13 Şubat 2024

caba - cüz

 
caba: bahşiş, beleş, bedava

cabadan: Bedelsiz elde edilen, bedavadan.

cabara: zorba, hırçın

câber: Çingene

câcur: 1.fermuar, 2.şarjör

caga: gösteriş

cağıl cuğul: (i) gürültü, çocuk gürültüsü

cahal: cahil

cak cak: (i) geveze, dedikoducu

calasgal: Basit vinç sistemi.

cambaz/canbaz: hayvan tüccarı

cambıl cumbul: (i) Su içinde hareket eden şeylerin çıkardığı sesi anlatır.

can: Çocuk oyunlarında oyunda kalma hakkı (Üç canım galdı)

Canali: 1. Canalioğlu Mehmet Can, 1897-1946. 2. Canalilerin Mehmet oğlu Ali Can. 1916 Yılında doğdu. Şeytanhasanın kardeşidir, 1975 yılında vefat etti. 

Canali gışı: Canalilerin Mehmet Can 28 Mart 1946 tarihinde vefat etti. Öyle çetin bir soğuk vardı ki, üç gün cenazesi defnedilemedi. Ancak ikinci Martdokuzuna denk gelen 1 Nisan günü defin işlemi gerçekleşti. Bu şiddetli soğuklar o günden sonra Canali kışı diye adlandırıldı.

canavar: kurt

Canavarcı: Arapların Gavasın ortanca oğlu Ramazan Sargın. 1938 Yılında doğdu. Avlanmayı seven Ramazan’a bu lakabı eniştesi Gocagulağın Ahmet taktığı söyleniyor. 1995 Yılında vefat etti.

canayakın: samimi, içten

canbaz/cambaz: hayvan tüccarı

candan: Cana yakın, sıcak, samimi davranan.

candırma: jandarma

Candırma: Hassönler/Şekeralilerin Hasan’ın büyük oğlu Halil Omak. 1961 Yılında doğdu. Askere gidiş sürecindeki asker gezilerinde jandarma sınıfına ayrıldığını çokça vurguladığı için böyle lakaplanlanmış. Köklerine bağlı, Eğret kültürüne vakıf önemli bir kaynak kişidir.

canfırı: İzerine işleme işlenen beyaz kumaş, patiska.

Canfırı: Halimeninmehmet oğlu Mehmet Ali Kıy. 1945 Yılında doğdu. İzmir’de çalıştı, emekli olduktan sonra Anıtkaya’ya döndü; 2006’da vefat etti.

canı galmek: çok imrenmek, içi gitmek

canı geçmek: içi geçmek, uyuklamak

canı gür: dayanıklı, acı duymayan

canından yanasıca: ilenç sözü

canıñ galsıñ: Birisini imrendirmek için söylenir.

canıma deysiñ: Kendi sevinciyle başkasını üzme maksadıyla söylenir.

canına deysiñ: Ruhu şad olsun anlamında kullanılır.

canıña deysiñ: Bir şey yerken karşısındakini imrendirmek için söylenir.

canını sevdiğim: Kutsallığına inanılan varlıklardan bahsederken söylenen saygı ifadesi. Yağmur, güneş, rüzgar gibi şeylerden söz ediliyor ve anlam Allah’ın Kuderetine çıkıyorsa bu söz söylenir (Canını sevdiğim, nası gözel yağıyo). Mezarlıkta, tekkede veya benzer yerlerde bulunduğuna inanılan ruhanilerden bahsederken de bu sözle giriş yapılır.

canırabbım: Yalvarma sözü (Can Rabbim)

cannı: Güçlü, gösterişli, iriyarı hayvan. (canlı)

car car: (z) Çok ve boş konuşma

car car ötmek: Gevezelik etmek.

cartdadak: (z) Birden bire yırtılma, kırılmayı anlatır.

cassur: 1.Güçlü, kuvvetli, çalışkan; 2.Gözüpek, atılgan (cesur)

cav cav: (i) Bir toplantı veya işin en hareketli, en hararetli anı. (İşlerin cavcav vaktinde, olacak şey mi bu)

cazı: büyü

celep: 1.Uzun boylu, gösterişli öküz; 2.Hayvan tüccarı, cambaz.

Celep: Patlakların Sağırömerin büyük oğlu İhsan Patlar. 1934 Yılında doğdu. Pazaryeri girişindeki kahveyi uzun süre işletmesiyle meşhur oldu. 2014 Yılında seksen yaşında vefat etti.

cemile: cemre

cenazeyi galdırmek: 1.Ölüyü gömmek üzere götürmek; 2.(mec)Eldeki işi bitirmek.

Ceneme: Kinislioğlu Mehmet Soya. 1871 Yılında doğdu. Dıñalinin kardeşi, Kumpirhasan ile Timitirinin babasıdır. 1947 Yılında vefat etti.

cenev/cenevi: göğüs, kalp, yürek (canevi)

cenevinnesi: çatal iğne, çengelli iğne

cenevi galkmek: Heyecan ve üzüntüden göğsü ağrımak, kalp çarpıntı yapmak.

cereme: fiyat, değer

cerge: 1.Ağaç dal ve yapraklarıyla yapılan gölgelik. 2.Derme çatma çadır.

ceride: gazete

cıba/ciba: Ağaç malzemeyi sıkıştırmak için kullanılan yine ağaçtan yapılmış kama.

cıbıl: 1.Geçim sıkıntısı çeken, yoksul, züğürt; 2.parası olmadığı halde varmış gibi gösteriş yapan, caka satan; 3.Tüyü dökülmüş, tüysüz.

cıcığını çıkarmek: Ezip berbat etmek.

cıdavı: Huysuz, şamatacı, geçimsiz, oyun bozan, kavga çıkarmaya hazır.

cık: Yok, hayır anlamında ünlem.

cıkcan: aceleci

cıkcık: (s) tezcanlı, sabırsız

cıkcık cannı: tezcanlı, sabırsız

cılık: bozuk yumurta

Cılımısdık: 1. Takgasların Kelömerin ilk hanımından oğlu Mustafa Öncül. 1928 Yılında doğdu. Sonradan İzmir’e yerleşti ve 1993’te orada vefat etti. 2. Musluların Gavuralinin küçük oğlu Mustafa Efe. 1940’ta doğdu, Afyon2da uzun süre çalıştıktan sonra İzmir’e yerleşti. Yazları Anıtkaya’ya yaptığı evinde geçiriyor.

cılkı çıkmek: her şeyiyle bozulmak

cıngara: gürültü, patırtı, kavga

cıngı: kıvılcım

cıngı çıkatdırmek/cıngı saçmek: Çok kızdığından çevresindekilere bağırmak.

cıngıl: Küçük üzüm salkımı

cıngırdak: Bebek için yapılan, sallandıkça içindeki boncuklar ses çıkaran oyuncak.

cıngırdık: Ağaçtan bir sütun ve yine ağaçtan iki kanat şeklinde kurulan 360 derece dönebilen, kız çocuklarının daha çok rağbet ettiği tahtarevalli. Bayram gibi özel günlerde kurulur, eski zaman çocuklarında dönme dolap etkisi yapardı.

cıngı saçmak: öfke kusmak

cırcır olmek: İshal, amel olmak.

cırmık: Tırmalama sonucu kalan tırnak izi, yara

cırmıklamak: Kedi gibi hayvanlar tırnaklarıyla birini veya bir yeri tırmalamak.

cıs: Çocukları ateşten veya tehlikeli şeylerden koruyup sakındırma ünlemi.

cıs olmek: Çocuk dilinde yanmak.

cıscıbıl: (s) 1. çırılçıplak, 2.çok fakir

cıv/cığ: Haşhaş sapı, günaşık kökü gibi ısı değeri olmayan yakacak.

cıvgın: 1.çabuk sinirlenen, 2.taze ağaç sürgünü

cıvıtmak: 1.Çamura sulandırmak, 2.Ciddiyetten uzaklaşmak.

cıvlamak: Hızlı atılan bir şey ses çıkararak gitmek.

cıvzıtmak: sağa sola koşuşturmak

cızdırma: mısır unundan yapılan haşhaşlı ekmek

cızgı: Haşhaş sütünü çıkarma maksadıyla kapsülü çizme aygıtı, dilgi.

ciban: yara, çıban

cibil cibil: (z) Çok fazla ıslanıldığını anlatan yansıma sözcük. (Yâmırıñ altında cibil cibil olmuşlâ.)

cibre: Şamatayla işini yürütmeye çalışan düşük karakterli.

cicana: Üvey anne (cici ana)

cici: Çocuk dilinde oyuncak veya yeni giysi.

ciğara: sigara

ciğerinden yanasıca: ilenç sözü

cik: Aşık kemiğinin çukur tarafı

cik cik cik: (ü)Tavukları çağırma ünlemi.

cimcik: çimdik

cimcik aşı etmek: Etini morartacak kadar çok çimdiklemek.

cingen: 1.çingene, 2.cerbezeli, şamatacı kimse

cingen ağlar suç basdırır: Aşırı üzüntü gösterisiyle suçunu unutturma çabası

Cingenali: Deliosmanların Süleyman oğlu Ali. 1880 Yılında doğdu. Bu lakabı çocuk yaştayken almış. Avlularındaki sürgü değirmenine gelen kadınları taşlayınca onlar Ali’ye böyle seslenmişler, sonra onun lakabı olmuş, diye anlatılıyor. 1915’te Çanakkale’de şehit oldu. Terzi Süleyman Saçan, İbişlerin Yakup Tür ve Tekelilerin Köressan İhsan Temel’in dedeleridir.

cingen bıçağı: Ucu kıvrık bıçak, bağ bıçağı.

cingen böreği: Közlenmiş ekmeği ıslatıp üzerine tuz biber ek, yahut yağlayıp tuz biber ektiğin ekmekleri bir tepside fırına ver. Cingen böreğinin iki türü de köy ekmeğinden yapılır.

cingen caber: (i)Tekin olmayan, güvenilmez ve yabancı kimseler.

cingen çadırı: Çiçekleri konik çadıra benzer bir bitki.

cingen gavgası: Yalandan kavga eder görünüp geriden başka işler çevirme.

Cingenmehmet: Berberlerin Emin’in büyük oğlu Mehmet Öztürk. 1958 Yılında doğdu.

Cingenmurat: Takgasların Ömer oğlu Murat Öncül. 1871 Yılında doğdu. Kelömer, Çakırhasan ve Berberhüseyinin babalarıdır. 1953 Yılında vefat etti.

Cingenömer: Çolağömerlerin Osman oğlu Ömer Salman. 1940 yılında doğdu, 2021’de vefat etti.

cingil: Birkaç taneden oluşan küçük üzüm salkımı veya salkımın küçük bir parçası.

Cinibizdede: Ayanoğlu Halil’in büyük oğlu Osman Patlar. 1874 Yılında doğdu, Gabaoğlan ve Garahmetin abisi, Sarışükrünün babası, Tunahüseyinin dedesidir. Yaşlılığında çocuklar böyle lakaplamışlar, 1947 yılında vefat etti.

cinine gitmek: Birine çok kızmak, onunla yıldızı barışmamak, gıcık kapmak, sevmemek.

cip: Otomobil, özellikle ardında karavan olan otomobil.

cip gibi: çok hızlı

circir: ishal

circir böceği: Ağustosböceği

civci: civciv

civci çanağı: Çok küçük, minicik.

civez gibi: Küçük ve kavruk kalıp gelişemeyen bitki.

ciyirdek: parlak, ince ambalaj

ciyirdekli şeker: Ambalaja sarılı bayram şekeri.

cizgit: Haşhaş kapsülünü çizerek sütünü çıkarmaya yarayan ay şeklinde bıçak.

cizi: 1.çizgi, 2.Pulluk veya sabanın tarlada bıraktığı iz, 3.Ekili tarladaki her bir sıra.

cizi çekmek: Pullukla bir defa gidip gelmek.

ciziden çıkmek: Sapıtmak, abuk sabuk konuşmak.

ciziye gelmek: Doğru yolu bulmak.

cizmek: sıraya koymak, dizmek

Cuguli: Bacıseydinin ortanca oğlu Aziz Değer. 1954 Yılında doğdu.

cogur cogur: (z)Hayvanın anasını iştahla emdiğini belirtme sözü.

Conahmet: Devrimbeşlerin Büzükhalilin büyük oğlu Ahmet Aydın. 1924 Yılında doğdu. Dondurmacı Halil ve Şakir Aydın’ın babalarıdır. Maruz kaldığı ruhi rahatsızlık sebebiyle değişik halleri insanlarca normal karşılanmadı. Oysa başka açıdan bakıldığında hikmetli laflar ediyordu. Afyon’da devirdaim makinesiyle meşhur Conahmetin lakabı ona da layık görüldü. 2008 Yılında vefat etti.

Coruğuñ köpek gibi: Çok gezenleri anlatır bir yakıştırma. Anlatıldığına göre bu köpek köyün her yanını dolaşır, olmadık yerden bulduğu şeyleri alır götürürmüş.

coruk: 1.Zayıf, çelimsiz, fiziksel gelişimini tamamlayamamış hastalıklı çocuk; 2.İnatçı; 3.Maddi olarak bir türlü belini doğrultamayan kimse.

Coruk: İbrahim oğlu Süleyman Oran. 1913 Yılında doğdu. Köribanın hem emmisi hem babalığı, Gakgidinin babasıdır. 1973’te vefat etti.

corul corul: (z)Çok ve kesintisiz yağan yağmuru anlatır.

cömêet: cemaat

cövab: cevap

cuk: Aşık oyununda aşığın istenen pozisyonda durması.

culuk: hindi

cumbul cumbul: (s)çok sulu

cura: Küçükbaş hayvanlara takılan bir çan türü.

Curak: Apdıramanların Abdurrahman oğlu Mehmet Kirkit. 1920 Yılında doğdu. Hastanede çalıştığı için gerektiğinde iğne filan yapardı. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor, ama 1949’da ölen babasının da aynı lakapla anıldığını söylüyorlar. Curakmehmet 1981 yılında vefat etti.

cücü: (i)çocuk dilinde ekmek

cü cü cü: (ü)Tavukları çağırma ünlemi

cücü gadayıfı: küçük ekmeğe benzer tatlı

cücüklenmek: Filizlenmek, yeşermek.

cümertesi: cumartesi günü

cümeyi: cuma günü

cüz: 1.Dokuztaş oyunu, dede; 2.Dede oyununda üç taşın aynı hizaya gelmesi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder