Onu takım saklambacı diye adlandırmak Anıtkayalılara tuhaf gelebilir, ama gayrıya tarifin başka bir yolu yok. Bununla beraber saklambaç dediğimizde akla gelen sobi/sobe oyunuyla karıştırmamak lazım. Temeli bir yere gizlenen oyuncuları bulup çıkarmak olan sobi daha dar mekanda oynanır, hatta sabit bir noktaya dokunarak sobileme şartı bulunur. Bunu yapan ebe, oyunu saklanan diğer oyunculara karşı kazanmak durumundadır. Yani bir ebeye karşı diğer oyuncular... Bu anlamda sobi (saklambaç) takım oyunu gibi görünebilir, ama değildir. Çünkü ebe karşısındakiler grup ruhuyla hareket etmezler...
Vıddiğin diğer bir özelliği de gece oynanmasıdır. Gündüz aydınlığında saklanmak zor, saklananı bulmak ise kolay olacağından gece oynamak daha mantıklı gelmiş olabilir. Şimdi; geceye ve geniş mekana ihtiyaç duyulduğuna göre, bu oyunun erkek çocuklara mahsus olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca başka yerlerde oynandığına dair bir işaret de bulamadım. Şu durumda vıddik Eğret'te erkek çocuklarının gece oynadığı bir çeşit takım saklambacı diye tarif edilmelidir.
Anıtkaya'dan Eğret'e geçmemizin sebebi 1950'li yıllarda da vıddik oynandığını tespit etmemiz... Belki daha önceki dönemlere kadar iniyordur. Yani tarihi, Eğret zamanlarına dayanan bir oyundan bahsediyoruz...
Gece oynanır, ama 1973'ten önce Anıtkaya'da elektrikle sokak aydınlatması bulunmadığını unutmayalım. Ayın aydınlığı da yoksa gece oyunu olmasının önemli sebebi karanlıktan yararlanmaktır. Saklanmayı kolaylaştırıp, bulunmayı zorlaştırıcı etkisi sebebiyle gece tercih ediliyor. Gerçi 1959'dan itibaren lüks ile aydınlatma sistemi başlatmışlar da bu ne kadar şavk veriyordu, bilemeyiz... Bir de bu karanlık dönem eskiler içindir. Bizim dönemimiz nispeten aydınlıktı, ama yine de çoğu zaman korkardık, ürkerdik, ürperirdik...
İki takım kurulduktan sonra kurallar belirleniyor. Daha doğrusu kural açık zaten, bir takım saklanacak diğeri de onu bulacak. Burada asıl belirlenen oyun alanının sınırlarının belirlenmesidir. Bilindiği gibi köy öteden beri bir kaç kilometrekarelik çok geniş bir alan üzerine yerleşmiştir. Sadece yerleşim alanına izin verilse bile, ki öyle olmalıdır, burası da vıddik için büyüktür. Bütün köy serbest olursa sabaha kadar ara, bulamazsın... Bu yüzden alanı daraltmak lazım...
İki mahalleye bölünmüş Anıtkaya'nın yalnız bir mahallesi, Zafer veya Cumhuriyet de vıddik için geniş sayılır, biraz daha kısıtlanmalı... Buna iki takım karar verir, şuradan şuraya, öteki yoldan berideki camiye kadar vs. gibi ifadelerle hangi bölgeler içinde kalınacağı böylece belirlenmiş olur. Vıddik aynı mahalle, sokak çocukları arasında oynandığı için, oyun alanı da genellikle oturdukları evler civarı olur. Bununla beraber belirlenen alan içinde başka bazı kısıtlamalar da gerekir...
Ek sınırlamalar şöyle... Bir defa evler; evlerin avlusu, damı, samanlığı ve diğer aksamı kesinlikle yasak olmalıdır. Çünkü sen gidip kendi evine saklanabilirsin, ama ben seni aramaya oraya rahatça giremem ki... İkincisi mezarlık ve cami gibi kutsal sayılan mekanlar bu işin dışında tutulmalıdır. Zaten gece vakti yanından geçmeye korktuğun mezarlığa girmek de yürek ister... Bahçeler, tarlalar oldum olası yasak... Biz yazın oynarken bazen harmanyerini de vıddik dışında tutardık. Çünkü bir kaç kere başımıza geldi, adam sapın içine gömülüp yatıyor, nasıl bulacaksın... Hatta orada uyuyup kalanlar bile olmuştu, bu yüzden harmanlara saklanmak yok...
Peki nereye saklanacaksın? En önemli saklanma yerleri örenler idi... Terkedilip yıkılmaya yüz tutmuş viranelere ören derler. Biraz insanın içine ürperti verir, ama örenler saklanmak için ideal yerlerdir. Bizim oyunlarımızdaki merkez ören Çakırların yurt diye adlandırdığımız eski bir kahveyi andıran viraneydi. İçinde bir sürü direk olan Çakırların yurt aslında ören sayılmazdı. İki kahvenin arasındaydı, demir parmaklığı hala sağlam duran kocaman penceresi Kuran Kursuna bakardı. Dambeşi de yıkılmamıştı, ama yağmur yağdığında corul corul akardı. Gündüzleri de orada oynadığımızdan her köşesini karış karış bilirdik. Buna rağmen viddiklerde oraya saklanırdık, çünkü karanlıkta her köşeye bakacak cesareti olan pek çıkmaz. Fakat saklanmak için de biraz cesaret gerektiği başka bir gerçek...
Diğer bir saklanma yerini Gulizin Ara diye anardık. Bunun sebebi, koca bir samanlıktan dolayı oraya sadece Gulizosmanların girip çıkmasıydı. Kelalilerin Halit Azbay ile İncemehmet'in ev arasından bir araba geçecek kadar ince bir ara girişi olan Gulizin Ara'nın başka bir çıkışı yok, çıkmaz sokak yani... Biz çıkmazı da açmanın yolunu bulmuş, Gödenlerin ev köşesindeki gaştan atlayarak kendimize kestirme bir yol bile yapmıştık. Gulizin Ara da viranelik değildi, ama viddik saklanması için labirent kıvrımlı ideal bir yerdi. Elbette gece karanlığında ürkütücü olurdu...
Dolağınkiyle Kelapdılla'nın ev arasındaki bir patika yolla bizim mahalle Kahramanlar Caddesine bağlanırdı. İşte bu patika yola da Dolağın Ara derdik. Çulluların ve Gademlerin ev civarındaki bazı girinti çıkıntılar da bizim için ideal kovuklardı, oraya saklanan zor bulunurdu.
Tabi bir de fırınlar var... İlk zamanlarda erkeklerin gece hayatında pek popüler değilmiş fırınlar. Yani sucuk kültürü tam gelişip yaygınlaşmadığı dönemler... Her daim karanlık gecelerdeki fırınlar da saklanmak için kullanılırmış. Bununla beraber bizim zamanımızda pek tercih edilmezdi. El lambası, çakmak, kibrit gibi şeylerle zaten küçücük yer olan fırınları bir çırpıda kontrol edebilirsin. Böyle araçların olmadığı 1950'lerde oralara da saklanırlarmış...
Benim örnek gösterdiğim örenler, aralar gibi yerlerin benzeri her mahallede ayrı ayrı bulunurdu. Oraların çocukları da kendilerine göre uygun saklanma yeri belirlerlermiş. Amcaların Oda çevresindeki ören gibi... Bunar mahallesindeki vıddiklerde Salih Azbay Hoca'nın saklanmanın pîri olduğunu söylüyorlar. Takımını alır, kimsenin aklına gelmeyecek yerlere götürüp saklarmış...
Böylece geniş oyun sahası sınırları ve başka nerelere saklanılmayacağı hususunda mutabakat sağlandıktan sonra oyuna geçilir. İlk hangi takımın saklanacağı belirlenir. Aynı yere veya farklı yerlere saklanma konusunda saklanacak oyuncular anlaşır. Bu sürecin bitip aramaya başlanacağının işareti fıyık/ıslık çalarak verilir. Saklanan oyuncuların fıyık çalması 'Tamam biz saklandık, aramaya başlayın' demektir. Süreç başlatma işlevinden başka, fıyık saklanma yeri konusunda diğer takıma ipucu verir. Bu yüzden sesin geldiği yeri iyi belirlemeye çalışırlar. Onun şiddeti ve yönüne göre tam lokasyon belirleyen keskin kulaklara bile rastlanır. Bunun önüne geçmek için, daha saklanmadan farklı bir yerde fıyık çaldıktan sonra asıl yerine saklanmak gibi yanıltıcı yöntemler bulmak da saklananların işi...
İşin hileleri yok mu?.. Nasıl olmasın... Çaktırmadan saklananları izleyen bir casus... Köyün farklı noktalarından bir anda yükselen fıyık sesleri... Kural kaide tanımayıp sürekli sınırları ihlal eden bitirim tipler... Vıddik başlayınca evine gidip karnını doyuran gaygısızlar... Her şeye rağmen saklananları bulup fıyık çalmak oyunun bittiğine işarettir. Saklananlarla arayanlar yer değiştirip vıddiğe devam edilir... Ta ki uyku gelene veya oyuncular bıkana kadar...
Vıddik karanlık gecelerimizin güzel bir eğlencesiydi... Çağın gereği unutup terkederek mazinin bohçasına çıkıladık ve bir daha çözmemek üzere aktoprak sıvalı duvara astık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder