dabanca atmek:
Tabancayla ateş etmek.
daban tatdası:
Arabanın zeminine konulan tahta.
dâbiyet: Huy, karakter, tabiat.
dâbiyetsiz:
Kötü karakterli, kötü huylu, ahlaksız.
dâcık/değacık:
(e) İşte, bak orada anlamında gösterme sözü.
dadanmek: Alışmak, bir yere
musallat olmayı alışkanlık haline getirmek.
dadı gaçmek:
Güzel bir durum kötüleşmek, zevki kalmamak.
dadı gelmek:
Hoşa gider bir tat kazanmak, beğenilir zevk verir hale gelmek.
dadını gaçırmek: İyi giden bir durumu bozmak, münasebetsizlik etmek.
dadırmek: biraz vermek, tattırmak
dadı yok: İyiye gitmeyen işler
için söylenir; sağlığım bozuk, işler kesat, moralim bozuk gibi
dagge: dakika
daggesinde:
Hemen, o anda.
Dağ: Güneyde Resulbaba
Tepesi ve İlbulak Dağı eteklerindeki meşelik bölge.
dağa gitmek:
Arabayla dağa giderek yakacak meşe getirmek.
dağda doñuzu êsik: Çok zengin.
dağ eriği:
Yemeye elverişli olmayan, daha çok pestili çıkarılan, dağda yetişen acı ve sert
erik türü.
dağık: dağınık, perişan
dağılamek:
kaşınacak şekilde ısırmak
dah/daha/deh:
Hayvanları yürütme ünlemi.
dâhala: (e)
"hala" edatı böyle de söylenir (daha hala)
dahan: tahin
dahanelvası:
tahin helvası
dah/adah gitmek: Çocuklar için gezmeye, attaya gitmek.
dakanak: borç
dakı: Düğünde gelin ve
damada takılan zînet, takı.
dakı dakıvemek:
Ardı ardına vurmak.
dakım: Sigara ağızlığı.
Dakım: Delimamların İbrahim oğlu Ahmet Soydan. Afyon’da
oturur.
dakışmek: İki kişinin arası
açılmak, sürtüşmek.
dakleşmek:
1.dokunmak, temas etmek, kucalamak; 2.ilişmek, tahrik etmek, sataşmak.
dakma: 1.Anası ölünce başka
bir anayı emmeye alıştırılan kuzu, buzağı; 2.sahte, seyyar, geçici
dakmamek: Önem vermemek, dikkate
almamak, saymamak.
dalamek: 1.Isırmak, köpeğin
insanı ısırması; 2.Keçi kılından veya yünden yapılma giysinin vücutta batma ve
kaşıntı yapması; 3.Dikenli bitkiler ve özellikle ısırgan otunun vücuda batması;
4.Karınca, bit, tahtakurusu gibi haşerelerin vücudu ısırması.
dalbıdak gırılmek: Sebze ve meyvede çok fazla ürün olmak. (Bi fişne va, dalbıdak
gırılıyo.)
dalbınmek:
Aceleyle suya dalıp çıkmak suretiyle yıkanmak.
Daldallañguyu: Pazaryeri, Eyüpçetinin ev ve Tunanın ev arasındaki
aralıkta dolaplı kuyu. Gatçayırdaki sereñli iki kuyudan biri de Daldalların
olduğu söyleniyor, ama tam olarak kimin kazdırıldığı meçhul.
daldaşşak:
(s) anadan doğma, çırılçıplak
daldırma: Üzüm dalını toprakla örterek
köklendirme yöntemi.
dalına basmek:
Hoşlanmadığı bir şey yaparak birini kızdırmak.
dam: 1.ahır, 2.hapishane
dama girmek:
Cezaevine düşmek.
damağını galdırmek: Korkmuş birinin damağına parmakla basarak korkusunu gidermek.
damarı dutmek:
Aksiliği tutmak, huysuzluğu üzerinde olmak.
dambeş: Toprak binanın üst
kısmı.
dambeş akmek:
Yağmur kar suları çorak aralarından sızarak aşağıya akmak.
dambeş sıvamek:
Yağmur geçirmemesi için çorakla dambeşi sağlamlaştırmak.
Damcıgızı: Guycuların Abdurrahman eşi Ümmühan Mola. Damcı
Ahmet kızı, 1901 yılında doğdu. Ailesi sonradan göçtüğü için Ümmühan Hanım
Eğret’teki Damcıların son ferdi olarak biliniyor. 1976 Yılında vefat etti.
dam deliği:
Ahırdan dışarıya hayvan tersi atmaya yarayan delik, bok deliği.
damı damlamaz, çocuğu âlamaz: Kendisini oyalayacak iş ve çoluk çocuğu yok, bu yüzden kaygısız.
damızlık: 1.Yoğurt veya peynir
mayası, 2.Soyu devam etsin diye evde bırakılan iyi cins erkek hayvan;
3.Süt veren ve cinsi devam ettirilmek istenen hayvan; 4.Harcanacak şeylerin
tekrar çoğalması dileğiyle saklanan küçük bir kısmı; 5.Bir şeyin içinden
seçilen en iyi, en kalitelisi.
damlam: Çok az miktar, damla.
damzırmek:
1.damlatmak, 2.Hastanın ağzına azar azar su vermek.
dana: Altı, dokuz, on, otuz,
kırk, atmış, doksan gibi sayılardan sonra kullanılan “tane”
danaburnu:
Toprak altında yaşayıp sebze köklerini yiyen zararlı bir böcek.
Danagafa: Tekelilerin Mustafa oğlu Hüseyin Temel. 1927
Yılında doğdu; Pangecinin abisidir. Erken dönemde İzmir’e yerleşti ve 2004
yılında orada vefat etti.
Danagızı: 1.Dananınismail kızı Ayşe. 1870 Yılında doğdu.
Konyalı Mehmet Kurt’un kaynanasıdır. 1925 Yılından önce vefat ettiği sanılıyor.
2. Dananınismail kızı Şerife, 1876 yılında doğdu. Önce Sarıoğlu Mehmet’e vardı,
kocası öldükten sonra onun kardeşi Sarıoğlu Osman’a vardı. İkici eşi de harpte
kalınca Veyislerin Hasan’a (Ösüzömerin dedesi) vardı ve 1947 yılında o kapıda
Şerife Dadak olarak vefat etti. Bu iki kız kardeş Danagızı olarak bilinirlerdi.
Dananıñçolak: Antalya/Konyalı Ahmet oğlu Mehmet Kurt. 1899
Yılında doğdu. Eğret’e yerleşip Dumanoğlu Halil kızı Emine ile evlendi. Kaynanası
Danagızı Ayşe Hanıma izafeten Konyalımehmete Dananınmehmet demeye başladılar.
Harpte kolu kopunca Dananınçolak oldu. Arapların şehit yetimi Ömer’i evlat
edindi, Çolaklar sülalesinin dedeliğidir; 1972 yılında vefat etti.
Dandırgırı:
Dandır köylerine yakın mevki adı.
dangırdamak:
Bağırarak konuşmak.
danıp danışmak:
Sorup fikir almak.
dañına dañına:
(z) inadına, kızdıracak şekilde
dañına gitmek:
sinirine dokunmak
darak: 1.tarak, 2.Ayağın
parmaklara yakın olan kısmı, ayak tarağı.
daraklı: Tarak kemiği geniş
olan ayak.
daramalı: Otomatik silah
dar atmek:
Aceleyle bir yere sığınmak, kaçmak.
darçın: tarçın
dargarınlı:
kıskanç
darın: 1.Hemen, aceleyle;
2.Güçlükle.
dartı: 1.Ölçü, ağırlık,
tartı; 2.Terazi, kantar gibi ağırlık ölçme aletleri.
dartmek: 1.Ağırlığı kaldırma
denemesi yapmak; 2.Gözüne kestirmek
dar vakit:
Sıkışık zaman, ikindiden sonra akşam ezanına yakın zaman.
daşa çıkmek:
Evlilik resmi işlemlerini başlatmak üzere şehre gitmek.
daşıra: aşırı, fazla
daşıra gitmek:
haddini aşmak, sınırı zorlamak
daşlı: İçindeki sert
taneciklerden dolayı yemesi hoşa gitmeyen ahlat.
daşlıca: Kümes hayvanlarının
midesi, taşlık.
daşlıköy: mezarlık
daşşaklı: İğdiş edilmemiş
hayvan.
Daştarla: Bir mevki adı (Taşlı
Tarla)
dat: lezzet, tat
datdemek: 1.Sürü hayvanı veya koşum hayvanını yürütmek için komut vermek.
2.(mec) motorlu aracı sürmek (dah demek)
datdevemek: Kaba, kontrolsüz ve hızlı bir şekilde birinin üzerine birşeyler
salmak. (dah deyivermek)
dat duz: (i) Rahat, huzur (tat
tuz)
dat vemek:
Bıkkınlık, usanç, bezginlik verecek biçimde aynı şeyleri tekrar etmek (tat
vermek)
davılcı: 1.Düğün çalgıcıları
içinde davulu çalan, 2.(mec) Çok yalan söyleyen
Davılcı: 1. Ayanoğlu Ahmet’in oğlu İbrahim Patlar. 1910
Yılında doğdu; Sağırömer ve Patlağınismailin küçüğü, Çete ve Gaygısızın
büyüğüdür. Söylediklerinin doğru olmadığını bildikleri halde insanlara kendini
dinletirmiş; o kadar tatlı anlatımı var. Koruculuk ve çayır bekçiliği yapardı.
1978 Yılında Dağ’da odun arabasından düşüp vefat etti. 2. Şavalın Süleyman
Özdemir.
Davılcıarif: Hacıların Süleyman oğlu Arif Azbay. 1893
Yılında doğdu, Kelalinin abisidir. 1959 Yılında vefat etti.
davıllâ: Düğün çalgı takımının
tamamı (davullar)
davranmek:
Acele etmek, çabuk olmak.
davşan: tavşan
davşangulağı:
1.Çift, 2.Tavla oyununda çift sayı, mars.
dayak: 1.Bir şeyin
devrilmemesi için bir tarafına verilen destek, dayanak; 2.Arabaya yük
konulurken yanlara konulan uzun sopa.
dayama: Arabanın yan
tahtalarının dayandığı direkler
dayama tatdası:
Arabanın yan tahtaları
dayı: Torpil, dayanak
Dayı: 1.Selimlerin Bekir oğlu Hasan Hüseyin Yola.
1894 Yılında doğdu. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor, Vahit Usta’nın
dedesidir. 1983 Yılında vefat etti. 2. Gödenlerin Bekiroğlu Mehmet Dadak. 1908’de
doğdu. Bakkalsüleymanın babasıdır, 1989’da vefat etti.
dâyim: Sürekli, daima, daim.
debertmek:
1.Fırındaki ekmeklerin yerini değiştirerek hepsinin aynı kıvamda pişmesini
sağlamak; 2.Külü yararak ateşin meydana çıkmasını sağlamak.
debildemek:
İyileşmeye başlayan hasta veya yeni yürümeye başlayan çocuk düşe kalka yürümek.
debilenmek:
Kımıldamak, hareket etmek, çırpınmak, debelenmek.
debirdek: Küçük davul, trampet
debirdekci:
Düğün çalgıları içinde trampet çalan
dede: 1.Beştaş veya dokuztaş
oyunu, 2.Dokuztaş oyununda üç taşın yan yana gelmesiyle elde edilen sayı,
3.Bazılarına göründüğüne inanılan evliya, ruhani.
Dedebaşı: Alagır çıkışında türbe
bulunan yer ve o civarın adı.
dedeli: Evliya ruhlarının
görüldüğü yer.
dedemantarı:
Yenmeyen mantar türlerinin genel adı.
Dedemısdık: İdirizlerin Sarımehmedin büyük oğlu Mustafa
İdis. 1903 Yılında doğdu. Gambırtevfik, Gıdakömer, Saralosman ve Yalamaşükrünün
abisi; Kelidirizin babasıdır. 1975 Yılında vefat etti.
dedesakalı:
Yaprakları yenilen, baharda çıkan bir ot.
dediğim dedik çaldığım düdük: Fikrinde direnip başkalarının sözüne aldırmadığını anlatır.
deggelmek(denk gelmek): 1.Uymak, yakışmak, üzerine oturmak; 2.Rast gelmek, tesadüf
etmek, karşılaşmak; 3.Maddi yönden müsait olmak.
deggetmek:
İsabet ettirmek, denk getirmek, fırsat yakalamak, kıstırmak
değişdire:
nöbetleşe, dönüşümlü
değişik: Kız kardeşini
kayınbiraderine vererek, birbirlerinin eniştesi ve kayınbiraderi olma durumu.
Kadınlar da birbirinin görümcesidir.
değişik yapmek:
birbirinin kardeşiyle evlenmek
değnemek: Teker teker toplamak,
devşirmek.
değneyip toplamak: Bir araya getirmek, düzene sokmak, derleyip toplamak.
deha/dehacık:
(e) "işte, orada" anlamında gösterme edatı
dekcene: (z) Tam doğru olarak,
yalansız, ne eksik ne fazla (denkçe)
dekci: Çocuk oyunlarında
atışları isabetli olan.
deklemek: 1.Vurmak,
isabet ettirmek, 2.Nişan almak, istikamet belirlemek (denklemek)
dekleşmek:
Yetişmek, aynı hizaya veya seviyeye gelmek (denkleşmek)
dekleşdirmek: Bulup
buluşturmak, temin etmek (denkleştirmek)
delece: Tarladan harmana
buğday, arpa sapı getirmek için özel yapılmış, arabanın üzerine konulan ağaç
iskelet.
delece vurmek:
Ekini biçme aşamasını bitirip sap çekmek için arabaya delece koyma seviyesine
gelmek.
deleceyi indirmek: Sap çekme işi bittiğinden deleceyi indirip tahtaları koymak.
delgi: delme aleti
Deliahmet: Hatipoğlu Mahmut’un küçük oğlu, Mollaosmanın
kardeşi Ahmet Aykaç. 1906 Yılında doğdu. Yağcımahmut ve Emin Aykaç’ın
babasıdır, 1967’de vefat etti.
Deliali: Deliberberin torunu, Mandanın büyük oğlu 1931
doğumlu Ali Öztürk.
Deliban: Veyislerin Mehmet oğlu İbrahim Dadak. 1909
Yılında doğdu. Ağamehmet ve Kesginhalilin babalarıdır. 1982’de vefat etti.
Delibayram: Devrimbeşlerin Godalömerin küçük oğlu Ali
(Bayram) Aydın. 1929 Yılında doğdu. Çok çalışkan biri olarak tanındı, 1992’de
vefat etti.
Deliberber: Berber Ali Ustanın oğlu Mehmet Öncül. 1883
yılında doğdu. Babasından devraldığı mesleğin, Eğretli çıraklar yetiştirerek
bugüne ulaşmasını sağladı. Berberlerin Deliali Öztürk ve Emin Öztürk’ün
dedesidir. 1959 Yılında vefat etti.
Delibıdık: Çatalların Mustafa oğlu İbrahim Soylu. 1928
Yılında doğdu, Almanyalıyaşarın abisidir. 1989 Yılında vefat etti.
deli doyduğunnan yorulduğunu bilmez: Doyduğu zaman yemeyi bırakmayı, yorulduğu zaman durması
gerektiğini bilmez.
Delifadime: Tekelilerin Delinori kızı Fadime Taşkın. 1923 Yılında
doğdu. Babası askerden geldiğinde taze çocuktu, kulağına eğilip bağırarak
sevdiği için sersemlediği söyleniyor. Bakışlarına boşluk, sözlerine saflık
hakimdi. Eğret düğünlerinin neşe kaynağıydı, 1996’da vefat etti.
Deligız: İdirizlerin Arif eşi Ayşe İdi. Selimlerin Çolakömer
kızıdır, 1890 yılında doğdu. Çocukları ve torunları kendi lakabıyla
anılacaktır. 1939 Yılında vefat etti.
deligoyun:
Beynindeki kurttan dolayı dengesi bozulup et tutmayan koyun.
Deligüssün: Emetilerin Dikhasan eşi Gülsüm Kaya.
Ganimehmet kızı, Ganininhasanın ablasıdır. 1995 Yılında vefat etti.
Delihasan: Aliciklerin Ramazan oğlu Hasan Kırbaç. 1924
Yılında doğdu. Gençliğinde hak ettiği deliliğe evlenince tövbe ederek veda etmiş
ve bunu delicesine ilanen duyurmuş. Erken dönemde Eğret’ten ayrılmış ve çeşitli
şubelerinde çalışarak PTT’den emekli olmuş. 1989 Yılında 65 yaşındayken vefat
etmiş.
Delihava: Gasaplarınibram eşi Havva Eser. Hacalinin
Şebekahmet kızı, 1929 yılında doğdu, 2024’te vefat etti.
delik: 1.Duvara gömülmüş
kapaksız dolap, 2. Camsız çerçevesiz, ahır veya samanlık penceresi.
delilik etmek:
Delice davranmak.
Delimam: Veyislerin Ali oğlu Hacı İbrahim. 1862 Yılında
doğdu, 1882’de boşalan Cuma Camisi hatipliğini bir süre fahri olarak yaptı.
1886’da resmen atanmasından 1905’te vefatına kadar yirmi yıldan fazla hatiplik
yaptı. Bu görevinin yanında imamlık da yapmış olacak ki lakabı Deli İmam olarak
kalmış.
Delimaver: Tekirgızılar/Himmetoğlu Osman kızı Maver.
Mevlüt ve Hasan Haykır ustaların kardeşidir. Önce Kirpitçilerin Kadir’e vardı,
Ali Osman Kirkit’in anasıdır. Kocası ölünce onun kardeşi Körhalile vardı,
ayrıldılar. Eğret’te bir kocaya daha vardıktan sonra Karacahmetli bir beyle
evlendi ve orada vefat etti.
Delimehmet: 1. İdirizlerin Hamsincinin Mehmet idi,
(1913-1977). 2. İdirizlerin Gocaosmanın Mehmet İdis, (1911-1986), 3. Veyislerin
Delibanın Mehmet Dadak, (1933-2003).
Delimısdık: Çakırmehmetin büyük oğlu Mustafa Erdem. 1931
Yılında doğdu. Bir dönem yaptığı Belediye Başkanlığı sırasındaki radikal
kararlarıyla bu lakabı hak ettiği söyleniyor. 1998’de vefat etti.
delimsek: Delilik belirtileri
gösteren, deli gibi olan, dengesiz davranan, çılgın, sıradışı, uçuk kaçık kişi.
deliniñ derdi çörek: Saplantı haline gelen istekler için kullanılır.
Deliniñ getdiği odun
üsdünü gurutmaz: Yapılan iş, masrafını
karşılamadığı durumları anlatır. (Delinin getirdiği odun üstünü kurutmaz.)
Delinori: 1. Hasan oğlu Nuri Argunşah. Aslen
Eğretlilerdi, ama o 1895’te Afyon’da doğdu. Gulaksız Mehmet’in babası,
Takanorinin dedesidir. 1950 Yılında vefat etti. 2. Tekelioğlu İbrahim’in büyük
oğlu Nuri Taşkın. 1901 Yılında doğdu. Gocabıyık İbrahim ve Şükrü Taşkın’ın
babalarıdır. 1975’te vefat etti.
deli olmek:
1.Çok sinirlenmek, 2.Çok sevmek ve aşırı ilgi göstermek.
Delişükrü: Daldalların Ahmet oğlu Şükrü Dadak. 1914
Yılında doğdu, Sarıhasanın küçüğüdür. 1984 Yılında vefat etti.
Deliveli: Hacıahmetlerin Hacı Ahmet’in evlatlığı Veli
Emre. 1924 Yılında İlyen’de doğdu. Hacı Ahmet tarafından ağırlığınca altın
ödenerek evlatlık alındığı söyleniyor. Kendisi 1952’de vefat etti; tek kızı
Sultan, Sağırmahmutun Ziya Arslan eşidir.
Deliveyis: Veyislerin Ali oğlu Veyis. 1854 Yılında doğdu;
Hacalinin emmisi, Aliguru, Hamdihoca ve Çaparın dedeleridir. Cihan Harbinden
önce vefat etti.
deliye daş añmek: Birini yanlış bir harekete yönlendirir şekilde söz söylemek.
dellenmek:
1.Çok öfkelenmek (delilenmek), 2.Yaramazlık yapmak.
demci: Bir güvercin türü.
demediğini gomamek: Aklına gelen her şeyi söylemek.
demesine getmek: Düşüncesini dolaylı olarak söylemek, demeye getirmek.
démi: değil mi?
demir: Temel tahıl ölçüsü
birimi.
Demircimısdık: Bilallerin Mehmet oğlu Mustafa Kaynar. 1937
Yılında doğdu. Uzun yıllar demircilik yaptığı için böyle lakaplandı. Son
dönemde İzmir’de yaşadı, 2023 yılında vefat etti.
Demircisalek: Türkmenoğlu Kürdünmusa oğlu Salih Yakışır.
1921 Yılında doğdu, Kelyusufun abisidir. Uzun süre demircilik yapmış. 1987
Yılında vefat etti.
demirli: Bir demir tahılı ölçme
kabı.
demitden: Biraz önce, demin,
deminden.
deñ: Hadi başlayın, buyurun
anlamında ünlem.
Denden: Arzıların Türkmenoğlu Ömer’in oğlu Osman
Tüblek. 1910 Yılında doğdu, Çolakmusa ve Gurugafanın küçüğüdür. Neden böyle
lakaplandığı bilinmiyor. Nebi ve Siçanalinin babaları olan Denden 1972’de vefat
etti.
deñdi: Haydi, beklemeyin,
söyleyin, yapın anlamlarında ünlem.
dene: 1.buğday, 2.tane, adet
dene börülce:
kuru fasulye
dene deneye eş, bi gaşık dene aş olur: atasözü
dene dökmek:
Taneler çok olmak, bol ürün vermek.
dene dutmek: 1.Başaktaki
taneler dolgunlaşmak; 2.Taşımak veya satmak üzere arabaya buğday yüklemek.
dene götmek:
Kendi evinden harçlık yapmak amacıyla arpa buğday çalmak.
dének: sopa, değnek
denelemek:
1.Ayçiçeği, mısır, nar gibi şeylerin tanelerini çıkarmak; 2.Aşırı arpa buğday
yiyen hayvan rahatsızlanmak.
denelenmek:
Tarladaki hububatın tane tutması, olgunlaşmak.
deneli: ürün tanelerinin tam
olgunlaşması hali
denesiz: 1.Olgunlaşmamış, içi
boş ürün; 2.(mec)Faydasız boş şeyler konuşan
denesiz denesiz: (s-z) abuk subuk, boş sözler
dene yıkamek:
Un veya bulgur yapmak için buğdayı bol suda yıkayıp toz topraktan temizlemek.
dengilmek:
Dengesini kaybedip düşecek duruma gelmek
deñize varıp gelmesem, ekeniñ ardından hemen çıkarın: Nohutun ağzından söylenmiş bir söz. Bitkinin
tuzlu olduğunu, topraktan tuzu temin etmek için bir süre beklemese aslında
hemen çimleneceğini anlatır.
depbô: depo, ambar
Depbô: Su deposu ve onun
bulunduğu semt.
depcek: Belleme yaparken
ayakla kolay kuvvet almak için konulan tekmelik.
depdirmek:
Aşırı yağış ve tipi sonucu kar yığılmak.
depe: 1.Tepe, 2.Baş, uç
(Ağacın depesi)
depe depe:
(z) Yığma, ağzına kadar
depeli: Kafasında gösterşli
tüyler olan kuş.
deperotu: havuç
depesüsdü:
Baş aşağı (tepesi üstü)
depinmek: hoplayıp zıplamak
depişmek: eşeklerin birbiriyle
kavgası
depme: tekme, çifte
depmek: 1.At eşek tekme atmak,
2.Sağmal ineğin buzağısını emzirmeyi bırakması, 3.Dumanın bacadan çıkmayıp
içeriye basması, 4.Bir şeyi basa basa doldurmak, tıkmak; 5.Yara başka bir
yerden çıkmak.
derdi deviye dek/denk: Derdi deve kadar büyük veya derdi bir devenin taşıyabileceği
büyüklükte anlamına gelir.
Dereköy: Taş döşenmediği ve çamurdan geçilmediği
zamanlarda Guyuderesi böyle adlandırılırdı.
deriñ: derin
derman gelmemek: Söz dinletememek, güç yetirememek.
dermanı kesilmek: Yorgunluktan, halsizlikten gücü azalmak.
dernek: eğlence amaçlı
toplanma
dert: hayvan ciğerinde
görülen hastalık belirtisi
dertli: 1.İç organlarında hastalık
olan kişi veya hayvan, 2.Hasta hayvanın iç organı
desde: biçilmiş ekinin uzun
bir sıra halinde toplanmış hali
desdeci: orakçının ardından
annatla deste yapan
desde dırmık:
(i) Annat ve tırmık kullanarak biçilen ekini toplama işi.
desdedırmık etmek: Biçilen ekini orakçının ardından toplamak.
desde etmek:
Biçilen ekini deste haline getirmek.
desdi: testi
desdire: testere
desdivancı:
Kır bekçisi, ekin bekçisi, korucu.
desîre: Uydurma, yalan söz.
deşilemek:
Deşmek ile eşelemek fiillerinden uydurulmuş melez bir başka fiil. İkisinin
anlamını da taşır.
deşilesice:
Çok yemek yiyenlere söylenen kötü dilek sözü.
deşirikli:
Derli toplu olan, düzenliliği seven, becerikli kimse.
déşirmek: derlemek, toplamak,
bir araya getirmek (devşirmek)
devebuynu:
Öküz arabasında ok ile boyunduruğu birbirine bağlayan, eğri demir veya ağaç
kısım.
devedabanı:
Baharda pembe çiçek açtığında kökündeki küçük yumru yenilebilen ve ağızda
kekremsi bir tat bırakan bitki.
devehamıdı: (mec) sucuk
Devenine: Çatalların İsmail’in ikinci eşi Hatice Gülen.
Gırhasanların Mehmet kızı, Batıkmehmetin halasıdır. 1881 Yılında doğdu. Topçu
ile Potuğun annesi ve Potuğun öyle lakaplanmasının da baş sebebi olduğu
anlaşılıyor. Devenine 1949 yılında vefat etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder