Şalsız Nine'nin teşhisi o kadar zor olmadı. O vakit hayatta olan Kütahya'daki oğlu Ahmet Eşit ile iletişim kurdum. Onun anasıyla ilgili anlattıkları Şalsız Nine muammasını çözdü. Diğer kaynaklardan derlediklerimle hikayeyi toparlamaya çalışacağım.
Deli Osman diye de anılan Kethüda Osman'ın üç kızı 19. yüzyılın ikinci yarısında Dandır, Karacahmet ve Beşkarış'a gelin olurlar. Oğlu Ali ise Eğret'te ocağı tüttürecek kişidir. Nitekim Ali'nin küçük oğlu Süleyman'dan Cingenalilere, büyük oğlu Osman'dan da Mihrioğlulara çıkılır. Şalsız Nineye Mihrioğlulardan gidilecek, ama ondan önce Kethüda Deli Osman Dedenin hanımı olan Ümmühan Ninenin Tekelilerle bağlantısı olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu gereklilik şunun için, yukarıda üç ayrı köye gelin gittiği belirtilen kızlar bir yönüyle Tekelilerden oluyor... Malesef çok önemli bu bağlantıyı belgesel açıklamak mümkün değil.
Kethüda Deli Osman Dedenin büyük torunu olan Osman'ı Afyonlu Mihri Hanımla evlendirdikten sonra aile Mihrioğlular diye bilinecek. Mihri Hanımın tek oğlu İbrahim ise yine Tekelilerden Habibe ile evlendiği anda Kethüda Osman torunlarının bu kolunun yeni adı belirginleşmiş oldu: Hebbeler...
Hebbeler tarihi tamamen 20. yüzyıla ait olduğu için nispeten daha berrak. Onlarda Osman, Ayşe, Sultan, Mehmet ve Hasan Hüseyin olmak üzere beş kardeş var. Konuyu dağıtmamak adına biz Osman'a odaklanacağız. Ona Kötü Osman demeleri, büyük dedesinin Kethüda ünvanıyla ilgili olabilir. Bütün bunların Şalsız Nineyle alakası ne? Az sabır, oraya doğru gidiyoruz...
Kader 1897 doğumlu Kötüosman'ın yolunu Osmanköy'e düşürür. Köyün sığırını güderken oradan bir hanımla evlenir. İki çocuğu olduysa da, daha küçükken vefat ederler. Derken hanımı da vefat edince, zaten ekmek davası sebebiyle geldiği Osmanköy'le bağı kesilir. Geri Eğret'e dönmesi beklenirken öyle yapmayıp Karacahmet'e gider. Belki de oradan bir davet gelmiştir. Tam da bu noktada, bir zamanlar büyük halalarından birinin Karacahmet'e gelin geldiğini hatırlayalım. O kanaldan bir davet almış olamaz mı?
Karacahmet'e gelin giden Kethüda kızının torunlarından biri de Fadime idi, 1900 yılında doğdu. Gelinlik çağına gelince Muratlar köyünden biriyle everdiler. Hasan adını verdikleri bir oğlu da dünyaya gelmişti, fakat kocası vefat edince orada duramayıp köyüne, yani Karacahmet'e döndü. Tam da Kötü Osman'ın Karacahmet'e geldiği dönem... Üç kuşak öncesinden hala dayı çocuğu sayılabilecek Fadime ile Osman'ın evliliği böyle ayarlandı...
Mihrioğlu Kötüosman'ın Karacahmet dönemi ne kadar sürdüğü bilinmiyor. 1941 Yılında Ahmet adını koyacakları oğlunun nerede doğduğundan da haberimiz yok. Bununla beraber aile son dönemini Eğret'te geçirmiş. Merhum Bacıdede, Kötüosman'ın ölüm tarihini 16 Ekim 1952 Perşembe olarak kaydetmiş. Bu bilgiden de ailenin o sırada Eğret'te bulunduğunu çıkarmak mümkün.
Sık yaptığım bir uyarının yeri geldi. Olayları ve davranışları bugünün anlayışına göre değerlendirirsen yanılırsın. Her şeyi o günün şartlarına göre düşünmek lazım. Şimdilerde dul kadına kocasının maaşı bağlandığı için yeniden evliliğe sıcak bakmıyor, 'El evinde irezillik çekceğime, kendi evimde ırâtıma bakarın' diye düşünüyorlar. Amma eskiden öyle miydi... Karnını doyurmak için bile birinin nikahına girmesi gerektiğinden, yaşı kaç olursa olsun kısa sürede tekrar kocaya varırdı. Başka köyler arasında böyle evliliklerin yaygınlığına birinci sebep budur... Zaten Kötüosman ile Fadime Hanımın evliliği de böyle bir durumun eseri değil mi? Evet, Fadime Hanım üç dört kuşak öncesinden Eğretlidir, bu anlamda köyde akrabaları var. Hakeza merhum kocası zaten Eğretli. Hatta şunu belirtelim, kaynanası Habibe Nine bile o vakit hala hayatta... Gelgelelim tek başına hayatını sürdürmesi mümkün değildi. Kısaca Fadime Hanıma tekrar evlilik yolu göründü.
Takgasların Murat Dedenin taht-ı nikahına girdiğine yönelik bir bilgi geldi. Eğer doğruysa bu çok trajik bir evliliktir, zira Murat Dede Kötüosman'dan sadece yüz gün sonra 82 yaşındayken vefat ediyor. Bu ölümün acısını en fazla, yine açıkta kalan Fadime Hanım çekmiş olmalıdır. Çaresiz yine kocaya varacak, ama kime?
İki ikibuçuk yıllık arada birine daha varmış, dördüncü kocasını tespit edemedim, Eğret dışı olabilir. O da vefat etmiş... Bu arada Yörüktahir'in hanımı Türkmen Ümmühan Nine 1955 yazında rahmetli oluyor... O sırada Yörüktahir 57, Fadime Hanım 55 yaşında... Fadime Hanımın son evliliği de böyle gerçekleşti ve Yörüktahir'in 1968'deki vefatına kadar mutlu mesut devam etti.
Burada tekrar geçmişe dönelim... Hatırlanacağı üzere Muratlarlı ilk kocasından Hasan adında bir oğlu vardı. Onunki de ayrı bir hikayedir, anasıyla tekrar yolu kesişmesi hasebiyle bir kısmını anlatayım. Anası kocaya vardıktan sonra onu galiba Efted'deki akrabalarının yanına yollamışlar, yahut oraya evlatlık gibi vermişler, burası net değil. Kesin olan şu ki çocuğun huzuru yok. Horlanma, dayak, aç bırakma vb. her türlü kötü muameleye maruz kalıyor. Çaresiz evden kaçıyor Hasan... Nereye gidecek? Elbette Eğret'e, anasının yanına... Onun Eğret'e ne zaman geldiği bilinmiyor, yalnız Tekelilerin Halil Temel 1946'da vefat ettiğinde oradaydı ve artık çocuk değil yetişkindi... Halil'den dul kalan Fadime Hanım ile evlendi. Karısı Fadime Hanım Cingenali'nin kızıdır, yani Kethüda Deli Osman'ın torunu... Bir asır önce vefat eden Kethüda'nın torunları evlenmiş oldu... Bundan sonra Yenihasan diye lakaplanacak olan Hasan Kocatepe, anasının köyünde anasıyla beraberdir... Yalnız ne de olsa karısının evinde, yani dıkma olduğu unutulmasın...
İkinci eşi, onunla birlikte Eğret'e döndüğü Kötüosman'dan olan Ahmet Eşit'e gelelim... Babası vefat ettiğinde 11 yaşındaydı. Biri vesile oldu, Kütahya'ya gitti. Çeşitli alanlarda iş tuttu, en son yeni gelişmekte olan araba tamirciliğine yöneldi. Kütahya sanayisinin sayılı ustalarından biri haline geldi. Çok Eğretli'nin elinden tuttu, orada iş güç sahibi olmalarını sağladı. Kütahya'da yerleşikti, ama Karacahmet ve Eğret köyleriyle, oralardaki akrabaları ve bilhassa anasıyla irtibatını koparmadı...
İşte 1968'de beşinci kocası Yörüktahir vefat ettiğinde, Fadime Hanımın iki oğlunun vaziyeti bu idi... Şaka maka kendisi de 68 yaşına gelmişti... Ben vefatından kısa bir süre önce Ahmet Eşit ile telefon görüşmesi yapmıştım. Söz annesine gelince sesi birden güreldi ve 'Anamı öylece bırakacak değildim, aldım geldim yanıma' dedi. Fadime Hanım 1977'de oğlunun yanında vefat etti, bu sırada hala Yörük Tahir Akyol'un soyadını taşıyordu.
Bunca lafa rağmen Fadime Hanıma neden Şalsız Nine dendiği hususu aydınlanmadığının farkındayım. Başkalarından zaten bir şey öğrenememiştim de, sorduğum halde oğlu da mevzuyu bilmediğini söyleyince iyiden iyiye ümitsizliğe kapıldım. Başka çare yoktu, lakabın sırrını mantık yürüterek çözecektik.
Eğret giyinme kültüründe kadınların omuzuna attığı şal yoktur. Onlar bellerine doladıkları renkli dokuma kuşağa şal derler. Şimdi o şal kullanımı da sona erdi gibi, bir kaç yaşlı kadında görürsen ne ala... Yalnız yarım asır öncesinden söz ettiğimize göre, yine o günün şartlarına göre düşünmeliyiz. Hatırladığım kadarıyla şallı ve şalsız kadınların oranı yarı yarıya idi, bütün kadınlar şal kuşanıyor değildi. Öyle olsa, arada şalsız olan birine bu lakap takılarak diğerlerinden ayrılabilirdi. Hasılı Şalsız denildiğinde, yüzlerce şalsız kadın arasında yalnız Fadime Hanımın anlaşılması mümkün değildi.
"İbrahim Hocam,
YanıtlaSilÜniversite yıllarımda Afyon kültürünü merak etmemin sebebi olarak bugün o kültürü bize öğreetiyor olmanız çok güzel!
Kaleminize, yüreğinize sağlık, değerli hocam!
-Salim ŞİMŞEK-
Eyvallah Salim Hocam...
Sil