Antik Havzanın tam merkezinde olması sebebiyle öteden beri çeşitli kazı ve buluntu hikayelerine konu olmuş. Gökdaşderesi’nden bahsederken adını geçirdiğimiz Heykelcemal rahmetlinin gezi ve kazı alanlarından biri de Bayramgucağı imiş. Buralardan bulamadığı para/altının amortisi olarak eline geçen ıvır zıvırı (kendi tabiri, para dışındaki şeylere böyle dermiş) Hökümete, yani Müze’ye teslim edip ciğara parasını çıkarırmış. Daha başka birilerinin bir şeyler bulduğuna dair hikayeler de hep anlatılır. Beş altı kiloluk külçe altın bulan, lakin ne olduğunu bilmeyip kül diye çöpe atan birinin hikayesi de buralarda geçiyor. Kendisinden dinlediğim dramatik olayı bir gün anlatırım.
Yukarıda tanımlamaya çalıştığımız Bayramgucağı mevkii, dediğimiz gibi tam antik bölgenin göbeğinde bulunuyor. Haliyle böyle şeylere meraklı kişilerin de ilgi odağı olmuş. Bir de ilgisiz kişilerin önüne nasip kısmet biçiminde çıkma durumu var. Nasıl? Şöyle; oralar zirai mevkidir, yani her taraf tarla. Ya pulluğun ucuna takılan bir şekilli taş, yahut cizinin ortasında görülen bir mezar kapağı biçiminde karşına çıkabilir. Bir şeyler bulmak için defineci olmaya gerek yok. Bayramgucağı’na dair bu tip olaylar da çok anlatılır.
İleşber olduğu halde toprağı bir başka dikkatle inceleyen, arazi yapısından değişik anlamlar çıkaran Eğretliler de yok değil. Onlara göre İsgileyolu-Omarcık-Yörükçeşmesi üçgeninde, ki tam da Bayramgucağı bölgesi oluyor, irili ufaklı bir çok tümülüs var. Küle benzer toprak yapısından dolayı o tepeciklerin yığma olduğu sonucuna varmışlar. Ayrıyeten aynı yerlerde kul yapısı bir takım kalıntılara da rastlanıyormuş. Bütün bunlar Bayramgucağı hakkında Anıtkayalılarca anlatılagelen şeyler. Bilimsel bir çalışmaya dayanmıyor. Zaten ilk ve tek bilimsel çalışma 2020 yılında Yüzey Araştırmaları biçiminde yapılmış.
Burada yapılan Yüzey Araştırmaları çalışmasının Türkiye geneli içindeki yeri, 2021 yılındaki e-sempozyum kitapçığında şu paragrafla özetlenmiş:
“Bu bölgede Anıtkaya
Köyü sınırlarında yer alan Bayram Bucağı yerleşmesi ise İTÇ buluntularının
zenginliği açısından dikkat çekicidir. Burada farklı renk ve form repertuvarı sunan çok sayıda İTÇ çanak-çömlek parçası tespit edilmiştir. Kütahya yolu
yakınlarında yer alan Bayram Bucağı yerleşmesi bu zenginliğinin yanı sıra
konumu, büyüklüğü ve bilinen mezarlığı ile birlikte bölgenin önemli İTÇ
yerleşmeleri arasında görülmektedir.”
Bu özet paragrafında bize lazım olan her şey var. Çok çeşitli renk ve biçimde çanak çömlek buluntusuna Maldepesi’nde biz de rastlamıştık. Burada önemli husus, bölgede bulunan mezarlık ve buranın büyüklüğüyle birlikte stratejik konumu gibi özellikler birleşince Bayramgucağı’nın İTÇ döneminde önemli bir yerleşim yeri olduğu hükmüdür. 2022 Yılındaki yayında biraz daha ayrıntıya inilmiş:
“Susuzosmaniye Köyü’nün
güneyinde Terlemez Höyüğü Mevkiindeki bir tümülüs incelendi. Tümülüsün doğu
yamaçlarında 8 m derinliğinde bir kaçak kazı tahribatı görüldü. Anıtkaya Köyü’nün
1 km kuzeydoğusunda ve Anıtkaya-Susuzosmaniye köy yolunun 100 m doğusundaki
Bayram Bucağı Yerleşmesi ve Mezarlığı incelendi (Bayram Kucağı?). Burada GKÇ ve
yoğun İTÇ seramiklerine rastlandı. Höyüğün kuzey ve batısındaki yamaçlarda İTÇ’ye
tarihlenen bir mezarlık bulunmaktadır.”
Görüldüğü üzere ikinci paragrafta da Bayramgucağı’nın önemi vurgulanırken, farklı olarak birkaç ince ayrıntıya değinilmiş. Her bir ayrıntı önemlidir ve her biri hakkında ayrıca yazılar yazılabilir. Şimdilik bahsedilen yerin isimlendirilmesi hususuna dikkat çekmek istiyorum.
İki paragraf da aynı kişilerin elinden çıktığı için, ortak isimlendirmeyle ‘Bayram Bucağı’ adı verilmiş. Yalnız 2022 paragrafı bu adlandırmanın gelişimi ile ilgili bir ipucu barındırıyor. Parantez içinde verilen (Bayram Kucağı?) ifadesine bir anlam verilemediği anlaşılıyor. Muhtemelen bizim köylülere sormuşlar bu mevkinin adı ne diye. Bayramgucağı sözünü yanlış bulup, kendilerince doğrusunu Bayram Bucağı olarak yazmışlar. Bunu da parantez ifadesiyle belirtme gereği duymuşlar.
Aslında ilk duyanlar veya benim gibi bir sözün gelmişini geçmişini araştıranlar için Bayramgucağı sözü gerçekten anlamsız görülebilir. Tam teşhis edilemeyen Bayram adında birinin kucağı… Yahut Bayram’dan Ramazan veya Kurban bayramı kastediliyor. Öyleyse kutlanılan bayramın kucağı ne? Nereden baksan anlamlandırmakta zorlanacağın bir tabir. Anıtkaya’nın yabancısı araştırmacıların kendilerine göre Bayram Bucağı yakıştırmasını bu yüzden mazur görebiliriz. Fakat Bayramgucağı’nın bir açıklaması olmalı değil mi, ona kafa yoralım…
Tiyatro dersimiz vardı, modern tiyatronun gelişimiyle ilgili eski Yunanların Bağbozumu şenliklerinde ortaya çıktığı bilgisi aklımda kalmış. Tabi Anadolu, özellikle Ege bölgesi bu kültürün merkezi sayılır. Üzüm bağları Anadolu’nun hemen her yerinde çok yaygın yetiştiğine göre Bağbozumu şenlikleri de her yerde yapılıyormuştur. Oyuncular ellerinde maskelerle meydana çıkıyor, eğlence amaçlı oyunlar oynuyorlar. Tabi bunu seyircilere sunabilmek için açık hava tiyatroları inşa etmişler. Şimdi antik tiyatro denilen bu açık hava tiyatro alanlarına Ege ağırlıklı olmak üzere Orta ve Batı Anadolu’nun her yerinde rastlanabiliyor. Yunanlardan sonra Roma döneminde iyice yaygınlaşmış.
Eski Anadolu medeniyetleri bir bir yıkılınca yüzyıllar içinde ona dair eserler de toprak altında kalıyor. Türklerle birlikte yeni gelen medeniyette bu sanatın yeri yok. Haliyle çoğu tamamen nisyana terk ediliyor. Ancak Osmanlı’nın son döneminde Batılı arkeologların öncülüğünde bir çoğu tekrar gün yüzüne çıkarılmaya başlanmış. Bunlardan en önemlisi ve meşhuru belki de Efes antik kentindeki tiyatrodur. Günümüzde bir çok yerde ortaya çıkarılan antik tiyatronun hala çeşitli etkinliklerde kullanıldığı malumdur.
Binlerce yıl toprak altında kalmış her antik tiyatro Efes’teki gibi şanslı olmayabilir. Bir defa onun gibi büyük bir yerleşime ait olmadığı için daha küçük inşa edilen bir tiyatro toprak altında kalınca belli belirsiz olur, yeryüzünden fark edilemeyebilir. Geç de olsa fark edilen Roma Döneminden kalma bir tiyatro Konya’da bulunmuş. Açılmadan önceki fotoğrafını görseniz, oranın bir tiyatro olduğuna inanamazsınız. Normal bir yükselti gibi gelebilir insana. Konya bölgesi fazla engebeli olmadığı için göze çarpmıştır belki de… Bizim buralarda olsa, mesela Gocagır tepelerinin bir uzantısı zannedilebilir… Bir de çevresi ve hatta kendi üzeri sürekli ekilip biçiliyorsa, nereden bileceksin, yerin altında ne var…
Sahi bizim buralar da Frigya, Lidya, Yunan, Roma dönemlerini görmüş geçirmiş… Bayramgucağı da önemli bir yerleşim olarak tespit edildiğine göre, bu yerleşimin büyüklüğü, stratejik konumu ve mezarlığı bulunduğuna göre, tiyatrosunun olması normal karşılanmalıdır. Çünkü buralarda da üzüm bağları vardı ve Bağbozumu şenlikleri illa ki yapılıyordu…
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde, eski yerleşiklerin kültür ve medeniyetini bıçak gibi bir anda kesip atmadılar. Görüp tanıyacak kadar o kültürle bir süre birlikte yaşadılar. Muhtemelen antik tiyatrodaki şenlikleri gördüler, ancak bizim kültürümüzde şenliğe bayram deniliyor. Uzaktan dikkatle baktıklarında bağbozumu bayramını antik tiyatroda kutlandığını görenler, orayı bir insan kucağına benzettiler. Bundan sonra aralarında oradan bahsederken ‘Hana şu bayram etdikleri gucak va ya, Bayramgucağı, işde orası…’ dediler. Böylece o mevkinin adı Eğretlilerin ağzına Bayramgucağı olarak yerleşti…
Yukarıda bahsettiğim geniş mevkiyi başka bir gözle incelerseniz, eminim Bayramgucağı’nı görürsünüz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder