Yıkıldığını ve yerine yeni bir inşaata başlandığını iyi hatırlıyorum bak. Daha önce hiç görmediğim insanların takgıdı tukgudu kalıp çakması, onun üzerine demirler döşenmesi bütün harala gürelesiyle dün gibi aklımda. Gün sonunda herkesin paydos edip sessizliğe terkettiği inşaatı, geceleri nasıl oyun alanına çevirdiğimiz de... Demek ki yaz mevsimine denk getirilmişti Kuran Kursu inşaatı...
Kuran Kursu tarihi herkesin malumudur, biz yerine yapıldığı Hacılarınoda konusundan uzaklaşmayalım.
Tarihi geçmişini bilemiyoruz, şu kadar var ki bazı mahkeme duruşmalarının burada görüldüğüne dair kayıtlar var. Bunlardan birisi 1909 tarihlidir. Hacı Murat'ın odada bir şikayet görüşülüp karara bağlanmış.
Bütün davaları merkezde görmek gereksiz yığılmalara yol açacağından Karahisar Kadısı, çoğu küçük davanın mahallinde halledilmesi için bir düzenek kurmuş ve gezici mahkemeler oluşturmuş. Bunlar belli vakitlerde köylere giderek biriken bütün resmi işlemleri, yargısal davalar dahil, sonuçlandırıp dönüyorlar. İşleri bir kaç gün sürebildiği için bu gezici mahkemenin konaklama ve işyeri bulma görevi Muhtarda bulunuyor. Doğal olarak Muhtar odası bunun için ideal bir yer kabul ediliyor. 1909'daki davanın Hacılarınoda'da görülmesinin sebebi o sırada Hacı Murat'ın muhtar olmasıdır.
Kayıtlarda yok, ama tahminen aynı döneme tarihlenen bir olay duydum torunlarından. Hükümet adamları Hacılarınoda'da ölenin doğanın kaydını tutuyorlar. Muhtar Hacı Murat görevliye lazım gelen bütün bilgileri veriyor, ama bilmediği bazı hususlarda ilgilinin bilgisine başvuruluyormuş, yahut velinin bulunma şartı var. Gademlerin Sarımehmet'i çağırtıyorlar, ev yakın zaten hemen gelmiş. 'Senin kızın nüfus kaydını yapıyoruz, adı neydi?' diye sormuşlar. Sarımehmet biraz duraklayıp başını kaşımış 'Gadıngız diyola da, ben bi adını soren de gelen' diye yekinince millet gülüşmüş, oradan birisi 'Otu len, gızın adı Zehra' deyip konuyu kapatmışlar.
Gadıngız Zehra Şık Ninenin 1905'te doğduğu düşünülürse, Hacılarınoda'daki bu olay ihtimal 1909 gibi yaşanmış olmalıdır. Fakat odanın tarihini daha ötelere çekmek gerekir ki bunun belgesel imkanı şimdilik yok. Bununla beraber Tanzimat sonrası ilk Eğret Muhtarının da Hacılardan olduğu unutulmamalıdır. Belki de ilk Muhtarlık ofisi olarak Hacılarınoda inşa edildi, kim bilir...
Ayrıca aynı sülaleden Hacıların Süleyman ve oğlu Davılcı Arif'in de muhtarlıkları var. Hadi Arif Azbay'ınki Cumhuriyet dönemi olsun, ama babasınınki Hacımurat'tan da önce olmalıdır. Bu durumda Hacılarınoda belli aralıklarla da olsa en uzun Muhtarlık odası vazifesini yürütmüş gibi görünüyor.
Tam olarak tarihi belirlenemeyen bir olayı daha önce anlatmıştım. Tahsildar mı, öşür görevlisi mi, yoksa daha başka bir vergi memuru mu, her neyse biri gelmiş köye. Gündüz resmi işlerini burada gördüğü, geceleri burada konakladığına göre Hacılarınoda yine Muhtarodası. Köylü görevliye iyi bakıyor, her gün biri koyun kesiyormuş. Bir akşam haddinden fazla yemiş olacak ki, adam yakıleşmiş, feryat figan... Onun rahatsızlığı Eğretlileri huzursuz etmiş, ama ellerinden bir şey gelmiyor. Biri ordan demiş ki 'Almalı suyundan bi tas içerse bişeyciği galmaz!' Öteki itiraz etmiş 'Len adam bi goyun yidi, Almalı suyu nedivecek!'... Tavsiyesinde direnince 'Git geti o zaman' diye adamı gece vakti Almalı'ya göndermişler, diye anlatılıyor...
Hacılarınoda'nın konumu da konuşulmalıdır, çünkü onun önemi biraz da merkezi bir yerde bulunmasına bağlı. Malum olduğu üzere, Zaviye orada bulunduğu için köyün merkezi kuruluşundan beri Sığıreğleği'dir. Son dönemde ise ona rakip ikinci bir meydan olarak şimdi Kahvelerin Önü dediğimiz yer ortaya çıkıyor. Gerçi o zamanlar kahve filan yokmuş, ama Hacılarınoda önü canlı bir hayata sahne olmuş. Altı yedi yolun birleştiği küçük bir üçgen adada bulunan oda, sosyal hayatın önemli noktaları sayılan diğer odalar ve fırınlarla çevrelenmiş. Ayrıca Yorgo'nun Dükkan olarak bilinen ilk bakkal ve gayet kullanışlı bir dolaplı kuyu da burada... Sonradan açılan yeni bakkallar, yağhaneler, kahvelerle bu canlılık hep korunup bugüne taşınmış.
Bir asır kadar önce belki bugünden daha hareketliymiş o meydan. Gençlerin toplanma alanı, çünkü bazı sportif faaliyetleri burada düzenliyorlar. Güreşiyorlar, met oynuyorlar, ağırlık kaldırıp tokmak atıyorlar. Sen sanırsın olimpiyat meydanı. Bu yüzden her daim şen şakrak, her vakit kalabalık...
Davılcıarif meydandaki kalabalığa yaklaşmış bir gün, ve taşınacak beş altı dene çuvalı için yardım istemiş. Orada bulunma amaçları birbirlerine güç ve gövde gösterisinde bulunmak olan delikanlılar pek oralı olmamışlar. Müezzinin Ömer Kabadayı ile Hakkıların Patır Ahmet Yırgal Dayı gönüllü hamallığı kabul edip Hacı'nın peşinden odaya yönelmişler. Bunları üçüncü kata kadar çıkarıyor... Terasa yaklaşınca 'Burada denenin ne işi var' diye işkillendilerse de zirveye kadar çıkmışlar. 'Oturun şuraya, yiyin yiyebildiğiniz kadar' demiş Arif Dede... İşaret ettiği yere baksalar ki bir tekne bal... Şaşkın gençler iştahla bala yumulurken açıklamış: 'Bal var desem herkes gelirdi, iş var deyince bala layık olanlar geldi...'
Maksadım fıkra anlatmak değildi, bu olaydan bazı çıkarımlarımız olabilir. Ömer Kabadayı Dedenin 1902, Patırdayı'nın 1908 doğumlu olması, olayın zamanı hakkında ipucu verebilir. Asıl önemli olan Hacılarınoda'nın üç katlı olduğu bilgisidir. Şüphesiz o günün Eğret'i için müstesna bir bina olmalıdır. Malum konumu düşünüldüğünde nereden baksan görünür bir Hacılarınoda'dan söz ediyoruz.
İşgalcilerin 1922 yılında Üyük'ten çektiği bir fotoğraf vardı. Merkezinde Gocacami bulunan bu fotoğraftaki bazı yüksek binaları anlayamamıştık. Bunlardan birisi Hacılarınoda olabilir.
Oda yıkıldıktan sonra yerine yapılan Kuran Kursu tek katlı ve halen hizmette. Çevresinde bulunan evlerin tamamı yenilense de burası hala merkezi nitelikte. Gatgala'yı yutan kuyu kapanalı çok oldu. defalarca açılıp kapanan dükkanlar, kahveler var. Çok şey değişti senin anlayacağın. Fakat meydan hala her daim canlı ve Hacılarınoda'nın ruhu bunun tam merkezinde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder