03 Kasım 2025

Geçmişten Gunumuze Egret İdaresi-1

 
    Halk arasında anlatılagelen söylentilere göre Eğret Karyesinin tarihi Germiyanoğulları dönemine kadar gidiyor. Eğret Hanı ile aynı döneme zorlandığında bu kabul edilebilir bir fikir. Yalnız belgesel düşünüldüğünde eşitlemeyi Hacı İbrahim Zaviyesi'ne yapmak daha doğru olabilir. O vakit Eğret tarihini Osmanlılarla paralel işlemek gerekir. 

    Köyün idari olarak Osmanlıya bağlı olduğunun en eski belgeleri 16. yüzyıla ait. Hacı İbrahim Zaviyesinin vergiden muaf tutulduğuna dair ferman ile kırk yıl arayla tutulan iki tahrir defteri, köy ile ilgili kayıtlara geçen ilk belgeler kabul ediliyor. Buna göre 16. yüzyıl sonunda Eğret, 40 haneye dayanan nüfusu ve ciddi anlamda vergi toplanan ekonomik yapısıyla büyük bir köydür.

    Vergi toplama işi o dönem devlet-halk ilişkilerinin neredeyse tamamını oluşturuyordu. Sonra buna yargı, yani hukuk eklendi. Ne de olsa mülkün temeli adalettir, hukuk varsa devlet var... Şu durumda vergi ödenmesi ile, insanların birbiriyle ilişkilerindeki anlaşmazlıkları çözmek için idari sistem teşkili gerekiyordu. Yerele doğru genişleyen bu sistemde Eğret köyü Karahisar-ı Sahip'e bağlıydı. Sonraki dönem kayıtlarında Kırhisar nahiyesine bağlı olduğu anlaşılıyor. Sizin anlayacağınız, bizim köy başlangıçtan bugüne Afyonkarahisar'ın merkez kazasına bağlı bir köydür.

    Devletin yargı işleri Afyon Kadısı tarafından merkezde görülüyordu, ama çoğu zaman Kadı'nın gezici yardımcıları yoluyla mahallinde duruşmalar yapılıyordu. Yılın belli vakitlerin Eğret'e gelen Kadı vekili, birikmiş bütün hukuki sorunları çözüyordu.

    Vergi mevzuu ise bambaşka bir uygulamaydı. Köyün, bugünün tabiriyle vergi dilimi, yerel yönetim (kadı) ile birlikte belirleniyordu. Askeri ve mali olmak üzere iki bölümden oluşan bu vergi sisteminde, belirlenen miktarda asker ve üretilen hububat ile hayvan devlete ödenmek zorundaydı. Savaş zamanında askerler bizzat silah altına alınıyor, barış zamanı ise bunun karşılığında para yatırılıyordu. 

    Bütün bunların kargaşaya meydan vermeden, adil ve intizamlı yapılabilmesi için bir devlet temsilcisine ihtiyaç olunca, köylerde bu işi yürütmek üzere yetki devrine başlandı. Buna ayrıca özelleştirme, hizmet satın alma veya bazı kişilere imtiyaz verme de denilebilir. Sonuçta köylerde vergi toplama özel kişilerin eliyle yapılmaya başlandı.

    Vergi yetkililerine yerine ve dönemine göre çok çeşitli isimler veriliyordu. Afyon bölgesinde genellikle Voyvoda veya Ağa denildi. Hangisinin önce-sonra kullanıldığı bilinmiyor, Eğret söz konusu olunca adı en çok geçen 'Eğret Voyvodası Hacı Mehmet Ağa'dır. 1730'lu yılların belgelerinde adı sık geçiyor, bundan öğrendiğimize göre Afyon'da oturuyor ve hatırı sayılır bir kişi. Demek ki Voyvodalar Afyon'da oturuyor, ancak gerektiğinde Eğret'e geliyorlardı. Vergi toplama mevsimi harmandan sonra olacağından; genellikle güzün, Kasım'dan önce Eğret'e geldikleri düşünülebilir.

    Burada kayıtlara geçtiği kadarıyla 'Eğret Voyvodası Hacı Mehmet Ağa'nın isminde hem voyvoda hem de ağalık vasfı vurgulanıyor. Bundan bu belgelerin voyvodalıktan ağalık sistemine geçiş dönemine rastladığını çıkarabiliriz. 18. yüzyıldaki voyvodalık, 19. yüzyılda yerini ağalığa bırakmıştır. Bugün voyvoda tabiri tamamen unutulmuş, ama ağalık hala yaşamaktadır. Köy ağalığı, yahut Anıtkaya'da kullanıldığı haliyle 'ağa adam' tabiri zengin ve cömert kimselerin sıfatıdır. Ayrıca ağa kelimesinin iş sahibi, patron anlamı da bulunuyor. Bütün bu dil zenginliğini, vergi toplama hakkına sahip olan kimselere Ağa denilmesine borçluyuz.

    Köyde artık devletin temsilcisi Voyvoda idi... Voyvoda olsun Ağa olsun, vergiciler köylerdeki işlerini seçtiği bir temsilci eliyle yürüttüler. Bunlara da Kethüda kelimesinden bozma Kahya adı veriliyordu. Kahyalar yabancı da olabilir, ama bahse konu köy halkından seçilmesi Ağa için işleri kolaylaştırabilirdi. Bu yüzden kahyalar genellikle o köyden oluyordu. Cingenaliler (Saçan soyadlılar) ile Mihrioğlular (Eşit soyadlılar)ın ortak atası Osman Ağa bir belgede Kethüda/Kahya olarak anılıyor ve Aşağı Dandır ile bağlantısı var. O zamanki Eğret Ağasının aynı zamanda Aşağı Dandır Ağası olduğu ve ikisine birden Kahya Osman'ın nezaret ettiği düşünülebilir.

    Kahyaların köy idaresinde ne kadar söz sahibi oldukları meçhul, sadece ağanın işlerini takip ediyorlardı. Yetkileri olmasa da çok işlere müdahale ettikleri söylenebilir. Anıtkaya'da hala her işe burnunu sokan kimseler 'kahyası mısın!' yahut 'kahyası olma! sözleriyle uyarılır, hatta 'kel kahya'  alaylı ifadesine maruz kalırlar.

    Ağalar vergi toplama konusunda olsun, köyde devletin temsilciliği rolünde olsun bazen ölçüyü kaçırdıkları olurmuş. Zulmüyle öne çıkıp meşhur olan ağalar var, astığı astık kestiği kestik, köylüleri inim inim inletirlermiş. Böyle bir ağayı bir kaç köyün büyükleri birleşip kadıya şikayet ediyorlar. İçlerinde Eğret'ten üç kişi de bulunan bu heyetin maruzatı sonuç veriyor ve o zalim ağanın imtiyazı elinden alınıyor. 18. yüzyılda yaşanan bu olaydan ağaların büsbütün başıboş bırakılmadıklarını çıkarabiliriz.

    Başka bir şey daha çıkarılabilir bu olaydan, resmi olmasa da köylerde halkın ileri gelenlerinden oluşan hiyerarşik bir yönetim heyetinin bulunduğu... Eğret özelinde düşünürsek burada bir Cuma Camisi bulunduğu için zorunlu olarak her daim kadrolu bir hatip (imam) vardı. Vakit namazlarını kıldırmaktan başka, çevreden gelen cemaate cuma hutbesi irat ederdi. Düğünde nikah kıyar, çocuklara ad verir, cenazede veya diğer derneklerde mutlaka orada bulunan imam duası ile varlığını hissettirirdi. Sorulan her soruyu cevaplayarak Eğretlinin müşkülünü çözerdi. Kadı vekili yargılama için köye geldiğinde bilirkişi olarak ilk onun görüşüne başvururdu. Hatipler, Gobaklar ve Çakırların ortak sülale adı olan 'Hatiboğulları' isminin Cuma camisi hatipliği ile ilgili olduğu düşünülüyor... 

    Eğret özelinde baktığımızda Cuma Camisi imamından başka Hacı İbrahim Tekkesi, onun vakfı ve bir de Cami-i Şerif vakfı var. Tabi bunların yöneticileri aynı zamanda gayrı resmi olarak köyün yönetiminde de söz sahibi oluyorlardı. Herhangi bir müşkilde halk ilk onlara danışıyordu.

    Bir de köy büyüğü dediğimiz kimseler var. Başka bir vasfı olmamasına rağmen sırf yaşı ve tecrübesiyle öne çıkan böyle kişiler her devirde mutlaka vardır. Şimdilerde 'aksakal' tabir ediliyorlar. Sözü dinlenir, sakinleştirici, sorun çözücü, doğru sözlü böyle kimseleri de saymak lazım. 

    Köy içi ve çevresinde her zaman ortaya çıkabilecek küçük sorunları yerinde halletmek, kendiliğinden oluşan bu heyete düşerdi. Küsleri barıştırmak, tarlaları üleştirmek, kavgayı ayırmak, alacak verecek meselesi, desdivancı/korucu tutmak ve sair, ve sair... 

    Tekrar hatırlatalım, bütün bunların resmi yönü yok... Bu gayrı resmi köy idaresi asırlarca böyle sürdü, ta ki 1831 yılına kadar...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder