03 Aralık 2025

İki Cıbılı Yetiştiremedin İzmir'e!


    Arap Irmızan (Ramazan Tetik), Arabın Ali'nin oğludur. Önce babasından, hatta dedesinden biraz bahsetmek gerek. 

    Selim Afrika kökenli bir çocuktur, Eğret'e geldiğinde çok küçükmüş. Ne kadar küçüktü derseniz, sepete sığacak kadar... Rivayete göre Veyisoğlu Halil (ki babamın dedesinin dedesidir) Hac'dan dönerken onu yanına almış ve Eğret'e gelene kadar sepette taşımış. Bu aylarca süren bir kervan yolculuğudur. Ta o zamandan bizim köyde Zenciye Arap diyorlar, çocuğun adı bu yüzden Arap Selim kalmış. Lakin resmi kayıtlarda sülale adı Zenci Selim oğlu diye kayıtlıdır. Belki de bu yüzden soyadı uygulaması sırasındaki listede zenci kelimesine en benzer soyadı olan Zenger seçilmiş... Neyse, Arap Selim büyüyünce Eğret'ten everiyorlar. İki hanımından bir kız ve dört oğlu oluyor. Kızı Hanife, Uykucu Ömer Şen'in ninesidir. Büyük oğlu Abdurrahman, Tıraka'nın dedesi; diğer oğlu İbrahim, Arap Şükrü Zenger'in babası; öteki oğlu Mehmet, Düdükçü Ramazan Zenger'in babasıdır.

    Arap Selim'in üçüncü oğlunu, yani Arabın Ali'yi sona bıraktım. 1876 yılında doğmuş. Uzun yıllar evlenmemiş. Babası yirminci yüzyılı göremeden ölmüştü, zaten yabancı oldukları için ondan kalan mal mülk de yoktu. Ne tarla takga, mal maşat telaşesi; ne evlad u ıyal, çoluk çocuk derdi olmayınca gaygısız bir hayat yaşadı. Günlük karnını doyursa yeterdi. İyi cura çaldığını söylüyorlar. Davılcı odası gibi eğlence mekanlarının aranan adamıymış. Onu çağırırlar; çaldırır oynarlar, çaldırır oynarlarmış. Karşılığında bir ekmek, bir parça peynire razı olurmuş. Cura konusunda o kadar yetenekliymiş ki, son yaşlılık döneminde kucaklarında getirip götürürlermiş odalara, öyle sanatkar biri...

    İşte bu Araboğlu, yahut Arabın Ali'ye hayatının son demlerinde evlilik nasip olmuş. Gocalilerin Veli'den dul kalan Gara Satı'yı almış; ya da Gara Satı onu almış, neye sayarsan say... Gara Satı'nın bir oğlu var, ileride Şeker Ali diye bilinecek olan Ali Tetik... 1916 yılında ikisinin bir oğulları daha oluyor, mübarek ayda doğduğu için adını Ramazan koyuyorlar. Cumhuriyetten sonra Arabın Ali vefat ediyor. 1934 Soyadı Kanunu çıkınca Ramazan da abisi Şeker Ali'nin soyadı olan Tetik'i alıyor. Babası sağ olsaydı Zenger olacaktı, kısmet işte, Ramazan Tetik oluyor. Bununla beraber babasının sülalesine dedikleri gibi ona da Arap Irmızan diye sesleniyorlar...

    Arap Irmızan da babası gibi gaygısız, tasasız biri... Biraz da matrak. Fakat hayatı ciddiye almayan bu tutumunu büsbütün onursuzlukla karıştırmamak lazım. Mesela Aydın taraflarına çalışmaya gitmiş, neredeyse evleniyormuş da, ama olmamış. Eğret'e döndükten sonra evlenmiş. Çocuğu olmuyor diye kaynanasının 'zürriyetsiz' gibi dokundurmalarına dayanamayıp karısını boşamış. Hayatı ciddiye almıyor, ama onuruna da laf söyletmiyor, öyle biri yani. Sonra Topcu'nun kızı Rabia ile evleniyor ve eski kaynanasının tekazelenmelerinin ne kadar boş olduğu ortaya çıkıyor...

    İhtiyarlık döneminde şuna buna çoban durduğunu biliyoruz, tamamen tembel biri değildi. Fakat hiç bir şeyi ciddiye almaz, dünyalığa değer vermezmiş. Daha doğrusu onun için neyin değerli, neyin değersiz olduğu pek kestirilemezmiş. Mesela yaz kış tek başına yaşadığı kulübesine kapı pencere takmaya üşenir, ama buna rağmen hayattan şikayet ettiği görülmezmiş. Bu tür davranışlarını nasıl adlandırırsanız artık...

    Hayatının hangi devresine ait olduğunu bilemediğim bir macerayı nakledeceğim. Düdükçü Ramazan Zenger ile emmi çocukları olduğunu söylemiştim; akran sayılırlar, Düdükçü bir yaş büyük... 

    İki emmioğlu Ramazan, kış çıkarken bahar başında Ege'ye gidiyorlar. Yaz gelene kadar çalışıp para kazanacaklar. O vakit öyle, harmana kadar millet bir kaç kuruş kazanma derdinde. Genellikle Manisa, İzmir taraflarına gidiyorlar. Oralarda iş imkanı fazla; tuğla fabrikaları var, hiç olmazsa bağ bahçe işleri bitmiyor. 

    Bizimkiler Ahmetli istasyonunda trenden iniyor ve Gökkaya köyüne gidiyorlar. Belki nereye gideceklerini biliyorlardı, belki sora sora orada iş olduğunu öğrendiler... Bu köy şimdi Ahmetli'nin mahallesi yapılmış, oraya yakın yani. Maksatları bağ bellemek, fakat nasıl olduysa orada iş bulamamışlar. Niyeti bozup İzmir'e gidelim diyorlar, orada hiç olmazsa amele pazarında iş çıkar... Yalnız ceplerinde sadece 2,5 lira var, 1'er lira İzmir'e bilet parası, her şey için geriye kalan sadece 50 kuruş... 

    Tabi tekrar Ahmetli istasyonuna dönmeleri gerek trene binmek için... Dönüyorlar... Gece yarısı biniyorlar trene... Hesap şu; Turgutlu, Manisa, Menemen filan dolaşarak gittiği ve her istasyonda durduğu için tren rötarlı varacak İzmir'e, böylece gece konaklamasını trene yıkmış oluyorlar. Yoksa ceplerindeki 50 kuruşla hangi otele gidip nasıl uyuyacaklar... Hiç olmazsa salına salına giden trende sabaha kadar uykuyu almış olurlar...

    Gelgelelim hesap tutmamış. Tren bazı istasyonları es geçince İzmir'e iki üç saat erken varmış. Şehre girerken acı acı ötünce uyanmış bizimkiler. Acı gerçekle yüzleşince Arap Irmızan;

    - "Öt bilmemnetdimiñ tireni, iki cıbılı yetişdiremediñ İzmir'e" diye söylenmiş...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder