29 Ağustos 2025

İzmir Karşıyaka'da Angara Helvası

    
    Fahrettin Altay Paşa'nın askerlik hatıralarından oluşan On Yıl Savaş Ve Sonrası adlı kitabından altını çizdiğim bölümleri aktarıyordum. Büyük Taarruz bölümünde 28 Ağustos Eğret baskını ile ilgili birinci ağızdan en ayrıntılı anlatım Paşa'ya aittir. Onları başka başka yazılarda alıntılamıştım. 30 Ağustos Dumlupınar bozgunundan sonra iyice dağılan Yunan ordusu, bir an önce kendini İzmir'e atmanın derdine düşmüş, artık durdurabilene aşk olsun... Banaz, Uşak, Manisa, Salihli derken Türk süvarileri 9 Eylül'de İzmir'e girerek üç yıldan fazla süren işgale son vermişler...

    Süvari Kolordusu Kumandanı Fahrettin Paşa aslen İzmirli'dir. Yunan işgalinden kurtaran birliklerin kumandanı olarak Paşa İzmir'e girişte çok değişik duygulara gark olmuş. Bu hassasiyetinin satırlarına yansıdığı apaçık görülüyor. Bununla beraber Paşa'nın İzmir'de yakınları vardır, ailesi hala orada bulunmaktadır. Duygulanmasının bir sebebi de bu olabilir. O gün Karşıyaka'daki annesiyle buluşmasını bakın nasıl anlatıyor:

    "Karşıyaka da yalılar boyunda küçük bir evde oturan ihtiyar annemle teyzemi görmek için oraya doğru gittim. İhtiyar Babam ve tüccar olan kardeşim RODOS'a kaçmak zorunda kalmışlardı. İzmir de kalan teyzemin kocası ECZACI YÜZBAŞISI AHMET'i Yunanlılar işgal günü şehit etmişler böylece iki ihtiyar kadın yalnız başlarına ev bekçisi kalmışlar.

    Savaş sırasında zaman zaman gözlerimin önüne gelen evimize yaklaştığım sırada çarşaflı ye uzun boylu ile eğile, eğile gelmekte olan anamı tanıdım. Bilmiyorum nasıl bir duygu içindeydim o anda. Atımı insiyaki bir şekilde O'na doğru sürdüm ve önünde atımdan atlayıp ellerine sarıldım. Annem belki de o anda dünyanın en mutlu insanlarından birisiydi. Önce vatanı kurtulmuştu. Sonra ben, O'nun oğlu muzaffer ordumuzun generallerinden birisi olarak İzmir'e ilk giren süvari birliklerinin kumandanıydım... Ve her şeyden önce beni sağ salim karşısında bulmuştu...

    İşte ihtiyar anacığım çeşitli heyecanlar içinde geçen ömründe bu yeni heyecanın ağırlığına dayanamadı ve:

    «— Vay Fahri'm!..» diyerek düşüp kaldı. Arkadaşlarım O'nu kucakladılar ve evimize götürdüler. Yaşlı anacığım askerlerimizden benim hakkımda bir bilgi alabilir miyim diye dışarı çıkmış imiş...

    Evde biraz oturdum. Teyzem küçük bir tepsi içinde BİR DİLİM EKMEKLE BİRAZ TUZ VE KARABİBER ikram etti. «Hayrola...» diye sorduğum vakit aldığım cevap şu oldu:

    «— İşte evladım son günlerde buna kalmıştık...»

    Hasretimi bir parça olsun gidermiş, bu akşam işlerimin çok olduğunu bu sebeple gelemiyeceğimi ancak ertesi gün öğle vakti yemeğe gelebileceğimi söyledikten sonra tekrar ellerini öpmüş ve görevimin başına dönmüştüm. Yapılacak işimiz o kadar çoktu ki anamıza doya doya bakmamıza bile vaktimiz yoktu."*

    Kahramanların ana sevgisinden bile fedakarlık yaptıkları bir yana, burada benim dikkatimi çeken teyzesinin Paşa'ya ikram ettiği bir dilim ekmekle tuz biber karışımıdır. Adet olduğu için veyahut köklü bir geleneğe dayandığı için değil, yokluktan dolayı önüne konulan bu katığa bizim kuşak ve öncesi yabancı değildir. Büyüklerimizin sık sık karabiber değil (çünkü o bile lüks sayılır pek bulunmazdı) ama kırmızı toz biberle tuzu karıştırıp ekmeği bana bana katık ettiklerini biliriz. 

    Oğlundan dinlemiştim, rahmetli Resul Ayas hoca bu karışıma 'Angara helvası' der, ne kadar lezzetli bir katık olduğunu böyle anlatırmış. Fakirlikten, yokluktan bile lezzet yakalayabilen bir anlayış... 

    Fahrettin Paşa, kendi yaptırdığı Anıtkaya Şehitliği'ndeki 28 Ağustos kurtuluş şenliklerine defalarca katılmış. Resul Hoca bu şenliklerde defalarca konuşma yapmış. Tuz-biberden ibaret Angara helvasından lezzet devşiren bu iki insan, karşılıklı sohbet imkanı buldular mı acaba?...


     *Emekli Orgeneral Fahrettin Altay, Görüp Geçirdiklerim 10 Yıl Savaş 1912-1922 Ve Sonrası, İstanbul 1970, s.355-356.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder