Unutmak, bir şeyin hafızadan tamamen silinmesi anlamına gelmiyor. Öyle olsaydı, bir kere kalıcı olarak silinseydi tekrar hatırlanmazdı. Oysa unuttuğumuz şeyleri hatırlayabiliriz ancak... Yani unutmadan hatırlayamazsın...
Belki şöyle oluyor; adiyattan olan günlük olaylar, özel olarak kodlanmadığı için beynimizce donduruluyor, uykuya alınıyor... Biz buna unutma diyoruz. Sonra bir çağrışımla olay tekrar zihnimizde canlanıyor, buna da hatırlama diyoruz. O çağrışım her neyse; bir kişi, bir ses, bir koku, bir görüntü, bir duygu olabilir; uykuya bırakılmış hatırayı tozlu raflardan indiriyor... Senin anlayacağın, unuttuğun şey hatırlanmak için uygun anı bekliyor... Bu anın ne zaman geleceğini bilemezsin...
...
Kahvenin önünde oturuyorduk... Beş kişiyiz, beşimizin de ilgi alanı ve karakterleri farklı... Konuştuğumuz şeyler denesiz, bu yüzden mevzu sürekli değişiyor.
- 'Bunuñ bubası va ya...' diye söze başladı beşimizden biri. Bu, diye arkasından işaret ettiği kişi, az önce yanımızdan geçip içeri giren Sakaların Selahattin Atay'dı... Biz 'Eeee?' diye önünü açınca anlatmaya devam etti:
- "Bunuñ Bubası Kelbekir, İdirzleñ Odeye girdi. İçerde Kelmısdıfa oturyo, biz de iki üç çocuk yanındeyiz... Acık heyâ dedikten sona Kelbekir, 'añnat bakam' dedi, Kelmısdıfeye... 'Ne añnaden, esgileden mi, yeñileden mi' deye garşılık verince 'Esgileden añnat' dedi... Azcık düşündükden sona 'Le, Aliefe seni nasıl döydüydü' dedi... Kelbekiriñ canı sıkıldı, 'Le, bırak esgileri!' diye tersledi..."
Lafın burasında, olayı bize anlatan Dendenin Nebi Abi, izahat yapma gereği duydu. O da sonradan Kelmısdıfadan dinlemiş.
Bir zaman bunlar iki kel arkadaş koyun mu güdüyorlar, kuzu mu her neyse... Omarcık civarına sürüyorlar malları. Orada birinin mercimeğini bir güzel yayıyorlar, sonra Çayırlara doğru yöneliyorlar. Herhalde Yörükçeşmesini geçince, at üstünde Ali Efe'yi uzaktan görüyorlar. O vakit Ali Efe Muhtar... Tabi karşıdaki kişi Muhtar da olsa endişelenmelerini gerektirecek bir durum olduğunu düşünmüyorlar. Lakin Ali Efe bunların Omarcık'ta ne halt ettiklerini biliyor, uzaktan izlemiş demek ki... Ürkütmemek için tatlı dilini kullanıyor. İşte Kelmısdıfanın kavalının kalitesinden, iyi kaval çalışından, sesinin de güzelliğinden filan söz ediyor ki; çaktırmadan yaklaşsınlar... Atış menziline girince, elindeki değneği Kelbekire öyle bir indiriyor ki...
Sonrasını bilmiyoruz... Amma Kelbekirin çok canı yanmış belli... Yıllar sonra arkadaşının hatırlatmasına bile tahammülü yok; ''Le, bırak esgileri!' diye delleniyor...
- 'Ne bilen valla! Unutduydum, Seletdini görünce aklıma geldi.' dedi.
Asıl olay 1940'lı yıllarda yaşanmış olmalı... İdirizlerin Odadaki kısmı ise olsa olsa 1960 başlarıdır. Nebi Abinin zihninin bir köşesinde yıllanmış bir hatırayı durup dururken hatırlayıvermesi sebepsiz olmasa gerek... Olayın asıl kahramanları göçüp gitti, üçüne de rahmet olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder