15 Şubat 2024

daban - Devenine


daban: 1.Yer, zemin (taban); 2. Esas, asıl; 3.Tarla sürülüp tohum saçıldıktan sonra atılan gübre; 4.Zemin kat; 5.Taşsız, düz, verimli tarla.

dabanca atmek: Tabancayla ateş etmek.

daban tatdası: Arabanın zeminine konulan tahta.

dâbiyet: Huy, karakter, tabiat.

dâbiyetsiz: Kötü karakterli, kötü huylu, ahlaksız.

dâcık/değacık: (e) İşte, bak orada anlamında gösterme sözü.

dadanmek: Alışmak, bir yere musallat olmayı alışkanlık haline getirmek.

dadı gaçmek: Güzel bir durum kötüleşmek, zevki kalmamak.

dadı gelmek: Hoşa gider bir tat kazanmak, beğenilir zevk verir hale gelmek.

dadını gaçırmek: İyi giden bir durumu bozmak, münasebetsizlik etmek.

dadırmek: biraz vermek, tattırmak

dadı yok: İyiye gitmeyen işler için söylenir; sağlığım bozuk, işler kesat, moralim bozuk gibi

dagge: dakika

daggesinde: Hemen, o anda.

Dağ: Güneyde Resulbaba Tepesi ve İlbulak Dağı eteklerindeki meşelik bölge.

dağa gitmek: Arabayla dağa giderek yakacak meşe getirmek.

dağda doñuzu êsik: Çok zengin.

dağ eriği: Yemeye elverişli olmayan, daha çok pestili çıkarılan, dağda yetişen acı ve sert erik türü.

dağık: dağınık, perişan

dağılamek: kaşınacak şekilde ısırmak

dah/daha/deh: Hayvanları yürütme ünlemi.

dâhala: (e) "hala" edatı böyle de söylenir (daha hala)

dahan: tahin

dahanelvası: tahin helvası

dah/adah gitmek: Çocuklar için gezmeye, attaya gitmek.

dakanak: borç

dakı: Düğünde gelin ve damada takılan zînet, takı.

dakı dakıvemek: Ardı ardına vurmak.

dakım: Sigara ağızlığı.

Dakım: Delimamların İbrahim oğlu Ahmet Soydan. Afyon’da oturur.

dakışmek: İki kişinin arası açılmak, sürtüşmek.

dakleşmek: 1.dokunmak, temas etmek, kucalamak; 2.ilişmek, tahrik etmek, sataşmak.

dakma: 1.Anası ölünce başka bir anayı emmeye alıştırılan kuzu, buzağı; 2.sahte, seyyar, geçici

dakmamek: Önem vermemek, dikkate almamak, saymamak.

dalamek: 1.Isırmak, köpeğin insanı ısırması; 2.Keçi kılından veya yünden yapılma giysinin vücutta batma ve kaşıntı yapması; 3.Dikenli bitkiler ve özellikle ısırgan otunun vücuda batması; 4.Karınca, bit, tahtakurusu gibi haşerelerin vücudu ısırması.

dalbıdak gırılmek: Sebze ve meyvede çok fazla ürün olmak. (Bi fişne va, dalbıdak gırılıyo.)

dalbınmek: Aceleyle suya dalıp çıkmak suretiyle yıkanmak.

Daldallañguyu: Pazaryeri, Eyüpçetinin ev ve Tunanın ev arasındaki aralıkta dolaplı kuyu. Gatçayırdaki sereñli iki kuyudan biri de Daldalların olduğu söyleniyor, ama tam olarak kimin kazdırıldığı meçhul.

daldaşşak: (s) anadan doğma, çırılçıplak 

daldırma: Üzüm dalını toprakla örterek köklendirme yöntemi.

dalına basmek: Hoşlanmadığı bir şey yaparak birini kızdırmak.

dam: 1.ahır, 2.hapishane

dama girmek: Cezaevine düşmek.

damağını galdırmek: Korkmuş birinin damağına parmakla basarak korkusunu gidermek.

damarı dutmek: Aksiliği tutmak, huysuzluğu üzerinde olmak.

dambeş: Toprak binanın üst kısmı.

dambeş akmek: Yağmur kar suları çorak aralarından sızarak aşağıya akmak.

dambeş sıvamek: Yağmur geçirmemesi için çorakla dambeşi sağlamlaştırmak.

Damcıgızı: Guycuların Abdurrahman eşi Ümmühan Mola. Damcı Ahmet kızı, 1901 yılında doğdu. Ailesi sonradan göçtüğü için Ümmühan Hanım Eğret’teki Damcıların son ferdi olarak biliniyor. 1976 Yılında vefat etti.

dam deliği: Ahırdan dışarıya hayvan tersi atmaya yarayan delik, bok deliği.

damı damlamaz, çocuğu âlamaz: Kendisini oyalayacak iş ve çoluk çocuğu yok, bu yüzden kaygısız.

damızlık: 1.Yoğurt veya peynir mayası, 2.Soyu devam etsin diye evde bırakılan iyi cins erkek hayvan;  3.Süt veren ve cinsi devam ettirilmek istenen hayvan; 4.Harcanacak şeylerin tekrar çoğalması dileğiyle saklanan küçük bir kısmı; 5.Bir şeyin içinden seçilen en iyi, en kalitelisi.

damlam: Çok az miktar, damla.

damzırmek: 1.damlatmak, 2.Hastanın ağzına azar azar su vermek.

dana: Altı, dokuz, on, otuz, kırk, atmış, doksan gibi sayılardan sonra kullanılan “tane”

danaburnu: Toprak altında yaşayıp sebze köklerini yiyen zararlı bir böcek.

Danagafa: Tekelilerin Mustafa oğlu Hüseyin Temel. 1927 Yılında doğdu; Pangecinin abisidir. Erken dönemde İzmir’e yerleşti ve 2004 yılında orada vefat etti.

Danagızı: 1.Dananınismail kızı Ayşe. 1870 Yılında doğdu. Konyalı Mehmet Kurt’un kaynanasıdır. 1925 Yılından önce vefat ettiği sanılıyor. 2. Dananınismail kızı Şerife, 1876 yılında doğdu. Önce Sarıoğlu Mehmet’e vardı, kocası öldükten sonra onun kardeşi Sarıoğlu Osman’a vardı. İkici eşi de harpte kalınca Veyislerin Hasan’a (Ösüzömerin dedesi) vardı ve 1947 yılında o kapıda Şerife Dadak olarak vefat etti. Bu iki kız kardeş Danagızı olarak bilinirlerdi.

Dananıñçolak: Antalya/Konyalı Ahmet oğlu Mehmet Kurt. 1899 Yılında doğdu. Eğret’e yerleşip Dumanoğlu Halil kızı Emine ile evlendi. Kaynanası Danagızı Ayşe Hanıma izafeten Konyalımehmete Dananınmehmet demeye başladılar. Harpte kolu kopunca Dananınçolak oldu. Arapların şehit yetimi Ömer’i evlat edindi, Çolaklar sülalesinin dedeliğidir; 1972 yılında vefat etti.

Dandırgırı: Dandır köylerine yakın mevki adı.

dangırdamak: Bağırarak konuşmak.

danıp danışmak: Sorup fikir almak.

dañına dañına: (z) inadına, kızdıracak şekilde

dañına gitmek: sinirine dokunmak

darak: 1.tarak, 2.Ayağın parmaklara yakın olan kısmı, ayak tarağı.

daraklı: Tarak kemiği geniş olan ayak.

daramalı: Otomatik silah

dar atmek: Aceleyle bir yere sığınmak, kaçmak.

darçın: tarçın

dargarınlı: kıskanç

darın: 1.Hemen, aceleyle; 2.Güçlükle.

dartı: 1.Ölçü, ağırlık, tartı; 2.Terazi, kantar gibi ağırlık ölçme aletleri.

dartmek: 1.Ağırlığı kaldırma denemesi yapmak; 2.Gözüne kestirmek

dar vakit: Sıkışık zaman, ikindiden sonra akşam ezanına yakın zaman.

daşa çıkmek: Evlilik resmi işlemlerini başlatmak üzere şehre gitmek.

daşıra: aşırı, fazla

daşıra gitmek: haddini aşmak, sınırı zorlamak

daşlı: İçindeki sert taneciklerden dolayı yemesi hoşa gitmeyen ahlat.

daşlıca: Kümes hayvanlarının midesi, taşlık.

daşlıköy: mezarlık

daşşaklı: İğdiş edilmemiş hayvan.

Daştarla: Bir mevki adı (Taşlı Tarla)

dat: lezzet, tat

datdemek: 1.Sürü hayvanı veya koşum hayvanını yürütmek için komut vermek. 2.(mec) motorlu aracı sürmek (dah demek)

datdevemek: Kaba, kontrolsüz ve hızlı bir şekilde birinin üzerine birşeyler salmak. (dah deyivermek)

dat duz: (i) Rahat, huzur (tat tuz)

dat vemek: Bıkkınlık, usanç, bezginlik verecek biçimde aynı şeyleri tekrar etmek (tat vermek)

davılcı: 1.Düğün çalgıcıları içinde davulu çalan, 2.(mec) Çok yalan söyleyen

Davılcı: 1. Ayanoğlu Ahmet’in oğlu İbrahim Patlar. 1910 Yılında doğdu; Sağırömer ve Patlağınismailin küçüğü, Çete ve Gaygısızın büyüğüdür. Söylediklerinin doğru olmadığını bildikleri halde insanlara kendini dinletirmiş; o kadar tatlı anlatımı var. Koruculuk ve çayır bekçiliği yapardı. 1978 Yılında Dağ’da odun arabasından düşüp vefat etti. 2. Şavalın Süleyman Özdemir.

Davılcıarif: Hacıların Süleyman oğlu Arif Azbay. 1893 Yılında doğdu, Kelalinin abisidir. 1959 Yılında vefat etti.

davıllâ: Düğün çalgı takımının tamamı (davullar)

davranmek: Acele etmek, çabuk olmak.

davşan: tavşan

davşangulağı: 1.Çift, 2.Tavla oyununda çift sayı, mars.

dayak: 1.Bir şeyin devrilmemesi için bir tarafına verilen destek, dayanak; 2.Arabaya yük konulurken yanlara konulan uzun sopa.

dayama: Arabanın yan tahtalarının dayandığı direkler

dayama tatdası: Arabanın yan tahtaları

dayı: Torpil, dayanak

Dayı: 1.Selimlerin Bekir oğlu Hasan Hüseyin Yola. 1894 Yılında doğdu. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor, Vahit Usta’nın dedesidir. 1983 Yılında vefat etti. 2. Gödenlerin Bekiroğlu Mehmet Dadak. 1908’de doğdu. Bakkalsüleymanın babasıdır, 1989’da vefat etti.

dâyim: Sürekli, daima, daim.

debertmek: 1.Fırındaki ekmeklerin yerini değiştirerek hepsinin aynı kıvamda pişmesini sağlamak; 2.Külü yararak ateşin meydana çıkmasını sağlamak.

debildemek: İyileşmeye başlayan hasta veya yeni yürümeye başlayan çocuk düşe kalka yürümek.

debilenmek: Kımıldamak, hareket etmek, çırpınmak, debelenmek.

debirdek: Küçük davul, trampet

debirdekci: Düğün çalgıları içinde trampet çalan

dede: 1.Beştaş veya dokuztaş oyunu, 2.Dokuztaş oyununda üç taşın yan yana gelmesiyle elde edilen sayı, 3.Bazılarına göründüğüne inanılan evliya, ruhani.

Dedebaşı: Alagır çıkışında türbe bulunan yer ve o civarın adı.

dedeli: Evliya ruhlarının görüldüğü yer.

dedemantarı: Yenmeyen mantar türlerinin genel adı.

Dedemısdık: İdirizlerin Sarımehmedin büyük oğlu Mustafa İdis. 1903 Yılında doğdu. Gambırtevfik, Gıdakömer, Saralosman ve Yalamaşükrünün abisi; Kelidirizin babasıdır. 1975 Yılında vefat etti.

dedesakalı: Yaprakları yenilen, baharda çıkan bir ot.

dediğim dedik çaldığım düdük: Fikrinde direnip başkalarının sözüne aldırmadığını anlatır.

deggelmek(denk gelmek): 1.Uymak, yakışmak, üzerine oturmak; 2.Rast gelmek, tesadüf etmek, karşılaşmak; 3.Maddi yönden müsait olmak.

deggetmek: İsabet ettirmek, denk getirmek, fırsat yakalamak, kıstırmak

değişdire: nöbetleşe, dönüşümlü

değişik: Kız kardeşini kayınbiraderine vererek, birbirlerinin eniştesi ve kayınbiraderi olma durumu. Kadınlar da birbirinin görümcesidir.

değişik yapmek: birbirinin kardeşiyle evlenmek

değnemek: Teker teker toplamak, devşirmek.

değneyip toplamak: Bir araya getirmek, düzene sokmak, derleyip toplamak.

deha/dehacık: (e) "işte, orada" anlamında gösterme edatı

dekcene: (z) Tam doğru olarak, yalansız, ne eksik ne fazla (denkçe)

dekci: Çocuk oyunlarında atışları isabetli olan.

deklemek: 1.Vurmak, isabet ettirmek, 2.Nişan almak, istikamet belirlemek (denklemek)

dekleşmek: Yetişmek, aynı hizaya veya seviyeye gelmek (denkleşmek)

dekleşdirmek: Bulup buluşturmak, temin etmek (denkleştirmek)

delece: Tarladan harmana buğday, arpa sapı getirmek için özel yapılmış, arabanın üzerine konulan ağaç iskelet.

delece vurmek: Ekini biçme aşamasını bitirip sap çekmek için arabaya delece koyma seviyesine gelmek.

deleceyi indirmek: Sap çekme işi bittiğinden deleceyi indirip tahtaları koymak.

delgi: delme aleti

Deliahmet: Hatipoğlu Mahmut’un küçük oğlu, Mollaosmanın kardeşi Ahmet Aykaç. 1906 Yılında doğdu. Yağcımahmut ve Emin Aykaç’ın babasıdır, 1967’de vefat etti.

Deliali: Deliberberin torunu, Mandanın büyük oğlu 1931 doğumlu Ali Öztürk.

Deliban: Veyislerin Mehmet oğlu İbrahim Dadak. 1909 Yılında doğdu. Ağamehmet ve Kesginhalilin babalarıdır. 1982’de vefat etti.

Delibayram: Devrimbeşlerin Godalömerin küçük oğlu Ali (Bayram) Aydın. 1929 Yılında doğdu. Çok çalışkan biri olarak tanındı, 1992’de vefat etti.

Deliberber: Berber Ali Ustanın oğlu Mehmet Öncül. 1883 yılında doğdu. Babasından devraldığı mesleğin, Eğretli çıraklar yetiştirerek bugüne ulaşmasını sağladı. Berberlerin Deliali Öztürk ve Emin Öztürk’ün dedesidir. 1959 Yılında vefat etti.

Delibıdık: Çatalların Mustafa oğlu İbrahim Soylu. 1928 Yılında doğdu, Almanyalıyaşarın abisidir. 1989 Yılında vefat etti.

deli doyduğunnan yorulduğunu bilmez: Doyduğu zaman yemeyi bırakmayı, yorulduğu zaman durması gerektiğini bilmez.

Delifadime: Tekelilerin Delinori kızı Fadime Taşkın. 1923 Yılında doğdu. Babası askerden geldiğinde taze çocuktu, kulağına eğilip bağırarak sevdiği için sersemlediği söyleniyor. Bakışlarına boşluk, sözlerine saflık hakimdi. Eğret düğünlerinin neşe kaynağıydı, 1996’da vefat etti.

Deligız: İdirizlerin Arif eşi Ayşe İdi. Selimlerin Çolakömer kızıdır, 1890 yılında doğdu. Çocukları ve torunları kendi lakabıyla anılacaktır. 1939 Yılında vefat etti.

deligoyun: Beynindeki kurttan dolayı dengesi bozulup et tutmayan koyun.

Deligüssün: Emetilerin Dikhasan eşi Gülsüm Kaya. Ganimehmet kızı, Ganininhasanın ablasıdır. 1995 Yılında vefat etti.

Delihasan: Aliciklerin Ramazan oğlu Hasan Kırbaç. 1924 Yılında doğdu. Gençliğinde hak ettiği deliliğe evlenince tövbe ederek veda etmiş ve bunu delicesine ilanen duyurmuş. Erken dönemde Eğret’ten ayrılmış ve çeşitli şubelerinde çalışarak PTT’den emekli olmuş. 1989 Yılında 65 yaşındayken vefat etmiş.

Delihava: Gasaplarınibram eşi Havva Eser. Hacalinin Şebekahmet kızı, 1929 yılında doğdu, 2024’te vefat etti.

delik: 1.Duvara gömülmüş kapaksız dolap, 2. Camsız çerçevesiz, ahır veya samanlık penceresi.

delilik etmek: Delice davranmak.

Delimam: Veyislerin Ali oğlu Hacı İbrahim. 1862 Yılında doğdu, 1882’de boşalan Cuma Camisi hatipliğini bir süre fahri olarak yaptı. 1886’da resmen atanmasından 1905’te vefatına kadar yirmi yıldan fazla hatiplik yaptı. Bu görevinin yanında imamlık da yapmış olacak ki lakabı Deli İmam olarak kalmış.

Delimaver: Tekirgızılar/Himmetoğlu Osman kızı Maver. Mevlüt ve Hasan Haykır ustaların kardeşidir. Önce Kirpitçilerin Kadir’e vardı, Ali Osman Kirkit’in anasıdır. Kocası ölünce onun kardeşi Körhalile vardı, ayrıldılar. Eğret’te bir kocaya daha vardıktan sonra Karacahmetli bir beyle evlendi ve orada vefat etti.

Delimehmet: 1. İdirizlerin Hamsincinin Mehmet idi, (1913-1977). 2. İdirizlerin Gocaosmanın Mehmet İdis, (1911-1986), 3. Veyislerin Delibanın Mehmet Dadak, (1933-2003).

Delimısdık: Çakırmehmetin büyük oğlu Mustafa Erdem. 1931 Yılında doğdu. Bir dönem yaptığı Belediye Başkanlığı sırasındaki radikal kararlarıyla bu lakabı hak ettiği söyleniyor. 1998’de vefat etti.

delimsek: Delilik belirtileri gösteren, deli gibi olan, dengesiz davranan, çılgın, sıradışı, uçuk kaçık kişi.

deliniñ derdi çörek: Saplantı haline gelen istekler için kullanılır.

Deliniñ getdiği odun üsdünü gurutmaz: Yapılan iş, masrafını karşılamadığı durumları anlatır. (Delinin getirdiği odun üstünü kurutmaz.)

Delinori: 1. Hasan oğlu Nuri Argunşah. Aslen Eğretlilerdi, ama o 1895’te Afyon’da doğdu. Gulaksız Mehmet’in babası, Takanorinin dedesidir. 1950 Yılında vefat etti. 2. Tekelioğlu İbrahim’in büyük oğlu Nuri Taşkın. 1901 Yılında doğdu. Gocabıyık İbrahim ve Şükrü Taşkın’ın babalarıdır. 1975’te vefat etti.

deli olmek: 1.Çok sinirlenmek, 2.Çok sevmek ve aşırı ilgi göstermek.

Delişükrü: Daldalların Ahmet oğlu Şükrü Dadak. 1914 Yılında doğdu, Sarıhasanın küçüğüdür. 1984 Yılında vefat etti.

Deliveli: Hacıahmetlerin Hacı Ahmet’in evlatlığı Veli Emre. 1924 Yılında İlyen’de doğdu. Hacı Ahmet tarafından ağırlığınca altın ödenerek evlatlık alındığı söyleniyor. Kendisi 1952’de vefat etti; tek kızı Sultan, Sağırmahmutun Ziya Arslan eşidir.

Deliveyis: Veyislerin Ali oğlu Veyis. 1854 Yılında doğdu; Hacalinin emmisi, Aliguru, Hamdihoca ve Çaparın dedeleridir. Cihan Harbinden önce vefat etti.

deliye daş añmek: Birini yanlış bir harekete yönlendirir şekilde söz söylemek. 

dellenmek: 1.Çok öfkelenmek (delilenmek), 2.Yaramazlık yapmak.

demci: Bir güvercin türü.

demediğini gomamek: Aklına gelen her şeyi söylemek.

demesine getmek: Düşüncesini dolaylı olarak söylemek, demeye getirmek.

démi: değil mi?

demir: Temel tahıl ölçüsü birimi.

Demircimısdık: Bilallerin Mehmet oğlu Mustafa Kaynar. 1937 Yılında doğdu. Uzun yıllar demircilik yaptığı için böyle lakaplandı. Son dönemde İzmir’de yaşadı, 2023 yılında vefat etti.

Demircisalek: Türkmenoğlu Kürdünmusa oğlu Salih Yakışır. 1921 Yılında doğdu, Kelyusufun abisidir. Uzun süre demircilik yapmış. 1987 Yılında vefat etti.

demirli: Bir demir tahılı ölçme kabı.

demitden: Biraz önce, demin, deminden.

deñ: Hadi başlayın, buyurun anlamında ünlem.

Denden: Arzıların Türkmenoğlu Ömer’in oğlu Osman Tüblek. 1910 Yılında doğdu, Çolakmusa ve Gurugafanın küçüğüdür. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. Nebi ve Siçanalinin babaları olan Denden 1972’de vefat etti.

deñdi: Haydi, beklemeyin, söyleyin, yapın anlamlarında ünlem.

dene: 1.buğday, 2.tane, adet

dene börülce: kuru fasulye 

dene deneye eş, bi gaşık dene aş olur: atasözü

dene dökmek: Taneler çok olmak, bol ürün vermek.

dene dutmek: 1.Başaktaki taneler dolgunlaşmak; 2.Taşımak veya satmak üzere arabaya buğday yüklemek.

dene götmek: Kendi evinden harçlık yapmak amacıyla arpa buğday çalmak. 

dének: sopa, değnek

denelemek: 1.Ayçiçeği, mısır, nar gibi şeylerin tanelerini çıkarmak; 2.Aşırı arpa buğday yiyen hayvan rahatsızlanmak.

denelenmek: Tarladaki hububatın tane tutması, olgunlaşmak.

deneli: ürün tanelerinin tam olgunlaşması hali

denesiz: 1.Olgunlaşmamış, içi boş ürün; 2.(mec)Faydasız boş şeyler konuşan

denesiz denesiz: (s-z) abuk subuk, boş sözler

dene yıkamek: Un veya bulgur yapmak için buğdayı bol suda yıkayıp toz topraktan temizlemek.

dengilmek: Dengesini kaybedip düşecek duruma gelmek

deñize varıp gelmesem, ekeniñ ardından hemen çıkarın: Nohutun ağzından söylenmiş bir söz. Bitkinin tuzlu olduğunu, topraktan tuzu temin etmek için bir süre beklemese aslında hemen çimleneceğini anlatır.

depbô: depo, ambar

Depbô: Su deposu ve onun bulunduğu semt.

depcek: Belleme yaparken ayakla kolay kuvvet almak için konulan tekmelik.

depdirmek: Aşırı yağış ve tipi sonucu kar yığılmak.

depe: 1.Tepe, 2.Baş, uç (Ağacın depesi)

depe depe: (z) Yığma, ağzına kadar

depeli: Kafasında gösterşli tüyler olan kuş.

deperotu: havuç

depesüsdü: Baş aşağı (tepesi üstü)

depinmek: hoplayıp zıplamak

depişmek: eşeklerin birbiriyle kavgası

depme: tekme, çifte

depmek: 1.At eşek tekme atmak, 2.Sağmal ineğin buzağısını emzirmeyi bırakması, 3.Dumanın bacadan çıkmayıp içeriye basması, 4.Bir şeyi basa basa doldurmak, tıkmak; 5.Yara başka bir yerden çıkmak.

derdi deviye dek/denk: Derdi deve kadar büyük veya derdi bir devenin taşıyabileceği büyüklükte anlamına gelir.

Dereköy: Taş döşenmediği ve çamurdan geçilmediği zamanlarda Guyuderesi böyle adlandırılırdı.

deriñ: derin

derman gelmemek: Söz dinletememek, güç yetirememek.

dermanı kesilmek: Yorgunluktan, halsizlikten gücü azalmak.

dernek: eğlence amaçlı toplanma

dert: hayvan ciğerinde görülen hastalık belirtisi

dertli: 1.İç organlarında hastalık olan kişi veya hayvan, 2.Hasta hayvanın iç organı

desde: biçilmiş ekinin uzun bir sıra halinde toplanmış hali

desdeci: orakçının ardından annatla deste yapan

desde dırmık: (i) Annat ve tırmık kullanarak biçilen ekini toplama işi.

desdedırmık etmek: Biçilen ekini orakçının ardından toplamak.

desde etmek: Biçilen ekini deste haline getirmek.

desdi: testi

desdire: testere

desdivancı: Kır bekçisi, ekin bekçisi, korucu.

desîre: Uydurma, yalan söz.

deşilemek: Deşmek ile eşelemek fiillerinden uydurulmuş melez bir başka fiil. İkisinin anlamını da taşır.

deşilesice: Çok yemek yiyenlere söylenen kötü dilek sözü.

deşirikli: Derli toplu olan, düzenliliği seven, becerikli kimse.

déşirmek: derlemek, toplamak, bir araya getirmek (devşirmek)

devebuynu: Öküz arabasında ok ile boyunduruğu birbirine bağlayan, eğri demir veya ağaç kısım.

devedabanı: Baharda pembe çiçek açtığında kökündeki küçük yumru yenilebilen ve ağızda kekremsi bir tat bırakan bitki.

devehamıdı: (mec) sucuk

Devenine: Çatalların İsmail’in ikinci eşi Hatice Gülen. Gırhasanların Mehmet kızı, Batıkmehmetin halasıdır. 1881 Yılında doğdu. Topçu ile Potuğun annesi ve Potuğun öyle lakaplanmasının da baş sebebi olduğu anlaşılıyor. Devenine 1949 yılında vefat etti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder