Maldepeleri diye bilinen yerler Çayırlar mevkiine yakın bölgeler diye tarif ediliyor. Şimdi çayır kalmadığı için Maldepelerinin net sınırlarını çizmek çok zor, çünkü artık bu düzlük arazinin her yeri tarlaya dönüşmüş. Eskiden çayırların köye doğru güney kısmında ve Karacahmet'e doğru kuzey kısmında bulunan tarlalara hep Maldepeleri derlermiş. Belki kuzeydeki küçük bir bölüm öyle, sonrası Garcamatgırı oluyor; ama güneyi tamamen Maldepeleri imiş... Aradan çayırlar çekilip tarla olarak sürülünce o bölgedeki her yer bugün Maldepeleri...
Ot orakları zamanında bir haftalığına bütün köylü oraya yığılırdı. Kısa bir süreliğine ot tarlası hükmündeki sulak havza ana baba gününe dönerdi. Bununla beraber kalabalıktan birilerinin çayırların ötesine geçtiğine pek şahit olmazdık. Ötesi Eğret toprağı değilmiş gibi gelirdi bize. Bir keresinde, yakında arpa oraklarının başlayacağını konuşan büyüklerden biri, karşı yamaçta ağarıp duran bir tarlayı göstererek 'Falanca on güne kalmaz orayı biçer' demişti de oranın da bize ait olduğuna şaşırmıştım.
Yarım asır sonra bugün, Çayırların hemen kuzeyinde Cumalı'ya doğru yaklaşık 200 metre uzayan bir tepeye Maldepesi denildiğini öğrendiğimde de aynı derecede şaşırdım. Yılda bir kez de olsa burnunun dibine kadar yaklaştığımız bir tepenin adını bilmemek ne kadar ayıp.
Üzerimize arız olan şaşkınlık yerini hayranlığa bıraktı. Çünkü çoğu boşlukta kalan bazı bilgiler yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. Her şeyden önce civar araziye Maldepeleri denilmesinin sebebi işte bu tepe idi. Ayrıca şehitlik anıtına evsahipliği yapan Üyük'e Maltepe yakıştırmasının asıl sebebi de anlaşılmış oldu.
Bu tepeye neden Maldepesi denildiği, bunun 'mal' kelimesinin meta, mal mülk anlamıyla mı yoksa büyükbaş hayvan anlamıyla mı ilişkili olduğunu bilmiyoruz. Belki de bu iki anlamın dışında bir manaya işaret ediyordur. Bununla beraber Eğret'te mal deyince ilk akla gelenler; öküz, manda, inek, kele, dana ve benzer hayvanlardır.
Adını bırakıp Maldepesi'ne geçelim. Burası Çayırlar düzlüğünün kuzeyinde, yakınlarında başka bir yükselti olmadığı için hemen fark edilen, doğudan batıya yaklaşık 200 metre uzanan bir tepedir. Asıl yükselme güneyden bakınca anlaşılabilir, kuzey tarafı ise tatlı bir meyille araziye bağlanır. O taraftan bakınca buranın bir tepe olduğu bile anlaşılmayabilir. Batı ucuna varınca, bir terasta olduğunuzu düşündürecek manzarayla karşılaşırsınız. Cumalı ayaklarınızın altındaymış gibi yakınlaşır, şaşırırsınız... Neticede Cumalı ve Susuzosmaniye Eğret arazisi üzerine kurulmuş macur köyleri... Bunun böyle olduğunu bilmemize rağmen bu kadar yakınlığa şaşırdık...
Cumalı yakın... Anıtkaya ile mesafeyi zihinde karşılaştırmak için güneye yöneldiğinde daha da şaşırmamak elde değil. Zira İblak/İlbulak dağı mor bir siluet olarak o kadar uzaklaşmış ki, arada bizim köydeki bina, minare çizgilerini seçebilmek çok daha zor.
Tabi bu bakışı Maldepesi'nden yapıyoruz. Hazır çıkmışken biraz buradan bahsedelim. Baştan belirtmemiz gereken husus tepenin bir tümülüs olmadığıdır. Yani burası sonradan yığılmamış, insan yapısı değil. Altı kaba taş dediğimiz kayalardan oluşuyor, bazı bölgelerde kumtaşı oluşumları da göze çarpıyor. Tümülüslerde bu doğal taş tabakası oluşmaz, sırf yığma toprakla karşılaşırsınız.
Bunu derken Maldepesi'nin hiç el değmemiş bir yer olduğu düşünülmesin. Çok eski zamanlarda mağara benzeri oyuklar açılmış, koridorlar inşa edilmiş. Kaba taşlar biçimlendirilerek direkler, kemerler oluşturulmuş. O taşlarda kazma çekiç izleri hala çok belirgin. Tepenin her yerinden, çok çeşitli renk ve boyutlarda pişmiş toprak malzeme kalıntıları toplamak mümkün. Bunların kaçak kazı sonucunda bütün olarak çıkarıldığı halde parçalanan testi, küp, kandil vb. malzemeler olduğu düşünülebilir.
Yakınlara kadar eski çağlarda inşa edilen methal görünür vaziyetteymiş. Definecilerin kazıları talan boyutuna varınca durum bir şekilde yetkililere bildirilmiş. En sonunda Jandarma gözetiminde bütün çukurlar doldurulmuş. Böylece tarihi nitelikteki kalıntılar da görünmez hale gelmiş. En azından biz göremedik. Yalnız geride kalan bazı işlenmiş kaba taş malzemeleri orada burada görmek mümkün. Kapatma işleminden sonra Maldepesi üzerindeki verimsiz kayalık tarla, sahibi tarafından sürülmüş. Bu sırada kuzeydoğu ucundan başlayıp tepenin ortalarına kadar düzensiz kıvrımlarla uzanan bir taşlı hat dikkat çekiyor. Kaya damarı da olabilir, kul yapısı bir duvar izi de...
Sonuçta Maldepesi'ne Jandarma müdahalesi bir yönden insanı sevindiriyor. Hiç olmazsa bu kadarlık koruma yoluna gidilmiş. Gönül isterdi ki tarihi miras olarak tescillenerek koruma altına alınsın, fakat bunun için ciddi bir inceleme gerek. O da olur inşallah.
Asıl Çayırlar'a doğru bakan taraftaki tarlalarda çok miktarda pişmiş topraktan küp gibi malzeme kalıntıları var. Ayrıca bu tarlalar arasındaki anlara yığılmış koca koca taşlar var ki bunlar da temel taşı izlenimi veriyor. Bahsettiğim yerlerde birilerinin bir şeyler bulduğuna dair çok sayıda hikaye de dinledim. Az ötede 'Üyük' diye adlandırılan ve gerçekten tümülüs olduğu söylenen bir tepecik de çok kazılmış.
Bütün bunlar Maldepesi ve çevresinin çok eski zamanların yerleşim yeri olduğuna dair bir kanaat veriyor. Tümülüs geleneği Lidyalılar zamanında Anadolu'ya gelmiş, bulunan bir şeyler arasında para varsa parayı da Lidyalılar icat etmiş. Bu bilgiler elbette bir şey ifade etmez. Ancak Maldepesi ve çevresindeki kaba taş oymalarına bakarak şunu söyleyebiliriz, bu kalıntılar Roma/Bizans döneminden önceye tarihlenmelidir.
Her yeni buluntu bu toprakların daha Eğret kurulmadan binlerce yıl önce önemli yerleşimlere sahne olduğunu gösteriyor. Belki Eğret adının bu antik dönemle bir ilişkisi vardı, kim bilebilir. Bilimsel tespitler yapılmadan bu konuda net bir şey söylenemez. Yalnız şurası kesin ki Anıtkaya Frig Vadisi turizm kuşağında yer almamış olmasına rağmen Frigya Salutaris/Şifalı Frigya ülkesinin içindedir.