Kendi içinde üç kat olarak tasarlanmış binalara şimdilerde tripleks deniliyor. Sakallı'nın ev böyleydi işte. Galipbey caddesinden göründüğüne göre alt katta kapıları caddeye açılan iki (veya üç) dükkan; ikinci katta ortada bir küçük oda kadar gömme balkon, iki yanında büyükçe iki odanın pencereleri; üst katta ise koca bir kuş yuvasını andıran tek bir oda...
Kuş yuvası odanın da iki küçük penceresi var ve üstü çift kırım bir çatı ile kiremitlenmiş. Onun iki yanındaki eteklerde bulunan orta kat odalarının çatıları ise üç kırım... Anlattığım manzarayı Galipbey caddesinden fotoğraflarsanız simetrik bir bina ile karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Fotoğrafı yandan ikiye katladığınızda her bir kanadın diğeriyle örtüştüğünü göreceksiniz, simetri bu demek. Ve binanın göze hoş görünmesindeki ana etken bu simetrik yapısı olsa gerektir.
Hatırladığım zamanlarda Sakallı'nın ev mavi boyalıydı. Fotoğraf siyah beyaz çekildiği için rengi anlaşılmıyor. Aslında bu fotoğrafta o eve odaklanılmış değil, hatta karenin ucunda denilebilir. Yine de en dikkat çekici nesne olduğu için bu evden başlamak istedim.
Hava açık, gökte bir parça bulut var, tipik bir ilk yaz günü... Saçak gölgelerinin yönü ve uzunluğuna bakılırsa güneş tam tepedeyken çekilmiş. Evin önünde ve yanında iki akasya ağacı görünüyor, hayret bunlar hiç aklımda kalmamış. Fakat hemen üst tarafındaki meydan ambarını iyi biliyorum, uzun zaman yalnız ve kimsesiz yaşayıp bir anda hayatımızdan çekildi. Nasıl ortadan kalktığını bile hatırlamıyorum, fotoğrafını çekmek gerekince hayatta olmadığı gerçeğiyle yüzleşmiştik. Acaba kimindi bu ambar? Fotoğraftaki haline bakılırsa hala kullanılıyor ve çatısına yenilerde kiremit döşenmiş. Çok muntazam kiremitler, kırık yarık, eğilip bükülme, göçme çökme yok gibi...
Ambara bitişik tek katlı dükkanı bilemedim. Galiba cumartesi günleri buğday alınıp depolanan bir dükkan vardı oralarda, fakat o iki katlı değil miydi? Binanın tamamı ve Gocacami'ye doğru üst tarafı görünseydi bir şeyler söyleyebilirdik, bu kadarla yetinelim...
Galipbey caddesi henüz düzenlenmemiş, bildiğin selyolağı... Belli ki iki yanındaki binalar yeni yapılıyor. Lakin ambar ve Sakallı'nın ev pek de yeni gibi görünmüyorlar... Fotoğrafın çekildiği nokta caddenin biraz daha gerisinde olduğu anlaşılıyor. Şen Kardeşler Bakkaliyesi'nin önü gibi... Şimdi aynı noktadan şu açıklığı yakalayamazsın, zira Ramazan Şen'in dükkan açıyı kapatmış durumda.
Galipbey caddesinin güney tarafındaki binalar diğer tarafa göre daha geç yapılmış. Toprak ve kayalık caddenin bu tarafındaki kenarından, iki örtmeli kadının alad alad aşağı yürüdüğü görülüyor. Kim bu kadınlar ve nereye gidiyorlar? Biz ne bilelim...
Kadınların köşesinden geçmek üzere oldukları kulübe gibi küçük bir yapı var, her halinden meydan helası olduğu anlaşılıyor. Demek ki bugün caddenin karşı tarafındaki köşede bulunan tuvaletlerin eski yeri burasıymış. Bu noktayı tarif gerekirse, Belediye kahvesinin merdivenlerinin ucu diye tahmin yürütebiliriz... Çatısının kiremitli, taş ve çamurdan ibaret duvarlarının kireçli olması o günün şartlarında meydan helasının bakımlı olduğunu gösterir...
Belediye kahvesi yapılmadan önce burada metruk bir bina, daha doğrusu ören vardı. Orası eskiden beri köy tüzel kişiliğine aitmiş ve eskiden Karakol binası olarak kullanılıyormuş. Bir çok kişiden bu karakolla ilgili iyi kötü anılarını dinledim. Belediye kahvesi niyetiyle yapılan asfalt üzerindeki yeni binaya taşınınca, eski karakolun yerine yeni belediye kahvesi yapılması da ayrıca ilginçtir... Neyse, bu örenin en arkasında, kocaman dallarında oyunlar oynadığımız cüsseli bir dut ağacı vardı, benim hatırladığım bu kadar...
1969 İmar Planı albümünde 17. sırada bulunan fotoğrafa bakıp bunları düşündüm. Bu küçük karede bulunan objelerin hiç biri şimdi bulunmuyor. Yarım asırda bu kadar değişiklik... çok hızlı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder