Meğer Kelbekir, Aliefe'den yediği dayağın daha acısını yirmi yıl kadar öncesinde işgalci Yunan askerlerinden yemişmiş. Bu seferki olayı Nebi Tüblek'ten değil, görünce çağrışım yaptığı Selahattin Atay'dan dinledik.
İşgal yıllarında Sakanın Bekir 10-11 yaşlarında çocukmuş. Çocukmuş ama, o dönemde çocukluk oyunla değil çalışmakla geçiriliyor. Tam da harpler darpler döneminin başında doğan Bekir'in bütün çocukluğu bu kara günlere denk gelmiş. 10 yaşına geldiğinde ise Eğret'te 'gavur' askerler dolaşmaya başlamış. Bu durumda hangi oyundan, ne çocukluğundan bahsedeceksin...
Selahattin Abi de konuya tam bu noktadan girdi. Çeşme başında işgalciler tarafından çekilen fotoğraftakilerin kimlikleri bilinip bilinmediğini sordu. Bunun mümkün olmadığını, sadece katırın yularını tutan yalınayak çocuğun Timitiri Arif olabileceğine dair tahminler bulunduğunu söyleyince, bir çocuk olarak babasından dinlediklerini hatırlamış. Başladı bize anlatmaya...
Sakanın Bekir o yaşında çifte gidermiş. Sabanı, örendireyi anca tutabiliyormuştur herhalde. Dombeylerle sürermiş çifti. Sakaların altı çift sağım, bir çift de koşum dombeyleri varmış, çift sürme işini bu koşum dombeyleriyle yapıyor Bekir.
Yunanlar köydeki sığır öküz ve koyun keçilerin, hatta kaz tavuk gibi kümes hayvanlarının kökünü kurutmasına rağmen dombeylere itibar etmemesi ilginçtir. Acaba bu türün etini sevmemişler miydi?
Neyse, Bekir hangi tarlayı sürdüyse sürdü... Hayvanlar boyundurukta getirilirmiş eve... Saban tarlada bırakılıyor, ertesi gün devam edilecek çünkü... Yularından yederek veya ardından örendireyle dürtükleyerek hayvanları sürerlermiş. Yalnız her türlü köyden çıkışlar, hatta tarlaya gidişler bile kontrol altında olduğu unutulmamalıdır. Çocuk yaşta da olsan izin belgen yanında olmadan, karnesiz ayrılamıyorsun; köyden çıkarken ve geri girerken böyle kontrolller yapıyor işgalciler... Hatta çok basit zirai aletleri alıp kullanmak dahi izne tabi imiş. Bütün bunlarla ilgili çok tatsızlıklar yaşanmış, mesela izinsiz urgan aldın diye Araposman'ı öldüresiye dövmüşler...
Neyse ki Bekir kazasız belasız köye dönmüş, evlerine sürmüş dombeyleri. Hayvanlar da alışık, biliyorlar ki artık evdeler boyunduruktan kurtulma vakti geldi. Özgürlük hissi yalnız insana mahsus değil, dombeyler de buna düşkün... Onların bu özgürlük içgüdüsü bakalım Sakanın Bekir'in başına ne işler açacak...
Boyunduruktan kurtulma içgüdüsüyle hayvan dış zevleye yükleniyormuş boynuyla. Bu müthiş baskı sebebiyle zevleyi çekip çıkaramıyor Bekir... Dombeyin baskısına insan gücü dayanabilir mi; söyledikti, zaten daha çocuk sayılır... Hayvan boyunduruktan kurtulmak için yükleniyor, o yüklendikçe Bekir milim çekemiyor zevleyi... Çok bunalmış çocuk ve;
- 'Vay bilmemnetdimin Yonan malı!' diye kükremiş... Hayvana mı kızdı, kendi güçsüzlüğüne mi yandı, yoksa Gavurun boyunduruğunda bulunmaktan mı bunaldı da böyle bağırdı bilinmez...
Yalnız her yerde vıgır vıgır karşına çıkan askerler de duymuş bunu. Çocuğun dediklerini tam anlamasalar da, içinde Yunan kelimesi geçen bu bağırtıyla kendilerine küfrettiğini düşünmüşler. Böyle düşünmekte haklı olabilirler, çünkü sadece Eğret'te bulunmalarından dolayı bile en galiz küfürleri hak etmekteydiler...
Her türlü küfrü hak eden askerler hışımla koşmuşlar ve tekme tokat, yumruk dipçik karışık çok fena dövmüşler Bekir'i... Bu arada onlar da 'Gamudu kerata! Gamudu kerata!' diye küfürler savuruyormuş. Dediğine göre kan revan içinde kalmış, aklı başında olmasına rağmen ölü-baygın numarası yapmış da öyle kurtulmuş.
Sakaoğlu Ali ile Kezban Hanım, o vaziyetteki oğullarını Gavurun elinden kurtarıp kenara sürümüşler. Galiba Yunanlar da öldü diye bırakmışlar. Taze koyun derisine sarıp sarmalayıp kırığını çıkığını, yara beresini tedavi etmişler de öyle ayağa kalkmış. Yunan yediği hayvanın ayaklarıyla kellesiyle uğraşmayıp atarmış o vakitlerde ve attıklarının içinde deri de varmış. Yeni yüzülmüş deri eksik olmazmış...
28 Ağustos 1922'de boyunduruktan kurtulmuşlar... 1940'lı yıllarda Aliefe'nin pataklaması ne ki, Kelbekir asıl dayağı Yonan'dan yemiş... Aliefe 1982, Kelbekir 1983'te vefat etti; nurlarda yatasılar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder