10 Ocak 2025

Gökdaş Deresi

    
    Eğret'in güneybatısından kuzey eksenine doğru, Çatalüyük'ten Maldepesi'ne kadar uzanan büyük dere 'Antik Havza' diye adlandırılsa yeridir. Çatalüyük zaten malum, çevresiyle koruma altına alınmış bir çifte tümülüs. Omarcık ve Yörük çeşmelerinde kullanılan devşirme malzemelerin o bölgelerden toplandığı düşünülebilir. İkisinin arasında Bayramgucağı ve Terlemezin Üyük bulunuyor. Daha kuzeydeki Maldepesi ve hemen ötesindeki Örenyeri Üyüğü de herkesçe biliniyor. Konumuz, havzanın bunların dışında Söğütcük ile Omarcık arasında kalan bölümüdür, oraya Gökdaş Deresi deniliyor.

    Gökdaşderesi, sözü edilen geniş derenin Söğütcük-Omarcık arasındaki bağlantı yolundan ibaret değil. Yolun Gocagır tarafındaki tepelerinden ta Arpalık'taki köy kenarına kadar olan mevkinin de adıdır. O Arpalığın bir yanında Ayanoğlunun Tarla denilen ve içinde Gobaklar, Galgancılar, Tokanoriler, Kölgeciler, Tırılların evlerin bulunduğu alan; diğer yanında ise Gıdiler ve Hacımahmutların evlerinin yer aldığı bölge bulunur. Kuzey- güneydoğu hattında bir yay çizen bu sınırlar daha sonra iki ucundan başka binalarla uzatıldı. İşte Arpalık kenarından doğudaki Gocagır tepelerine kadar uzanan, kuzey ve güney sınırları ise Omarcık-Söğütcük denginde ilerleyen mevkinin adı Gökdaşderesi oluyor.

    Gök kelimesi Eğret ağzında gri, boz, maviye çalan renk, gökyüzü rengini anlatmak için kullanılır. 'Gökgözlü' tabiri mavi gözlüleri tanımlar mesela. Gök taş ise, taşın rengiyle ilgili bir tamlamadır ve koyu renkli taşları ifade eder. Bir yer böyle adlandırılıyorsa o mevkinin gök renkli taşlarıyla meşhur olması beklenir. Ama arazi incelendiğinde başka bölgelerle farkı olmadığı görülecektir. Rengiyle öne çıkan gök taş filan bulamazsınız.

    Hal böyle iken Gökdaşderesi'ne neden böyle bir isim verildi ki? Acaba eskiden böyle taşlar mı vardı? Şimdi bizim göremediğimiz gök taşlar, zamanla toprak altında kalmış olabilirler mi? Bölgenin yukarıda tanımlamaya çalıştığımız Antik Havza içinde yer alması bu soruların cevaplanmasına ışık tutabilir mi?

    Derenin Söğütcük’e yakın tarafındaki Gocagır yamaçlarında iki mağara varmış. İlk çağlarda çeşitli amaçlarla kullanıldığı tahmin edilen bu mağaraların geçtiğimiz yüzyılda bulunduğu söyleniyor. Bir kazı sırasında ortaya çıkmış. Duvarlarının insan eliyle şekillendirildiği belliymiş, ancak bundan öte bir değeri olmadığını düşünüp halk fazla önemsememiş. Bununla beraber kaçak kazıcılar tarafından yanı yöresinde çok fazla kazıntı yapılmış ve hala yapılıyormuş.

    Mağaraların daha önceden Eğretlilere malum olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak o civarda öteden beri bir şeyler arayanlar hep varmış. Bunların en ünlüsü Heykelcemal olarak bilinen Cemal Öztürk gösteriliyor. Dediklerine göre elinde kazma kürekle sürekli Gökdaşderesi’ne gelip giderken görülürmüş. Ben o taraflardaki maceralarını bilmiyorum, ama son zamanlarında elinde kürek veya bel ile dolaştığı doğrudur. Sebebini sorduğumda ‘Hendek atıyon’ derdi rahmetli…

    Gökdaşderesi’nde kazma kürekle görülme sebebi hendek atma filan değilmiş. Dediklerine göre o taraftan hiç eli boş dönmezmiş, kandil gibi, çanak çömlek gibi şeyler bulurmuş; lakin bunları buluntudan saymazmış… Onun asıl aradığının para olduğunu söylüyorlar.

    Sadece Heykelcemal’e hakim değilmiş Gökdaşderesi’nden para bulma hayali, böyle şeylere ilgili olan Eğretlilerin çoğu oranın fi tarihinde para döküm merkezi olduğuna inanıyormuş. Onlara göre Gökdaşderesi eski halkların darphanesiymiş… Tabi paradan kasıt altın olduğunu söyleyelim, altın olmayan diğer madenlerden şeyleri para veya hazine kabul etmiyorlar. Düşünün; Lidyalılardan, Romalılardan kalma para buluyorsunuz, paslanmış, küflenmiş kara kara, gök gök bu şeylere burun kıvırıyorsunuz. Üzerinde kelleler veya başka bir takım şekiller var, lakin neylersin ki para değil, sarı sarı ışıldamıyor çünkü…

    Heykelcemal rahmetlinin de arayıp bulamadığı altın olsa gerektir. Bu arada bulduğu başka değersiz(!) şeyleri kim bilir ne yaptı… Kendisinden işitmiş birisi ne yaptığını bana anlattı. Yine bir kazı esnasında sütunlar bulmuş, bildiğiniz mermer sütunlar. Onlar mutlaka koca bir kalıntının parçalarıymıştır, çevresinde daha başka neler vardı kim bilir. Cemal Ağanın umurunda değil ki, algısı paradan, yani altından başka her şeye kapalı… O sütunları geri kapatıp öfkeyle köye dönmüş…

    Gökdaş deresine dair mutlaka başka hikayeler de vardır. Hepsi bir birine benzeyecek olan bu hikayelerdeki ortak nokta bulunan veya bulunmayan şeylerdir. İnsanın aklına gelmiyor değil, acaba bulunup da değersiz diye üzeri kapatılan gök gök taşlardan dolayı mı o bölge böyle adlandırıldı?

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder