becerdilerse allem kallem, süsleyip püsleyip sıradan bir hitap sözüne döndürmüşler. Hatta küçültme ekiyle sevimlilik bile katmışlar. Anıtkaya'da en çok kullanılan hitap ünlemini başa koyunca ortaya 'legapbecik' çıkmış. Erkeklere hitap ederken kullanılır le (len/ülen)... Haliyle legapbecik de erkeklere ait bir söz diye düşünülmelidir....
Erkekler arasındaki bu seslenme sözünün dar kullanım alanına sebep sadece le kelimesi olmasa gerek. Zira onun yerine a ünlemiyle de benzer bir söz oluşturulmuş; 'agapbecik' kalıbı da hemen hemen aynı anlamda kullanılıyor. Bütün bu kullanımlarda söylenen sözün kastında 'kahpe' kelimesinin gerçek anlamı bulunmadığı hatırda tutulmalıdır. Zira başka bir kullanımda, vatandaş o kelimeyle kendine seslenir. Çok dar olan bu kullanım deli kelimesiyle yapılıyor, ve insan bir pişmanlığı ifade edercesine 'deligapbe' diye kendine kızar...
lenâbe, hellen, lenvallâyibillâyi, aylen, aygız
Hitap ve seslenme ünlemleriyle yapılan söz kalıplarına devam edelim. Anıtkaya'da 'len' yerine 'le' kullanılır, ama bazı durumlarda len devreye girer. Mesela 'lenâbe' (len abi) çok samimi bir seslenme sözüdür ve içinde en küçük kaba ve saygısızlık ifadesi barındırmaz.
'Hellen' (hele len)de az da olsa kızgınlık, azarlama ve kulak çekme anlamı bulunabilir. Çünkü bu söz yüksek sesle yaramaz çocuklar ve hayvanlara karşı söylenir. Hayvanları çevirme veya kovma kastıyla söylendiği için yüksek ses gerekir....
'Lenvallayibillayi' (len vallahi billahi)de ne hitap vardır ne de yemin pekiştirmesi... Bu eğlenceli bir söz arası geçiş cümlesidir, söylendiği anda mutlaka gülünecektir. Anlatıcı lenvallayibillayi sözünü kendine söylüyormuş edasıyla seslendirir. Böyle tuhaf bir söz...
Erkeklerle ilgili len sözcüğüyle yapılan en ilginç yerleşik kalıp kadınlar tarafından kullanılıyor. Çünkü 'ay' ünlemine sadece kadınlar başvuruyor Anıtkaya'da. Kendi erkeğine, oğluna, kardeşine seslenmesi gerektiğinde 'aylen' diye söze başlıyor. Bu sıradan bir hitaptır, olumlu veya olumsuz bir duygu yoğunluğu aranmaz. Aynı sıradanlıkla bir başka kadına hitap edilecekse bu sefer 'aygız' derler. Karşıdaki kadının yaşı ve konumu önemli değil; çocuk olsun, ihtiyar olsun hepsine böyle seslenilebilir.
heyerif
Seslenme ifade eden bir söz olmasına rağmen 'heyerif' (hey herif) için özel bir başlık açmak gerekti. Sebebine gelince... Bir defa herif erkek bildirir bir kelime olmasına karşın, heyerif sözünü herkese söyleyebilirsiniz. İkinci olarak 'heyerif'ten basit bir hitap sözü görevi beklemek yanlıştır. O kendini aşarak başka anlam kalıplarını sırtına alıp taşıyabilir. Mesela bu sözü duyduğunuzda kesinlikle 'memnuniyetsizlik' anlamının hemen yanında olduğunu hissedersiniz. Belki söyleyenin tonlamasıyla da ilgilidir, ama kesinlikle bu anlam yoğunluğunda o tek etken olamaz. Mutlaka yüzü asıktır, gülümseyerek 'heyerif' demek sözün içini boşaltır. Hatta el kol hareketiyle memnuniyetsizlik anlamını tamamlar... İki kişi konuşurken birisi "Tamam, bağırıp durma heyerif!" der ve konuşma biter... Anlaşıldı sanırım...
özsēt
'Özsēt' yerleşik kalıbının çözümlemesi çok basit, 'o saat'... Aslında sıfat tamlamasıdır, ama yapısı değiştiği ve o değişik yapısıyla ayrı bir kelime gibi algılandığı için bence farklı muameleyi hak ediyor. Her şeye rağmen asli anlamından çok uzaklaşmamış, zaman bildiren zarf göreviyle kullanılıyor. (Bizim batcanıñ büberi olduğunu özsēt añnadım.)
ogudâ, bugudâ, şugudâ, negıdâ
Kadar edatıyla oluşturulmuş söz kalıplarına da Anıtkaya ağzında çok yer veriliyor. Bu kalıplar her yerden kullanılan ifadelerin burada farklı bir biçimde kaynaşıp yerleşmesi sebebiyle önem arzeder. Yoksa anlam olarak da diğer ağızlardan çok farkı değildir.
'Ogudâ' (o kadar) kalıbında yerine ve tonlamaya göre çok değişik anlamlar bulunabilir. ''Ogudâ çapıladığımız boşa gitdi" denirse, sessiz bir hayıflanma; "Sadece elli lire vedi, ogudâ, başga yok" dendiğinde ise beğenmeme ve memnuniyetsizlik anlaşılır.
'Buguda'nın kullanımı da 'ogudâ'ya benzer. 'Şuguda'da ise farklı bir kullanım olarak gözüme çarpan şu: Bir küçük çocuktan yiyeceğini istiyorsunuz, bir parça veriyor. Sonra onun bu genişgönüllülüğünü ödüllendirmek amacıyla o yiyeceği iade ediyorsunuz. Bunu yaparken elinizi yüksekçe kaldırıyor ve "Şugudâ ol" deyip çocukça dua da etmiş oluyorsunuz... 'Negıdâ' ise bildiğimiz 'ne kadar'...
dellan, kellan, körlan
Burada lan hecesiyle yapılmış yeni bir kelime söz konusu değil. Daha önce bir münasebetle bahsi geçmişti; özü sıfat tamlaması olan bir kelime grubu var. İlki 'deli oğlan'... Çoğunlukla yiğitlik, gözüpeklik, cesaret gibi kavramları karşılayan deli kavramı birine sıfat olarak yakıştırılırsa o bundan rahatsızlık duymaz. Bu deli oğlanı tarif eden yakıştırma kalıplaşarak Eğret ağzında kendine bir yer edinir. Sonrasında ise 'dellan' biçimine dönüşerek tanınmaz hale gelir; olan budur.
'Kellan' ise oluşum sürecinde aynı yolu izliyor; lakin hitap edilen kişinin bu yakıştırmadan memnun olduğu söylenemez. 'Kel oğlan' tamlamasının 'kellan'a dönüşmesi böyle... 'Körlan' da aynı şekilde, 'kör oğlan'dan 'körlan'a geçiş çizgisinde oluşmuş. Yalnız Anıtkaya'da Dellan ve Kellan sıfatıyla anılan üç beş kişi bulunmasına rağmen, bildiğim sadece bir Körlan varmış...
gogitsiñ
Bu bir cümledir. Hem de bütün elemanlarıyla mükemmel bir cümle, 'Koy gitsin!'... Ne oldu, nasıl oldu, ne kadar zaman aldı da 'gogitsiñ'e dönüştü; bu geçen sürede bugünkü anlamını kazanana kadar ne maceralar yaşadı, bunları bilemeyiz. Bugünkü anlamı gerçi edatının tam karşılığıdır. (Gogitsiñ öteki tarladan da bişey galdıramadık.)
gaşgızımgaş
Bu da bağımsız bir cümle, bunun da günümüze gelene kadar başından çok şeyler geçmiş olmalı. Aslı 'Kaç kızım kaç!' olan bu söz, yıllar içinde bir takım ses olaylarına maruz kalıp bu hale gelmiş. Anıtkaya ağzında genellikle kadınlar kullanır. Şaşma, gücenme, ikaz etme, doğrusunu gösterme, iğneleme gibi çok fazla mana içerir. (Gaşgızımgaş heç bu sēte gadâ yatılır mıymış!)
gitey, gityanıñdan
Hareketini, duruşunu veya tavrını onaylamadığı birine karşı bunu anlatmanın yolu söze 'gitey' diye başlamaktır. Bu yerleşik söz 'git hey'in kısaltılmışıdır ve arkasından mutlaka bir aşağılama sözü gelir. Genellikle 'gitey salak' denir ve asıl söylenmek istenen nokta belirtilir. (Gitey salak, bubañ öle bişey der mi!)... Anlaşılacağı üzere gitey hitabı yakınlardan birine karşı kullanılır, her önüne gelene böyle söze başlamak doğru değildir. Bununla beraber bazen kızgınlık ifade eden bu söze tartışmalarda da başvurulabilir, nihayetinde tartışmalar da tanıdıkla yapılır. (Gitey manyak, daha dün yanındeydim...)
Benzer bir kalıp olan 'gityanıñdan' da 'gitey' ile aynıdır, fakat ondaki anlam kayması daha aşikardır. Bunu söylenen birinin buradan gitmesi isteniyor değildir; asıl maksat 'sana katılmıyorum' demektir. Tabi bunda ayrıca sevimli bir azarlama ifadesi de gizli...
elgadâ, yumrukgadâ, eşşekgadâ, eşşekgibi, kırıgibi, gavurgibi
En çok kullandığımız benzetme edatlarıyla oluşturulmuş söz kalıpları Eğret ağzında çok yaygın olarak hala kullanılıyor. 'Elgada' (el kadar) ifadesi küçüklük bildirir. Elin sıkılmış hali yumrukla yapılan 'yumrukgada' benzetmesi de aynı şekilde ve aynı anlamdadır. Özellikle 'yumrukgada' ile çocuklar sıfatlandırılır. (Elgada çocuğu bi yere sığdıramadıñız!) (Yumrukgada eniğe uymiye utanmıyoñuz da!) Her zaman azarlama ve uyarı cümlelerinde kullanılmazlar; (Elgada çocuk ne bilsiñ, aklı ermez ki...)
Büyüklük ifade eden benzetme ise 'eşşegada'dır. Daha büyük hayvanlar da var, uzunluk için deveye, irilik için ayıya benzetme yapılır; ancak bunlar kalıplaşmamış. Bu benzetmede kızgınlık, uyarı, hakaret içiçedir: 'Eşşekgadasıñ, galkıp kendiñ alsañ ya!'...
Aynı hayvana gibi edatıyla yapılan benzetmenin anlamı ise bambaşka. 'Eşşekgibi' ifadesi zor koşma ve mecburiyet yüklüdür. Hatta biraz zorbalık havası bile sezilir. 'Eşşekgibi ayağıma gelcek!' cümlesinin üzerine daha söylenecek bir şey yoktur. Bununla beraber beklenen şeyin olayların doğal akışına uygun, olması gereken sonuç gibi anlaşılmasını da ifade eder. Buradaki anlam kalıbının aynısı 'kırıgibi'de de bulunur, çünkü kırı da eşek anlamını taşır. Eşşek kelimesinin şeddeli kullanılmasından kararlılık anlamalı mıyız acaba...
'Gavurgibi' söz kalıbında, kelimenin asli anlamındaki 'kafir'i aramak beyhudedir. Burada Batılıların dünyalık şeylerde ne kadar iyi hasletlere sahip olduğuna işaret var. 'Bilmez olu mu, gavurgibi biliyo ...' Bu sözden, bahsedilen kişinin aslında konuya hakim olduğu, lakin işine gelmediği için bilmiyormuş gibi davrandığı anlaşılmalıdır.
elverede, allahverede
Elverişli kelimesinin kökü olan elvermek fiili seyrek kullanılırmış, bu yüzden izini sürmek çok zor. Bir örneğini Eğret ağzında kalıplaşmış 'elverede' sözünde yakaladık. Aslı 'elvere dahi/elvere de' olan bu söz yazı dilinde 'elverir ki' ifadesinde yaşıyor. Bizde kullanılan 'elverede' işte bu 'elverir ki' ile aynı anlamdadır. Yaklaşık olarak 'inşallah şartlar öyle oluşur da' gibi bir karşılığı var. (Elverede çok yâmır yağmasa, yôsa işimiz kötü.) Anlaşılacağı üzere 'inşallah, umulur ki' gibi bazı bilinen ifadelerle benzeşiyor. İkinci kalıbımızda bu benzerlik daha fazladır. 'Allahverede bizden öñden eve vamasalâ' sözündeki anlam 'İnşallah onlardan önce varırız' ile aynıdır...
élörnek
Misal manasındaki örnek ile yabancı anlamındaki él birleşerek élörnek (éle örnek) olmuş. Burada başkaları için örnek, nümune, timsal teşkil etme durumu söz konusu. Böyle bir makamı kim istemez, yalnız Eğret ağzında kalıplaşan bu söz hep olumsuz manasıyla kullanılır. 'Elörnek bi ēmiz yok kine misafir ağırliyem'; 'Elörnek tarlamız yok, hep gırıñ başı.'
eldenge
'Elden gel' sözüyle ver elini tokalaşalım, anlaşmayı sağlayalım, seni tebrik edeyim gibi bir çok anlam kastedilmiş olmalıdır. Anıtkaya ağzında kalıplaşarak 'eldenge' biçiminde donmuş; anlamı da değişmemiş, tokalaşma isteğini anlatır olmuş. Hala kullanılan canlı bir söz kalıbıdır. Birisinin bir sözüne, fikrine katıldığınızı; yahut başarısından dolayı kutlama isteğinizi bu sözle dile getirip elinizi uzatırsınız.
deyengitdi, deyenebak
Bir toplulukta fikir beyan ediyorsunuz. Anlaşılmaz ve sert tepkilerle karşılaşınca, ortamı sakinleştirmek, huzursuzluğun önüne geçmek için ileri sürdüğünüz fikirden feragat ediyor ve geri çekiliyorsunuz. Bununla beraber düşüncenizden vazgeçmediğinizi, kararlılığınızın sürdüğünü, sadece ortamı germemek için dillendirmek istemediğinizi de hissettirmelisiniz. Öyle bir şey söyleyin ki bütün bu anlamları içinde bulundursun. İşte Eğret ağzında böyle durumlarda 'deyengitdi' derler. Yani biraz önce bunları söyleyen ben gitmişim, yokmuşum gibi kabul edin...
Aynı fiil köküyle oluşan diğer söz kalıbı ise 'deyenebak'tır, fakat önceki kadar incelikli değildir. Kabaca 'sen söylediğin özellikleri üzerinde bulundurmuyorsun ki' anlamındadır. Mesela koyun çalmakla meşhur biri, hırsızlığın kötülüğüni anlatıyorsa 'deyenebak' diye sözünün anlamsızlığı yüzüne vurulur.
ozman, nezman, buzmandır
'O zaman' grubu kalıplaşarak tek bir kelime haline gelmiş. Hece düşmesiyle biraz kısalmış, fakat manasında alabildiğine bir genişlik oluşmuş. Öncesinde sadece zaman bildirirdi, şu haliyle; madem, öyleyse, yanlış biliyormuşum vb. bir çok manayı içine alıyor. Sabah erken gelmesini istediğiniz biri, planladığı başka bir işi olduğundan mazeret bildiriyor. 'Tamam ozman, ôlene dôru ge' diyorsunuz...
Bir de 'ne zaman' sözü var, tıpkı yukarıdaki gibi değişim sürecinden geçmiş. Şimdiki hali 'nezman'ın anlam bakımından ilk haliyle bir farkı yok. Ek getirildiğinde oluşan 'nezmandır' kalıbını da böyle düşünmek lazım. 'Nezmandır bekliyon' cümlesindeki bütün anlamlar 'ne zamandır' biçiminde söylenseydi de ifade edilirdi; fakat Eğret'te böyle biçimlenmiş.
'Buzmandır' kelimesi ise hepsinden daha fazla başkalaşmış gibi görünüyor. Aslında 'bu zamandır'ın karşılığıdır, lakin 'Buzmandır nerdēmiş?' sözünde 'bunca zamandır' manası da var...
hadibaken, habaken, hadibakam, hadigali, hadi nēdēsiñ, hadi nēdēseñ et, hadi netcēseñ edive, hadigoyuna
Hadi/haydi ünleminden kalıplaşmış sözlere Eğret ağzında çok rastlanır. Hadibaken (haydi bakayım) kalıbında bir şeye teşvik etme, isteklendirme, tonlamaya göre yanından kovma gibi anlamlar yüklüdür. (Hadibaken sıfreyi galdırıveñ.) Bazen bu kalıp 'habaken' olarak kısaltılır ve ikaz anlamıyla kullanılır. (Habaken dôru ēñize gidiñ.)
Çoğul kalıbında toplu olarak endişe duyma ve işin sonunu merakla bekleme gibi anlamlar bulunur. (Hadibakam yârin dambeşe nası çıkcez.) İki edatın birleşmesi biçiminde oluşan hadigâli (haydi gari) kalıbı ise hüzün-neşe, memnuniyet-yakınma, gülme-ağlama gibi çok karışık manalar içerir ve hepsi için kullanılabilir.
' Hadi nēdēsiñ' (haydi ne edersin) kendi kendine dövünme tepkisidir, çaresizlik ifade eder. Öyle bir duruma düşmüştür ki, elden bir şey gelmez, bütün yollar tıkanmıştır. Bu durumda kendi kendine 'hadinēdēsiñ' deyip eki elini yana açar... Benzer bir kalp da 'hadi nēdēseñ et' (haydi ne edersen et) sözüdür. Bunda da çaresizlik ifadesi esastır, ama az da olsa şiddete kapı aralar.
'Hadi netcēseñ edive' (haydi ne edeceksen ediver) kalıbı ise zannedildiği kadar masum değildir. Burada istediği her şeyi yapabileceğine dair birileri teşvik edilmektedir. Hatta 'bunun için bütün şartları oluşturdum, senin için hiç bir sınır yok' gibi yellemelerle istemediğini yapmaya bile yönlendirme anlamı bulunur.
Hadi ünlemiyle oluşmuş ve sonra kalıplaşıp Eğret ağzına yerleşmiş son söz grubumuzun aksine çok masumca bir anlamı var. 'Hadigoyuna' sözü koyun köpeklerine karşı sertçe söylenen bir kovma sözüdür. Bu inceliği anlıyormuş gibi, hadigoyuna sözünü duyan köpekler itirazsız riayet ederlerdi. Koyunculuk ve sürüler bitme noktasına geldi, bu yüzden Anıtkaya'da hadigoyuna kalıbı ya unutulacak ya da mecazlaşacak. Bunun işaretleri var; zira birinin, yanından uzaklaştırmak istediği kişiye 'hadigoyuna' diye seslendiğini gördüm...
adamcôlu, herifcôlu
Kaşla göz arasında, kimseye duyurmadan, hiç tahmin edilmeyecek veya kendinden beklenmeyecek biçimde işini hızlı yapan kimselerden böyle bahsediliyor. Adamcôlu ve herifcôlu kalıpları, adamcı oğlu ve herifçi oğlu söz gruplarından geliyor. Kötü bir anlamı yok, hatta sözün gerisinde bahsi geçen kişilere imrenme manası bile bulunabilir. (Adamcôlu yolu yarıladı bile, siz daha duruñ.) (Herifcôlu bi de üste isdiyo.)
helegoma, bakele
Hele kelimesi Eğret ağzında tek başına edat olarak kullanılır. Tek başına cümle bile olabilir, 'Hele!' denildiğinde tonlamaya göre kabullenmeme, küçümseme, yakıştıramama gibi manalar kastedilir. Goma (koyma) kelimesi de aynen hele gibi tek başına edat-cümle olarak kullanılır. Tabi ki bu cümleler tepki cümlesi mahiyetindedir. 'Goma!' denildiğinde de benzer şeyler anlatılır... Bazen de iki edat birleştirilerek 'helegoma' biçiminde söylenir. Şimdiye kadar söylediğimiz anlamlardan tamamen uzaklaşmadan biraz daha iklim genişletilir. Yani küçümseme yine vardır, ama küstah gibi hakaret içeren manalar da yüklenmiştir. Yakıştıramamanın yanına, beceriksizlik imaları da eklenmiştir. Helegoma tepkisi, çoğunlukla olumsuz anlamların ses elbisesi giymiş halidir, diyebiliriz.
Hele ile bütünleşmiş diğer sözümüz 'bakele'... Bak hele kelime grubunun kalıplaşmış halidir. En yalın haliyle basit seslenme ünlemidir. Birine bakele demek, dikkatini çekerek bir şey söylemek istediğini ifade etmektir. (Bakele, batceyi nezman sulucez?)
Tonlamaya göre anlam değişebilir. 'Bakele, yetdiñiz gâli!' sözü yaramazlıklarından bıkan bir annenin çocuklarını azarlamasıdır... Yahut 'Bakele bakele, nası dızığyo' sözü meraklı bir belgesel izleyicisinden çıkmış olabilir...