Kitapta Eğret'ten bahseden son gezgin olarak Alfred Philipson yer alıyor. 1902 yılına ait notların sahibi olan bu Alman gezginden sonrakiler demiryolunu tercih ettiği için Eğret'i görmemişler. Hasan Bey Philipson sunumunu şöyle yapmış:
"1864-1953 ylları arasında yaşayan Alman Bilim adamı Alfred Philipson 1902 yılında yaptığı Türkiye gezisinde Kütahya üzerinden karayolunu takip ederek Afyonkarahisar'a gelir. Yolda Eğret (Anıtkaya) Köyü'ne dair küçük bir bilgi verir ve Afyonkarahisar izlenimlerine geçer." *'Eğret köyüne dair küçük bilgi'yi merak ederek devam ediyoruz, ama yok; yazar o bölümü kitabına almamış. Yeni baskıda o kısmı ve Eğret'e dair daha yeni bilgileri bulacağımızı ümit edip asıl konuya geçelim.
Eğret köyüne dair küçük bilgi yok, ama ondan çok daha değerli olarak Philipson'un köyde çektiği bir fotoğrafı koymuş Hasan Bey. Eğret köyünün, şimdiye kadarki en eski fotoğrafını bizlere sunduğu için kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.
Madem elimizde bir metin yok, onun yerine bir fotoğraf var; öyleyse biz de o fotoğrafı yorumlayalım...
Ben o günleri hatırlıyorum, yarım asır kadar önce Anıtkaya sokaklarına girince böyle manzaralarla karşılaşabilirdiniz. Garaörtü dediğimiz çorak dambeşli evler tam da böyleydi ve çoğunluk ev, dam, samanlıklar garaörtüydü. Sanırım bu tip evler asırlarca varlığını sürdürmüş, bundan önce gördüğümüz gezginler hep buna dikkat çektiği hatırlanacaktır.
Galiba Gocacami inşaatına kadar kiremit çatılı bina yoktu. Tek kırım veya çift kırım samanlık filan yapılsa da yine çorakla sıvanıyordu, belki vakitler dambeş sıvama bile yoktu, çorak saçıp loğ taşıyla yurguluyorlardı. Gocacami'nin kiremit çatıda ilk olduğunu düşünüyorum ve fotoğraf tarihine göre Gocacami'ye daha 5-10 yıl var...
İleride sağda çift kırım bir meydan ambarı kendini gösteriyor. Bunlardan köyde çok vardı. Hepsinin de yapısı, tipi böyleydi; çatıları tahtadandı, sonradan kiremit döşendi.
Evlerin duvarları taş, kerpiç ve çamurdan örülüyor, bu yüzden düzgünlük sağlanamıyor. Harabe halindeki kalıntılardan hala bunu gözlemleyebilirsiniz, bak o zamanlarda da aynı... Duvara kondurulmuş pencerelerde cam var mıydı acaba, pek anlaşılmıyor. Gocagapıların üstünde saçak olanı da var, çıplağı da...
En dikkat çekici husus da sanırım dambeşlerdeki otluklar. Şu karede sekiz otluk saydım. Bundan çayırların çokluğunu, otun saman kadar önemli bir kışlık hayvan yemi olarak görüldüğünü ve belki koyunculuğun yaygın olduğunu çıkarabiliriz.
Yine fotoğrafta üç yetişkin, üç de çocuk görülüyor. Entarili çocukların önde olanı erkek gibi... Uzaktaki büyüklerin giysileri hakkında konuşacak kadar fotoğraf net değil. Hemen yakındaki at veya katırın sırtında semer bulunduğu anlaşılıyor ama... Muhtemelen kafiledekilerden birinin, belki de Philipson'un atı, bağlamışlar çeşme gibi bir yerin ardında gölgeleniyor...
Gölge dedim de... Belki en büyük ipucumuz fotoğraf çekim zamanına yönelik ve bunu bize sağlayan gölgeler... Uzun gölgelere bakarsan fotoğrafın kuşluk vakti yahut akşama doğru çekildiğini anlarsın. O zaman gördüğümüz evler kuzey-güney ekseninde sıralandığı sonucuna varırız ve gölge ayrıntısından yön tayini de yapmış oluruz.
Bütün bunlardan sonra bazıları bu fotoğrafın şimdi kahvelerin önü dediğimiz yeri gösterdiğini söylüyor. Başka fikirleri olanlar da var. Bu husus tartışılabilir. Hem belki kitabın yeni baskısında Hasan Bey yeni bilgi ve başka fotoğraflarla gelir karşımıza, tartışacak yeni şeylerimiz olur...
*Hasan Özpınar, Seyyahların Gözünden Afyonkarahisar, Afyon, 2019, s.207
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder