-K-
kakdırmak:
ittirmek, itelemek, çakmak, saplamak
kakeç: Ağaçtan yapılmış üç tekerli bebek arabası, yürüteç.
kakıla galmek: Yığılmak, birikmek,
dolmak.
kakılamak:
1.sarsarak itelemek, 2.Aldatarak satış yapmak.
kakılı: Pek çok,
yığılı, dolu.
kakışgan: inatçı,
tartışmacı
kakışlamak:
ittirmek, dürtüklemek
kakışmak:
inatlaşmak, tartışmak
kakmak:
1.ittirmek (araba), 2.saplamak, batırmak (bıçak)
kâse: bardak
kâya: kahya
kâyası mısıñ: Sana
ne, seni ne ilgilendirir
kâyası olma: Seni
ilgilendirmez, burnunu sokma.
keât:
1.kağıt, 2.Eski harflerle yazılmış kitap.
keat gibi: Çok
ince
keât kürek:
1.Evrak, 2.Bürokratik işlemler.
keçayt!: Keçiyi
çevirme ünlemi.
keçeleşmek: El,
ayak veya vücudun başka bir yerinin uyuşup hissedilmemesi.
keçi inadı: Bir türlü
yumuşamayan inat.
Keçiyatakları: Bir
mevki
kef: 1.yemek
üstünde biriken köpük, yağ tabakası; 2.dudak kenarında oluşan tükürük köpük
karışımı
kefin: kefen
kefinnemek: Ölüyü
kefenlemek.
kefin parası olsuñ: Haksızca kaybedilen
paranın ardından edilen beddua
kefli: 1.genel
anlamda kirli kimse, 2.üzeri tortulanmış
kekeç: kekeme,
peltek, pepe
kekiç/kekiş: çekiç
kele: genç
öküz, boğa
kelermek: Saçlar dökülmeye başlamak, kelleşmek.
kelem: lahana
kelem dolması: Lahana
sarması
keler:
kertenkele
keleş: 1.kel,
2.iyi yürekli kimse
kelik: Arka
koncu olmayan, terlik gibi kullanılan, ayakkabı/yemeni eskisi.
kelime: Söz,
cümle, ibare.
kel kâya: Yetkisi ve bilgisi
olmadığı halde her şeye karışan, burnunu sokan.
kelkör: İyi
kötü, nasıl olursa olsun.
kellan:
Keloğlan
kelle:
1.Ayçiçeğinin baş kısmı veya haşhaş kapsülü; 2.Buğday başağı, 3.Hayvan kafası.
kelle çıkarmek: Arpa buğday
başaklanmak.
kelle soğan: Kuru soğan.
kemik atmek: Oylamak, susturmak
için birine bir şey vererek veya bir sözle avutmak.
kemire: hayvan
barınaklarında zeminde oluşan gübre tabakası
kemirelenmek: kabuk
bağlamak
kemirtlek: gırtlak
ken: kıyı,
uç, kenar
kenar: Tepsiye
börek açıldıktan sonra, dışarı taşan hamur uçlarının başka tepsiye alınmasıyla
yapılan şekilsiz börek.
kendi: Karı ve
kocanın birbirinden bahsederken kullandıkları kelime.
kendini gurtarmek: Kendini
geçindirecek duruma gelmek.
kendir:
1.kenevir bitkisi, 2.kenevir tohumu, 3.kenevir kökünden yapılmış ip, kilim,
çuval. Keten
-kene: iken, -ken
(Siz gidekene biz geliyoduk)
Kepez:
1.yüksek tepe, 2.Bir mevki ismi
kepinek: kepenek
kepirdemek: Eller, taş toprak veya ot diken işlemekten tahriş olmak.
keprem:
1.Güçten düşmüş, beceriksiz şaşkın kimse, 2.Kurak, susuz
keratsinmek:
1.tiksinmek, 2.bir şeyi yapmaktan kaçınmak
kerbar:
kehribar
kerbar böceği:
uğurböceği
kerbar gibi: Koyu sarı,
kehribara benzer.
kerete:
Ayakkabı çekeceği.
keri: sonra
(-den keri… şeklinde kullanılır.)
Kerimin atlar: İronik ayaklar, araçsız binitsiz yürüyerek.
kerkinmek: Erkek
cinsel ilişki hareketi yapmak.
kerpiden:
kerpeten
kerpiş: kerpiç
kerpiş kesmek: Kalıplara balçığı
dökerek kerpiç yapmak.
kertik: 1.Ağaca
işaret koymak amacıyla açılan çentik, 2.boğum, kesik; 3.derece, seviye, düzey
kertmek: Azıcık
kesmek, çentik atmak
kes:
Hayvanın yediği samandan geriye kalan, iri taneli artıklar.
kesdene: kestane
kesdenkele:
kertenkele
kesdirim/kesdirme: Kısa yol.
kesek: Pulluk
veya belin çıkardığı iri, sert toprak parçası.
kesene: bir işi
götürü pazarlıkla alma, verme
keser görmüş de tasar görmemiş: Ölçüsüz dengesiz
hareket eden kişiyi anlatır.
kese yoğurdu: Süzülmüş yoğurt.
kesik:
kesilmiş, tutmamış süt
kesilmek: Süt,
yoğurt bozulmak.
kesim: Seviye,
düzey. (Ekinne bu kesim oldu.)
kesinmek: Terziye
elbise diktirmek.
keslemek:
1.Hayvanın samanın iri kısımlarını bırakması, 2.(mec) bir yiyeceğin
beğenilmeyen kısımlarının bırakılması
kesme: kasnak
içine doldurularak yapılan briket tezek
keş:
1.Süzülmüş yoğurdun katılaştırılarak kışa saklanmış hali, 2. Gözerle çalkanan
tahılın üstte kalan çer çöpü.
keşine gülmek: Kötü duruma düşen
birisinin o haline sevinmek.
kıh etmek: Çocuk dilinde
hayvan kesmek veya bıçak bir şeyi kesmek.
kıkırdak: 1.
Kuyruk veya içyağının eritildikten sonra erimeyip geriye kalan kızartılmış
kısmı, 2.Bir şeyin tak-tak ses çıkaracak kadar kurumuş hali.
kımçı: 1.ince
uzun değnek, 2.kamçı
kımçılamak: Kamçı
vurarak atları yürütmek.
kıntir: cimri
,pinti
kıpırdak:
hareketli, aktif, canlı
kırı: eşek,
eşek sıpası
kırı kırı: 1.Eşek
çağırma ünlemi, 2.Bir şeyi yapma zorunluluğunu anlatır. (Kırı kırı gelceñiz,
gelmeñ de gören!)
Kırisdiyan:
Hıristiyan, İsevi
kırt: Eşek
kovma ünlemi.
kısagollu: Tişört,
kısa kollu gömlek.
kısdırgeç:
kerpeten, pense, mandal
kısdırmak: sıkıştırmak
kısgırmak: Köpeği
saldırması için kışkırtmak.
kıs kıs: Köpek
saldırtma ünlemi.
kıtırdak:
Güneşte, fırında veya soba üstünde tamamen kurutulup çıtır çıtır yenen veya
ıslatıp da tüketilen ekmek.
kıtırdatmak: Ekmeği gevretmek.
kıyır kıyır: Sebze
ve meyvelerde tazelik anlatır.
kikirdemek: Gevrek
gevrek gülmek.
kile: iki
demir/teneke ölçeğinde bir tahıl ölçüsü birimi
kimdirenci: Sık sık
sorulan kim sorusuna verilen protesto cevabı.
kime dôôn: Hey
sana söylüyorum, sözümü dinle anlamında uyarı sözü. (Kime diyorum!)
kime döoñ:
Uyarılarım dikkate alınmıyor anlamında yakınma sözü (Kime diyorsun!)
kimi kimisesi: Yakınlarından olan
kişiler.
kinnik: İntikam
duygusu, öfke, nefret, kin.
kinnikci: Kin
tutan, kindar.
kipil: Gözleri
aynı büyüklükte olmayan, şaşı.
kirebolu: Arının
kovanı dezenfekte ve yalıtım amacıyla kullandığı, bitki özlü salgısı, prepolis.
kirez: kiraz
Kirezlik: Bir
mevki adı
kir götürü: Üzerindeki kiri
belli etmeyecek renkte olan.
kirli çıkı: Ne yapıp edip bir
kıyıya biraz para koyabilen kişi.
kirman: yün
eğirmeye yarayan, saplı ve tahta başlıklı alet
kirpit: kibrit
kirs: Kum,
taş, kil vs. ile karışık sert toprak katmanı.
kirsi: Az kir,
hafif kirli
kişelemek: Kümes
hayvanlarını kovmak, kovalamak.
kişi başı: Bir toplulukta her
bir kimseye düşen miktar.
kişnek: çok
kişneyen at
kişt/kişe: Kümes
hayvanlarını kovma ünlemi.
kitaba el basmek: Kurana dokunarak
yemin etmek.
kitlemek:
Kilitlemek.
kitli:
Kilitlenmiş, kilitli.
kizmek: Yılmak,
bıkmak, usanmak.
kokar: pis,
tiksindirici (Hakaret anlamında kullanılır.)
kokar ibubuk: ibibik
kuşu, çavuş kuşu, hüdhüd
kokar ot: Keskin
kokulu, beyaz çiçekli yaban otu.
kokmak:
1.koklamak, 2.bayatlamak, bozulmak
kokulamak:
1.koklamak, 2.Araştırmak, incelemek, ne var ne yok bakmak.
kokulatmamak: Hiç
vermemek.
kokutmak: Fena
koku yaymak.
kontak: akılsız, dengesiz
kopil: Küçük
çocuk.
kopretif: Kooperatif
köken: 1.Kavun
karpuz kabak gibi yere yatan bitkilerin kökünden çıkan dal; 2.Soy, asıl, ata.
köken atmek: Nane, çilek gibi
bazı sebzeler kökten sürerek çoğalmak.
köklemek: Ağaç ve
bitkiyi köküyle sökmek.
kök sökdürmek: Çok güçlük
çıkarmak, uğraştırmak.
kölge: gölge
kölgeci: Gölgeyi
seven, tembel.
köme: Yığın,
topluluk, küme.
köme köme: Yığın
yığın, çok kalabalık, küme küme.
kömeli: Çok
fazla, bol, kalabalık. Kümeli
kömelicene: Çokca
köpekbalığı:
Yumurtadan yeni çıkmış kurbağa yavrusu.
köpek samırsağı: Yabani
sarımsak.
köpôlu/köpôlusu: itoğlu
it gibi bir hakaret sözü (kelp oğlu)
köprü: Kemerin
pantolon üzerinde düzgün durmasını sağlasın diye dikilen şerit.
köprü gurmek: Güreşçi tuş olmamak
için baş ve ayaklarıyla direnmek, köprü durumunda kalmak.
köpük helvası: Sıcak
su ile karıştırıldığında köpüren çöğen kökünden yapılmış yaz tatlısı.
körduman: koyu
sisli ve dumanlı hava
körelmek: 1.Ateş
sönmeye yüz tutmak, 2.Kuyu veya çeşmenin suyu kesilmek, 3.Bıçak, balta gibi
kesici aletler kesmez olmak, 4.Bütün fertleri öldüğü veya göçtüğü için bir evin
ışığı sönmek.
kör gandil: Işığı çok az
kandil.
Körguyu: 1.Suyu
olmayan veya çekilen kuyu, 2.Bir kuyu ve mevki adı
körlemek:
nankörlük etmek
kör olasıca: İlenme sözü.
kösdek:
Kaçmaması için hayvanların ayağına bağlanan ip, kayış.
kösdek olmek: Engel olmak.
kösdeklemek: At ve
eşekleri, rahat hareket edip bulundukları yerden uzaklaşmalarını önlemek
amacıyla iki ayağını birbirine bağlayarak kelepçelemek.
kösdübek:
köstebek
kösdübek dabancası:
Köstebek avlamak için kurulan kapan.
kösemen: Sürünün
önünde giderek onu yönlendiren koç veya teke.
kösmek: yormak
kösülmek:
1.Nefesi kesilmek, nefes nefese kalmak, 2.Çok yorulmak, gücünü kaybetmek.
köşe gapmaca: Birbirinin yerini
kapmaya çalışan çocukların oynadığı oyun.
Kötâya: Kütahya
Kötâyolu: Bir
mevki adı (Kütahya Yolu)
kötde: köfte
kötdü: düyü ve
et karışımıyla yapılan sulu yemek
kötülemek:
Takatten düşmek, sağlığı bozulmak, hastalanmak. Kötüleşmek.
kötü olmek: 1.Beğenilmemek,
takdir edilmemek; 2.Sağlığı bozulmak, hasta ağırlaşmak.
kötüye çekmek: Yanlış, hoşa
gitmeyen bir anlam yüklemek.
köy yeri: İnsan yoğunluğu
olarak köy hali.
köylük:
Yerleşim yeri olarak köy, kırsal.
közleme: Ateşte,
közde pişirilen et.
kumpil/kumpir: patates
kupa: bardak
kupey: av
köpeği
kutu: Gazoz kapağı
küfül küfül:
Serinletici rüzgar esintisini niteleme sözü.
küldürköme: Hep
birden, toplu olarak.
küle: et
dövme kütüğü
kül gibi: Benzi soluk,
renksiz.
küllenmek:
Hayvanlar tozlu yerlerde yatıp yuvarlanmak.
küllük: kül ve
çöp dökülen yer, çöplük
kültem: Tutam,
demet, salkım.
kümelti: Taş,
toprak veya ağaç gibi şeylerden oluşan küçük yığın, küme.
kümük: küçük
ve basık burun
kümürtlek:
kıkırdak doku
künk: pişmiş
topraktan yapılan su borusu
Küpeli: Bir
mevki adı.
küpületmek: Atıp
vurmak. (Şu köpeğe bi daş küpület.)
küpürtü: Ayak
sesi, patırtı.
küpüş: Kısa
boylu şişman kimse.
kürs:
Rüzgarın sürüklediği kar yığını.
kürsümek: Kar
çukurları doldurmak.
kürümek: 1.Yerde
yığılı veya serili bir şeyi kürekle ittirerek toplamak, sürmek; 2.Ahırdaki
pisliklerin kürek veya benzeriyle temizlemek; 3.Silip süpürmek, bitirmek,
sonunu kazımak.
küsdüre: Ağaç
yontmaya yarayan el aleti, rende.
küsdürelemek: Ağacı
yontmak, rendelemek.
küseniñ payı datlı olur: Küsüp de yemeyen
kişinin hakkını yemeye dair bir atasözü.
küsüyen:
Alıngan, küsmeye eğilimli.
küt:
1.Keskin ve sivri olması gereken aletlerin bu özelliklerini kaybetmiş hali;
2.Kısa ve yuvarlak burun.
kütdedek/kütedek:
Birdenbire ve küt diye ses çıkararak.
kütelmek: Kesici
ve sivri aletlerin ucu körelmek.
küt etmek: Aniden küt diye ses
çıkararak kırılmak.
kütlemek:
Eklemlerden ses gelmek.
kütletmek:
Eklemlerini kendisi veya başkası çıtlatarak rahatlamak.
kütük gibi: Çok şişmiş.
kütülemek:
1.atmak, fırlatmak. 2.(mec)yiyip yutmak (İki bideyi kütüledim.)
kütümek: 1.kalın
ve kısa odun, 2.Ucunda kökünden bir yumru bulunan meşe, çoban değneği.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder