m etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
m etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ocak 2021

Sözlük M

 

-M-

macın: macun, krem

macıngök: Ham, olgunlaşmamış.

macur: 1.Bulunduğu yere göçle gelmiş, muhacir; 2.Köyün 5 km kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan Cumalı ve Susuzosmaniye köyleri.

Macurgırı: Cumalı ve Susuzosmaniye köylerine yakın mevki adı

madcak: Kısa boylu sevimli çocuk, bücür, haylaz.

mâdünüz: maydanoz

mâfolmek: Berbat olmak, onulmaz duruma gelmek, mahvolmak.

mahana/mâna: İleri sürülen sözde neden, bahane.

mahana bulmek: Sebep göstermek, bahane bulmak.

mah! mah!: Köpeği çağırma ünlemi.

makerne: makarna

makes: 1.makas, 2.Üçgen biçimli tarla, 2.yolların kesişme yeri

makes bağı: Çatıya eğik olarak konulan direk.

maket: Tahtadan yapılan, duvara ve yere sabitlenmiş oturak. Seki. Divan

mâkime: mahkeme

makine: 1.Kalem açacağı, kalemtraş; 2.Dikiş makinası

mal: büyükbaş evcil hayvan

malak: Manda yavrusu.

malama: Harmanda hayvanların yemesi için ayrılmış sap saman yığını.

malamat etmek: Birinin ayıbını ortaya çıkararak onu utandırmak.

Malbazarı: 1.Hayvan pazarı, 2.Hayvan pazarı kurulan mevki adı.

mal bellemek: Bir şeyi yapmayı alışkanlık haline getirmek, huy edinmek.

malcannı: Malına düşkün (mal canlı)

Maldepesi: Bir mevki adı, Maltepe

malımsımak: Başkasının malını benimsemek, sahiplenmek.

mallara bakmek: Hayvanları yemlemek, sulamak, altını temizlemek gibi işler.

malmaşat: Her türlü hayvan varlığı, özellikle sığır türlerinin tamamı.

mamak: Küçük çocuklar için tatlı yiyecekler, şekerleme.

mâmır: memur

Mâmıt: Mahmut

manav: Yaşadığı yere başka yerden gelmemiş, macur olmayan, yerli halk.

mandal: Eski evlerin kapısının ardındaki demir kol.

mandallamak: Kapı veya pencereyi kapatıp sürgüsünü çekmek.

mandı: Şifalı su, içenin tüm dertlerinin geçeceğine inanılan su, bengisu (Allah mandı şifası vesiñ)

manile: kaldıraç, manivela

mani mani oynatmek: Her istediğini yaptırmak, parmağında oynatmak.

manne/manle/malle: Dokuz yassı taşı üst üste dizerek oynanan takım oyunu.

mantar: özel tabancayla çocukların bayramlarda ateşledikleri bir patlayıcı

mantardabancası: zararsız mantar mermisi atan, bayramlara has çocuk tabancası, tıraka

mapıs: Suçu nedeniyle hapsedilmiş kişi, mahpus.

mapısâne: Cezaevi, hapishane.

mari: Kız çocuklarına hitap sözü.

mari donu: Ensiz şalvar

marsilya: Çatıda kiremitleri birleştiren köşe kiremiti.

masdarlamak: Duvarın sıvasını düzeltmek.

mâsuz: Bile bile, isteyerek.

mâsuzcukdan: Şaka olarak, yalancıktan, gerçek olmaksızın yapılan.

mâsül: Ürün, mahsül.

matıf: Fesat, içten pazarlıklı.

mavı: mavi renk

mavıklamak: Köpek can acısıyla bağırmak.

maya gabı: Hamur mayası saklamak için kullanılan kap.

mayalı bükme: Mayalanmış hamurla yapılan börek.

mayasıl: Yaranın veya kesik, ezik sebzelerin kabuk bağlaması.

mayır muyur: Net, belirgin olmayan durumlar için.

mayıs: Kurumamış, yaş durumdaki sığır dışkısı.

mayış: düzenli aylık gelir (maaş)

mâyine: Muayene

mâyiniye gitmek: Asker alımından önce Askerlik Şubesinde muayene olmak.

mâyoş/mâyoşu: Ekşimsi

mazı: Meşe ağacının fındık büyüklüğünde sert meyvesi. İlaç sanayinde kullanılır.

me: 1.al, buyur, işte burada; 2.Bir olayın beklenen olumsuz sonucunun gerçekleşmesi karşısında verilen tepki ünlemi. (Me! Demedim mi ben saña!)

mecibur: zorunlu, mecbur

meddap: Okul, mektep.

meddup: mektup

mefât etmek: ölmek, vefat etmek

meğerim: meğer, oysa

mehel: lüzum, gereklilik (Oña mehel yok)

mehel galmamek: Gerek kalmamak, gereği olmamak.

mehel görmek: Uygun bulmak, layık görmek.

mehel yok: Gerek yok, lüzumsuz.

melem: merhem

melem gibi: krem kıvamında olan

melem olmek: 1.Bir derde çare olmak (merhem), 2.Krem kıvamında ezilmek.

mel mel bakmek: Boş boş, aptal aptal bakmak.

memeden ayırmek: Çocuğu emzirme sürecini tamamlamak. Sütten kesmek.

memede olmek: Henüz annesini emerek beslenen bebek için.

memeden kesmek: Çocuğu artık emzirmemek.

mendil: 1.Üzerinde hamur açmaya veya hamuru örtmeye yarayan 4-5 metrelik örtü, yaygı; 2.Sofra bezi, sofra yaygısı.

mendil atmek/gapmek: Düğünlerde gelin erkek evine girerken, yüksekçe bir yerde damat ve sağdıcın, içine çerez ve bahşiş doldurulmuş el mendili çıkısını kalabalığa atması ve  seyircilerin bu mendili yakalamasıdır.

merabası olmek: Bir kimseyle şöyle böyle tanışıklığı olmak.

meram añnamek: Halden anlamak, uyumlu davranmak.

meramsız: Söz dinlemeyen, laftan anlamayan kimse.

merdiman: merdiven

meres: miras

meresci: verese, mirascı

meresger: Kendisine miras kalanlar, vereseler.

meret: Uğursuz, hayırsız, kötü, işe yaramaz, baş belası

mêrmet: merhamet

mêrmetsiz: acımasız, merhametsiz

mertek: Toprak damlı binalarda döşmelerin arasına sıralanan nispeten ince ağaç.

Meryan: Meryem

mesarif görmek: Alışveriş yapmak.

mesarifi çekmek: Bir iş için yapılan harcamaları ödemek.

meşegülü: kasımpatı, karizantem.

met: 1.çelik-çomak oyunu, 2.çelik-çomak oyunundaki kısa çubuk, çelik

metdap gaçgını: Okuldan kaçmayı alışkanlık haline getiren öğrenci.

metdeynek: çelik çomak

metezoru: zoraki, cebri

meturo: metre

meyâne: Yağ ile kavrulmuş un.

meyminet: Kılık kıyafet, duruş, karakter, yüz aydınlığı. (Yüzünde meyminet yok)

meyminetsiz: Uğursuz, suratsız

mezer: mezar

Mezerböğrü: Köy içinde bir mıntıka ismi.

mêzin: müezzin

mezlenmek: 1.Alay etmek eğlenmek; 2.Güçten düşmüş hayvana diğer hayvanlar eziyet etmek.

mıcık gibi: Sıkı etli, semiz kimse/hayvan.

mıdırdanmak: Kendi kendine söylenmek, mırıldanmak.

mık: çivi, mıh

mıklamak: Çivilemek, çakmak.

mıklatız: mıknatıs

mıklı: Çivi ile çakılmış ağaç, çivili.

mılığını eğmek: Surat asmak, somurtmak, kırgınlığını belli etmek.

mıncığını çıkarmek: Meyve vb şeyleri ezip suyunu çıkarmak.

mıncımak: Ezilip, sulanıp bozulmaya yüz tutmak.

mındar: pis, murdar

mındar gitmek: 1.Hayvanın kesmeye yetişemeden, kan akıtamadan ölmesi, 2.(mec)İnsanın yıkanmadan ansızın ölme olasılığı

mındariliği: Hayvan kesilirken, zamansız koparıldığında hayvanın murdar olacağına inanılan damar. Şahdamar.

mırığı düşmek: Bir sebeple suratı asılmak, morali bozulmak.

mırığı gırık: morali bozuk, yüzü asık

mırık: 1.neşe, keyif; 2.surat, yüz ifadesi

Mısdıfa: Mustafa

mısmındar/musmındar: Çok pis, pisipisine.

Mıtdin: Muhittin

mızılamak: Çocuk ağlamaya başlamak.

mızmızlanmak: Kararsız kalıp ne yapacağını bilmeden dolaşmak.

mil: Kum, selin getirip yığdığı kum.

milli: Kumlu su.

mintan: Yarım tenekelik tahıl ölçeği. Kilenin dörtte biri, demirin yarısı.

misir: 1.mısır, darı; 2.Rengi pembeye çalan kaz.

modurdanmak:  Kızgın biçimde kendi kendine söylenmek, homurdanmak.

mollolu gabağı: Yemeği yepılan ince, uzun, beyaz kabak. (mollaoğlu)

morartı: Hafif morluk.

morduman gavuru: Çok aksi ve aşırı geçimsiz kimse.

Mosine: Muhsine

mosuralık: Örnek olarak, numune.

motur: traktör

mozu: Kısa boylu, cüce, bücür.

möökem: sağlam, dayanıklı (muhkem)

möölüz: 1.parasız, züğürt; 2.varlıklıyken sonradan fakir duruma düşen

mötdaç: muhtaç

mötdü: müftü

möteber: Önemli, değerli (muteber)

mukaat: Polisiye olay, vukuat.

mukdar: muhtar

mukdar çakmağı: çakmak taşından çıkan kıvılcımın benzinli fitili tutuşturmasıyla çalışan çakmak

mumak: çocuk dilinde şeker gibi yiyecekler

mumak gibi: çok tatlı, lezzetli

Musaf: Kur’an  (Mushaf)

Musaf çarpsıñ: Yemin sözü

mut: Para vermeden, bedavadan elde edilen şey.

mutcu: Beleşci, bedavacı.

mutdan: Bedavadan, bilabedel.

muzmar: Zıtlık, terslik, uyuşmama hali.

muzmar bellemek: Zıt gitmek, sık sık rahatsız etmek, tebelleş olmak.

muzu: sürekli kötülük düşünen ve yapan

muzur: zararlı, başbelası  (muzır)

mücüde: müjde

mücüdelemek: (mec)Gizli kalsa daha iyi olacak bir bilgiyi hiç beklemeden başkasına aktarmak, yetiştirmek.

mücüdelik: müjdeli haber getirene verilen bahşiş

mücürdemek/mücürdenmek: kendine göre ufak tefek işlerle oylanmak, vakit geçirmek

mücüre:  tek çekmeceli ilkel komidin

mürtlek: Ölü

mürtlemek: ölmek

mürtleyesice: Geberesice anlamında ilenç sözü.

müzevir: İspiyoncu. Laf taşıyarak insanları birbirine düşüren kimse.

müzmehel: Şaşkın, beceriksiz.

müzümsüz: Yersiz hareketler ve konuşmalar yapan, ters, patavatsız, lüzumsuz.