Zamanın Mekke Şerifi, Vehhabi tehlikesi hakkında Padişaha rapor sunmak için yola çıkmıştır. Yanında bulunan Fransız yazar Domingo Badia Leyblich geçtiği yerler hakkında notlar alır, gravürler çizer. Yıl 1803'tür ve tabi ki Eğret, İstanbul yolu üstündedir.
Eğret köyünün de bulunduğu bölge için öncekilere nazaran daha geniş bir paragraf yazılmış olması bizi yanıltmasın. Burada köyün adı bile geçmiyor, yazılanlardan hareketle ve bölgeyi de bildiğimiz için böyle bir çıkarımda bulunuyor, tam bu esnada yolcuların Eğret'ten geçtiğini düşünüyoruz.
Afyon'dan sabah ayrılıyorlar. Şehirden çok uzaklaşmadan bir dereyi geçip gayet yüksek bir tepeyi tırmanıyorlar. Biraz düşünelim, dereden geçtiklerini ve bir tepeyi tırmandıklarını aynı cümle içinde söylüyor yazar. Bunlar yolculuğun belirtilmesi gereken ayrıntıları olarak görülmüş demek. O halde dere ve tepe birbirine yakındır. Hemen aklımıza Araplı deresi şimdiki Bayramgazi rampası gelmelidir. O vakitler yol tam olarak şimdiki yerinden geçmiyor olabilir, ama nereden geçerse geçsin o tepeleri aşmak zorunda...
Tırmanma işi bittikten sonra aynı yol üstünde saat 10.30'a kadar devam ediyorlar. Afyon'dan da saat 8.30 gibi çıkmışlardı, yani iki saat gittikten sonra karşılarına bir mezra çıkıyor. Evet, tam da böyle çevrilmiş, 'mezra' demişler... Afyon'dan iki saatte vardıkları ve Leyplich'in mezra dediği yer Eğret köyüdür...
Onun gözüne mezra gibi görünen Eğret'in, asırlardır Afyon'un en fazla vergi ödeyen köyü olduğunu Leyplich nereden bilsin. O gördüğünü yazıyor. Gördükleri de önceki gezginlerin gördüğünden farklı değil; kerpiç duvarlı, çorak dambeşli 'derme çatma kulübeler' ve 'bakımsız bir köy'; böyle bir yerin mezra diye nitelenmesi de gayet doğaldır...
Yolcu katarının Eğret'te bir saat kadar mola verdikleri anlaşılıyor. Bu sırada köylülerle sohbet etmiş olmalıdırlar. Lakin ettilerse bile bu sohbet aracılar vasıtasıyla yapılmıştır. Çünkü ne Mekke Şerifi ne de Leyblich Türkçe bilmiyorlar...
Peki Eğret'te mola verdiklerini nereden çıkarıyoruz? Osmanköy'e iki saatte varmalarından... Afyon'dan Eğret'e iki saatte ulaşan bir yolcu katarı, Eğret'ten Osmanköy'e bir saat veya daha az bir sürede varmalıdır. Çünkü mesafe daha kısa, yol daha düz... Şu durumda kayıp bir saat var, onu da Eğret'te geçirmiş olmalılar...
Osmanköy'de ise daha uzun bir süre kalmışlar. Konaklamadılarsa bile epeyce dinlendikleri anlaşılıyor. Hatta orada kaldıkları yerden çok memnun olmuş Leyblich, bunu açıkça dile getiriyor ve memnuniyetinin sebebini çok ilginç bir hikayeye dayandırıyor. Meğer rehberi bunu yolculuğunun önceki döneminde çok kötü bir yerde konaklatmışmış. O kadar kızmış ki 'Bir daha beni böyle kötü bir yere yerleştirirsen seni gebertirim!' diye tehdit etmiş. Hatta gürültüye koşan tatarlar onu elinden zor kurtarmışlar. Böyle bir geçmişi olduğundan Osmanköy'deki oda çok hoşuna gitmiş.
Bu kötü hatıranın Eğret'te yaşandığı zannedilmesin, çünkü yazar daha uzak bir geçmişten bahsediyor; oysa Eğret'ten bir saat önce ayrılmışlardı. Ayrıca Osmanköy ile Eğret karşılaştırılıyor da değil. Afyon'dan yola çıkalı henüz iki saat geçmişken Eğret'te konaklamak/gecelemek doğru olmazdı. Bununla beraber kafilenin asıl yolcusu Abbasi soyundan gelen Mekke Şerifidir, büyük ihtimal öğle ve ikindi namazını bir sonraki durak olan Osmanköy'de kılacak şekilde planlamışlardı. Leyblich'in memnuniyetine asıl sebep, köylülerin Şerif'e hürmeti olabilir...
Her gezginin karakteri, bakış açısı, ilgileri, yaşadığı dönem veya seyahat esnasında özel durumların yaşadıklarına ve yazdıklarına yansıdığı şüphe götürmez. Aynı yoldan, ama bu sefer ters istikametten geçerken bir gezginin Osmanköy hakkında kullandığı kötü ifadeleri hatırlıyorum. Sebep de oralı bir köylünün kendilerine ateş açması idi...
1803 yılında Eğret'te bir parça duraklayan Leyblich'in köyün adını anmadan 'mezra' diye söz etmesi de özel bir duruma bağlı olabilir...*Hasan Özpınar, Seyyahların Gözünden Afyonkarahisar, Afyon, 2019, s.32
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder