26 Aralık 2022

Bu da Geçer

    
    Doğum ile ölüm birbirinin tamamlayıcısı iki arkadaş.... Biri olmayınca diğeri de olmuyor... Doğmuyorsan ölmüyorsun; doğduysan öleceksin... Bu beylik lafları hep konuşur dururuz, dahası binlerce yıldır binlerce filozofun konusu olmuş... Konuşulmuş yazılmış, ne yaşam anlaşılabilmiş, ne de ölüme çare bulunmuş... Bulunacak gibi de değil zaten...

    Her su selasında, her tabut omuzlayışımızda ve her musalla karşısında saf tutuşumuzda bu gerçekle bir kere daha yüzleşiyoruz... Sonra, devam... Dünyanın, insanları allem kallem kendine bağlaması gibi anlaşılmaz bir yeteneği var. Bu cazibeden kendini kurtarabilen yok gibi...

    Son zamanlarda Eğret ve Eğretlilerin son iki asırlık macerasına fazlaca girdik. Bu, yaklaşık 10-15 nesil demek... Neler yaşanmış neler. Her anlamda zirveye çıkmışlar, dibi görmüşler; sefalet de var zenginlik de, bereketi de görmüşler yokluğu da... Neticede bugün yoklar... Yarın için de biz yokuz. Bizi kendine esir eden dünyanın da aslının olmadığını, günümüz ifadesiyle yaşadıklarımızın tamamen sanal olduğunu ne başkasına anlatabilirim ne kendime... Nice düşünür bunun izahını yapmaya çalışmış, ama nafile... Birazcık gerçeği görür gibi olduğumuzda dünya hemen yularımızdan çekiyor kendine doğru...

    'Bu da geçer Ya Hu!' sözüne kaynaklık ettiği söylenen bir hikaye var; durumumuzu iyi anlatıyor. Kısa bir aramayla internette bulunabilir...

Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye varır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek, karnını doyuracak ve altına döşek serecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini tavsiye ederler.

Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından Şakir'in bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Aslında başka bir Zengin daha vardır. Haddad adındaki bu zenginin çiftliğine değil de Şakir Ağa'nınkine gitmesini tavsiye ederler.

Derviş, Şakir’in çiftliğine varır. Hakikaten çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir. Yer içer, dinlenir. Şakir de ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır…

Yola koyulma vakti gelip Derviş Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükr et.” der. Şakir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen dışardan görünenler, gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer…”

Derviş, Şakir Ağa'nın çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz hakkında uzun uzun düşünür. Bir kaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir'i sorar. “Haa o Şakir mi?” der köylüler, “O iyice fakirledi, şimdi Haddad Ağa’nın yanında çalışıyor.”

Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü urbalar vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır.

Şakir bu kez Derviş’i son derece mütevazi olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır… Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler... Şakir ise sakindir: "Üzülecek bir şey yok… Unutma, bu da geçer…”

Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeden geçmektedir. Şaşkınlık içinde olup biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır.

Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Bu da geçer…”

Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: “Bu da geçer…”

Derviş, “Ölümün nesi geçecek?” diye söylene söylene gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katıp götürmüş; Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…

O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın… Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz. Sultanın adamları da Derviş’ten yardım isterler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “Bu da geçer” yazmaktadır.

‘Bu da geçer Ya Hû’ sözünün aslı bundan bin küsür sene önceye , Bizans dönemine uzanır. Bizanslılar fena bir işe uğradıkları zaman ‘Bu da geçer’ manasına gelen ‘k’afto ta perasi’ derlermiş. İbare Selçuklular zamanında İran taraflarına geçer; ama Farsçalaşıp ‘in niz beguzered’ olur. Osmanlılar devrinde Türkçe söylenip ‘bu da geçer’ yapılır. Derken tekkelerde ve dergâhlarda da benimsenir ve sonuna ‘Ya Allah’ manasına gelen bir ‘Ya Hû’ ilave edilip ‘Bu da geçer Yâ Hû’ halinde kalıplaşır…

    Aslında bu menkıbenin bir kaç sembolle örgülendiği dikkat çekiyor. İyi yürekli Ağanın adı Şakir ve Derviş ona bu zenginliği için Allah'a şükretmesini tavsiye ederken Onun ismine atıfta bulunuyor. Çünkü Şakir, şükür eden demektir. Yani Şakir Ağa biraz da şükrettiği için zengin olmuştur. Malın bereketini artıran şeylerden biri de şükür olduğu vurgulanmış... Ne kadar şükredersen et, Allah zenginliği kaybetmeni dilemişse bunun önüne geçemezsin. Nitekim Haddad'a hizmetkar olacak kadar düşüyor... Haddad demirci manasına gelir; bir anlamı da muhafız, koruyucu demektir. İnsan bu dünyadaki zenginliğinin asıl sahibi değil, ancak muhafızı olduğu bu isimle anlatılmak istenmiş. Öyle de oluyor ve Haddad öldükten sonra, emanetindeki mal mülk tekrar Şakir'e geçiyor... Çünkü Şakir şükrediyor... Amma onun da geçici olduğunu, o kadar mal mülk arasında Şakir'in sadece bir mezar sahibi olarak karşımıza çıkmasından anlıyoruz... O kadarcığının bile yalan olduğunu ise mezarın yok oluşundan...

    İki asırdır Eğret'te yaşananlardan çıkarılacak sonuç: Tarla tokat, mal maşat, çoluk çocuk sendedir. Eker biçer, kaldırır harmana yığarsın... Bir muhalif rüzgar(*) gelir, harmanın yerinde yeller eser... 

    'Biz insanlar arasında günleri, imtihan gereği döndürür dururuz' (Âl-i İmran / 140)


  (*) rüzgar: günler, zamane


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder