götü boklu:
Pis, değersiz, beş para etmez.
götüñe sok:
Argoda, senin olsun, ne yaparsan yap anlamında kullanılır.
götün götün:
(z) Geri geri, arka arka, kıçın kıçın.
götünü atmek:
Bir arabanın arka tekerlerinden tutarak arka kısmının yerini değiştirmek.
götünü hapazliyelek
çıkmek: İstediği sonucu
alamamak, beklediğine nail olamadan ayrılmak, hayal kırıklığı yaşamak. (Müdüre
derdimizi añnatdık emme götümüzü hapazliyelek çıkdık.)
götünü yırtmek:
Bağırmak, feryat etmek.
götüre: Alışverişte toptan
yapılan pazarlık veya toptan yapılan iş (götürü)
göynek: Uzun, etekli, entari
şeklinde erkek iç giysisi.
göynü dönmek:
Midesi bulanmak, kusacak gibi olmak.
göynü geçmek:
İçi geçmek, uyuklamak.
göynünü etmek:
Yumuşak sözlerle razı ve memnun etmek.
göynü olmek:
Sevip istemek, razı olmak, kabul etmek.
göynü olursa göynek geydiri: Canı isterse her işi yapabilir.
göynü yok: Razı olmamak; isteksizlik, şevksizlik hali.
göynü yok orağa yan yan gider ırağa: Çalışmaya niyeti olmayan oradan uzaklaşır.
göz: 1.Evin her bir odası,
2.Üzüm dalında meyve tomurcuğu, 3.Nazar.
göz ağartmek:
Sinirinden ya da korkutmak için gözlerinin akını göstererek bakmak.
gözel: güzel
Gözelali: Arapların Şükrü oğlu Ali Tok. 1922 Yılında
dünyaya geldi; Gözeliban ve Gözelmehmetin abisidir. Ömrünü çobanlık yaparak
tükettiği söylenebilir. 1995’te vefat etti.
Gözeliban: Arapların Şükrü’nin ortanca oğlu İbrahim Tok.
1931 Yılında doğdu. Köyün sığırını gütmesiyle tanırdık, 1997’de vefat etti.
gözelim: Sevgi ve şefkat
bildiren hitap ünlemi (güzelim)
gözelim
ağlameyi gülmeynen geçirmek: Çocuk
ağlayacağı yerde, büyüklerinin etkisiyle gülmek.
Gözelmehmet: Arapların Şükrü’nün küçük oğludur, 1942 yılında doğdu.
Oğlanlar büyüyünce onların etkisiyle İzmir’e göçtü. Orada 2013 yılında vefat
etti.
gözemek:1.Örme ya da dokuma
eşyanın delik yerini örerek yamamak, 2.Kuruyan, kırılan fidanların yerine
yenisini dikmek.
gözer: Geniş gözenekli,
deriden örülen büyük kalbur.
gözetlemek:
Gözkulak olmak, nezaret etmek, sakınmak, korumak.
göz gulak olmek: Birinin ya da bir şeyin korunmasında dikkatli olmak.
göz izan: (i) Duruş, karakter,
genel kültür
göz nuru dökmek: İnce işler için emek harcamak.
gözü açık gitmek: Beklediği şeyleri görmeden ölmek.
gözü akmek:
Gözü yaralanıp kör olmak, göz yuvarlağı yerinden düşmek suretiyle kör olmak,
gözü çıkmak.
gözü gararmek:
Yorgunluk veya halsizlikten gözleri iyi görmemek.
gözü göynü açılmek: Sıkıntıdan kurtulup ferahlamak.
gözüğen:1. Görünen, gözüken;
2.Anlaşıldığı kadarıyla, tahminen.
gözü kesmek:
Bir şeyi yapabilme konusunda kendine güvenmek.
gözüñe diziñe dursuñ: Nankörlük edene yapılan ilenç sözü.
gözünü ayırmamek: İstenmeyen davranışı yapmaması için birine dikkat etmek.
gözünüñ öñünden gitmemek: Hiç unutmamak.
gözü tavıkgarası olmek: Katarakt hastası olmak.
gözü yerde:
Düşmeye meyyal, çok sık düşen şey.
göz va izan va:
Bir şeyin görme ve akıl yoluyla anlaşılacağını anlatır.
gubarmek:1.Gururlanmak,
kibirlenmek, 2.Dövüşmek üzere olan horoz veya hindi kabararak kavga pozisyonuna
geçmek.
gucak: Kolları arasına alma
durumu, kucak
gucak çocuğu:
Henüz yürümeye başlamamış, kucakta gezdirilen çocuk.
gucak gucak:
(ü) Yeni yürüyen çocuğu kucaklamaya çağırma sözü.
gudum galdırmek: Ortalığı dağıtmak, tozu dumana katmak. Özellikle çocukların
kapalı yerde, ev içinde oynadıkları oyun dağınıklığı için kullanılır.
gudübet: Uğursuz, biçimsiz,
kaba kimse.
gudümsüz: uğursuz
gudüret: İlahi güç (kudret)
guğurmek: Güvercin boğuk sesle
ötmek.
gula: Vücudu koyu sarı,
kuyruk ve yelesi siyah at (kula)
Gula: Omarcıkların İsmail oğlu Abdullah Sağlam. 1936
Yılında doğdu. Aktif bir kişiliğe sahipti; Belediye Başkanlığına aday oldu,
Korumada zaman zaman görev almaktan geri durmadı. Seçimi kaybettikten sonra
İzmir’e taşındı. Emeklilik sonrası vaktinin çoğunu Anıtkaya’da geçirirdi, 2021’de
vefat etti.
gulağı ağır eşitmek: Kulağı iyi duymamak.
gulağım diñnê: Söylediklerine önem vermiyorum, görünüşte dinliyorum (Onu
benim gulağım diñnê.)
gulağına çalınmek: Kulağına gelmek, tesadüfen işitmek.
gulağına gitmek: Duymak, duyulmak.
gulağına guymek: Aklına sokmak, bir bilgiyi sızdırıp kişiyi bir duruma
hazırlamak.
gulağına sokmek: Zamanı gelince hatırlaması için bir şey söylemek, fikir
aşılamak.
gulağına sölemek: Başkalarının işitmeyeceği biçimde fısıldamak.
gulağında galmek: Unutmamak, hatırlamak.
gulağıñda olsuñ: Unutma
gulağını çekmek: Kötü davranışı bir daha yapmaması için ikaz etmek.
gulağını çiñiletmek: Birini anmak.
gulakda galmamek: Söylenenleri hatırlayamamak.
gulakdan dolma:
Başkasından duyularak elde edilen bilgi.
Gulaksız: 1.Delinorinin oğlu Mehmet Argunşah. 1915’te doğdu,
Kümüğün abisi, Takanorinin babasıdır. Gençliğinde deli bir adammış, son
zamanlarında küçük dükkanında bayat büskivi satar, yemeni yamardı. Akılda kalan
başka özelliği enfiye çekmesi ve sürekli başını sallamasıydı. 1985’te vefat
etti. 2. Keçioğlu Ali’nin oğlu İbrahim Seçan. (1921-2004)
gulâ tozu:
Kulak arkası, kulak dibi
guldur: Bir testisli olan
erkek.
Guldurarif: Selimlerden Mehmet oğlu Arif Seçen. 1869 Yılında
doğdu, Melezin küçüğü; Keçiniali ve Kahyamehmetin babasıdır. 1947 Yılında vefat
etti.
Gulfü: İhlas suresi.
gul haggı:
İnsanların birbirine geçen hakları, emekleri.
Guliz: Hassönlerin Mahmut oğlu Osman Koç. 1926 Yılında
doğdu. Küçükken yetim kaldı, annesi Eyüpçetine vardı, bu yüzden İbrahim, Mehmet
ve Osman Çetin kardeşlerle karınkardeştir. Anıtkaya belediyelik olunca bir
dönem mahalle muhtarlığı yaptı. 2011 Yılında vefat etti.
Guliziñguyu: Daştarla Akgaya arasında, yolun iki yakasında
birer sereñli kuyu vardı. Bunların hangisi Gocaguliz hayratı olduğu bilinmiyor;
ama birinin yerine torunu Kadir Haykır tarafından çeşme yaptırıldı.
gullap: 1.Kapıyı tutan, dövme
demirden yapılmış menteşe; 2.Kapı sürgüsü.
gulunç: 1.Kürek kemiklerinin
arası, 2.Sırt ağrısı, yel.
gulunç durmek:
Soğuktan kasları kasılmak.
gul yapısı:
İnsan eliyle yapılmış, eksikleri olabilecek şey.
gumbar: sucuk
gumdak: 1.mısır koçanı,
2.bebeklerin sarılıp sarmalanması durumu (kundak)
gumdakda: taze bebek
gumdaklamek:
Bebeği tıpkı mısır koçanı gibi kat kat sarıp sarmalamak.
gumdarı: 1.Tanelerinin uçları
sivri mısır, cin mısır; 2.Bir protesto, tepki sözü.
gum gibi gaynamek: Çok kalabalık olmak.
gunduz: 1.Kemirgen hayvan,
kunduz, 2.Bir yol bularak su künküne girmiş ve burada pülçüklenerek künkü
tıkamış, biçim olarak kunduza benzer ağaç kökü.
Guran kitap beni çarpsıñ: Kuran üzerine yapılan yemin
gurbağı: kurbağa
gurdâzı bâlamek: Kaybolan koyunu kurt yememesi için hocaya okutmak. (kurt ağzı
bağlamak)
gurk: 1.Sürekli tüylerini
kabartarak “gurk gurk” sesler çıkarıp kuluçkaya yatma vaktinin geldiğini
gösteren tavuk; 2.Kuluçkadan kalkıp civciv çıkarmış tavuk
gurk olmek:
Tavuk kuluçkaya yatmak istemek.
Gurkosman: Tingildeklerin Musa oğlu Osman Kasal. 1927
Yılında doğdu. Bir dönem mahalle muhtarlığı yarım kalmış. 1983 Yılında vefat
etti.
gurk tavığı:
Kuluçkaya yatan, artık yumurtlamayan tavuk.
gurk tavık gibi: Evden dışarı çıkmayan erkekler için kullanılan yakıştırma.
gurk yatmek:
Kuluçkaya yatmak.
gurma golu:
Kurmalı saatlerde zemberek çevirme kolu.
gurmek: Ayarlamak, tesis etmek
(kurmak)
gurmalı: Kurarak ayarı yapılan
mekanik saat.
gurna: musluk (kurna)
gurp: sap, kulp
gurs: Çukur yerlere dolan
kar sürgünü.
gursak: 1.Mide, 2.İdrak, zeka
gursaksız:
1.İdraksiz, bir şeyin yararına mı zararına mı olduğunu ayırt edemeyen;
2.Kendine söylenen kötü sözlere karşılık vermeyen.
gurşun dökdürmek: Eritilmiş kurşunu dökerek fal baktırmak.
gurt: Küçük böcek, kurtçuk.
gurt atmek:
Et veya yaraya karasinek larva bırakmak.
gurt düşmek:
1.kurtlanmak, 2.şüphelenmek
gurtlanmek:
Kıskanmak, çekememek.
gurtlu: kıskanç
Gurtluahmet: Yörüğoğluların Halilefenin büyük oğlu Ahmet
Tüplek. 1940 Yılında doğdu. Böyle lakaplanmasına bir sebep gösterilmiyor. 2013
Yılında vefat etti.
gurtlugucak:
salyangoz
Gurtluoğlan: Saadet köyü.
gurtulmek:
Doğum yapmak.
gurt yiniği:
Yiyecek veya tahtada kurtçukların açtığı delik.
guru: Kurumuş, yakacak
olarak kullanılan meşe dalları.
guru ayaz:
Yağışsız havadaki sert soğuk.
guru ekmek: Yanında katık olmayan ekmek.
Gurugafa: Arzıların Türkmenoğlu Ömer’in oğlu Mustafa
Tüblek. 1907 Yılında doğdu; Çolakmusanın küçüğü Dendenin büyüğüdür. Zayıf yüz
yapısı nedeniyle böyle lakaplanmış. Çavuşmehmet ve Sarımısdığın dedeleri oluyor, 1979’da vefat etti.
guru iftira:
Asılsız, hiçbir dayanağı olmayan iftira.
guruluk: Yakacak odun konulan
korunaklı yer.
gurum bâlamek:
İslenmek. (Kurum bağlamak)
guru yer: Üzerinde halı kilim
olmayan toprak zemin.
guşâne: Küçük kazan, kulpsuz
büyük tencere
guş gibi: Çok hafif.
guş guş etmek:
İki kişi çocuğu koltuklarından tutup uçurmak.
guşluk: Sabahla öğle arası
guvvat: kuvvet
guvvatlı: Kuvvetli
Guycu: Gademlerin Ali oğlu Ahmet. 1869 Yılında doğdu.
Banguş ile Gademalinin emmisidir. Kuyuya düşme gibi bir durumdan dolayı böyle
lakaplanmış. Oğulları da bu lakapla ilişkilendirilerek Guycular sülalesi
oluştu. Guycu Ahmet 1928’de vefat etti.
guymek: İçeri dahil etmek,
içeriye koymak.
Guyuderesi: Sonradan köyiçine katılan bir mevki adı. Kimin
tarafından kazdırıldığı bilinmeyen kuyu sebebiyle böyle adlandırıldığı
sanılıyor.
guz/guzyer:
Gölgelik, güneş almayan, genellikle kuzeye bakan yer.
guzine: Fırınlı soba
guzu: Çocuklara karşı
söylenen sevgi ve şefkat hitabı (kuzu)
guzudişi: Küçük taneli dolu.
guzugöbeği:
Bir çeşit mantar
guzugulağı:
Dağda ormanda yetişen ekşi yaprakları yenen bir ot.
Guzuguzu: Sakaların Kelbekirin büyük oğlu İsmail Atay.
1938 Yılında doğdu. Neden bçyle lakaplandığı bilinmiyor. 2011’de vefat etti.
guzuleci: kuzu doğuracak koyun,
kuzulayıcı
guzuluk: Kazandan küçük,
tencereden büyük pişirme kabı.
guzuyedeği: Küçükbaş hayvanlara takılan küçük boy bir çan
türü.
gübbüdü gübbüdü: (z) Sert adımlarla koşarak
gübre leylonu: Kooperatif
aracılığıyla getirtilen 50 kiloluk kimyasal gübre çuvalı. Kalın plastik
malzemeden üretildiği için dayanıklı olan bu torbalar yağmurluktan kepeneğe,
çadırdan sergi yaygısına, defter kaplığından genel taşıma çuvalına çok değişik
kullanım alanına sahipti.
gübür: Süprüntü, toz, çöp.
gübürlenmek:
Pislenmek, kirlenmek
gübürlük: çöplük
güccücük: küçücük
güccük: küçük
Güccük: Terlemezoğlu Yusuf’un üçüncü oğlu Süleyman
Terlemez. Terlemezhoca ve Memişahmetin küçüğü, Dervişmehmet ve Abdullahhocanın
büyüğüdür. Erken dönemde Afyon’a yerleşti. Önceleri Güccükterlemez diyorlardı,
sonradan sadece Güccük diye lakaplandı. Afyon’da 1997’de vefat etti.
Güccükahmet: Faddiklerin İbrahim oğlu Ahmet İleri. 1934
Yılında doğdu, Güccükhalilin küçüğüdür, 1994’te vefat etti.
Güccükhalil: Faddiklerin İbrahim oğlu Halil İleri. 1922
Yılında doğdu. Hayta dayısıyla ortak minibüscülük yaptıysa da daha çok
kahveciliğiyle tanındı. 1990 Yılında vefat etti.
Güccükiresil: Resulbaba tepesinin kuzeyinde, ondan daha az
yüksekliğe sahip yarım tepecik.
Güccükmehmet: 1.Arzımanoğlu Mehmet. 1815 Yılında doğduğunda
dedesi Mehmet de hayattaydı, karıştırmamak için buna Küçükmehmet demişler.
Hacımuratlar/Yetimlerin atasıdır, 1865’te vefat etti. 2.Küpelilerin İbrahim
oğlu Mehmet Öncül. 1902 Yılında doğdu, Urganlı ve Tekenin abisidir; bununla
beraber anaları ayrı olduğundan onun boyu kısaydı, haliyle Küçükmehmet
dediler. 1950 Yılında vefat etti.
gücelmek: Zorlaşmak (güçelmek)
gücetmek: Gücendirmek, üzüntü
vermek.
gücü gücü yetene: Kimin gücü kime yeterse, hak hukuka değil güce dayanarak.
gücüle/gücüleyin: (z)1.Güçlükle, zor bela, zar zor; 2.Hemen, şimdi
gücün: (z) Güçlükle, zor
bela, zar zor
gücürgenmek:
Bir işi isteksiz, gönülsüz yapmak.
Güdüğizzet: Omarcıkların Mehmet oğlu İzzet Sağlam. 1911
Yılında doğdu; Altındiş, Arap ve Nuri’nin kardeşidir, ikizi Nuri çocukken
ölmüş. Güdüğizzet ise 1971’de atmış yaşındayken vefat etti.
güdük: 1.Kısa, gelişmemiş;
2.İçi yünle kaplanmış, kalın, yaşlı kadın giyeceği.
Güdükahmet: Apdıramanların Güdükmehmet oğlu Ahmet Işılak.
1926-2013.
Güdükemin: Güdükahmetin Emin Işılak. Uzun süre tır
şoförlüğü yaptı, Anıtkaya’da oturuyor.
Güdükhariye: Çatalların Kırtümmet eşi Hayriye Soylu.
Güdükmehmetin kızı, Güdükahmetin ablasıdır. 1913-1992
Güdükmehmet: Apdıramanların Hüseyin oğlu Mehmet Işılak.
1886 Yılında doğdu, Yeşilhafızın küçüğüdür. Cihan Harbi yıllarında uzun süre
askerlik yaptı, Eğret’e dönebilen nadir gazilerdendir. Çok dindar ve çalışkan
biri olarak anlatılıyor bu yüzden Gocaderviş de derlermiş. Askerde bile
kesmediği sakalı yüzünden Sakallı diye de lakaplanmış. Güdükahmetin babasıdır,
1972’de vefat etti.
güdümek: Kur’an okumayı öğrenen
çocukların satırları takip etmek için kullandıkları uzun tavuk kemiği. Sürtülüp
pürüzleri giderilerek şekil verilen, boyanıp süslenen bu kemikten başka ağaçtan yapılan
güdümekler de olurmuş.
güğerçile:
rutubet, nem
güher: Yatırlardan, türbelerden alınan ve şifalı
olduğuna inanılan toprak.
güleşci: güreşçi
güleşyüzlü:
Güler yüzlü, mütebessim (güleç yüzlü)
gülfatma: Ebegömecigillerden, değişik renklerde açan hatmi çiçeği.
gülgülü: Açık kırmızı, pembe
renk.
gülüş çığrış:
(z) Neşeli bir şekilde ve kalabalık olarak
gülüşdürmek:
güldürmek
gümbürdek:
Koyunlara takılan büyük çan.
Gümüş: 1.Daldalların Gocayörüğün büyük oğlu İbrahim
Honça. 1962 Yılında doğdu. Antalya’ya taşınıp orada çalışıyorken 2013’te vefat
etti. 2.Şavalın küçük oğlu Dursun Özdemir. 1964 Yılında doğdu, Anıtkaya’da
oturuyor.
gün açılmek:
Hava açılmak, güneş ortaya çıkmak.
günağı gadâ sêmemek: Hiç sevmemek.
günaşığı/günaşık: ayçiçeği (güne aşık, gün aşığı)
gün batısı:
Güneşin battığı yön, batı.
gün doğusu:
Güneşin doğduğu yön, doğu.
gündoğan: 1.Doğu yönü, 2.Doğudan
esen rüzgar.
gün doğmek:
1.Güneş doğmak, 2. (mec)Ummadığı bir duruma erişmek, talihi yaver gitmek.
gün dönmek:
Yılda iki kez günler uzayıp kısalmak.
gündönümü:
Günlerin uzayıp kısalmaya başladığı 21 Haziran ve 21 Aralık günleri.
gündüz gözünnen: Henüz ortalık aydınlıkken (gündüz gözüyle)
gündüzleme:
Yaramaz, haşarı erkek çocukları için “Annen-baban seni gündüz mü yaptı!”
anlamında hakaret sözü.
günek: Yaprakları ve kökü
yenen yabani bir ot, güneyik.
güneş geçmek:
Sıcak çarpmak.
güneşlik: Aydınlık, güneşli
hava.
gün görmek:
1.Güneş ışığını alabilecek pozisyonda olmak, 2.(mec)Mutlu olmak.
gün inmek:
Güneş batmak üzere olmak.
günübirliğine:
Aynı gün içinde, sabah gidip akşam dönmek üzere.
günnemek/günnetmek: Güneşe tutmak, güneşte kurutmak.
günnük: yevmiye, günlük
günnükcü: Yevmiye ile çalışan,
gündelikçi (günlükçü)
günü: haset, kıskançlık
günücü: kıskanç
günülemek:
Kıskanmak, özel olarak çocuklarda büyük kardeşin küçüğünü kıskanması.
güpürtü: Gürültü, boğuk ayak
sesi veya kalp atışını niteleyen söz.
güre: 1-3
Yaş arasındaki tay.
gürelmek: Çoğalmak, gürleşmek
Güssün: Gülsüm
gütmek: Hayvan otlatmak
güve: Tahıllarda ve
kumaşlarda oluşup onları kemiren kurtçuk.
güvelenmek:
Yiyecek veya giyside güve kurdu oluşması.
güvenç: Dayanak, arka, torpil
güve tozu:
naftalin
güvercin taklası: Arkaları birbirine dönük elleri dizlerinde olarak eğilen dört
kişinin üzerinden takla atarak oynanan çocuk takım oyunu.
güvermek: yeşermek
güveyilik:
Kız tarafının damada verdiği giysiler.
güz mantarı:
Sonbaharda çıkan mantar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder