13 Eylül 2025

İlbulak Ve Tarih Turizmi


    Bu yazı dağlarda geçirdik. Nisan ayında daha meşeler göğermeden başladık İblak yürüyüşlerine. Zeminde her tür yeşillik ictimadaydı; beyaz çiğdemlerin son demi, sarı pambırpap çiçeklerinin en tozlu zamanıydı. Tek tük lale ve sümbüller uyanıyordu... Şimdi meşe yaprakları sararmaya durdu, yakında her yanı bakır rengi ağır bir manzara kaplar. Kart ve sert yapraklar arasında gobaklar yumruldu, pelitler şapkasına dar geliyor. Kısaca İlbulak kışa hazırlanıyorken biz de yürüyüşleri bitirdik.

    Dağ yürüyüşlerinin amacı, bütün yönleriyle İlbulak dağını tanımaktı. Deretepe Eğret serisiyle belli başlı mevkileri tanıtıcı yazılar yazıyoruz. Başkalarından dinlemekle bir yeri öğrenip tanıyamıyorsun. E kendin bilmediğin bir şeyi nasıl anlatacaksın. Bu yüzden mümkün olduğunca gidip gördükten sonra dinlediklerinle birleştirip sonuca varmak gerekiyordu. Dağı karış karış dolaşalım dedik...

    Amacımıza hemen hemen ulaştık, doğuda Resulbaba tepesinden batıda Sivrikaya'ya kadar uzandık. Bu hatta üzerinde dolaşmadığımız çok az yer kaldı. Vaktini bekleyen yazılar var...

    Yalnız bu dönemdeki yürüyüşlerimiz dağın zirvesinde kaldı. Bir türlü eteklere inemedik, hep göğe yakın yerlerde, ortalama 1500 rakımdaydık. Diğer bölümleri gelecek yıla bırakarak dorukları değerlendirelim.

    İlbulak dağlarının askeri açıdan stratejik önemini ilk defa Fahrettin Altay anılarında okumuştum. Paşa bu dağ sırasının Altıntaş ovası, Sincanlı ovası ve Afyon ovasını hakim bir konumda olduğu için gözlem ve keşif için çok önemli olduğunu söylüyor. Nitekim 27 Ağustos 1922 günü ikindiye doğru keşif kollarını bu yüzden İlbulak'a göndermiş. 

    İşte bu bilgiyi yürüyüşler esnasında yerinde pekiştirme imkanı buldum. Gerçekten de her yer ayaklarının altında görünüyor. Gerçi eskiden beri işitirdik, dağdan baktığında Eğret'e bağlı kırk küsür köyü sayabilirlermiş. Gece karanlığında titreyen ışık kümelerini sayarak biz de bunu denerdik. 

    Fakat işte şimdi bunun haricinde başka noktaları da gözlemleyebiliyordum. Özellikle Büyük Taarruzun ilk dört günü müthiş hareketlilik vardı şu dağlar ortasındaki ovada. Okuduğum hatıra, ceride, rapor, tutanak ve benzeri yazılardan; izlediğim, dinlediğim anılardan öğrendiğime göre bir asır önceki savaş hareketlerini mevki, yön ve nokta olarak görebiliyordum. Adeta Büyük Türk Taarruzu gözümün önünde yeniden canlandı. Yunan ihtiyatının bozuluşunu, can havliyle batıya doğru kopuşunu, Eğret baskınını, Çirçir saldırısını, Olucak yangınını ve daha neleri bir bir izledim.  Böylece yakın tarihi daha iyi anladığımı gördüm.

    Sadece üç tarafındaki geniş ovaların hakimi olduğu için önemli değil İlbulak... İşgalciler bekledikleri Türk hücumu sırasında ikinci direnek hattı olarak düşünmüşlerdi bu dağ sırasını. Bu yüzden 1922 baharında savunma mevzileri hazırladılar. Resulbaba'dan Demirce sırtlarına kadar uzanan bu mevzilerin batı ucu, 15 yıl önceki ağaçlandırma sırasında bozulmuş. Fakat Almalı denginden Resulbaba'ya kadarki kısımları hala belirgin. Tam tepedeki kendini korumuş bu mevzi çizgisinde yakın zamanlara kadar mermi ve kapsul gibi kalıntılara rastlanırmış. Bütün bunlar sizi ister istemez bir asır evvele götürüyor...

    Mevzilerin sağlam kaldığı kısımdan Afyon istikameti de çok net görülüyor. Altay Paşa'nın tarif ettiği yer tam da buralar olmalı. Ayrıca Resul Baba'nın asırlar önce tam da bu noktaya gözetleme kulesi gibi bir makam yaptırmasının birinci sebebi stratejik konum olabilir. İşte bu tepedeki mevzilerin zirveyi tamamen çevrelediğini de ayrıca belirtmek lazım...

    Aşağıdaki ovada yüzyıl önceki çarpışma ve hareket noktalarını belirlemeye çalışırken, kendimi bir anda Büyük Taarruzu anlatırken buldum. İşte süvari alayları gece karanlığında şurada birbirinden koptular. Yanlış tarafa yönelen birlikler, şurada kuzeye kaçan Trikopis kamyon koluna saldırdı. Bir sürü kamyonu tahrip edip bir o kadar esir aldılar. Bu esirler arasında bir Yunan kızı da vardı... Bak Prens Diyenis'in  Tümeni şu meydanda gecelemişti. Sabahın köründe kendilerinin onda biri büyüklüğünde Türk süvarisinden öyle bir baskın yediler ki, uzun süre ne olduğunu anlayamadılar. Diyenis'in çadırı da bu saldırıdan isabet aldı, ilk şoku atlattıktan sonra apar topar kaçışa başladılar...

    Ben kendi kendime böyle kah konuşarak, kah susarak anlattım; ama sonradan aklıma geldi, bunun tam da burada başkalarına anlatılması lazım. Bizde tarih öğretimi tamamiyle soyut olduğu için öğrenciye sevimsiz gelir. Bu yüzden tarihimizi ne öğretir ne de sevdirebiliriz. Ben burada görüp somutlaştırarak daha iyi öğrendiğime göre aynı uygulamayı kendi çocuklarımıza neden yapmayalım. Şimdiki aklım ve imkanlarım olsaydı, Anıtkayalılarla birlikte Olucak, Yenice, Bayramgazi, Çatalçeşme ve Saadet öğrencilerini buraya getirip kendi yerel tarihimizi göstere göstere anlatırdım...

    Ve hatta göstererek tarih anlatımı yöntemini öğrencilerle sınırlı bırakmayıp, meraklı ve istekli yetişkinlerle sürdürmek gerekir bence... Hem bu esnada herkes bildiğini anlatarak katkıda bulunur, böylece yeni bilgilere ulaşılır. Etkileşimli öğrenme denilen bu yöntem ders havasında olmayacağından sıkıcılıktan uzak, eğlenceli bir kültürel etkinlik gibi düşünülebilir. Adına ister dağ yürüyüşü de, ister piknik, istersen tarih turizmi, fark etmez...

    Bizde tarih turizmi, özellikle savaş tarihine dair turizm, 90'ların başında Çanakkale gezileriyle başladı. Kısa sürede o kadar ilgi gördü ki, Çanakkale gezileri adıyla bir sektöre dönüştü. İnsanlar hem geziyor hem tarihini öğreniyordu. Bundan on yıl kadar sonra, 2000'lerin başında Kocatepe gezileri başladı. Son yıllardaki artan ivmeyle Kocatepe de layık olduğu ilgiye mazhar oldu...

    Kanaatimce artık sıra İlbulak'a geldi... Kocatepe'den anlatım, taarruzun ilk iki günü için idare eder; ama bütün bir Büyük Taarruz anlatımı için daha geniş perspektif sunan bir yer lazım. O yer, yukarıda açıklandığı üzere İlbulak dağlarıdır... Oradan doğuya baktığında Eskişehir sınırını, kuzeyde Altıntaş ovasını, güneyde taarruzun başladığı Kocatepe'yi ve nihayet batıda Dumlupınar'ı aynı anda görebilirsin...

    Benimki de bir hayal işte... Lakin unutulmamalı ki her şey hayalle başlar...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder