24 Şubat 2024

götü boklu - güz mantarı


götü: eşyanın altı, tabanı

götü boklu: Pis, değersiz, beş para etmez.

götüñe sok: Argoda, senin olsun, ne yaparsan yap anlamında kullanılır.

götün götün: (z) Geri geri, arka arka, kıçın kıçın.

götünü atmek: Bir arabanın arka tekerlerinden tutarak arka kısmının yerini değiştirmek.

götünü hapazliyelek çıkmek: İstediği sonucu alamamak, beklediğine nail olamadan ayrılmak, hayal kırıklığı yaşamak. (Müdüre derdimizi añnatdık emme götümüzü hapazliyelek çıkdık.)

götünü yırtmek: Bağırmak, feryat etmek.

götüre: Alışverişte toptan yapılan pazarlık veya toptan yapılan iş (götürü)

göynek: Uzun, etekli, entari şeklinde erkek iç giysisi.

göynü dönmek: Midesi bulanmak, kusacak gibi olmak.

göynü geçmek: İçi geçmek, uyuklamak.

göynünü etmek: Yumuşak sözlerle razı ve memnun etmek.

göynü olmek: Sevip istemek, razı olmak, kabul etmek.

göynü olursa göynek geydiri: Canı isterse her işi yapabilir.

göynü yok: Razı olmamak; isteksizlik, şevksizlik hali.

göynü yok orağa yan yan gider ırağa: Çalışmaya niyeti olmayan oradan uzaklaşır.

göz: 1.Evin her bir odası, 2.Üzüm dalında meyve tomurcuğu, 3.Nazar.

göz ağartmek: Sinirinden ya da korkutmak için gözlerinin akını göstererek bakmak.

gözel: güzel

Gözelali: Arapların Şükrü oğlu Ali Tok. 1922 Yılında dünyaya geldi; Gözeliban ve Gözelmehmetin abisidir. Ömrünü çobanlık yaparak tükettiği söylenebilir. 1995’te vefat etti.

Gözeliban: Arapların Şükrü’nin ortanca oğlu İbrahim Tok. 1931 Yılında doğdu. Köyün sığırını gütmesiyle tanırdık, 1997’de vefat etti.

gözelim: Sevgi ve şefkat bildiren hitap ünlemi (güzelim)

gözelim ağlameyi gülmeynen geçirmek: Çocuk ağlayacağı yerde, büyüklerinin etkisiyle gülmek.

Gözelmehmet: Arapların Şükrü’nün küçük oğludur, 1942 yılında doğdu. Oğlanlar büyüyünce onların etkisiyle İzmir’e göçtü. Orada 2013 yılında vefat etti.

gözemek:1.Örme ya da dokuma eşyanın delik yerini örerek yamamak, 2.Kuruyan, kırılan fidanların yerine yenisini dikmek.

gözer: Geniş gözenekli, deriden örülen büyük kalbur.

gözetlemek: Gözkulak olmak, nezaret etmek, sakınmak, korumak.

göz gulak olmek: Birinin ya da bir şeyin korunmasında dikkatli olmak.

göz izan: (i) Duruş, karakter, genel kültür

göz nuru dökmek: İnce işler için emek harcamak.

gözü açık gitmek: Beklediği şeyleri görmeden ölmek.

gözü akmek: Gözü yaralanıp kör olmak, göz yuvarlağı yerinden düşmek suretiyle kör olmak, gözü çıkmak.

gözü gararmek: Yorgunluk veya halsizlikten gözleri iyi görmemek.

gözü göynü açılmek: Sıkıntıdan kurtulup ferahlamak.

gözüğen:1. Görünen, gözüken; 2.Anlaşıldığı kadarıyla, tahminen.

gözü kesmek: Bir şeyi yapabilme konusunda kendine güvenmek.

gözüñe diziñe dursuñ: Nankörlük edene yapılan ilenç sözü.

gözünü ayırmamek: İstenmeyen davranışı yapmaması için birine dikkat etmek.

gözünüñ öñünden gitmemek: Hiç unutmamak.

gözü tavıkgarası olmek: Katarakt hastası olmak.

gözü yerde: Düşmeye meyyal, çok sık düşen şey.

göz va izan va: Bir şeyin görme ve akıl yoluyla anlaşılacağını anlatır.

gubarmek:1.Gururlanmak, kibirlenmek, 2.Dövüşmek üzere olan horoz veya hindi kabararak kavga pozisyonuna geçmek.

gucak: Kolları arasına alma durumu, kucak

gucak çocuğu: Henüz yürümeye başlamamış, kucakta gezdirilen çocuk.

gucak gucak: (ü) Yeni yürüyen çocuğu kucaklamaya çağırma sözü.

gudum galdırmek: Ortalığı dağıtmak, tozu dumana katmak. Özellikle çocukların kapalı yerde, ev içinde oynadıkları oyun dağınıklığı için kullanılır.

gudübet: Uğursuz, biçimsiz, kaba kimse.

gudümsüz: uğursuz

gudüret: İlahi güç (kudret)

guğurmek: Güvercin boğuk sesle ötmek.

gula: Vücudu koyu sarı, kuyruk ve yelesi siyah at (kula)

Gula: Omarcıkların İsmail oğlu Abdullah Sağlam. 1936 Yılında doğdu. Aktif bir kişiliğe sahipti; Belediye Başkanlığına aday oldu, Korumada zaman zaman görev almaktan geri durmadı. Seçimi kaybettikten sonra İzmir’e taşındı. Emeklilik sonrası vaktinin çoğunu Anıtkaya’da geçirirdi, 2021’de vefat etti.

gulağı ağır eşitmek: Kulağı iyi duymamak.

gulağım diñnê: Söylediklerine önem vermiyorum, görünüşte dinliyorum (Onu benim gulağım diñnê.)

gulağına çalınmek: Kulağına gelmek, tesadüfen işitmek.

gulağına gitmek: Duymak, duyulmak.

gulağına guymek: Aklına sokmak, bir bilgiyi sızdırıp kişiyi bir duruma hazırlamak.

gulağına sokmek: Zamanı gelince hatırlaması için bir şey söylemek, fikir aşılamak.

gulağına sölemek: Başkalarının işitmeyeceği biçimde fısıldamak.

gulağında galmek: Unutmamak, hatırlamak.

gulağıñda olsuñ: Unutma

gulağını çekmek: Kötü davranışı bir daha yapmaması için ikaz etmek.

gulağını çiñiletmek: Birini anmak.

gulakda galmamek: Söylenenleri hatırlayamamak.

gulakdan dolma: Başkasından duyularak elde edilen bilgi.

Gulaksız: 1.Delinorinin oğlu Mehmet Argunşah. 1915’te doğdu, Kümüğün abisi, Takanorinin babasıdır. Gençliğinde deli bir adammış, son zamanlarında küçük dükkanında bayat büskivi satar, yemeni yamardı. Akılda kalan başka özelliği enfiye çekmesi ve sürekli başını sallamasıydı. 1985’te vefat etti. 2. Keçioğlu Ali’nin oğlu İbrahim Seçan. (1921-2004)

gulâ tozu: Kulak arkası, kulak dibi

guldur: Bir testisli olan erkek.

Guldurarif: Selimlerden Mehmet oğlu Arif Seçen. 1869 Yılında doğdu, Melezin küçüğü; Keçiniali ve Kahyamehmetin babasıdır. 1947 Yılında vefat etti.

Gulfü: İhlas suresi.

gul haggı: İnsanların birbirine geçen hakları, emekleri.

Guliz: Hassönlerin Mahmut oğlu Osman Koç. 1926 Yılında doğdu. Küçükken yetim kaldı, annesi Eyüpçetine vardı, bu yüzden İbrahim, Mehmet ve Osman Çetin kardeşlerle karınkardeştir. Anıtkaya belediyelik olunca bir dönem mahalle muhtarlığı yaptı. 2011 Yılında vefat etti.

Guliziñguyu: Daştarla Akgaya arasında, yolun iki yakasında birer sereñli kuyu vardı. Bunların hangisi Gocaguliz hayratı olduğu bilinmiyor; ama birinin yerine torunu Kadir Haykır tarafından çeşme yaptırıldı.

gullap: 1.Kapıyı tutan, dövme demirden yapılmış menteşe; 2.Kapı sürgüsü.

gulunç: 1.Kürek kemiklerinin arası, 2.Sırt ağrısı, yel.

gulunç durmek: Soğuktan kasları kasılmak.

gul yapısı: İnsan eliyle yapılmış, eksikleri olabilecek şey.

gumbar: sucuk

gumdak: 1.mısır koçanı, 2.bebeklerin sarılıp sarmalanması durumu (kundak)

gumdakda: taze bebek

gumdaklamek: Bebeği tıpkı mısır koçanı gibi kat kat sarıp sarmalamak.

gumdarı: 1.Tanelerinin uçları sivri mısır, cin mısır; 2.Bir protesto, tepki sözü.

gum gibi gaynamek: Çok kalabalık olmak.

gunduz: 1.Kemirgen hayvan, kunduz, 2.Bir yol bularak su künküne girmiş ve burada pülçüklenerek künkü tıkamış, biçim olarak kunduza benzer ağaç kökü.

Guran kitap beni çarpsıñ: Kuran üzerine yapılan yemin

gurbağı: kurbağa

gurdâzı bâlamek: Kaybolan koyunu kurt yememesi için hocaya okutmak. (kurt ağzı bağlamak)

gurk: 1.Sürekli tüylerini kabartarak “gurk gurk” sesler çıkarıp kuluçkaya yatma vaktinin geldiğini gösteren tavuk; 2.Kuluçkadan kalkıp civciv çıkarmış tavuk

gurk olmek: Tavuk kuluçkaya yatmak istemek.

Gurkosman: Tingildeklerin Musa oğlu Osman Kasal. 1927 Yılında doğdu. Bir dönem mahalle muhtarlığı yarım kalmış. 1983 Yılında vefat etti.

gurk tavığı: Kuluçkaya yatan, artık yumurtlamayan tavuk.

gurk tavık gibi: Evden dışarı çıkmayan erkekler için kullanılan yakıştırma.

gurk yatmek: Kuluçkaya yatmak.

gurma golu: Kurmalı saatlerde zemberek çevirme kolu.

gurmek: Ayarlamak, tesis etmek (kurmak)

gurmalı: Kurarak ayarı yapılan mekanik saat.

gurna: musluk (kurna)

gurp: sap, kulp

gurs: Çukur yerlere dolan kar sürgünü.

gursak: 1.Mide, 2.İdrak, zeka

gursaksız: 1.İdraksiz, bir şeyin yararına mı zararına mı olduğunu ayırt edemeyen; 2.Kendine söylenen kötü sözlere karşılık vermeyen.

gurşun dökdürmek: Eritilmiş kurşunu dökerek fal baktırmak.

gurt: Küçük böcek, kurtçuk.

gurt atmek: Et veya yaraya karasinek larva bırakmak.

gurt düşmek: 1.kurtlanmak, 2.şüphelenmek

gurtlanmek: Kıskanmak, çekememek.

gurtlu: kıskanç

Gurtluahmet: Yörüğoğluların Halilefenin büyük oğlu Ahmet Tüplek. 1940 Yılında doğdu. Böyle lakaplanmasına bir sebep gösterilmiyor. 2013 Yılında vefat etti.

gurtlugucak: salyangoz

Gurtluoğlan: Saadet köyü.

gurtulmek: Doğum yapmak.

gurt yiniği: Yiyecek veya tahtada kurtçukların açtığı delik.

guru: Kurumuş, yakacak olarak kullanılan meşe dalları.

guru ayaz: Yağışsız havadaki sert soğuk.

guru ekmek: Yanında katık olmayan ekmek.

Gurugafa: Arzıların Türkmenoğlu Ömer’in oğlu Mustafa Tüblek. 1907 Yılında doğdu; Çolakmusanın küçüğü Dendenin büyüğüdür. Zayıf yüz yapısı nedeniyle böyle lakaplanmış. Çavuşmehmet ve Sarımısdığın dedeleri oluyor, 1979’da vefat etti.

guru iftira: Asılsız, hiçbir dayanağı olmayan iftira.

guruluk: Yakacak odun konulan korunaklı yer.

gurum bâlamek: İslenmek. (Kurum bağlamak)

guru yer: Üzerinde halı kilim olmayan toprak zemin.

guşâne: Küçük kazan, kulpsuz büyük tencere

guş gibi: Çok hafif.

guş guş etmek: İki kişi çocuğu koltuklarından tutup uçurmak.

guşluk: Sabahla öğle arası

guvvat: kuvvet

guvvatlı: Kuvvetli

Guycu: Gademlerin Ali oğlu Ahmet. 1869 Yılında doğdu. Banguş ile Gademalinin emmisidir. Kuyuya düşme gibi bir durumdan dolayı böyle lakaplanmış. Oğulları da bu lakapla ilişkilendirilerek Guycular sülalesi oluştu. Guycu Ahmet 1928’de vefat etti.

guymek: İçeri dahil etmek, içeriye koymak.

Guyuderesi: Sonradan köyiçine katılan bir mevki adı. Kimin tarafından kazdırıldığı bilinmeyen kuyu sebebiyle böyle adlandırıldığı sanılıyor.

guz/guzyer: Gölgelik, güneş almayan, genellikle kuzeye bakan yer.

guzine: Fırınlı soba

guzu: Çocuklara karşı söylenen sevgi ve şefkat hitabı (kuzu)

guzudişi: Küçük taneli dolu.

guzugöbeği: Bir çeşit mantar

guzugulağı: Dağda ormanda yetişen ekşi yaprakları yenen bir ot.

Guzuguzu: Sakaların Kelbekirin büyük oğlu İsmail Atay. 1938 Yılında doğdu. Neden bçyle lakaplandığı bilinmiyor. 2011’de vefat etti.

guzuleci: kuzu doğuracak koyun, kuzulayıcı

guzuluk: Kazandan küçük, tencereden büyük pişirme kabı.

guzuyedeği: Küçükbaş hayvanlara takılan küçük boy bir çan türü.

gübbüdü gübbüdü: (z) Sert adımlarla koşarak

gübre leylonu: Kooperatif aracılığıyla getirtilen 50 kiloluk kimyasal gübre çuvalı. Kalın plastik malzemeden üretildiği için dayanıklı olan bu torbalar yağmurluktan kepeneğe, çadırdan sergi yaygısına, defter kaplığından genel taşıma çuvalına çok değişik kullanım alanına sahipti.

gübür: Süprüntü, toz, çöp.

gübürlenmek: Pislenmek, kirlenmek

gübürlük: çöplük

güccücük:  küçücük

güccük: küçük

Güccük: Terlemezoğlu Yusuf’un üçüncü oğlu Süleyman Terlemez. Terlemezhoca ve Memişahmetin küçüğü, Dervişmehmet ve Abdullahhocanın büyüğüdür. Erken dönemde Afyon’a yerleşti. Önceleri Güccükterlemez diyorlardı, sonradan sadece Güccük diye lakaplandı. Afyon’da 1997’de vefat etti.

Güccükahmet: Faddiklerin İbrahim oğlu Ahmet İleri. 1934 Yılında doğdu, Güccükhalilin küçüğüdür, 1994’te vefat etti.

Güccükhalil: Faddiklerin İbrahim oğlu Halil İleri. 1922 Yılında doğdu. Hayta dayısıyla ortak minibüscülük yaptıysa da daha çok kahveciliğiyle tanındı. 1990 Yılında vefat etti.

Güccükiresil: Resulbaba tepesinin kuzeyinde, ondan daha az yüksekliğe sahip yarım tepecik.

Güccükmehmet: 1.Arzımanoğlu Mehmet. 1815 Yılında doğduğunda dedesi Mehmet de hayattaydı, karıştırmamak için buna Küçükmehmet demişler. Hacımuratlar/Yetimlerin atasıdır, 1865’te vefat etti. 2.Küpelilerin İbrahim oğlu Mehmet Öncül. 1902 Yılında doğdu, Urganlı ve Tekenin abisidir; bununla beraber anaları ayrı olduğundan onun boyu kısaydı, haliyle Küçükmehmet dediler.  1950 Yılında vefat etti.

gücelmek: Zorlaşmak (güçelmek)

gücetmek: Gücendirmek, üzüntü vermek.

gücü gücü yetene: Kimin gücü kime yeterse, hak hukuka değil güce dayanarak.

gücüle/gücüleyin: (z)1.Güçlükle, zor bela, zar zor; 2.Hemen, şimdi

gücün: (z) Güçlükle, zor bela, zar zor

gücürgenmek: Bir işi isteksiz, gönülsüz yapmak.

Güdüğizzet: Omarcıkların Mehmet oğlu İzzet Sağlam. 1911 Yılında doğdu; Altındiş, Arap ve Nuri’nin kardeşidir, ikizi Nuri çocukken ölmüş. Güdüğizzet ise 1971’de atmış yaşındayken vefat etti.

güdük: 1.Kısa, gelişmemiş; 2.İçi yünle kaplanmış, kalın, yaşlı kadın giyeceği.

Güdükahmet: Apdıramanların Güdükmehmet oğlu Ahmet Işılak. 1926-2013.

Güdükemin: Güdükahmetin Emin Işılak. Uzun süre tır şoförlüğü yaptı, Anıtkaya’da oturuyor.

Güdükhariye: Çatalların Kırtümmet eşi Hayriye Soylu. Güdükmehmetin kızı, Güdükahmetin ablasıdır. 1913-1992

Güdükmehmet: Apdıramanların Hüseyin oğlu Mehmet Işılak. 1886 Yılında doğdu, Yeşilhafızın küçüğüdür. Cihan Harbi yıllarında uzun süre askerlik yaptı, Eğret’e dönebilen nadir gazilerdendir. Çok dindar ve çalışkan biri olarak anlatılıyor bu yüzden Gocaderviş de derlermiş. Askerde bile kesmediği sakalı yüzünden Sakallı diye de lakaplanmış. Güdükahmetin babasıdır, 1972’de vefat etti.

güdümek: Kur’an okumayı öğrenen çocukların satırları takip etmek için kullandıkları uzun tavuk kemiği. Sürtülüp pürüzleri giderilerek şekil verilen, boyanıp süslenen bu kemikten başka ağaçtan yapılan güdümekler de olurmuş.

güğerçile: rutubet, nem

güher: Yatırlardan, türbelerden alınan ve şifalı olduğuna inanılan toprak.

güleşci: güreşçi

güleşyüzlü:  Güler yüzlü, mütebessim (güleç yüzlü)

gülfatma: Ebegömecigillerden, değişik renklerde açan hatmi çiçeği.

gülgülü: Açık kırmızı, pembe renk.

gülüş çığrış: (z) Neşeli bir şekilde ve kalabalık olarak

gülüşdürmek: güldürmek

gümbürdek: Koyunlara takılan büyük çan.

Gümüş: 1.Daldalların Gocayörüğün büyük oğlu İbrahim Honça. 1962 Yılında doğdu. Antalya’ya taşınıp orada çalışıyorken 2013’te vefat etti. 2.Şavalın küçük oğlu Dursun Özdemir. 1964 Yılında doğdu, Anıtkaya’da oturuyor.

gün açılmek: Hava açılmak, güneş ortaya çıkmak.

günağı gadâ sêmemek: Hiç sevmemek.

günaşığı/günaşık: ayçiçeği (güne aşık, gün aşığı)

gün batısı: Güneşin battığı yön, batı.

gün doğusu: Güneşin doğduğu yön, doğu.

gündoğan: 1.Doğu yönü, 2.Doğudan esen rüzgar.

gün doğmek: 1.Güneş doğmak, 2. (mec)Ummadığı bir duruma erişmek, talihi yaver gitmek.

gün dönmek: Yılda iki kez günler uzayıp kısalmak.

gündönümü: Günlerin uzayıp kısalmaya başladığı 21 Haziran ve 21 Aralık günleri.

gündüz gözünnen: Henüz ortalık aydınlıkken (gündüz gözüyle)

gündüzleme: Yaramaz, haşarı erkek çocukları için “Annen-baban seni gündüz mü yaptı!” anlamında hakaret sözü.

günek: Yaprakları ve kökü yenen yabani bir ot, güneyik.

güneş geçmek: Sıcak çarpmak.

güneşlik: Aydınlık, güneşli hava.

gün görmek: 1.Güneş ışığını alabilecek pozisyonda olmak, 2.(mec)Mutlu olmak.

gün inmek: Güneş batmak üzere olmak.

günübirliğine: Aynı gün içinde, sabah gidip akşam dönmek üzere.

günnemek/günnetmek: Güneşe tutmak, güneşte kurutmak.

günnük: yevmiye, günlük

günnükcü: Yevmiye ile çalışan, gündelikçi (günlükçü)

günü: haset, kıskançlık

günücü: kıskanç

günülemek: Kıskanmak, özel olarak çocuklarda büyük kardeşin küçüğünü kıskanması.

güpürtü: Gürültü, boğuk ayak sesi veya kalp atışını niteleyen söz.

güre: 1-3 Yaş arasındaki tay.

gürelmek: Çoğalmak, gürleşmek

Güssün: Gülsüm

gütmek: Hayvan otlatmak

güve: Tahıllarda ve kumaşlarda oluşup onları kemiren kurtçuk.

güvelenmek: Yiyecek veya giyside güve kurdu oluşması.

güvenç: Dayanak, arka, torpil

güve tozu: naftalin

güvercin taklası: Arkaları birbirine dönük elleri dizlerinde olarak eğilen dört kişinin üzerinden takla atarak oynanan çocuk  takım oyunu.

güvermek: yeşermek

güveyilik: Kız tarafının damada verdiği giysiler.

güz mantarı: Sonbaharda çıkan mantar.

 

23 Şubat 2024

go - götmek/götümek


go: Bırak, olduğu yere koy, anlamına gelir.

Gobağıñguyu: Çatalüyük mevkiinde dolaplı bir kuyu. Gobakdede tarafından bizzat kazdırıldığı söyleniyor.

gobak: meşe ağacında güzün görülen poflamış, yuvarlak meyvemsi bir salgı

Gobakdede: Hatiboğlu Hasan. 1829 Yılında doğdu. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor; fakat Mehmet, Hüseyin ve İbrahim adlarındaki üç oğlundan torunları da aynı lakapla bilineceklerdir. Yirminci yüzyılı göremeden atmışlı yaşlarda vefat ettiği sanılıyor.

Gobakguyusu: 1.Köyün batı tarafında Bağlar önünde sereñli kuyu. Gobakdedenin vakfı olduğu söyleniyor. 2. Köyün güney tarafında susayolu kenarında dolaplı kuyu. Gobakoğlu İbrahim eşi Zele Ninenin hayratı imiş.

goca: 1.İhtiyar yaşlı; 2.Büyük, iri

Gocabayır: Bir mevki adı

Gocabıyık: 1.Samancının büyük oğlu Halil Saçak. 1930 Yılında doğdu. Boyu gibi bıyıkları da uzundu. 1995’te vefat etti. 2.Tekelilerin Delinorinin büyük oğlu İbrahim Taşkın. 1931-2001

goca boğaz: Obur

goca buba: 1.Amca, 2.Babanın sağdıcı (Koca baba)

Gocacami: Ulu Cami.

Gocadere: Bir mevki adı.

goca don: Büyük şalvar

Gocadudak: Güneyköylü Ahmet Dindar. 1914 Yılında doğdu. Eğret’e geldiğinde Gavcar İbrahim’den dul kalan Halime Nine ile evlendi. Bir çocukları olduysa da yaşamadı. Kendisi 1988’de vefat etti.

goca gapı: İki kanatlı avlu kapısı. Araba girebilecek kadar büyük kapı.

Gocagedik: Bir mevki ismi

Gocagır: Bir mevki ismi

goca gışlı: Ayakları büyük kişi.

Gocagız: Hacalinin Şebekahmetin hanımı Hanife Dadak. Hassönlerin Alıklımahmut kızı, Gulizosmanın ise halasıdır; 1900-1941.

Gocagulağıñguyu: Söğütcükte biri dolaplı diğeri sereñli iki kuyunun adlarıdır. Gağşakların Gocagulak hayratı olduğu için böyle adlandırılıyorlar. İkisi de kulalanılmıyor.

Gocagulak: Gağşakların Hasan oğlu Halil. 1885 Yılında doğdu. İşgal sırasında Yunanlar tarafından kendi evleri önünde kurşunu dizildiği söyleniyor. Bir rivayete göre Çerkez çeteler tarafından öldürülmüş. Bugünün Gocagulaklarının dedesidir.

goca goyun: Altı yaşını geçmiş koyun.

Gocaguliz: Selimoğlu Ahmet’in büyük oğlu Ali Osman Uysal. 1895 Yılında doğdu, Ümmününseydinin abisidir. Cihan Harbinde Kafkas cephesinde çarpışıp bir süre Ruslar elinde esaret hayatı yaşadı. 1969 Yılında vefat etti.

gocainne/yorganinnesi: Yorgan, çuval gibi kalın şeyleri dikmeye yarayan büyük iğne

gocamek/gocalmek: İhtiyarlamak, yaşlanmak

Gocamat: 1.Kocaahmetlerin Hüseyin oğlu Ahmet Tektaş. 1903 Yılında doğdu. Aslında bu lakaba pek uygun cüsseye sahip değildi. Asıl Koca Ahmet, onun dedesinin dedesidir. Kendisi 1979’da vefat etti. 2.Dervişoğlu Yahya’nın küçük oğlu Seydi Ahmet Diril. 1926 Yılında doğdu, Garamehmetin kardeşidir, 2004’te vefat etti.

gocana: Amcanın karısı, yenge (Koca Ana).

Gocaosman: İdirizlerin İdris oğlu Osman İdis. 1875 Yılında doğdu, Sarımehmetin küçüğüdür. Ayrıca Delimehmet, Pepehasan ve Kekeçhalilin babalarıdır. Uzun süre Yemen ve Hicaz cephelerinde vuruştu. Vazifeli olduğu o vakitte yerine getiremediği için 1954’te azmettiği Hacdan geri dönemeyip orada ruhunu teslim etmiş.

Gocaömer: Hassönlerin İbrahim oğlu Ömer Koç. 1916 Yılında doğdu, Hüseyin Koç’un abisidir. Bandocu, Gırhasan, Münir ve Terzizzetin babası olan Gocaömer 1986 yılında vefat etti.

Gocasan: 1.Hacımahmutların Tellihalil oğlu Hasan Öztürk. 1901 Yılında doğdu. Çok güçlü ve cüsseli biri olarak lakabını hak etti. Gocaguş ve Heykelcemalın babasıdır, 1980’de vefat etti. 2. Böbülerin Ömer oğlu Hasan Kabadayı. 1930 Yılında doğdu, iİri ve cesur birisi olarak bilindi. Sonradan İzmir’e yerleşti ve 1999’da orada vefat etti.

Gocayahya: Yahyaların Gocamatın oğlu Yahya Diril. 1949-2022

Gocayörük: Daldalların Sağırüseyinin Mevlüt Honça. 1930 Yılında doğdu; Gociban ve Eşeninömerin abisidir. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor, 1996’da vefat etti.

Gocayusuf: Gobakların Hasan’ın büyük oğlu Yusuf Kopan. 1930 Yılında doğdu.Birisi yarım kalan iki dönem Belediye Başkanlığı yaptı, 1994’te vefat etti.

goceye gitmek: Dul kadın tekrar evlenmek.

Gociban: 1.Söylemezlerin Kıtişinapilin ortanca oğlu İbrahim Özen.  1931 Yılında doğdu. Gıbışın küçüğü, Dıkmanın büyüğüdür. İri yapılı biri id. Delimısdıktan yarım kalan Belediye Başkanlığına vekalet etti, Koruma başkanlıkları oldu. 2008 Yılında vefat etti. 2.Daldalların Sağırhüseyinin küçük oğlu İbrahim Honça. Gocayörük ve Eşeninömerin küçüğüdür, 1936-2005.

goç/goçak: Cesur, delikanlı

goç gaçıntısı: 1.Yabancı sürü koçu tarafından döllenen kuzu; 2.(mec) Nesebi belirsiz çocuk.

goçgatımı: 1.Koyunların çiftleşme dönemi, 2.Bu dönemde sürüye koçların bırakılması

godal: Kısa, tıknaz kimse.

Godalemin: Hatiplerin Şükrü oğlu Mehmet Emin Aykaç. 1937 yılında doğdu. Muhasebeci Halil İbrahim Aykaç’ın abisidir, 2018’de vefat etti.

Godalömer: Çorcalıların Devrimbeş (Dervişmehmet)in büyük oğlu Ömer Aydın.  1886 Yılında doğdu; Gödemehmet, Kirtyusuf, Gıvık, Delibayram ve Halil İbrahim Aydın’ın babalarıdır. 1938 Yılında vefat etti.

Godalyusuf: Amcaların Süleyman oğlu Yusuf Özdemir. 1905 Yılında dünyaya geldi, Kelmehmetin abisidir, 1976’da vefat etti.

gofalmek: Meyvenin fazla olgunlaşarak içinin boşalması. Koflamak.

gogitsiñ: (e)gerçi

goğ/govu: dedikodu, gıybet

goğcu: Dedikoducu, laf getirip götüren, insanları birbirine düşüren, fitneci; koğucu.

goğculuk etmek: Laf taşımak, insanların arasını açmak.

goğleşmek: Birinin ardından dedikodu etmek, gıybet etmek.

goğmek: kovmak

goğuk/goğsu: oyuk, boşluk

goğursak: Kısır inek.

gôlamak: Kovalamak

golan: Binek hayvanlarında semeri/eğeri sağlam tutması için hayvanın karnına bağlanan ip veya kayış.

golanyağı: kolonya

golçak: Kirman eğirirken kola sarılan yün, yapağı.

goley: kolay

goleyine gaçmek: Bir işin kestirme yolunu bulmaya çalışmak.

goleyine gelmek: O türlü yapmayı daha kolay bulmak.

goleyinen mi: Kolay mı, kolaylıkla mı (Goleyinen mi gazanılıyo.)

goleyini bulmek: Kolayca yapmanın yolunu bulmak.

goleyi va: Çaresi var, anlamında kullanılır.

goleylemek: İşi hafiflemek.

golganat germek: Koruyup gözetmek, himaye etmek.

golluk: Çalışırken giysinin yenlerinin kirlenmemesi için, bezden yapılan, dirseğe kadar geçirilen, iki ucu lastikli koruma bezi.

goltuk gapısı: Sadece insan giriş çıkışına uygun küçük kapı.

goltuk kellesi: Buğdayın kökünden sonradan çıkan ve zamanında olgunlaşamayan başak.

goma: (e)Bak, bak hele! (hele goma şeklinde daha çok kullanılır)

gomek: Koymak, bırakmak, bırakıvermek.

goñak: Saç derisinde oluşan kepek.

goñaklanmek: Saç kepeklenmek.

gonç: Çorabın topuktan bileğe kadar olan bölümü, konç.

gondurmek: İşlemede işlenen renkleri birbiriyle uyumlu olarak yerli yerinde kullanmak, motifi tam yerine yerleştirmek.

goñşu: komşu

gopca: Metal, çengelli düğme (kopça)

gopcelerı goyvemek: 1.Disiplinden uzaklaşmak, ciddiyeti kaybetmek, 2.Kendini tutamayıp katıla katıla gülmek. (kopçaları koyuvermek)

gopuk: Serseri, külhanbeyi (kopuk)

gor: köz, kor

gorleşmek: Odun veya kömür köz haline gelmek.

gôrcu: korucu

gorku bokuna: Korkmaktan dolayı, cesaret edememek yüzünden.

Gôrma: Çiftçi Mallarını Koruma Derneğinin halk ağzındaki adı.

gôrma odası: Çiftçi Mallarını Koruma Derneğinin ve yetkililerinin bulunduğu köy odası.

gôrmeci: Çiftçi Mallarını Koruma Derneği görevlisi; reis, katip, korucu, bekçi

gorsañ: (e) güya, sanki, hani

gorsañola: (e) güya, plana göre

gorsañ Şaban namaz gıldı: Yaptığı şey, amacı ile bağdaşmayan durumları anlatır.

goru: Sık orman (koru)

goruk: Olgunlaşmamış üzüm, koruk.

goruluk: Nispeten kalın meşelerin bulunduğu sık orman, koru.

gorutmek: Maliyetini kurtarmak.

gosalak: Kasıntı, gururlu, kibirli kimse.

gosalmek: Şişmek, kasalmak, kibirlenmek.

gosdak: Çalımlı, gösterişli yürüyen.

gosdaklanmek: Kabararak, gösterişli yürümek.

goşmek: 1.Çiftçiliği bir tür hayvanla götürmek (Öküz goşuyon, sen ne goşuyoñ?), 2.Hayvanları arabaya, düvene, pulluğa vs. bağlamak.

goşum: Atları arabaya koşmaya arayan deri donanım.

goşumcu: Koşum malzemeleri yapan sanatkar, saraç

Goşumcu: Gavalcıların Bokuşağın Halil Aracı. 1927-2000

gotura: Hayvanların beslendiği ve konakladığı seyyar kamp yeri, kotra.

gova: Kuyudan su çekmeye yarayan kap, kova.

govan: Balta, keser gibi aletlerin sap takılan deliği.

gôvemek: Bırakmak, serbest bırakmak (koyuvermek)

govu: Dedikodu, birinin ardından çekiştirme.

goya: (e) güya, sanki

goyak: Dağın yeşilliği bol olan, hayvanların genelde orada zaman geçirdiği kuytu, çukur yerleri.

Goya Şaban namaz gıldı: Esaslarına dikkat edilmeden, gayrıciddi yapılan işlerden sonuç alınamaz.

goymek: Etkilemek, dokunmak, içlendirmek (Durdukça goyuyo baña)

goyulgun: Koyulaşmış, akışkan halini yitirmiş

goyundili: Pütürlü yaprakları dile benzetilen, pişirilerek yenen bir kır otu. (koyun dili)

goyup geşmek: Geride bırakmak, yarışta geçmek.

goz: Bir hakaret sözü, namussuz.

goza: Kozalak, çam kozalağı

göbeği çatlamek: Bir işi yapmak için çok uğraşmak, çok güçlükleri yenmek.

göbeği düşmek: Ağır kaldırma, gaz birikmesi veya üzüntü sebebiyle karın kaslarının ağrıması.

göbek: Bir şeyin ortası

göbüle: Uzun müddet sürülmemiş, hazırlanmamış, ekilmemiş, boş tarla.

göce: Yıkanıp dövülerek kabuğu çıkarılmış buğday

göcen: Tavşan yavrusu.

Göcen: Çatalların Hüseyin oğlu Mevlüt Gülen. 1920 Yılında doğdu. Aslında Potuk olan lakabı, ilk soyadından dolayı Göcen oldu. Kendisinden sonra iki oğlu Asım ve Ahmet Gülen de böyle lakaplandılar. Kendisi 1983’te vefat etti.

göce târnası: Kabuksuz buğday kırığı (göce) ve yoğurtla yapılan tarhana

göç: evin eşyası

göçmek: 1.Taşınmak, göç etmek; 2.Çökmek, yıkılmak.

göçük: 1.Çökmüş toprak, 2.Yıkılmış, çökmüş bina, virane.

göçüntü: Toprak damlı binanın yıkılmasından sonra geriye kalan ahşap malzeme.

göçüp gitmek: Ölmek

göçürmek: Domates, biber vs. fidesi dikmek

göde: 1.Yabani güvercin, 2.Kısa boylu, şişman.

Gödemehmet: Devrimbeşlerin Godalömerin büyük oğlu Mehmet Aydın. 1911 Yılında doğdu; Kirtyusuf ile Gıvığın abileridir. Son dönemlerinde kangrenden ayağı kesildiği için Topal diye de lakaplanmış. 1976’da vefat etti.

göden: Bir tür küçük kurbağa.

Gödennine: Daldalların Bekir’in Süleyman eşi Şerife Dadak. Sağırların Hasan kızıdır, 1884 yılında doğdu. Bekiroğlu Mehmet Dadak’ın anası, Bakkalsüleymanın ninesidir; 1947’de vefat etti.

gödeş: semiz, etli

Gödeş: Tureçoğlu Mustafa’nın Ahmet, 1881 yılında doğdu. Fiziki yapısı nedeniyle böyle adlandırılmış. Sonradan lakabını sürdürecek olan Gödecin Mustafa Seviş ve Gödecin Halil Seviş’in babalarıdır. Ayrıca son hanımından olan Esmenin Osman Seviş’in de babası olur. 1932 Yılında vefat etti.

göğ: gökyüzü

göğde/gövde: Ağacın taşıyıcı kalın kısmı.

göğdeli: iri yapılı, iri yarı

göğem: Fındık büyüklüğünde, aşısız yabani erik.

Göğemdere: Bir mevki adı

göğerçi/göğerçile: nem, rutubet

göğermek: Vurma ya da çarpma sonucu vücudun bir yeri morarmak.

göğerti: Gök, yeşil görünen şey, yeşillik, ot

göğüslük: bebek önlüğü

gök: 1.Mavi renk, 2.Olgunlaşmamış sebze, meyve

gökcül: Mavimsi, gök rengine çalan.

gökgörmedik: Görmemiş, sonradan görme, açgözlü. Meyvenin olgunlaşmamışına bile saldıranları ifade eder.

gök gözlü: Mavi veya yeşil gözlü.

gölet: Yağmur, kar sularının birikmesiyle oluşan gölcük.

göl etmek: Çok su vermek

gölle: Haşlanmış buğday veya mısır.

Gölle: Tökürdeklerin Hacıemin oğlu Ahmet As.

gölle gaynatmek: Bulgur yapmak için veya yeme maksadıyla buğday veya mısır haşlamak.

göl olmek: Çok su birikmek, çok ıslanmak.

gömeç: Ebegümeci

gömgök: 1.(s) Çok yeşil, olgunlaşmamış; 2.Morarmış.

gömgök olmek: Vücut morarmak.

gömme: 1.Kızgın külde pişirilmiş patetes, 2.Kızgın küle gömülerek pişirilmiş hamırsız ekmeği

gömlek: 1.Yılanın değiştirdiği deri, 2.Luks lambasında parlaklığı artıran kimyevi hassas kılıf, 3.Mısır koçanını sarmalayan yapraklar.

gömlek değişdirmek: Yılan deri değiştirmek.

gömü: Toprak altına gömülerek saklanan değerli şeyler, define

gömülgeç/gömülgen: Çok gömülen bataklık halinde çamurlu arazi.

gön: İşlenmemiş, ham, kalın deri.

göñnünü almek: Kırılan bir kimseyi sevindirerek hoşnut etmek.

göñül: gönül

göñül gomek: Gücenmek, alınmak.

göñüllemek: Bir şeyler vererek memnun etmek

göñüllü: Cana yakın, hatırlı

göñülsüz: İsteksiz, istemeye istemeye

göpcük: Tarla, çuval, kese, oda gibi şeyler için köşe, kertik.

görcek gözüm yok: Görmek istemiyorum; yemeye veya sahip olmaya isteksizim.

gör de bi tanı: 1.Bak gör nasıl yapıyorum; 2.Başına gelince anlarsın.

görenek: 1.Töre, her çeşit toplumsal alışkanlık, gelenek (Görenekleri bönemiş); 2.görgü, terbiye (Göreneksiz herif, bubasınıñ yanında ciğara içiyo.)

görgü: 1.Göz tokluğu, elindekiyle yetinme; 2.Büyüklerden iyi terbiye alma durumu.

görmedik: Sonradan görme, görgüsüz. (gökgörmedik)

görümnük: İlk görülen bir şey için verilen hediye.

gösdermek: Bir örgü veya işlemenin nasıl yapılacağını uygulamalı olarak anlatmak.

göt: 1.Arka, geri; 2.Testi, bardak, küp gibi şeylerin dip kısmı

göt atmek: 1.At eşek gibi hayvanların zıplayarak arka ayaklarıyla çifte atması, 2.(mec) Sevinçten zıplamak

götcep: Pantolonun arka cebi.

götden bacak: Kısa boylu şişman kimse.

götmek/götümek: götürmek