müze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2025

Hayvan Sayım İlmuhaberleri

    
    Osmanlı döneminde devletin topladığı çeşitli vergiler var. Hayvan varlığına göre vergi toplamada Eğret'in durumu ilginç 'Ağnam resmi' adıyla koyun keçi gibi küçükbaş hayvanlardan vergi alınıyor. Fakat ziraatta ve ticarette kullanıldıkları için büyükbaşlardan vergi yok. Bir de kovan başına arılardan alınan vergi var, ama bu konumuz dışında... 

    Bu durum, yani küçükbaştan alınıp büyükbaştan vergi alınmaması Cumhuriyet döneminde de büyük ölçüde sürdürülmüş. Yalnız vergi alınsın alınmasın, vatandaşın elindeki hayvan varlığı kayıt altında tutulmuş. Belli aralıklarla Sayım Döküm belgeleri düzenlenerek bir bakıma kişilerden hayvan bildirimi alınmış. Bu istatistiksel çalışma olarak değerlendirilebilir, ya da devlet gerektiğinde el koyacağı şeyleri bilmek istemiştir.

    Elimizde bu belgelere üç örnek var. İlkinin başlığı Sayım Kayıt İlmühaberi... Belgeye herhangi bir tarih yazılmamış, ancak 1920 öncesine ait olduğu düşünülüyor.  

    Sayım Kayıt İlmühaberi küçük ve büyükbaş hayvanları listeleyecek biçimde düzenlenmiş. İlk satıra sırayla Hayvanın Çeşidi, Erkek Adet, Dişi Adet, Yekün Adet, Sahibinin İsmi ve Lakabı sütün başlıklarıyla sıralanmış. Bu belge Koca Ahmet oğlu Ahmet için düzenlenmiş. Gocamatların Ahmet Tektaş kastediliyor, 1979'ta vefat etti.

    İlk sütunda bildirimde bulunulacak hayvanların cinsi matbu olarak verilmiş. Bunlar koyun, kıl keçi, tiftik keçi, deve, manda, sığır, at, eşek, katır ve canavardır. Son satırdaki canavardan kasıt domuzdur. Hıristiyan tebaya çiftliklerde domuz besiciliği de yapılıyor ve vergiye tabi... Bu yüzden listede yerini almış.

    Gocamatların Ahmet 49 koyun, 1 inek, 1 öküz, ve 1 erkek eşek beyanında bulunmuş. Belgenin altındaki imza kısmında iki mühür bulunuyor. Okunamayacak kadar eski olan bu mühürlerden imzanın kime ait olduğu anlaşılamadı.

    İkinci örnek belge ilkinin aynısı, ama içeriğinde daha açıklayıcı bilgiler var. Bunların en önemlisi, okunabilir bir tarihtir. En altta  miladi takvime göre 1920 yılında düzenlendiği yazıyor.

    Gelelim hayvanların sahibi kısmına... Burada "Kel Bekir Zevcesi Kezban" yazıyor. Bahsi geçen kişi Arapgızı olarak lakaplanan Hacımahmutların Hüseyin kızı, Uykucu Ömer Şen'in de teyzesidir. Tekirgızıların Kel Hasan ile evlendi, kocası Çanakkale'de şehit oldu, O da Kel Bekir ile evlendi. Aslen Bolvadinli olan Kel Bekir Yenimısdık ve Aliosmançavuş'un babasıdır. Kezban Hanım da o sırada Gambırömer'in anası... 

    İşte şu belge tam da yeni evlendikleri sırada düzenlenmiş. Normalde hayvanların sahibi olarak hane reisi, yani Bolvadinli Çakaloğlu Kel Bekir yazılması gerekir, ama demek ki bu malların özellikle Kezban Hanıma ait olduğunu vurgulamak istemişler.

    Arapgızı Kezban Hanımın iki ineği varmış, hepsi bu... Belgenin altındaki imza kısmı boş, fakat onun yerine latin harfleriyle kazınmış muntazam bir resmi mühür basılmış ki hala kullanılmakta olan mühürlerin aynısı gibi duruyor. Bu önemli fark dışında ilk belgeyle bunun hemen hemen aynı olduğu söylenebilir. 

    Hangi amaçla düzenlenmiş olursa olsun bu iki ilmühaberin işaret ettiği malları trajik bir akıbet beklemektedir. Zira yaklaşık bir yıl sonra Eğret işgal edilecek ve Eğretlilerin elindeki hayvanların tamamı işgalciler tarafından tüketilecektir. Önceliği koyunlara verip, koşum hayvanlarını sona bırakmışlar ve bir buçuk yılda ne var ne yok silip süpürmüşler. Bir yerde okumuştum, Afyon bölgesindeki işgalciler yaklaşık 600 bin hayvan yemiş, bu sayıya kümes hayvanları dahil değil. Bir Yunan'a ortalama üç hayvan düşüyor...

    Kurtuluştan sonra Cumhuriyet döneminde halk bir süre bocalıyor, ama sonunda toparlanıyor. Buna bağlı olarak devletin atraksiyonu da gecikmemiş. Son belgemiz 1938 yılından... Önceki iki belgenin aynısı olan bu sonuncusunun başlığı: "Hayvanlar Vergisine Ait Kayıt İlmühaberi" Bu başlıkla, belgenin vergiye esas olmak üzere düzenlendiğini de anlamış oluyoruz. 

    Bu ilmuhaber (bildirim) Dolaksızın İsmail adına düzenlenmiş, yani belgede öyle yazıyor. Dolaksızın İsmail Kırım, Dolak Mehmet'in abisidir, bu belgeden dört yıl sonra 1942'de vefat etti. 

    Şu belgeden Dolaksızın İsmail'in bir çift öküzle bir at ve bir eşek sahibi olduğu anlaşılıyor. Vefatından sonra bu hayvanlara ne olduğu meçhul. Çocukları 1950'lerde İstanbul'a yerleştiler.


12 Aralık 2025

Şebekeye Bağlı Meydan Çeşmeleri


    Daha önce Kuyular Ve Çeşmeler başlığıyla bunlardan bahsetmiştik. Şebeke suyu bağlanmış, musluklu çeşmeler... 1969 fotoğraflarında kıyıda köşede de olsa görünce tekrar hatırlattılar kendilerini. Böylece bu yazı fikri doğdu.

    Tuna Hüseyin Kayır zamanında olması lazım, su deposu yapılıp şebeke suyunun ilk adımı atılıyor. Fakat evlere hemen su verilememiş. Masraflı ve zahmetli bir iş şebeke tesisi. Bunun yerine başka bir şey yapıldı. Madem evlere su veremiyoruz bari mahallelere verelim demiş olmalılar. Bazı merkezlere meydan çeşmesi yapıldı ve bu çeşmelere depodan su verildi. 

    Tabi lula yerine musluk takıldı. Bu çeşmeler ilginçti, betondan dökülmüş, yalaklı, iki yanında sekisi olan ve tepesinde estetik bir şapka. Su kaynağına (çeşmeye veya kuyuya) uzak olanlar ya da kuyudan su çekme zahmetine girmek istemeyenler bu çeşmeleri kullanıyorlardı. Musluğu çevirmek kadar bir zahmeti vardı. 

    İstismar edilmesin diye çamaşır bulaşık yıkamak ve hayvan sulamak yasaktı. Sadece kullanım suyu alınabiliyordu. Bu kuralları ihlal edenlere cezalar yazılıp yazılmadığını bilmiyorum. Eski meydan çeşmesinde bez ve dene yıkayanlar cezalandırıldığına göre buralarda kurallara uymayanlara haydi haydi ceza yazılmıştır.

    Kahvelerin önündekinin yalağında oynarken veya duvarına ceviz sürterken bazı büyüklerin bizi uyardığını hatırlıyorum. Çeşme kullanım kılavuzunda bizim bu masumane hareketlerimizi yasaklayan bir madde var mıydı acaba?

    Kahvelerin önünde Kuran Kursu yerinde, Tökürdeklerin evin önünde, eski belediye binasının Ortaokula bakan yan tarafında, İlkokul bahçesinde hamam ile sırt sırta, Söğütcük'te fırının yanında, Cıldır'ın evin karşı köşesinde, Güdüğizzet'in evin önünde, Arzıların Veysel evi yanında, Tekirgızıların ev civarında... Yirmiye yakın demiştik, bak on tane sayamadık şimdi... Kısaca milletin ihtiyacını görecek kadar önemli meydanlara serpiştirilmiş bu çeşmeler...

    Yalnız bu çeşmelerin yeri belirlenirken siyaset gözetildiğini söylüyorlar. En azından bir kaç sokakta böyle bir şey apaçık varmış. Misal kahvelerin önündeki çeşmeyi kadınlar rahat rahat kullanamadıkları için bizim sokağa da bir çeşme istenmiş. Mahallenin büyükleri toplanmış, Böbülerin Ömer Emmiyi de sözcü seçip varmışlar Tuna'ya... 

    - "Macur Ali orada olduğu müddetçe sizin mahalleye zırnık yok!" diye kestirip atmış. Seçimde rakibini destekledi diye sevmezmiş Dedemi... Elleri boş dönmüş ve mecburen kuyu suyunu kullanmaya devam etmişler... Tuna'dan sonra Delimısdık (Mustafa Erdem)e aynı istekle çıkmışlar. Hatta masrafını mahalleli olarak karşılamayı teklif etmişler. O da olumsuz cevap vermiş, ama bu sefer gerekçe sevindiriciymiş;

    - "Boşa masraf etmiş olursunuz, yakında suyu evlerinize vereceğim." Dediği gibi de oluyor, şebeke suyu belli saatlerde de olsa evlere ulaştırılıyor.

    1970’lerde evlere su verilince bu çeşmeler de hayatımızdan çıktı. Öylece kupkuru kalakaldılar. Ne kadar süre öyle durdular bilmiyorum, yerlerinden kaldırıldığını bile fark etmedik. Şimdi yoklar. Muzaffer Türkmenoğlu, evlerinin önündeki böyle bir çeşmede arılarla çevirdikleri oyunu söyleyince ben de bunları hatırladım... 



1955-58 Dönemi Köy Karar Defteri

      Tıraka Abdurrahman Zenger'in Eğret Muhtarlığı 1955-1958 arasında üç yıl sürmüş. 1958'de belediyelik kurulduğu için muhtarlık lağvedildiğinden onun dönemi tamamlanmamış. Ama bu dönemde tutulan İhtiyar Heyeti Karar Defteri bugüne kadar gelebilmiş. Tabi vücut bütünlüğünü koruyamadan, gelebildiği kadarıyla...

    Eldeki defter 94 sayfadır. 1955 sonlarında başlayıp, 1957 sonlarında bitiyor. Tam iki yıllık kararlara sahip olduğumuz söylenebilir. Öyle anlaşılıyor ki defterin baş ve son tarafındaki sayfalar eksik. Göreve başladıktan sonraki ilk 25 karar ve 1958 yılına ait kararlar bulunmuyor. Defter 26 numaralı karardan başlıyor. 

    Kararların numaralandırılmasında bazı sıralama hatalarına rastlanabiliyor. Bazı kararlara da hiç numara verilmemiş. Numarasız kararların aradaki boşluğa sonradan yerleştirildiği de düşünülebilir. Yalnız 117,118,119,120 numaralı kararlar yok. 1-14 Temmuz 1956 arasındaki iki haftalık sürede yazılan bu iki sayfalık kararın defterin kopan veya koparılan bir yaprağıyla yok olduğunu sanıyorum.

    Bu defterin yakılmaktan son anda kurtarıldığına dair bir söylenti dolaşıyor. Baş ve sondaki eksik bölümler, hatta ortadaki eksik yaprak kazara o vakitlerde yanmış olabilir. Elimizde kalanı için Metin Tüplek'e teşekkürler...

    Defter sayfaları numaralandırılmamış, yayınında sıra ve düzeni koruyabilmek adına ben numaralandırdım. Bu sıraya göre bütün sayfaları hem fotoğraf hem metin olarak aşağıya düzenledim. Metnin orijinaline bağlı kalmak istedim; imla hataları, anlatım bozukluklarına bile dokunmadım. Yalnız kişilerin değişen soyisimlerini bugünkü biçimiyle verdim.


    1.Sayfa: Lojman kirası ile Köy Adamları (Muhtar, İmam, Katip, Korucu) ücretlerine dair 2 karar.

    2.Sayfa: Hüseyin Yaman'ın mühür tespiti ve Minibüs duraklarına dair 2 karar.

    3.Sayfa: Minibüs durakları ve ağır kış şartları sebebiyle pazarın kapanmasıyla ilgili 2 karar.

    4.Sayfa: Avukatlık, köy boğasına yem ve İhtiyar Heyeti taşıma ücreti hakkında 3 karar.

    5.Sayfa: Çatkuyu köylüleriyle Eğret bekçileri arasında tartışma ve harcama yetkisi verilmesiyle ilgili 2 karar.

    6.Sayfa: Bütçe hazırlığı ve Hüseyin Ayas'a arsa satılmasıyla ilgili 2 karar.

    7-8-9-10-11-12-13.Sayfa: Köy bütçesi taksim listesi.

    14.Sayfa: Köy bütçesi taksim listesi ve Köy boğasının yem ücretine dair 2 karar.

    15.Sayfa: Hüseyin Sağlam ve Kadir Kalkan'a ceza kararları.

    16.Sayfa: Gatçayır'ın Kemal Ege'ye kiralanması ile Halil Tüplek ve Hafız Mehmet Öztürk'e ceza kararları.

    17.Sayfa: İbrahim Sağlam, Kemal Kaçmaz ve Osman Aykaç'a ceza ile Hamam inşaatında Abdil Kaynar'a işçilik ücreti ödenmesi kararları.

    18.Sayfa: Müteahhit İbrahim Yanar'a ödeme, Kerim Demir'e uyarı ve İbrahim Aracı'ya ceza kararları.

    19.Sayfa: Mehmet Öztürk, Mustafa Öncül, Süleyman Boran, Resul Omak, İbrahim Er'e ceza kesilmesi.

    20.Sayfa: Ali Tüplek, Osman Aykaç, Mehmet Ali Eşiyok, Hasan Öztürk ve Ömer Koç'a ceza kararları.

    21.Sayfa: Mustafa Dadak, Mehmet Soylu, Zekeriya Çelebi, İdris Azbay ve Ramazan Sımsıkı'ya ceza kararları.

    22.Sayfa: Mevlüt Kızılyel, Hasan İnanır, Mustafa oğlu Mehmet Ali Öztürk, Halil Aracı ve Ömer Koç'a ceza kararları.

    23.Sayfa: Ömer Karakaya, Ali Yaman, Salih Külte, Mehmet Omak ve Hasan Kopan'a ceza kararları.

    24.Sayfa: İdris Azbay'a ceza, cezaların haczen tahsili ve arsa satışlarının ilanına yönelik 3 karar.

    25.Sayfa: Hamam Müteahhidi İbrahim Yanar ve Abdil Kaynar'a ödeme yapılması ile Mehmet Ali Eşiyok ve Mustafa Öncül'ün bekçi tutulmasına dair 3 karar.

    26.Sayfa: M.Ali Eşiyok ve Mustafa Öncül'ün yetki ve sorumlulukları ile Resul Kızılyel (Tül)e arsa satışı kararı.

    27.Sayfa: Nümune bağın imeceyle sürülmesi, Şerafettin Azbay'a orak makinesini götürme ücreti ödenmesi ve arsa satışına dair 3 karar.

    28.Sayfa: Arsa satışıyla ilgili 2 karar.

    29.Sayfa: Hamam inşaatına tahta alımı ve Ramazan Tül ile Kazım Dalmışlı'ya arsa satımı ile ilgili 3 karar.

    30.Sayfa: İbrahim Ildız, Mehmet Öztürk ve Sabri Kocausta'ya arsa satışı kararları.

    31.Sayfa: Müteahhid İbrahim Yanar'a ve Tapu memurlarını getirip götüren taksiciye ödeme ile Hasan Kalkan'a arsa satışı kararları.

    32.Sayfa: Mevlüt Öztürk, Ali Tüplek ve Mehmet oğlu Mevlüt Öztürk'e arsa satış kararları.

    33.Sayfa: Karakol tamiri için Seydi Selman'dan çivi alımı, Hüseyin Honça ve Resul Omak'a arsa satış kararları.

    34.Sayfa: Dağdaki hayvanlarında hastalık tespit edilen Aşiret Yörüklerinin karantinaya alınması ve bunun kontrolü için Korucular Hasan Eminç ile Abdullah Öter'in görevlendirilmesi kararları.

    35.Sayfa: Dağın bazı bölümlerinin Yörüklere kiralanması, Müteahhid İbrahim Yanar'a ödeme ve Köy odasına harcama yapılması kararları.

    36.Sayfa: Müteahhid İbrahim Yanar'a ödeme, Osman Külte'ye arsa satışı ve makbuz kayıt kararları.

    37.Sayfa: Makbuzların pazarda kesilmesi, Karantinadaki Yörük İbrahim Gökmen'den otlakiye tahsil kararları.

    38.Sayfa: Bayram Aydın'a arsa satışı ve Muhtar ile Katip ücreti ödenmesine dair 3 karar.

    39.Sayfa: Hamam için kiriş dilme ücreti, Müteahhide rutin ödeme ve Eyüp oğlu İbrahim Çetin'e arsa satışı kararları.

    40.Sayfa: Müteahhid İbrahim Yanar'a ödemeler ile Muhtar ve Katip ücreti ödemelerine dair 4 karar.

    41.Sayfa: İmam ve korucuların hak'ı, İsmail Öter'e arsa satışı ve Yörük İbrahim Gökmen'den otlakiye tahsiline dair kararlar.

    42.Sayfa: Halil Keleş'e arsa satışı, sıvacı Selim Özteke'ye ve işçi Salih Külte'ye ücret ödemelerine dair 4 karar.

    43.Sayfa: Hamam inşaatında çalışan Ahmet Külte, Abdurrahman Keleş, Mahmut Öncül, Kara Ahmet Özdemir ve Hasan Çalışır'a ödeme yapılmasına dair 5 karar.

    44.Sayfa: Hamam inşaatında çalışan Halil Keleş, Bayram Aydın ve usta Süleyman Gündoğan ile Müteahhid İbrahim Yanar'a yapılan 4 ödeme kararı.

    45.Sayfa: Bayram Aydın'a ödeme, Aşiret Yörüğü Mehmet Ali Genç'ten otlakiye tahsili ve Arif Soya'ya arsa satışına dair 3 karar.

    46.Sayfa: Hamam inşaatında usta Süleyman Gündoğar ve işçi Mevlüt Gülen ile Muhtar ve Katip ücretlerinin ödenmesine dair 4 karar.

    47.Sayfa: Hamam için Kazım Yavuz, Hüseyin Öncül ve usta Süleyman Gündoğar ile Müteahhid İbrahim Yanar'a ödeme kararları.

    48.Sayfa: Ömer Tüblek'e arsa satışı, hamam inşaatında usta Hasan Aytar ile işçi Hasan Çalışır'a ödeme kararları. 

    49.Sayfa: Söğüt, kavak ve çıkıntı kiriş satışına dair 3 karar.

    50.Sayfa: Eski hamamdan çıkan döşemelerin Ömer Tüblek'e, çerçevelerin Memur Fevzi Kısacık'a ve kapının Halil Keleş'e satıldığına yönelik 3 karar.

    51.Sayfa: Eski hamamdan çıkan 1 kapı Ahmet Asan, 1 kapı Mustafa Şen, 4 kapak tahtası Kadir Taşkın'a satıldığına dair 3 karar.

    52.Sayfa: Eski hamamdan çıkan kiriş ve döşemeler Kazım Kaçmaz, 1 dış kapı Arif Varlı, 16 direk Mehmet Kök'e satıldığına dair 3 karar.

    53.Sayfa: Eski hamamdan çıkan 54 çam döşeme Hamdi Honça'ya, 30 çam döşeme Ali Çalışır'a satıldığı ve Ahmet Yiğit'e Jandarma taşıma ücreti ödendiğine dair kararlar.

    54.Sayfa: Müteahhid İbrahim Yanar, usta Süleyman Gündoğar, kamyoncu Şerafettin Azbay'a ödeme yapılması ve ayrıca Muhtar ücreti ödeme kararları.

    55.Sayfa: Katip ücreti ödenmesi, Cemal Omak'a arsa satışı ve Arif Seçan'a 1 çıkıntı kiriş satılması kararları.

    56.Sayfa: İbrahim Er'e arsa satışı ve yeni hamamı açılışa hazırlayan Mehmet Gürer, Ahmet Altıntaş ile Hidayet Aşçı'ya yapılan ödemelerle ilgili 4 karar.

    57.Sayfa: Hamama katran alımı, arsa satış ilanı ve makbuz kaydına dair 4 karar.

    58.Sayfa: Yeni hamama gerekli malzeme alımı için 5 karar.

    59.Sayfa: İdris İdi ve Mehmet Çetin'e arsa satışı ile hamama kömür alınması kararları.

    60.Sayfa: Mevlüt ve Mahmut Azbay kardeşlere oda yeri satışı ile hamama katran ve boya alınması kararları.

    61.Sayfa: Çeşme künklerinin yenilenmesi için Osman Aytar ile Yeniceli Ali Aksu'ya, hamam sıvacısı Süleyman Gündoğar'a ödeme yapılması ve yeni hamama malzeme alınmasına dair 4 karar.

    62.Sayfa: Yeni hamam sıvacısı Süleyman Gündoğar'a ödemeler ve hamama harcama konusunda 3 karar.

    63.Sayfa: Hamama demir alınması, camcı Hayri Atilla'ya ödeme yapılması ve Ali Tüplek'e arsa satışı kararları.

    64.Sayfa: Hamamda çalışan Hasan Dalgalı'ya ödeme ile hamam yanışı üzerine Müteahhid İbrahim Yanar'a teminat iadesi kararı. 

    65.Sayfa: Yeni hamam yapılması ve bu hususta Muhtara harcama yetkisi, köy odasına kırtasiye alımı, Haydar Acar'a ödeme yapılması ve düzeltme kararları.

    66.Sayfa: Hamama çekilen kum bedeli olarak Ahmet Terlemez'e ödeme, köy odasına hasır ve hamama odun alımı, Kervansaray çevresine kaldırım yapılmasına dair kararlar.

    67.Sayfa: Köy odasına hasır alımı ve Mehmet Kırım ile Ömer Patlar'ın korucu tutulmasına dair 3 karar.

    68.Sayfa: Okula süpürge alımı, Hasan Dalgalı'ya boğa bakım ücreti ödenmesi, Muhtar ve Katip ücretlerinin ödenmesine dair 4 karar.

    69.Sayfa: Tereyağı, süt tozu ve peynir dağıtım ile hamamın odun ihtiyacı için salma salınmasına yönelik kararlar.

    70.Sayfa: Hamam işletmesinin Eyüp oğlu İbrahim Çetin'e verilmesi.

    71.Sayfa: Hamam işletme şartları ve 227 numaralı karara dayalı salmanın iptali.

    72.Sayfa: Muhtara harcama yetkisi verilmesi, pazar harcı toplayanlara yevmiye verilmesi, İhtiyar Heyeti rutin toplantı günü belirleme kararları.

    73.Sayfa: Dağdaki meşe korusunun korunması, köy çeşmelerinin kullanılması ve pazaryeri ile sokakların sağlıklı kullanımına dair kararlar.

    74.Sayfa: Köy boğalarına yem ve saman alımı, bakım ücreti belirlenmesi, hamam için Muhtara harcama yetkisi verilmesi kararları.

    75.Sayfa: Haydar Acar'a ödeme, ihtiyaç fazlası demirin Nahiye Müdürü Fevzi K'ya satılması, Hüseyin Kalkan'a arsa satışı kararları.

    76.Sayfa: Arif Seçan ve Hüseyin Honça'ya arsa satışı.

    77.Sayfa: Halil Akkaş'a arsa satışı ve hamam avlu duvarının Yeniceli Ramazan Baybaş'a yaptırılması kararları.

    78.Sayfa: Gıran süren Hasan Eminç'e tarla satışı, Şükrü Dadak ve Ramazan Zenger'e arsa satışı kararları.

    79.Sayfa: Resul Eser'e arsa satışı ve Ömer Azbay'a pancar bekçiliği verilmesi.

    80-81-82-83-84-85-86.Sayfa: Bütçe salma listesi.

    87.Sayfa: 1957 yılı bütçe salma ve kırık orak makinesinin satışının duyurulması kararları.

    88.Sayfa: İbrahim Yet'e arsa satışı ve Abdullah Sancak ile Abdurrahman Keleş'in Bekçi tutulması.

    89.Sayfa: Süleyman Öztürk'e arsa satışı, orak makinelerinin satışının cumartesi günü tellal vasıtasıyla duyurulması kararları.

    90.Sayfa: Dağın bazı mevkilerinin Aşiret Yörüklerine kiralanması.

    91.Sayfa: Tırmıklı bir adet orak makinesinin Çakırsazlı Ali Seyhan'a satılması, Abdurrahman Keleş'in Korucu tutulması, tırmıklı bir adet orak makinesinin Hacı Ahmet Dadak'a satılması kararları.

    92.Sayfa: Bir adet tırmıklı orak makinesinin Emrullah Onay'a satılması, Aşiret Yörüklerini temsilen Ahmet Alaylı'dan ikinci taksidin tahsili, Resul Omak'a arsa satışı kararları. 

    93.Sayfa: Harman makinesinin Emrullah Onay'a satılması, çıkıntı 3 borunun Hasan Öztürk'e satılması, Hüseyin Yaman'a damızlık boğaların bakım ücreti ödenmesi.

    94.Sayfa: İbrahim Patlar'ın korucu tutulması ve bu kararın iptali, çocuk cezalarının haciz yoluyla tahsili, Hüseyin Sağlam'ın bozduğu orak makinesinin Mustafa Dadak'a satılması kararları.

    


08 Aralık 2025

1939 Salma Makbuzu

 


    Köy Kanununa göre, her haneden alınmak üzere İhtiyar Heyetince alınan vergi toplama kararına salma salmak deniliyor. Tabi heyet bu kararı keyfine göre almıyor, köy yararına bir iş yapılacaktır ve salma o işin finansmanında kullanılacaktır. Bütçe hazırlamadaki gibi, hanelerin ekonomik durumuna göre salma miktarı değişebilir; ancak az çok her haneden alınması esastır ve tamamen yasaldır.

    Eğret'te yaklaşık 85 yıl önce salınmış bir salgının makbuzu yukarıda. 18 Mayıs 1939 tarihiyle kesilen makbuza muhtarın mührü vurulmuş. Okuyabildiğim kadarıyla 1939 muhtarı Delimamın Ali Soydan'dır...

    Cilt, Seri ve Makbuz numaralarından başka belgenin başlığında şu ifadeler yazılı: "Afyon kazası, Eğret köyü Para ve Makbuz Mukabili verilecek köy makbuz ilmuhaberidir." Yalnız makbuzun ortasına eski harflerle alta yazılacak kişi bilgilerinin notu düşülmüş. Eski harflerle düşülen notta şu yazılı: "Çolak Osman oğlu İsmail" Yeni harflere geçileli on yıldan fazla olmasına rağmen henüz halk arasında tam yaygınlık kazanmadığı anlaşılıyor.

    Çolakosman oğlu, namıdiğer Dolaksızın İsmail bu salmayı ödeyen kişidir. Tam adı İsmail Kırım olarak belirtilmediğine göre, beş yıl önce yürürlüğe giren Soyadı Kanunu da henüz Eğret'te yaygınlaşmamış.

    Çolakosman oğlu İsmail'den 3 lira tahsil edilmiş. Elde başka makbuz olmadığı için bu miktar, Dolaksızların ekonomik durumu hakkında bir fikir vermiyor. Yalnız şu makbuz örneğinin Muhtarlıkça her türlü tahsilatta kullanıldığı anlaşılıyor. Sağda gelir çeşidi sütununda tam dokuz kalem gelir listelenmiş, en başta da salma var. Kesilen cezalar ve yapılan bağışlar da bu makbuzla kaydediliyormuş.

    Ayrıca makbuzun sağ üst köşesine 20 PARA değerinde pul basıldığı ve alta yapıştırılan 2 kuruşluk pul üzerine tarih atılıp mühür vurulduğu görülüyor. Belli miktarın üzerindeki makbuzlara damga pulu yapıştırmanın zorunlu olduğu en altta belirtilmiş. Bundan da, alınan 3 liralık salmanın 2 kuruşu devlete aktarıldığı çıkarılabilir. 

    Belgede adı geçen Dolaksızın İsmail Kırım, makbuz tarihinden üç yıl sonra 1942'de; o günün Muhtarı Delimamın Ali Soydan ise 1975'te vefat ettiler.


17 Ekim 2025

Yadigar

 
    Bizim mahalledeki odaya son zamanlarında Macurali'nin oda derlerdi. O vakit dedem ilgilendiği için böyle denilmiş, aslında Gademlerin oda... 1970'li yıllarda Böbülerin, Gödeşlerin, Buydeycigadirin ve Dedemin dolavları vardı, demek ki mahalledeki herkes ilgilenirmiş. Anlatacağım olay bu odayla ilgili...

    1964 veya 65 yılındayız, belki iki yılın kış dönemi... Küçük Kalecikli Bicinin Mahmut diye bilinen bir çerçi geliyor. Zaten çerçiler genellikle Kalecikli oluyor. Şimdiki nesile çerçiyi anlatmak zor, kısaca gezici bakkal diyebiliriz. Ayrıntısını öğrenmek isteyeni 'Çerçici' başlıklı yazıya havale edelim.

    Kalecikli Mahmut akşama doğru tek beygir arabasıyla gelip odanın önüne yanaşmış... Galiba daha erken köye girmiş de, biraz sokaklarda dolaşıp çerçicilik yapmış. 

    O vakitler öyle, gelen misafirin arabası odanın önüne, hayvan da damına çekiliyor. Misafir olarak kaldığı bir kaç gün vaziyet böyle... Hem kendisinin hem de hayvanın bakımı, konaklama ve güvenliği tamamen odayı sahiplenip işletenlerin üzerindedir, bunun için karşılık veya herhangi bir ücret beklenmez. Eğret odalarının en büyük özelliği bu...

    Bicinin Mahmut arabayı kenara çekip beygiri de dama bağladığı saatlerde öyle bir kar yağışı başlamış ki, göz gözü görmüyor. Bunun sonu belli, hayırlısı demişler. Eski zamanlarda öyle bir yağıyor ki kar, aylarca kalkmıyor. Goca gar derlermiş böylesine... Bu yağışın sonu da ona çıkacağa benzer... Nitekim sabah kalktıklarında bakmışlar, depdiregomuş...

    Bundan sonra dışarıda çerçiciliğin mümkün olmadığını anlayan Mahmut, atını arabasını öylece bırakmış ve almış başını gitmiş. Galiba o vakit pek nadir de olsa asfalttan geçen yol arabalarına, yahut bir kamyona binmiş... 

    Bicinin Mahmut kendisi gitmiş, ama arabasıyla atı öylece kalmış. Müezzinin Ömer Emmi onların sahipsiz kalmasına razı gelmemiş. Arabayı gocagapının altına çektirip malzemeyi ambara taşıttırmış. Onların avlunun ucunda bir meydan ambarı vardı, kapalı olduğu için orada güvende ve korunaklı duracağını düşünmüş olmalı. Gerçi çerçi malzemesi ne olacak kap kacak, incik boncuk; olsun, kardan yağmurdan etkilenmemeli... Diğer yandan odanın damında kapalı yerdeymiş at, onu da kendi evindeki dama, diğer beygirlerin yanına bağlattırmış. Hasılı kelam, çerçinin bırakıp gittiklerine kendi malıymış gibi sahip çıkmış... Ne zamana kadar?... Mahmut gelene kadar...

    Yollar açılıp Bicinin Mahmut geldiğinde aradan 40-45 gün geçmiş. Bu arada atının sağ salim, mallarının da güvende olduğunu görünce çok sevinmiş. Ömer Emmiye;
    - "Borcumuz ne Ömer Ağa?" diye sormuş... Bu soruya biraz içerlemiş Ömer Emmi;
    - "Ne borcu len köpoğlu, sen bizim misafirimizsin."  demiş, ama Mahmut ısrarcı;
    - "Tamam ben misafirin de, beygire de bakdınız..." diyecek olmuşsa da Ömer Emmi kestirip atmış;
    - "At da misafirimizdi oğlum, misafirin borcu mu olur!"
    - ".....?"
    
    Kar kalkıp yolların açılması; malına, atına arabasına kavuşmanın sevinci ve şu ihtiyarın geniş gönüllülüğü karşısında değişik duygulara kapılan Bicinin Mahmut, ne diyeceğini bilemez bir halde sükutta boğulmuş. Neden sonra kendine gelip;
    - " O zaman şu tepsiyi küçük bir yadigar olarak kabul edin, odaya çorba götürürsünüz." diyerek bir çinko tepsiyi uzatmış.
    
    Şimdi itibardan düşseler de çinko tepsiler o gün için yeni çıkmışlar. Herkes sahip olamıyor, çok değerli, hatta lüks sayılıyor. Tabi önemli olan maddi değeri değil, yadigar olarak 60 yıl öncesinden esintiler taşıması...
    ....
    Müezzinin Ömer Kabadayı Emmi, 1970 yılında 68 yaşındayken vefat etti. Böbülerin Anıtkaya'daki son ferdi taşınırken İzmir'e götürdüğü göç içinde bu tepsi de varmış. Küçük Kalecikli Çerçi Bicinin Mahmut yadigarı, şimdi Ömer Emmi'nin torunu Berber Ahmet Kabadayı'da bulunuyor. 


16 Ekim 2025

Yetimlerin Demlik


    Kahveden çaya geçiş sürecinin Eğret'te nasıl yaşandığı tam olarak bilinmiyor. Önceleri, erişimin kolay olduğu zamanlarda rağbet kahveye imiş. Özellikle odalarda en gözde ikram bu. Evlerde de boy gösterdiği biliniyor, ama odalardaki kadar yaygın olmayabilir.

    Odalarda eksik olmayan misafirlere ikram ediliyor. Kilci Goca Hüseyin Sağlam'la ilgili 'telve' meselesini daha önce anlatmıştım, misafire kahve pişirme alışkanlığına dair benzer olaylara hemen her odada rastlanırmış. Dışarıdan gelen misafirler haricinde oda müdavimleri kendi aralarındaki sohbet esnasında da kahve içiyorlar. Keyfine içilen bu kahvelerin kişinin statüsüne göre çeşitlendiğiyle ilgili bir hikayeyi de Hayta Mahmut Özdemir'e dayandırarak anlatacağım, lakin şimdi değil...

    Evlerde, özellikle kadınlar arasında kahve içmek çok yaygın değilmiş, ama bu evlerde hiç kahve içilmezdi anlamına gelmez. Her yerde çok yaygınken oralara uğramaması mümkün değil. Belki fazla popüler değildi ve pişirme tekniği odalardakinden farklıydı. Rahmetli ninemin sıcak suya toz kahve katıp karıştırarak içtiğini hatırlıyorum...

    Odada, kahvehanede veya evde bir anda kahve bırakılıp çay içmeye başlanması gibi bir durum söz konusu değil. Bunun tedrici olarak gerçekleştiği düşünülüyor. Hatta Eğretli, çaya büsbütün yabancı da değilmiş. Özellikle çobanlar ağılda kekik gibi, çay otu (funda) gibi bitki çaylarını çok demlerler, bu alışkanlıklarını köye de getirirlermiş. Fakat bugünkü siyah çayın bilinirliği yok.

    Galiba 1960'lı yıllardan itibaren odalarda kahvenin yanında çay da boy göstermeye başlıyor. Belki bu kahvehanelerde çay yaygınlaşmasıyla aynı döneme rastlar. Fakat bu sıralar çay odalar için kahveden daha lüks sayılırmış. Yine de her odada bir çaydanlık bulunuyor.

    Biraz daha yaygınlaşınca odada her akşam çay demlenmeye başlanılıyor. Herkesin iştiyakla beklediği bu olay bir merasim yavaşlığıyla icra ediliyor... 

    Her şey sırasıyla dolavdan çıkarılacak. Önce gamanto çıkar, ispirto ile tutuşturulur ve gazyağı dolu karnından pompalanarak ocak harlandırılır. Çaydanlıktaki su yeterince kaynayana kadar beklenir. Çaydanlık kapağı dolduracak miktar çay atıldıktan sonra demlemeye bırakılırken, yüz gramlık çay paketi kapatılarak ertesi akşama kadar bekleyeceği dolav köşesine gamanto ile birlikte geri yerleştirilir. Bundan sonra yine dolavda ters çevrilmiş durumdaki bardaklar teker teker çıkarılır. Kaç taneyse her biri dizilerek içlerine kaşıklar çın çın atılır. Büyük ihtimal Tenikeci Hüseyin'in yaptığı özel kaşıkla birer ölçek şeker konur. Bu arada ümzüğüne kağıt sıkıştırılıp üzeri kirli peşkirle örtülü demlik, kapağı açılarak kontrol edilir. Dalmamışsa daldırılarak çaylar doldurulur. Bardak sayısına ve herkesin sosyal durumuna göre ilk turda içeceklere sunulur. İkinci postaya kalanlar da çaylarını içtikten sonra çaydanlık, şekerlik ve yıkanan bardaklar dolava yerleştirilerek çay merasimi sonlandırılır.

    İlk zamanlarda odalarda çay macerası aşağı yukarı böyleydi. Sonradan çay demleyen kişi sayısı arttıkça buna paralel olarak demleme ve çaydanlık sayısı da arttı. Sıraya bindirdiler ve her demleyişte herkes içebildi.

    Bu dönemde evlerde de çay yaygınlaştı, yalnız ilk zamanlar sıkıntılıydı. Şeker zaten vardı da, bir şekilde çay temin edilse bile evlerde demlik yoktu. Öyle ya, kırk yılda bir demlemek için çaydanlığa ne gerek vardı... İrtibatı olan evlere, odadaki demliği öndüş getirmek yeterliydi. Başkaları içinse, çay içmek için bunca meşakkat ve masrafa ne gerek vardı... İlk zamanlar için çay ancak özel günlerde demlenen bir içecekten öteye geçmedi...

    Seyrek yapılan işler için araç gereç bulundurmak adet değil, ayrıca ekonomik de değildi. Misal yılda bir bulgur kaynatma esnasında kullanmak üzere herkesin dört kulplu süzgeç bulundurması, yahut cenazenin kırkı ve yılında bişi etmek için büyük dığan sahibi olması hiç mantıklı değil. Köyde bir kaç tane olsa yetiyor, onları lazım olan herkes kullanıyordu. İşte Yetimlerin demlik de böyle bir ev aletiydi...

    Bu bakır devasa demliğin tarihi hakkında farklı rivayetler var. İlki çay içme alışkanlığının yerleşmeye başladığı zamanlarda temin edildiğine dair. Buna göre Yetimler büyük bir aile olarak gerekli diye düşünüp satın almışlar. Onun Hacımurat oğlu Şükrü dedelerinden kaldığına dair bir söylenti var. Şükrü Azbay'ın 1955'te öldüğünü düşündüğümüzde, henüz çay adetinin oluşmadığı o kadar eski dönemde çaydanlığın ne işe yaradığı izaha muhtaçtır. Belki siyah çay demlemenin Eğret'teki tarihi zannettiğimizden daha eskidir, veya ot çayları filan kaynatılıyor, yahut başka türlü şerbetleri çaydanlıkta hazırlıyorlardı, veyahut daha başka şeyler...

    Kaynağı ve tarihi ne olursa olsun Yetimlerde böyle bir demlik var. Bakırdan yapılmış, çok ağır... Ve çok büyük, bir demir (18 litre) kadar su alabiliyor... Zaten tanınmışlığının, şöhreti bugüne kadar ulaşmasının sebebi de bu boyutlarıyla ilgili olsa gerek...

    Herkes tarafından biliniyor, belki bütün evlere girmiş, herkes onun çayını içmiş. Kimin düğünü, nişanı, sözü varsa hemen Yetimlerin demliği istiyor. Veya mevlid gibi, ölüyeri gibi başka dernekler olduğunda davetlilere onun çayı ikram ediliyor. Yani kime lazımsa onun evine gidiyor mübarek. Bu kadar kalabalık davetliye çay yetiştirmek her babayiğit demliğin harcı değil...

    Yıl kaç bilmiyorum, Samancı (İsmail Saçak, ö.1964) kızını sözlüyor. Dolayısıyla kalabalık bir misafir topluluğunu ağırlamakta... Yetimlerin demliği getirmişler... Gamantonun üstünde kaynıyormuş galiba, bir sebeple oradan almak icap etmiş. Kulpundan tutup kaldırayım derken, Samancı'nın kolu küt diye kırılıvermiş... 

    Kimileri kırılmaya sebep olarak 'İsmail Ağa'da zaten kemik erimesi vardı, kolu zayıf olduğu için kırıldı' derken, kimileri de çaydanlığı yanlış tutmasına bağlamış. Fakat başka birilerine göre de zaten kendisi çok ağır olan büyük bakır çaydanlık, ağzına kadar doluyken iyice ağırlaşmış; Samancı'nın kolunu kıracak kadar...

    Doğrusunu Allah bilir, sonuçta Yetimlerin demliği kaldıracağım derken Samancı'nın kolu kırılmış...

    Kol kıran Yetimlerin demliğin akıbetine dair bir şey duymadım. Belki bir yerlere sıkışıp kalmış, varlığını hala sürdürüyordur...


02 Ekim 2025

Yeni Okuldan Eski Okula

     

    Hamam konusunu işlerken eski hamamı bırak yenisinin bile bir fotoğrafını bulamamıştım. 69 İmar Planı albümünde diğer pek çok bina ile birlikte on yıl önce yapılan yeni hamamın fotoğrafını bir kaç karede görebiliyoruz. İşte onlardan birisi... 

    Bu fotoğrafın yakın planında hamam olmak üzere, ileride belediye binası, eski ortaokul, Çakırların ev, daha ötede Yörüğoğluların ev; solda Gıvığın ev ile Hatiplerinki çok belirgin...

    Yeni açılan İlkokuldan çıkmış öğrenciler... Öğle paydosu olduğu besbelli, ilerideki kalabalık evlerine gitmekte... Bir kaç yıl sonra öğrenciliğe adım atacağımız bu okula dair aklımda kalan seslerden biri de 'evlere' kelimesidir. Birbirimize ders ve teneffüs programını sayarken 'Birinci ders, birinci tenefüs, ikinci ders, uzun tenefüs, üçüncü ders, üçüncü tenefüs, dördüncü ders, evlere!' diye bağırırdık. Bu kelime dersin ve okulun bittiğini, en zevkli oyun  ve serbest gezme zamanlarının başladığını bildiren sihirli bir anlam müjdelerdi. İşte bu öğrenciler evlere kelimesinin müjdesiyle pek mutlu görünüyorlar... Özellikle çekim yapıldığının farkındaymış gibi objektife bakan şu dördü...

    Bu çocukların olduğu yerde genelde dağdan getirilmiş meşe odunları yığılı olurdu. Şu anda görülmediğine göre ya bitti, ya da hamamın aşağıdaki avlusuna atıldılar. O yıllarda kim yakıyordu acaba?

    İleride köşedeki belediye binasını daha önce konuşmuştuk. Uçtaki belli belirsiz direğin başka fotoğraflarda daha net göründüğünü ve onun sokak aydınlatmasında kullanılan lüks lambası direği olduğunu da... Yalnız bahçe köşesindeki o karaltıyı anlayamadım; kıştan kalma odun yığını mı, yeni palazlanmaya başlamış çam ağacı kümesi mi, yoksa kamelye mi?

    Belediyenin karşısında duvarla çevrili alanın ucunda dört köşe ağartı var, öğrenci grubunun ardına denk geldiği için dikkat çekmiyor. Sanırım Atatürk büstünün duvar kaidesi. Kireçlenmiş, yahut mermer kaplanmışsa ondan parlıyordur... Bu avlu görünümlü park tam bir kayalıktı, 1980 yılında Korkmaz Ayvaz bey azmetti, öğrencilerine kazma kürek, çapa bel ile orayı parka çevirtmişti. Ondan sonra yine mezbeleliğe döndü, ta ki 1994'te yeni belediye binası yapılana kadar...

    Meşhur meydandaki telgraf direğine dayanmış manzarayı izleyen kişi, az ilerisinde durup yarenlik eden örtmeli iki kadın ve daha ötede okulun yan tarafında biri boz diğeri kara iki eşekle aralarındaki sıpayı zikredip ortaokula geçelim.

    Burası 1948'den beri ilkokul olarak kullanılmıştı. Üç derslikli olarak planlanmış, sonra bir derslik daha eklenmiş, büyüklerin birisi de bölünerek derslik sayısı ite kaka beşe çıkarılmış. Buna rağmen son yıllarda binanın yetersizliğinden dolayı bir sınıf sağda solda ders görürmüş. Bunun üzerine planlı 6 derslikli ilkokul binası yapılarak bu yıl (1969) öğretime açılmış. Şu evlere dağılırken gördüğünüz öğrencilerin yeni binada ilk yıllarıdır.

    Geçenlerde Hacapo (Abdullah Erdem) Abi, eski okula ayrı kapılı bir ek derslik yapıldığını anlatmaya çalışmış, fakat Fişek (Cengiz Öztürk) ile ben böyle olmadığına dair itiraz etmiştik. Tam öfkelenecekken 'Belki yıkılmıştır, bizim zamanımızda yoktu' diye tatlı bir viraj alıp yumuşatmıştık. Hacı'nın haklılığı bu fotoğrafta apaçık görünüyor, zira Kelahmetlere doğru ayrı kapılı ek derslik işte orada... Sanki kapısının önünde biri var gibi...

    Kapı önünde insana benzer karartı dışında eski binada kimse görülmüyor. Terk edilmiş bir virane gibi; dış duvarlar yıkık dökük, sıvalar dökülüyor, çatının görünümü kötü... 

    Oysa bugünlerde, şu binada Anıtkaya Ortaokulu açılmasına dair onay çıkmak üzeredir. Hızlı bir tamir süreci başlayacak ve 3-4 ay sonra Eylül 1969'da okul öğretime açılacaktır. Belki de merhum Aliefe (Ali Tüplek) öncülüğünde tamire başlanmıştır...

    Bundan on yıl sonra, 1979 baharında biz birinci sınıftayken baksanız; bahçe duvarlarının muntazam yapılarak yükseltildiğini, ön tarafta güzel ve sağlam bir demir kapı bulunduğunu, yandaki dişbudak ağacının gölgesi altında bir sınıf oturacak kadar genişlediğini, arkada Çakırların meydan ambarı okul bahçesinde kalacak şekilde bahçe genişlediğini ve arkada öğle sonraları voleybol oynandığını görürdünüz...

    Şimdi şuradan bakıldığında ise, iki kareden müteşekkil fotoğrafta bulunan nesneleri göremezsiniz. Gıvığın ev ile Yörüğoğluların haney müstesna...



30 Eylül 2025

Gayalardan

 

    Beş karenin birleştirilmesinden oluşan bu fotoğrafta makine Bunar istikametindeki Gayalar mevkiine yerleştirilmiş. Bugün artık görünmeyen kayaların altında Kelsalek (Salih Azbay)ın çeşme vardı, işte onun biraz daha üst tarafında bir yer...

    Kareler başarılı bir şekilde birleştirilmiş, buna rağmen sol tarafta Söğütaltı'na doğru bariz eğim şu birleştirilmiş fotoğrafta verilememiş. Bunun sebebi her kare için makineyi 10 derece kadar döndürme zorunluluğudur. Son karede İlbulak dağ sırasına dikkat edilerek birleştirilme yapılmış, ama bu kez de harmanyeri zemini şaşmış. Sanırım eğim verilememesinin bir sebebi de bu...

    Harman dökülmeden önce buralarda bol bol galgan dikeni ve eğilce gibi otlar çıkardı. Baharda iyice gösterişli olan bu otlar harman zamanına kadar kuruyup meydandan çekilirlerdi. Sağ tarafta başaklarıyla dalgalanan ekin değil eğilceler, çocukların hizasında da galganları seçebiliyorsunuz.

    Çocukların koşarak indiği yolun yeri sürekli değişirdi. Çünkü yağmur sel sebebiyle alttaki kayalar meydana çıktıkça özellikle sap arabalarını sarstığından sap kaydırma tehlikesi oluşur, topraklı kısımdan yeni yol oluşturulurdu.

    Bir de Harmanyerinden Mantarlık tarafındaki hendeğe paralel inen bir yol vardı, ikisi derede, Çatalların harmanyerinde birleşirdi. Şu görünen o yol da olabilir. O zaman sağdaki başaklar eğilce değil arpadır ve büyük ihtimal şimdi Pilot'un ev bulunan tarlanın ucu görünüyor.

    İlk karede dam samanlık gibi müştemilatıyla tekmil bir ev görüyorsunuz. Bizim çocukluğumuzda harmanyerinin terk edilmiş yalnız eviydi, çok oynadık çevresinde... Yakınlarında bir otluk yığıldığına göre o vakitler kullanılıyormuş demek ki... Naymelerin İsmail Kırbaç emmininmiş bu ev. Afyon'a taşınana kadar burada kalmış. Şimdi Sağırların H.İbrahim Sancak'ın diye biliyorum...

    Son karede hamanyerinin ucunda bir ev daha görülüyor. Ben o evi hatırlayamadım, yalnız o civarda Daldallardan birisine ait bir ev bulduğundan bahsetmişlerdi. Demek ki erken dönemde yıkılmış.

    Gözüme kestirdiğim bir noktadan benzer bir fotoğraf çekeyim dedim de, buna yakın bir görüntü yakalamak mümkün olmadı. Bir defa buralarda şöyle bir açıklık artık yok, her taraf evlerle dolmuş. Yine döne döne çekmek gerek, o vakit de milletin evini görüntülüyormuş gibi olacak. Hasılı tek kare çektim, şuna benzemiyor bile...

    Dikkatli bakılırsa İsmail emminin evin yan tarafında ikinci karede su deposu, üstelik ayaklarıyla görülebiliyor. Günümüzde aynı yerden onu görüntülemenin imkanı yok, çünkü araya bir sürü yüksek binalar girmiş. Çocukların arkasındaki tepeye çıkınca deponun başını ancak görebiliyorsunuz. O vakitler Yenicami'nin minaresi daha yapılmamışmış, olsaydı şu resimde görülebilirdi.

    Her karenin üstüne keçe kalemle X işareti konulmuş, istenirse temizleme teknikleriyle silinebilirler. Orijinalini vermek istedim...

    1969'dan 2025'e... Manzara ne kadar değişmiş...