23 Şubat 2024

go - götmek/götümek


go: Bırak, olduğu yere koy, anlamına gelir.

Gobağıñguyu: Çatalüyük mevkiinde dolaplı bir kuyu. Gobakdede tarafından bizzat kazdırıldığı söyleniyor.

gobak: meşe ağacında güzün görülen poflamış, yuvarlak meyvemsi bir salgı

Gobakdede: Hatiboğlu Hasan. 1829 Yılında doğdu. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor; fakat Mehmet, Hüseyin ve İbrahim adlarındaki üç oğlundan torunları da aynı lakapla bilineceklerdir. Yirminci yüzyılı göremeden atmışlı yaşlarda vefat ettiği sanılıyor.

Gobakguyusu: 1.Köyün batı tarafında Bağlar önünde sereñli kuyu. Gobakdedenin vakfı olduğu söyleniyor. 2. Köyün güney tarafında susayolu kenarında dolaplı kuyu. Gobakoğlu İbrahim eşi Zele Ninenin hayratı imiş.

goca: 1.İhtiyar yaşlı; 2.Büyük, iri

Gocabayır: Bir mevki adı

Gocabıyık: 1.Samancının büyük oğlu Halil Saçak. 1930 Yılında doğdu. Boyu gibi bıyıkları da uzundu. 1995’te vefat etti. 2.Tekelilerin Delinorinin büyük oğlu İbrahim Taşkın. 1931-2001

goca boğaz: Obur

goca buba: 1.Amca, 2.Babanın sağdıcı (Koca baba)

Gocacami: Ulu Cami.

Gocadere: Bir mevki adı.

goca don: Büyük şalvar

Gocadudak: Güneyköylü Ahmet Dindar. 1914 Yılında doğdu. Eğret’e geldiğinde Gavcar İbrahim’den dul kalan Halime Nine ile evlendi. Bir çocukları olduysa da yaşamadı. Kendisi 1988’de vefat etti.

goca gapı: İki kanatlı avlu kapısı. Araba girebilecek kadar büyük kapı.

Gocagedik: Bir mevki ismi

Gocagır: Bir mevki ismi

goca gışlı: Ayakları büyük kişi.

Gocagız: Hacalinin Şebekahmetin hanımı Hanife Dadak. Hassönlerin Alıklımahmut kızı, Gulizosmanın ise halasıdır; 1900-1941.

Gocagulağıñguyu: Söğütcükte biri dolaplı diğeri sereñli iki kuyunun adlarıdır. Gağşakların Gocagulak hayratı olduğu için böyle adlandırılıyorlar. İkisi de kulalanılmıyor.

Gocagulak: Gağşakların Hasan oğlu Halil. 1885 Yılında doğdu. İşgal sırasında Yunanlar tarafından kendi evleri önünde kurşunu dizildiği söyleniyor. Bir rivayete göre Çerkez çeteler tarafından öldürülmüş. Bugünün Gocagulaklarının dedesidir.

goca goyun: Altı yaşını geçmiş koyun.

Gocaguliz: Selimoğlu Ahmet’in büyük oğlu Ali Osman Uysal. 1895 Yılında doğdu, Ümmününseydinin abisidir. Cihan Harbinde Kafkas cephesinde çarpışıp bir süre Ruslar elinde esaret hayatı yaşadı. 1969 Yılında vefat etti.

gocainne/yorganinnesi: Yorgan, çuval gibi kalın şeyleri dikmeye yarayan büyük iğne

gocamek/gocalmek: İhtiyarlamak, yaşlanmak

Gocamat: 1.Kocaahmetlerin Hüseyin oğlu Ahmet Tektaş. 1903 Yılında doğdu. Aslında bu lakaba pek uygun cüsseye sahip değildi. Asıl Koca Ahmet, onun dedesinin dedesidir. Kendisi 1979’da vefat etti. 2.Dervişoğlu Yahya’nın küçük oğlu Seydi Ahmet Diril. 1926 Yılında doğdu, Garamehmetin kardeşidir, 2004’te vefat etti.

gocana: Amcanın karısı, yenge (Koca Ana).

Gocaosman: İdirizlerin İdris oğlu Osman İdis. 1875 Yılında doğdu, Sarımehmetin küçüğüdür. Ayrıca Delimehmet, Pepehasan ve Kekeçhalilin babalarıdır. Uzun süre Yemen ve Hicaz cephelerinde vuruştu. Vazifeli olduğu o vakitte yerine getiremediği için 1954’te azmettiği Hacdan geri dönemeyip orada ruhunu teslim etmiş.

Gocaömer: Hassönlerin İbrahim oğlu Ömer Koç. 1916 Yılında doğdu, Hüseyin Koç’un abisidir. Bandocu, Gırhasan, Münir ve Terzizzetin babası olan Gocaömer 1986 yılında vefat etti.

Gocasan: 1.Hacımahmutların Tellihalil oğlu Hasan Öztürk. 1901 Yılında doğdu. Çok güçlü ve cüsseli biri olarak lakabını hak etti. Gocaguş ve Heykelcemalın babasıdır, 1980’de vefat etti. 2. Böbülerin Ömer oğlu Hasan Kabadayı. 1930 Yılında doğdu, iİri ve cesur birisi olarak bilindi. Sonradan İzmir’e yerleşti ve 1999’da orada vefat etti.

Gocayahya: Yahyaların Gocamatın oğlu Yahya Diril. 1949-2022

Gocayörük: Daldalların Sağırüseyinin Mevlüt Honça. 1930 Yılında doğdu; Gociban ve Eşeninömerin abisidir. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor, 1996’da vefat etti.

Gocayusuf: Gobakların Hasan’ın büyük oğlu Yusuf Kopan. 1930 Yılında doğdu.Birisi yarım kalan iki dönem Belediye Başkanlığı yaptı, 1994’te vefat etti.

goceye gitmek: Dul kadın tekrar evlenmek.

Gociban: 1.Söylemezlerin Kıtişinapilin ortanca oğlu İbrahim Özen.  1931 Yılında doğdu. Gıbışın küçüğü, Dıkmanın büyüğüdür. İri yapılı biri id. Delimısdıktan yarım kalan Belediye Başkanlığına vekalet etti, Koruma başkanlıkları oldu. 2008 Yılında vefat etti. 2.Daldalların Sağırhüseyinin küçük oğlu İbrahim Honça. Gocayörük ve Eşeninömerin küçüğüdür, 1936-2005.

goç/goçak: Cesur, delikanlı

goç gaçıntısı: 1.Yabancı sürü koçu tarafından döllenen kuzu; 2.(mec) Nesebi belirsiz çocuk.

goçgatımı: 1.Koyunların çiftleşme dönemi, 2.Bu dönemde sürüye koçların bırakılması

godal: Kısa, tıknaz kimse.

Godalemin: Hatiplerin Şükrü oğlu Mehmet Emin Aykaç. 1937 yılında doğdu. Muhasebeci Halil İbrahim Aykaç’ın abisidir, 2018’de vefat etti.

Godalömer: Çorcalıların Devrimbeş (Dervişmehmet)in büyük oğlu Ömer Aydın.  1886 Yılında doğdu; Gödemehmet, Kirtyusuf, Gıvık, Delibayram ve Halil İbrahim Aydın’ın babalarıdır. 1938 Yılında vefat etti.

Godalyusuf: Amcaların Süleyman oğlu Yusuf Özdemir. 1905 Yılında dünyaya geldi, Kelmehmetin abisidir, 1976’da vefat etti.

gofalmek: Meyvenin fazla olgunlaşarak içinin boşalması. Koflamak.

gogitsiñ: (e)gerçi

goğ/govu: dedikodu, gıybet

goğcu: Dedikoducu, laf getirip götüren, insanları birbirine düşüren, fitneci; koğucu.

goğculuk etmek: Laf taşımak, insanların arasını açmak.

goğleşmek: Birinin ardından dedikodu etmek, gıybet etmek.

goğmek: kovmak

goğuk/goğsu: oyuk, boşluk

goğursak: Kısır inek.

gôlamak: Kovalamak

golan: Binek hayvanlarında semeri/eğeri sağlam tutması için hayvanın karnına bağlanan ip veya kayış.

golanyağı: kolonya

golçak: Kirman eğirirken kola sarılan yün, yapağı.

goley: kolay

goleyine gaçmek: Bir işin kestirme yolunu bulmaya çalışmak.

goleyine gelmek: O türlü yapmayı daha kolay bulmak.

goleyinen mi: Kolay mı, kolaylıkla mı (Goleyinen mi gazanılıyo.)

goleyini bulmek: Kolayca yapmanın yolunu bulmak.

goleyi va: Çaresi var, anlamında kullanılır.

goleylemek: İşi hafiflemek.

golganat germek: Koruyup gözetmek, himaye etmek.

golluk: Çalışırken giysinin yenlerinin kirlenmemesi için, bezden yapılan, dirseğe kadar geçirilen, iki ucu lastikli koruma bezi.

goltuk gapısı: Sadece insan giriş çıkışına uygun küçük kapı.

goltuk kellesi: Buğdayın kökünden sonradan çıkan ve zamanında olgunlaşamayan başak.

goma: (e)Bak, bak hele! (hele goma şeklinde daha çok kullanılır)

gomek: Koymak, bırakmak, bırakıvermek.

goñak: Saç derisinde oluşan kepek.

goñaklanmek: Saç kepeklenmek.

gonç: Çorabın topuktan bileğe kadar olan bölümü, konç.

gondurmek: İşlemede işlenen renkleri birbiriyle uyumlu olarak yerli yerinde kullanmak, motifi tam yerine yerleştirmek.

goñşu: komşu

gopca: Metal, çengelli düğme (kopça)

gopcelerı goyvemek: 1.Disiplinden uzaklaşmak, ciddiyeti kaybetmek, 2.Kendini tutamayıp katıla katıla gülmek. (kopçaları koyuvermek)

gopuk: Serseri, külhanbeyi (kopuk)

gor: köz, kor

gorleşmek: Odun veya kömür köz haline gelmek.

gôrcu: korucu

gorku bokuna: Korkmaktan dolayı, cesaret edememek yüzünden.

Gôrma: Çiftçi Mallarını Koruma Derneğinin halk ağzındaki adı.

gôrma odası: Çiftçi Mallarını Koruma Derneğinin ve yetkililerinin bulunduğu köy odası.

gôrmeci: Çiftçi Mallarını Koruma Derneği görevlisi; reis, katip, korucu, bekçi

gorsañ: (e) güya, sanki, hani

gorsañola: (e) güya, plana göre

gorsañ Şaban namaz gıldı: Yaptığı şey, amacı ile bağdaşmayan durumları anlatır.

goru: Sık orman (koru)

goruk: Olgunlaşmamış üzüm, koruk.

goruluk: Nispeten kalın meşelerin bulunduğu sık orman, koru.

gorutmek: Maliyetini kurtarmak.

gosalak: Kasıntı, gururlu, kibirli kimse.

gosalmek: Şişmek, kasalmak, kibirlenmek.

gosdak: Çalımlı, gösterişli yürüyen.

gosdaklanmek: Kabararak, gösterişli yürümek.

goşmek: 1.Çiftçiliği bir tür hayvanla götürmek (Öküz goşuyon, sen ne goşuyoñ?), 2.Hayvanları arabaya, düvene, pulluğa vs. bağlamak.

goşum: Atları arabaya koşmaya arayan deri donanım.

goşumcu: Koşum malzemeleri yapan sanatkar, saraç

Goşumcu: Gavalcıların Bokuşağın Halil Aracı. 1927-2000

gotura: Hayvanların beslendiği ve konakladığı seyyar kamp yeri, kotra.

gova: Kuyudan su çekmeye yarayan kap, kova.

govan: Balta, keser gibi aletlerin sap takılan deliği.

gôvemek: Bırakmak, serbest bırakmak (koyuvermek)

govu: Dedikodu, birinin ardından çekiştirme.

goya: (e) güya, sanki

goyak: Dağın yeşilliği bol olan, hayvanların genelde orada zaman geçirdiği kuytu, çukur yerleri.

Goya Şaban namaz gıldı: Esaslarına dikkat edilmeden, gayrıciddi yapılan işlerden sonuç alınamaz.

goymek: Etkilemek, dokunmak, içlendirmek (Durdukça goyuyo baña)

goyulgun: Koyulaşmış, akışkan halini yitirmiş

goyundili: Pütürlü yaprakları dile benzetilen, pişirilerek yenen bir kır otu. (koyun dili)

goyup geşmek: Geride bırakmak, yarışta geçmek.

goz: Bir hakaret sözü, namussuz.

goza: Kozalak, çam kozalağı

göbeği çatlamek: Bir işi yapmak için çok uğraşmak, çok güçlükleri yenmek.

göbeği düşmek: Ağır kaldırma, gaz birikmesi veya üzüntü sebebiyle karın kaslarının ağrıması.

göbek: Bir şeyin ortası

göbüle: Uzun müddet sürülmemiş, hazırlanmamış, ekilmemiş, boş tarla.

göce: Yıkanıp dövülerek kabuğu çıkarılmış buğday

göcen: Tavşan yavrusu.

Göcen: Çatalların Hüseyin oğlu Mevlüt Gülen. 1920 Yılında doğdu. Aslında Potuk olan lakabı, ilk soyadından dolayı Göcen oldu. Kendisinden sonra iki oğlu Asım ve Ahmet Gülen de böyle lakaplandılar. Kendisi 1983’te vefat etti.

göce târnası: Kabuksuz buğday kırığı (göce) ve yoğurtla yapılan tarhana

göç: evin eşyası

göçmek: 1.Taşınmak, göç etmek; 2.Çökmek, yıkılmak.

göçük: 1.Çökmüş toprak, 2.Yıkılmış, çökmüş bina, virane.

göçüntü: Toprak damlı binanın yıkılmasından sonra geriye kalan ahşap malzeme.

göçüp gitmek: Ölmek

göçürmek: Domates, biber vs. fidesi dikmek

göde: 1.Yabani güvercin, 2.Kısa boylu, şişman.

Gödemehmet: Devrimbeşlerin Godalömerin büyük oğlu Mehmet Aydın. 1911 Yılında doğdu; Kirtyusuf ile Gıvığın abileridir. Son dönemlerinde kangrenden ayağı kesildiği için Topal diye de lakaplanmış. 1976’da vefat etti.

göden: Bir tür küçük kurbağa.

Gödennine: Daldalların Bekir’in Süleyman eşi Şerife Dadak. Sağırların Hasan kızıdır, 1884 yılında doğdu. Bekiroğlu Mehmet Dadak’ın anası, Bakkalsüleymanın ninesidir; 1947’de vefat etti.

gödeş: semiz, etli

Gödeş: Tureçoğlu Mustafa’nın Ahmet, 1881 yılında doğdu. Fiziki yapısı nedeniyle böyle adlandırılmış. Sonradan lakabını sürdürecek olan Gödecin Mustafa Seviş ve Gödecin Halil Seviş’in babalarıdır. Ayrıca son hanımından olan Esmenin Osman Seviş’in de babası olur. 1932 Yılında vefat etti.

göğ: gökyüzü

göğde/gövde: Ağacın taşıyıcı kalın kısmı.

göğdeli: iri yapılı, iri yarı

göğem: Fındık büyüklüğünde, aşısız yabani erik.

Göğemdere: Bir mevki adı

göğerçi/göğerçile: nem, rutubet

göğermek: Vurma ya da çarpma sonucu vücudun bir yeri morarmak.

göğerti: Gök, yeşil görünen şey, yeşillik, ot

göğüslük: bebek önlüğü

gök: 1.Mavi renk, 2.Olgunlaşmamış sebze, meyve

gökcül: Mavimsi, gök rengine çalan.

gökgörmedik: Görmemiş, sonradan görme, açgözlü. Meyvenin olgunlaşmamışına bile saldıranları ifade eder.

gök gözlü: Mavi veya yeşil gözlü.

gölet: Yağmur, kar sularının birikmesiyle oluşan gölcük.

göl etmek: Çok su vermek

gölle: Haşlanmış buğday veya mısır.

Gölle: Tökürdeklerin Hacıemin oğlu Ahmet As.

gölle gaynatmek: Bulgur yapmak için veya yeme maksadıyla buğday veya mısır haşlamak.

göl olmek: Çok su birikmek, çok ıslanmak.

gömeç: Ebegümeci

gömgök: 1.(s) Çok yeşil, olgunlaşmamış; 2.Morarmış.

gömgök olmek: Vücut morarmak.

gömme: 1.Kızgın külde pişirilmiş patetes, 2.Kızgın küle gömülerek pişirilmiş hamırsız ekmeği

gömlek: 1.Yılanın değiştirdiği deri, 2.Luks lambasında parlaklığı artıran kimyevi hassas kılıf, 3.Mısır koçanını sarmalayan yapraklar.

gömlek değişdirmek: Yılan deri değiştirmek.

gömü: Toprak altına gömülerek saklanan değerli şeyler, define

gömülgeç/gömülgen: Çok gömülen bataklık halinde çamurlu arazi.

gön: İşlenmemiş, ham, kalın deri.

göñnünü almek: Kırılan bir kimseyi sevindirerek hoşnut etmek.

göñül: gönül

göñül gomek: Gücenmek, alınmak.

göñüllemek: Bir şeyler vererek memnun etmek

göñüllü: Cana yakın, hatırlı

göñülsüz: İsteksiz, istemeye istemeye

göpcük: Tarla, çuval, kese, oda gibi şeyler için köşe, kertik.

görcek gözüm yok: Görmek istemiyorum; yemeye veya sahip olmaya isteksizim.

gör de bi tanı: 1.Bak gör nasıl yapıyorum; 2.Başına gelince anlarsın.

görenek: 1.Töre, her çeşit toplumsal alışkanlık, gelenek (Görenekleri bönemiş); 2.görgü, terbiye (Göreneksiz herif, bubasınıñ yanında ciğara içiyo.)

görgü: 1.Göz tokluğu, elindekiyle yetinme; 2.Büyüklerden iyi terbiye alma durumu.

görmedik: Sonradan görme, görgüsüz. (gökgörmedik)

görümnük: İlk görülen bir şey için verilen hediye.

gösdermek: Bir örgü veya işlemenin nasıl yapılacağını uygulamalı olarak anlatmak.

göt: 1.Arka, geri; 2.Testi, bardak, küp gibi şeylerin dip kısmı

göt atmek: 1.At eşek gibi hayvanların zıplayarak arka ayaklarıyla çifte atması, 2.(mec) Sevinçten zıplamak

götcep: Pantolonun arka cebi.

götden bacak: Kısa boylu şişman kimse.

götmek/götümek: götürmek



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder