gebeş: Şişman, göbekli ve
kısa boylu.
Gecegondu: Hassönlerin Buruşakmehmetin son eşi Menciknineden
büyük oğlu İbrahim Omak. 1928 Yılında doğdu. Evini kısa bir sürede yaptığından
böyle lakaplandığı söyleniyor. 1999 Yılında vefat etti.
ge cü cü: Tavukları çağırma
ünlemi.
geçgin/geşgin: fazla, daha çok (10'dan geçgin dana aldı. (10'dan
fazla))
geçirmek: 1.Yolcu etmek,
uğurlamak; 2.Bir kimseye, korktuğu bölgeden geçene kadar nezaret etmek.
geçmek: 1.Ateş sönmeye yüz
tutmak, 2.Bayatlamak
geçmiş: Kokmuş, bayatlamış
yiyecek
geçmiş ola:
O fırsat bir daha ele geçmez anlamında söylenir.
gede: 1.Ufak tefek adam, 2.Ana
rahmindeyken babası ölen çocuk.
gedik: 1.Tarlanın düz olmayan
engebeli yeri, 2. Eksik, 3.Dişlerinden bir veya birkaçı eksik olan. 4.Sıradağda
nispeten alçak bölge, vadi, geçit yeri.
Gedik: Dağ bölgesinde bir
mevki adı. Bödünüñçeşmenin de içinde bulunduğu bu mıntıka şimdi piknik alanı olarak
kullanılmasıyla meşhurdur.
gedik açmek:
Bir şeyde giderilmesi güç bir zarar oluşturmak.
Gedikhasan: Kirpitçilerin Mehmet Sabri oğlu Hasan Kirkit.
1937 Yılında doğdu. Pek çok lakabından biri de budur. Belki küçükken eksik
dişleri sebebiyle böyle denilmiştir.
gégek/gagak:
1.Duvara asılmış ağaç çengel, 2. Ağacın askı olarak kullanılan budağı.
gegenez: Örendirenin bir ucuna
takılıp pulluk demirine yapışan çamur, ot vs.yi sıyırmaya yarayan enli ve yassı
demir.
ge girem: Eve buyur etme sözü,
gel girelim.
géğrek: Taze çocuk kaburga
kemiği.
gelberi: 1.Harç, çamur, kireç
karıştırılan uzun saplı demir araç; 2.Ağaç dallarını budamak için kullanılan
uzun saplı keskin demir.
gelgit akıllı:
Aklına eseni yapan kararsız kişi.
gelivemek:
Köpek saldırmak, gelivermek.
gelincik: 1.Sincapa benzer,
civciv kapmasıyla meşhur bir hayvan, 2.Haşhaşgillerden kırmızı-siyah çiçekli
bir bitki, şakayık.
gelin çıkarma:
Gelini götürmek üzere kız evinden alma.
geline bakmek:
Babası evinden alınıp yeni evine getirilen ve akşama kadar bir müddet “süzünen”
gelini seyretmek.
gelin etmek:
Evlendirmek
Gelin gebe, gız gözel;
garagavığı kim gazar: İş görmemek için
herkesin kendine göre bir gerekçesi var.
gelin geydirmek: Gelin kıza elbise alışverişi yapmak.
gelingız: Yavuklu kız, müstakbel
gelin.
gelin indirmek:
Gelini babası evinden alıp yeni evine getirmek.
gelin olasıca:
Öfke anında büyüklerin kız çocuklarına söylediği kızgınlık, sitem sözü.
gelin yazmek:
Geline makyaj yapmak.
gelişatlı:
Yetişkin, gelişmiş, gelişgin, gürbüz.
gelişgin: Yetişkin, gelişmiş,
gelişatlı, gürbüz.
gelmek: Vakti gelmek, kıvama
ermek, hamur mayalanmak.
gelmeli olmek:
Gelmek üzere olmak
gemini gevmek:
1.At ağzındaki gemi çiğnemek, 2.(mec)Hıncını, öcünü alamayan kimse kendini
yemek.
gene: kene
Geneli: Mardakların Çakırhüseyinin dördüncü oğlu
Mehmet Saki. 1911 Yılında doğdu. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. 1998’de
vefat etti.
géñiz: Burun boşluğunun arka
kısmı.
géñzine gaçmek:
Yemek yerken yiyecek nefes borusuna kaçmak.
gerdime: Su teresi
gerelti: Engel, koruyucu, siper
geréñ: Verimsiz çorak toprak
gergi: Araba için yapılmış, saman
tahtalarının gergin durması ve aralarındaki açıklığın korunması için kullanılan
bağlantı aracı.
geri: 1.Kara keçi kılından
dokunmuş çadır, 2.Kara keçi kılından dokunmuş, arabaya gerilerek tahıl taşınan
büyük çuval.
géri basmek:
Atlar geri geri gitmek.
gerine gerine:
(z) 1.Kolları açıp bedeni gergin bir duruma getirerek; 2.Gururla, açık alınla.
gérisiñgéri:
(z) Geldiği yere veya ters yöne doğru, geriye dönerek.
germe: Bir yeri bölmek,
sınırı belli etmek için yapılan tahta perde.
germek: Önüne engel koymak,
kapamak.
get
hadi yanıñdan: Bir söze veya duruma itiraz ünlemi.
getmek: getirmek
geven: Kökü hayvanlara yem
olarak verilen çok yıllık bir bitki.
geven ağız: Sözleri yaya yaya konuşan.
gevmek: 1.Kemik gibi sert
şeyleri yutmaksızın ağzında dişlemek, 2.Bir şeyi ağzında dişleriyle çiğnmek,
(gevelemek); 3.Makas vb. aletler iyi kesmemek.
gevremek: Sert ve kırılgan hale
gelmek.
gevşek: Güçsüz, beceriksiz,
sabırsız kimse
geycek: Elbise, çamaşır
(giyecek)
geydirip guşatmek: Birine baştan aşağıya yeni giysiler giydirmek.
geydirmek:
1.Birine baştan ayağa üst baş alıp giydirmek, 2.Aniden kuvvetlice vurmak.
geyirik/geyirti: Ağızdan çıkan gaz.
geyrek: Kaburga kemiğinin alt
kısmı.
gez: Duvar taşları arasına
konulan harç.
gezenti: Çok gezen
gezi: Öğrencilerin okul
dışında bir yere gitmesi.
geziye gitmek:
Öğrenciler topluca yemekli kır gezisine gitmek.
gı: Kadınlara, bazan
kocaya karşı hitap ünlemi. Sondaki ses ı’dan a’ya kadar genişler.
Gıbış: Söylemezlerin Kırtişinapilin büyük oğlu Mehmet
Özen. 1929 Yılında doğdu; Gociban ve Dıkmanın abisidir. Erken dönemde İzmir’e
yerleşti ve 2017 yılında orada vefat etti.
gıble: Güney yönü, kıble
gıcık gapmek:
Hiç hoşlanmamak, sinirlenmek.
gıç: 1.Ayak, baldır, bacak;
2.Arka taraf, kıç.
gıç atmek:
At eşeğin arka ayaklarıyla çiftelemesi, göt atmak.
gıçı gırık:
Değersiz, önemsiz.
gıdak: Çocuk dilinde tavuk
veya yumurta
Gıdakömer: 1.İdirizlerin Sarımehmetin oğlu Ömer İdis.
1927 Yılında doğdu. Tamirinde emeği olan Ortaokulun hizmetlisi olarak emekli oldu,
2014’te vefat etti. 2.Daldalların
Kipilmahmutun oğlu Ömer Honça. 1933 Yılında doğdu. 2019’da bir trafik kazasında
vefat etti.
gıdaklamek:
Tavuk yumurtlamak ve yumurtlarken ses çıkarmak.
gıdaynan: Çok az, tadımlık
olarak (gıda ile)
gıdık: Çene altı, gerdan.
gıdık geçmek:
Gıdıklamadan etkilenmek.
gıdık gıdık:
(ü) Birini gıdıklarken söylenir.
gıdım gıdım:
(z) Çok küçük mesafe ve hızla.
gıdik: Köpek, köpek eniği.
gıdik gıdik:
(ü) Köpekleri çağırma ünlemi.
gıdik gibi: Ansızın
hırçınlaşan kişi için benzetme.
gıf: Çalışma isteği,
çaba, gayret, coşku.
gıfı
gaçmek: Şevkini kaybetmek, çalışma isteği
duymamak.
gıgak: gaga
gıgaklamek:
Gagalamak.
gıgılamek:
Tavuk ses çıkarmak.
gığış gığış: Deri ayaz veya sıcaktan kuruyup pütürlü hale
gelmek. (Ellêmiz gığış gığış oldu.)
gılağı: Bilenen bıçağın
ağzından çıkan kıl gibi kalıntı, çapak.
gılağsını almek: Bilenen bıçağın ağzındaki kalıntıyı alıp temizlemek.
gılavız: Yol gösteren (kılavuz)
gılçık: Ekin başaklarındaki
kıl gibi uzun ve sert lif (kılçık)
gılçıklı: (mec)Belalı
gıldırdamek:
1.Ölmeyecek kadar, geçimlik için çalışmak; 2.Hafif hareketlerle bir işi görmek,
iş yapmaktan ziyade vakit geçirmek.
gılı gılına:
(z) Nerdeyse, ucu ucuna, ne eksik ne fazla, tam yeterli gelme durumu.
gılık gırtık:
Şu bu, öte beri.
gılıklı: Benzer, huyca benzeyen
(Bubası gılıklı)
gılış: kılıç
gılik: 1.Bodur ardıç ağacı,
2.Ardıç ağacının meyvesi.
gıllanmek:
Bir şeyden veya kişiden şüphelenmek, işkillenmek.
Gılindir: Selimlerin Ali oğlu Mustafa Öz. 1883 Yılında
doğdu, bir çok kez evlendi; oğlu olmadı. Arapşükrü ile Yılıkların Mevlüt’ün
kayınpederidir. 1956 Yılında vefat etti.
Gıllıayşa: Takgasların Berberüseyin eşi Ayşe Öncül. 1924
Yılında doğdu; Hacapdıramanların İbrahim kızı, Cıldırın kardeşidir. 1999
Yılında vefat etti.
Gıllıoğlu: Seydiçavuşun ilk hanımından büyük oğlu Kazım
Yavuz. 1920 Yılında doğdu; Veysel Yavuz’un abisi, Terziseydinin babasıdır. 1984
Yılında vefat etti.
gıllik: küçük, minicik
gına: kına
gınadığıñ başıña gelir: Bir sebeple başkasını kınarsan, aynısını yaşarsın.
gına gibi:
Toz durumundaki şeyler için çok ince anlamında.
gınalamek:
1.Kına yakmak, 2.Boyamak.
Gındi: Alemdaroğlu Abdülkadir’in oğlu Mehmet
Kızılyel. 1921 Yılında doğdu, neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. 1990 Yılında
vefat etti.
gındillemek:
Bir şeyler umarak sünepece dolaşmak.
gındilli: İstenmediği yerde
bulunan.
gınecik: Ekin ve sebzelerde
görülen bir hastalık. (kınacık)
gınnap: Ketenden yapılan ip,
kınnap
gıpdi: cimri (kıpti)
gır: 1.Boz, gri veya sarıya
çalan renk, 2.Verimsiz arazi, kır
gırağı düşmek:
Açık havalı gecelerde mahsülü soğuk vurmak.
Gırali: Omarcıkların İbrahim oğlu Ali Sağlam. 1929
Yılında doğdu. Lakabının sebebiyle ilgili bir bilgi yok, 2018’de vefat etti.
gıran: Salgın, ölümcül
hastalık, kıran
gırañ: 1.Ekip biçmeye uygun
olmayan hazineye ait arazi, 2.Tepe, tepe üstündeki düzlük alan; 3.Kıyı, kenar.
gıran giresice:
İlenç sözü.
gıran girmek:
1.Kısa sürede çok sayıda ölmek, 2.Bir şey bulunmaz olmak.
gıran guymek:
Zarar vermek, hasar yapmak.
gırañ sürmek:
Tarlasının yanındaki hazineye ait araziyi sürme yoluyla haksızca kendi
tarlasına katmak.
gıranta: Yaşlı zampara, yahut o yaşında evlenen erkek.
gırarmek: Saçı beyazlamaya
başlamak.
gır bayır:
(i) Tarım arazisi, tarla takga
gırç: 1.Otların üzerine düşen
çiğ, kırağı taneleri, 2.Ağaç dallarına yağan karın buz tutmuş hali
gırçıl: Gri/boz renge dönüşen,
yer yer grileşen.
gırçımek/gırçilmek: Çiğ, kırağı, ince taneli kar yağışı.
gırda bayırda:
Arazide, iş sırasında
gıreç: Sulama imkanı olmayan
verimsiz arazi (kıraç)
gıremis: Takı olarak
kullanılan, beşibirlikten daha ince bir altın.
gır gafa: Saçları tamamen
ağarmış kişi.
Gırgafa: Hacıların Kelahmetin Abdullah oğlu Bahattin
Azbay. 1944 Yılında doğdu. Bir dönem yurtdışında çalıştığından Almanyalı diye lakaplansa
da saçları sebebiyle Gırgafa denildi. Afyon’da yaşıyor.
Gırgır: Paşaoğlu Ahmet’in küçük oğlu Ahmet Yaman. 1944
Yılında doğdu. Matrak kişiliğinden dolayı böyle lakaplanmış; Anıtkaya’da yaşar.
Gırhasan: Hassönlerin Gocaömerin ortanca oğlu Hasan Koç.
1944 Yılında doğdu; Bandocunun küçüğü, Terzizizzetin büyüğüdür. Kütahya’da
yaşıyordu, 1998’de bir trafik kazasında vefat etti.
gırığını
ayrı go: Cam, bardak, testi gibi şeyleri
kıran kişiye söylenir.
gırık: 1.Bir kadının
gayrımeşru ilişki kurduğu erkek, 2.Yöresel oyun havası, kırık hava; 3.Çılgın,
deli, çatlak.
gırıkdölü:
Hakaret, küfür sözü.
gırık güdük:
(s) ufak tefek
gırılan yarılan: (i) İş sırasında oluşan hasar.
gırılasıca:
Geberesice anlamında bir ilenç sözü
gırılmek: 1.Salgın nedeniyle
hayvanlar telef olmak, 2.(mec)Çok şiddetli ve şamatalı kavga etmek,
3.Sayılamayacak kadar fazla olmak, kalabalıklaşmak.
gırıdak: Gösterişe kaçan bir tarzda
yürümeyi seven, kırıtan.
gırıtmek: 1.Oynak oynak yürümek,
cilvelenmek; 2.Başını dikerek gösteriş yapmak, 3.Bir yerde öylece durup
beklemek.
Gırkalıahmet: Sinanpaşa Kırka köyünde Sağırların Alosmanhoca
imam iken, ilk defa onun peşine takılıp Eğret’e gelmiş olan Ahmet; kendini
Sağırların bir parçası olarak görmüş ve sık sık Eğret’e gelir gider olmuştur.
Aslen Kırkalı olduğu halde Anıtkaya’nın renkli simaları arasında yerini alan
Ahmet’in ne zaman vefat ettiği bilinmiyor.
gırkıcı/gırkımcı: Koyun keçi kırkan kimse. Kırkım işinin bir günde olup bitmesi
için, becerikli kimseler gırkımcı olarak ayarlanır.
gırkı garışmek:
Bir çocuğun kırkı çıkmadan başka bir çocuk doğmak.
gırkık: Kırkılmış koyun, keçi.
gırkılmek:
Saç tıraşı olmak
gırkım: Koyun keçi kırkma işi
ve vakti.
gırkından sona azanı teneşir paklâ: Kırkından sonra azanı teneşir paklar.
gırkını etmek:
Ölünün kırkıncı gününde sadaka amaçlı yiyecek dağıtıp dua etmek.
gırklanmek:
Kırk tas su dökünerek maddi manevi arınmak.
gırklı: Henüz kırkını yeni
doldurmuş taze çocuk.
gırklık: Koyun keçi kırkmak
için büyük makas
gırlangıç:
Öküz arabalarında arka dingili eksene bağlayan çatal ağaç veya demir.
gırlı: yabancı
gırma: 1.melez, 2.bir çeşit
tüfek
gırman: Melez hayvan.
gırmızı galem çekmek: Siciline olumsuz not düşmek, fişlemek.
gırpık: Kırpılan, kesilen şeyin
kalıntıları.
gırtık: küçük parça, kırtık
gışla: Koyun keçi gibi
hayvanların kışın veya geceleyin kaldığı kapalı yer, kışla.
gışlık: Güzün ekilen ekin,
kışlık
gıt: az, kıt
gıtganêt: (z) Ucu ucuna, zar zor
(kıt kanaat)
gıtlık: 1.Sıkıntı, darlık,
açlık; 2.(mec) cimri
gıtlıkdan çıkmış gibi: Ölçüsüz, hapur hupur yemek.
Gıvık: Godalömerin ilk hanımından küçük oğlu Şükrü
Aydın. 1915 Yılında doğdu; Gödemehmet ve Kirtyusufun küçüğüdür. Lakabının
sebebi anlaşılamadı. 2009’da vefat etti.
Gıvırcık: Hacıahmetlerin Sarışükrü oğulları İbrahim ve
Mehmet Emin Patlar kardeşler. Saçları sebebiyle böyle lakaplanmışlar. Erken
dönemde İzmir’e yerleştiler. Büyük İbrahim 2012’de vefat etti, Mehmet halen
İzmir’de yaşıyor.
gıvrak: Çevik, atik, çalışkan.
Gıygı: Gocalilerin şehit Halil kızı Kezban Kırım.
1916 Yılında doğdu. Doğuştan fiziksel ve konuşma engelliydi. Dolaksızlardan
olan annesi de öldükten sonra tamamen kimsesiz kaldı. Hayatını köylünün
yardımıyla sürdürdü ve 1966 yılında vefat etti.
gıygıy: (i) keman
gıyı: 1.Kenar, uç; 2.Ekmek
ucu.
gıyılamek:
1.Kumaş benzeri bir şeyin kenarlarını örerek düzeltmek, 2.Yazmanın kenarlarını
oyalamak.
gıyılı: 1.Kenarları dik olduğu
için derin tepsi, 2.Kenarları oyalanmış yazma
gıymatlı: Değerli, kıymetli
gıymık: Küçük ve sivri tahta
veya kemik parçası, yonga (kıymık)
gıyneşmek:
Kıpırdamak, kımıldamak.
gıyneşdirmek:
1.Kımıldatmak, yerinden oynatmak; 2.Kapı, pencereyi hafif aralamak.
Gıytak: Hacıların Sağırmehmedin İbrahim oğlu Mehmet
Azbay.
gızak: Çabuk sinirlenen,
öfkelenen; her şeye kızan
gızañ: Kızışmış, çiftleşme
havasına girmiş dişi kedi, köpek hatta yılan.
gızaña gelmek:
Kedi, köpek vb. hayvanaların dişisi erkek istemek.
gız bitirmek:
Bir erkeğe kız isteyip söz almak.
gız evi: Düğünde gelin tarafı.
gız evi naz evi: Kız tarafının isteği çok olur.
gızhamamı:
Düğünde kadınların hamam eğlencesi, kız hamamı
gızıkan: Gelin olmadan önce
(kız iken)
gızı kısırağı:
(zm) Ailesindeki bütün kızlar ve kadınlar.
Gızılcıközü:
Bir mevki adı
Gızıldere:
Bir mevki adı
Gızılgız: Müdüroğlunun hanımı Kezban Eşiyok. Afyonlu
İdirizlerin Hasan kızıdır, 1906 yılında doğdu. Yanalhatca ve Zağarayşa ile öz,
Avgan ve Patlakşerfesiyle karınkardeştir. Daha önce Hacıahmetlerin Ahmet,
Cingenalinin Süleyman ve Garaca ile de evlenmişti. Garacadan olan kızı
Münevvere Demircisalek eşidir. Gızılgız 1986’da vefat etti.
Gızılyar: Bir mevki adı
gızlâ bezi:
Gelinlik dikmeye uygun yumuşak beyaz bez. (kızlar bezi)
gızlâevciği:
Garın/işkembenin yenilebilen bölümlerinin ortasında bulunur. Büyük kendine has
dairesel gözenekleri küçük evlere benzetildiği için böyle adlandırılmış.
(kızlar evciği)
gızlık: Üvey kız
Gızmehmet: Manavın küçük oğlu Mehmet Öztürk. 1902 Yılında
doğdu; Körmısdıfanın küçük kardeşi, Veli
Öztürk’ün babasıdır. Lakabının sebebi bilinmiyor, 1973’te vefat etti.
gide gide:
(z) daha sonra, zamanla, gitgide
gidermek: Uzaklaştırmak,
defetmek, yok etmek (arızayı gidermek)
gidi: Bir seslenme sözü
gidik: Bozulmuş, kullanım
süresi bitmiş, tamir edilemeyecek durumdaki şey.
gidişat: Örgüde örnek alınan
ilk nakışı koyduktan sonraki süreç.
gidişmek: kaşınmak.
gidişgen: çok kaşınan
gine: tekrar, yine
girişgen: Becerikli, atak, insan
ilişkilerinde başarılı kişi.
girişik: sosyal
gitmek: Batmak (Ayağıma diken
gitdi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder