cabadan: Bedelsiz elde edilen,
bedavadan.
cabara: zorba, hırçın
câber: Çingene
câcur: 1.fermuar, 2.şarjör
caga: gösteriş
cağıl cuğul:
(i) gürültü, çocuk gürültüsü
cahal: cahil
cak cak: (i) geveze, dedikoducu
calasgal: Basit vinç sistemi.
cambaz/canbaz:
hayvan tüccarı
cambıl cumbul:
(i) Su içinde hareket eden şeylerin çıkardığı sesi anlatır.
can: Çocuk oyunlarında
oyunda kalma hakkı (Üç canım galdı)
Canali: 1. Canalioğlu Mehmet Can, 1897-1946. 2. Canalilerin Mehmet oğlu Ali Can. 1916 Yılında doğdu. Şeytanhasanın kardeşidir, 1975 yılında vefat etti.
Canali gışı: Canalilerin Mehmet Can 28 Mart 1946 tarihinde vefat etti. Öyle çetin bir soğuk vardı ki, üç gün cenazesi defnedilemedi. Ancak ikinci Martdokuzuna denk gelen 1 Nisan günü defin işlemi gerçekleşti. Bu şiddetli soğuklar o günden sonra Canali kışı diye adlandırıldı.
canavar: kurt
Canavarcı: Arapların Gavasın ortanca oğlu Ramazan Sargın.
1938 Yılında doğdu. Avlanmayı seven Ramazan’a bu lakabı eniştesi Gocagulağın
Ahmet taktığı söyleniyor. 1995 Yılında vefat etti.
canayakın:
samimi, içten
canbaz/cambaz:
hayvan tüccarı
candan: Cana yakın, sıcak,
samimi davranan.
candırma: jandarma
Candırma: Hassönler/Şekeralilerin Hasan’ın büyük oğlu
Halil Omak. 1961 Yılında doğdu. Askere gidiş sürecindeki asker gezilerinde
jandarma sınıfına ayrıldığını çokça vurguladığı için böyle lakaplanlanmış.
Köklerine bağlı, Eğret kültürüne vakıf önemli bir kaynak kişidir.
canfırı: İzerine işleme işlenen
beyaz kumaş, patiska.
Canfırı: Halimeninmehmet oğlu Mehmet Ali Kıy. 1945
Yılında doğdu. İzmir’de çalıştı, emekli olduktan sonra Anıtkaya’ya döndü; 2006’da
vefat etti.
canı galmek:
çok imrenmek, içi gitmek
canı geçmek:
içi geçmek, uyuklamak
canı gür: dayanıklı, acı
duymayan
canından yanasıca: ilenç sözü
canıñ galsıñ:
Birisini imrendirmek için söylenir.
canıma deysiñ:
Kendi sevinciyle başkasını üzme maksadıyla söylenir.
canına deysiñ:
Ruhu şad olsun anlamında kullanılır.
canıña deysiñ:
Bir şey yerken karşısındakini imrendirmek için söylenir.
canını sevdiğim: Kutsallığına inanılan varlıklardan bahsederken söylenen saygı
ifadesi. Yağmur, güneş, rüzgar gibi şeylerden söz ediliyor ve anlam Allah’ın
Kuderetine çıkıyorsa bu söz söylenir (Canını sevdiğim, nası gözel yağıyo).
Mezarlıkta, tekkede veya benzer yerlerde bulunduğuna inanılan ruhanilerden
bahsederken de bu sözle giriş yapılır.
canırabbım:
Yalvarma sözü (Can Rabbim)
cannı: Güçlü, gösterişli,
iriyarı hayvan. (canlı)
car car: (z) Çok ve boş konuşma
car car ötmek:
Gevezelik etmek.
cartdadak:
(z) Birden bire yırtılma, kırılmayı anlatır.
cassur: 1.Güçlü, kuvvetli,
çalışkan; 2.Gözüpek, atılgan (cesur)
cav cav: (i) Bir toplantı veya
işin en hareketli, en hararetli anı. (İşlerin cavcav vaktinde, olacak şey mi
bu)
cazı: büyü
celep: 1.Uzun boylu,
gösterişli öküz; 2.Hayvan tüccarı, cambaz.
Celep: Patlakların Sağırömerin büyük oğlu İhsan
Patlar. 1934 Yılında doğdu. Pazaryeri girişindeki kahveyi uzun süre
işletmesiyle meşhur oldu. 2014 Yılında seksen yaşında vefat etti.
cemile: cemre
cenazeyi galdırmek: 1.Ölüyü gömmek üzere götürmek; 2.(mec)Eldeki işi bitirmek.
Ceneme: Kinislioğlu Mehmet Soya. 1871 Yılında doğdu.
Dıñalinin kardeşi, Kumpirhasan ile Timitirinin babasıdır. 1947 Yılında vefat
etti.
cenev/cenevi:
göğüs, kalp, yürek (canevi)
cenevinnesi:
çatal iğne, çengelli iğne
cenevi galkmek:
Heyecan ve üzüntüden göğsü ağrımak, kalp çarpıntı yapmak.
cereme: fiyat, değer
cerge: 1.Ağaç dal ve
yapraklarıyla yapılan gölgelik. 2.Derme çatma çadır.
ceride: gazete
cıba/ciba:
Ağaç malzemeyi sıkıştırmak için kullanılan yine ağaçtan yapılmış kama.
cıbıl: 1.Geçim sıkıntısı
çeken, yoksul, züğürt; 2.parası olmadığı halde varmış gibi gösteriş yapan, caka
satan; 3.Tüyü dökülmüş, tüysüz.
cıcığını çıkarmek: Ezip berbat etmek.
cıdavı: Huysuz, şamatacı,
geçimsiz, oyun bozan, kavga çıkarmaya hazır.
cık: Yok, hayır anlamında
ünlem.
cıkcan: aceleci
cıkcık: (s) tezcanlı, sabırsız
cıkcık cannı:
tezcanlı, sabırsız
cılık: bozuk yumurta
Cılımısdık: 1. Takgasların Kelömerin ilk hanımından oğlu
Mustafa Öncül. 1928 Yılında doğdu. Sonradan İzmir’e yerleşti ve 1993’te orada
vefat etti. 2. Musluların Gavuralinin küçük oğlu Mustafa Efe. 1940’ta doğdu,
Afyon2da uzun süre çalıştıktan sonra İzmir’e yerleşti. Yazları Anıtkaya’ya
yaptığı evinde geçiriyor.
cılkı çıkmek:
her şeyiyle bozulmak
cıngara: gürültü, patırtı,
kavga
cıngı: kıvılcım
cıngı çıkatdırmek/cıngı saçmek: Çok kızdığından çevresindekilere bağırmak.
cıngıl: Küçük üzüm salkımı
cıngırdak:
Bebek için yapılan, sallandıkça içindeki boncuklar ses çıkaran oyuncak.
cıngırdık:
Ağaçtan bir sütun ve yine ağaçtan iki kanat şeklinde kurulan 360 derece dönebilen,
kız çocuklarının daha çok rağbet ettiği tahtarevalli. Bayram gibi özel günlerde
kurulur, eski zaman çocuklarında dönme dolap etkisi yapardı.
cıngı saçmak:
öfke kusmak
cırcır olmek:
İshal, amel olmak.
cırmık: Tırmalama sonucu kalan
tırnak izi, yara
cırmıklamak:
Kedi gibi hayvanlar tırnaklarıyla birini veya bir yeri tırmalamak.
cıs: Çocukları ateşten veya
tehlikeli şeylerden koruyup sakındırma ünlemi.
cıs olmek:
Çocuk dilinde yanmak.
cıscıbıl: (s) 1. çırılçıplak,
2.çok fakir
cıv/cığ: Haşhaş sapı, günaşık
kökü gibi ısı değeri olmayan yakacak.
cıvgın: 1.çabuk sinirlenen,
2.taze ağaç sürgünü
cıvıtmak: 1.Çamura sulandırmak,
2.Ciddiyetten uzaklaşmak.
cıvlamak: Hızlı atılan bir şey
ses çıkararak gitmek.
cıvzıtmak:
sağa sola koşuşturmak
cızdırma: mısır unundan yapılan
haşhaşlı ekmek
cızgı: Haşhaş sütünü çıkarma
maksadıyla kapsülü çizme aygıtı, dilgi.
ciban: yara, çıban
cibil cibil: (z) Çok fazla ıslanıldığını anlatan yansıma
sözcük. (Yâmırıñ altında cibil cibil olmuşlâ.)
cibre: Şamatayla işini
yürütmeye çalışan düşük karakterli.
cicana: Üvey anne (cici ana)
cici: Çocuk dilinde oyuncak
veya yeni giysi.
ciğara: sigara
ciğerinden yanasıca: ilenç sözü
cik: Aşık kemiğinin çukur
tarafı
cik cik cik:
(ü)Tavukları çağırma ünlemi.
cimcik: çimdik
cimcik aşı etmek: Etini morartacak kadar çok çimdiklemek.
cingen: 1.çingene,
2.cerbezeli, şamatacı kimse
cingen ağlar suç basdırır: Aşırı üzüntü gösterisiyle suçunu unutturma çabası
Cingenali: Deliosmanların Süleyman oğlu Ali. 1880 Yılında doğdu. Bu
lakabı çocuk yaştayken almış. Avlularındaki sürgü değirmenine gelen kadınları
taşlayınca onlar Ali’ye böyle seslenmişler, sonra onun lakabı olmuş, diye
anlatılıyor. 1915’te Çanakkale’de şehit oldu. Terzi Süleyman Saçan, İbişlerin
Yakup Tür ve Tekelilerin Köressan İhsan Temel’in dedeleridir.
cingen bıçağı:
Ucu kıvrık bıçak, bağ bıçağı.
cingen böreği:
Közlenmiş ekmeği ıslatıp üzerine tuz biber ek, yahut yağlayıp tuz biber ektiğin
ekmekleri bir tepside fırına ver. Cingen böreğinin iki türü de köy ekmeğinden
yapılır.
cingen caber:
(i)Tekin olmayan, güvenilmez ve yabancı kimseler.
cingen çadırı:
Çiçekleri konik çadıra benzer bir bitki.
cingen gavgası:
Yalandan kavga eder görünüp geriden başka işler çevirme.
Cingenmehmet: Berberlerin Emin’in büyük oğlu Mehmet Öztürk.
1958 Yılında doğdu.
Cingenmurat: Takgasların Ömer oğlu Murat Öncül. 1871
Yılında doğdu. Kelömer, Çakırhasan ve Berberhüseyinin babalarıdır. 1953 Yılında
vefat etti.
Cingenömer: Çolağömerlerin Osman oğlu Ömer Salman. 1940
yılında doğdu, 2021’de vefat etti.
cingil: Birkaç taneden oluşan
küçük üzüm salkımı veya salkımın küçük bir parçası.
Cinibizdede: Ayanoğlu Halil’in büyük oğlu Osman Patlar. 1874
Yılında doğdu, Gabaoğlan ve Garahmetin abisi, Sarışükrünün babası,
Tunahüseyinin dedesidir. Yaşlılığında çocuklar böyle lakaplamışlar, 1947
yılında vefat etti.
cinine gitmek:
Birine çok kızmak, onunla yıldızı barışmamak, gıcık kapmak, sevmemek.
cip: Otomobil, özellikle
ardında karavan olan otomobil.
cip gibi: çok hızlı
circir: ishal
circir böceği:
Ağustosböceği
civci: civciv
civci çanağı:
Çok küçük, minicik.
civez gibi:
Küçük ve kavruk kalıp gelişemeyen bitki.
ciyirdek: parlak, ince ambalaj
ciyirdekli şeker: Ambalaja sarılı bayram şekeri.
cizgit: Haşhaş kapsülünü
çizerek sütünü çıkarmaya yarayan ay şeklinde bıçak.
cizi: 1.çizgi, 2.Pulluk veya
sabanın tarlada bıraktığı iz, 3.Ekili tarladaki her bir sıra.
cizi çekmek:
Pullukla bir defa gidip gelmek.
ciziden çıkmek:
Sapıtmak, abuk sabuk konuşmak.
ciziye gelmek:
Doğru yolu bulmak.
cizmek: sıraya koymak, dizmek
Cuguli: Bacıseydinin ortanca oğlu Aziz Değer. 1954
Yılında doğdu.
cogur cogur: (z)Hayvanın
anasını iştahla emdiğini belirtme sözü.
Conahmet: Devrimbeşlerin Büzükhalilin büyük oğlu Ahmet
Aydın. 1924 Yılında doğdu. Dondurmacı Halil ve Şakir Aydın’ın babalarıdır.
Maruz kaldığı ruhi rahatsızlık sebebiyle değişik halleri insanlarca normal
karşılanmadı. Oysa başka açıdan bakıldığında hikmetli laflar ediyordu. Afyon’da
devirdaim makinesiyle meşhur Conahmetin lakabı ona da layık görüldü. 2008
Yılında vefat etti.
Coruğuñ köpek gibi: Çok gezenleri anlatır bir yakıştırma. Anlatıldığına göre
bu köpek köyün her yanını dolaşır, olmadık yerden bulduğu şeyleri alır
götürürmüş.
coruk: 1.Zayıf, çelimsiz,
fiziksel gelişimini tamamlayamamış hastalıklı çocuk; 2.İnatçı; 3.Maddi olarak
bir türlü belini doğrultamayan kimse.
Coruk: İbrahim oğlu Süleyman Oran. 1913 Yılında doğdu. Köribanın
hem emmisi hem babalığı, Gakgidinin babasıdır. 1973’te vefat etti.
corul corul:
(z)Çok ve kesintisiz yağan yağmuru anlatır.
cömêet: cemaat
cövab: cevap
cuk: Aşık oyununda aşığın
istenen pozisyonda durması.
culuk: hindi
cumbul cumbul:
(s)çok sulu
cura: Küçükbaş hayvanlara takılan bir çan türü.
Curak: Apdıramanların Abdurrahman oğlu Mehmet Kirkit.
1920 Yılında doğdu. Hastanede çalıştığı için gerektiğinde iğne filan yapardı.
Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor, ama 1949’da ölen babasının da aynı lakapla
anıldığını söylüyorlar. Curakmehmet 1981 yılında vefat etti.
cücü: (i)çocuk dilinde ekmek
cü cü cü: (ü)Tavukları çağırma
ünlemi
cücü gadayıfı:
küçük ekmeğe benzer tatlı
cücüklenmek:
Filizlenmek, yeşermek.
cümertesi:
cumartesi günü
cümeyi: cuma günü
cüz: 1.Dokuztaş oyunu,
dede; 2.Dede oyununda üç taşın aynı hizaya gelmesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder