22 Şubat 2024

ge - gitmek

 
ge: gel

gebeş: Şişman, göbekli ve kısa boylu.

Gecegondu: Hassönlerin Buruşakmehmetin son eşi Menciknineden büyük oğlu İbrahim Omak. 1928 Yılında doğdu. Evini kısa bir sürede yaptığından böyle lakaplandığı söyleniyor. 1999 Yılında vefat etti.

ge cü cü: Tavukları çağırma ünlemi.

geçgin/geşgin: fazla, daha çok (10'dan geçgin dana aldı. (10'dan fazla)) 

geçirmek: 1.Yolcu etmek, uğurlamak; 2.Bir kimseye, korktuğu bölgeden geçene kadar nezaret etmek.

geçmek: 1.Ateş sönmeye yüz tutmak, 2.Bayatlamak

geçmiş: Kokmuş, bayatlamış yiyecek

geçmiş ola: O fırsat bir daha ele geçmez anlamında söylenir.

gede: 1.Ufak tefek adam, 2.Ana rahmindeyken babası ölen çocuk.

gedik: 1.Tarlanın düz olmayan engebeli yeri, 2. Eksik, 3.Dişlerinden bir veya birkaçı eksik olan. 4.Sıradağda nispeten alçak bölge, vadi, geçit yeri.

Gedik: Dağ bölgesinde bir mevki adı. Bödünüñçeşmenin de içinde bulunduğu bu mıntıka şimdi piknik alanı olarak kullanılmasıyla meşhurdur.

gedik açmek: Bir şeyde giderilmesi güç bir zarar oluşturmak.

Gedikhasan: Kirpitçilerin Mehmet Sabri oğlu Hasan Kirkit. 1937 Yılında doğdu. Pek çok lakabından biri de budur. Belki küçükken eksik dişleri sebebiyle böyle denilmiştir.

gégek/gagak: 1.Duvara asılmış ağaç çengel, 2. Ağacın askı olarak kullanılan budağı.

gegenez: Örendirenin bir ucuna takılıp pulluk demirine yapışan çamur, ot vs.yi sıyırmaya yarayan enli ve yassı demir.

ge girem: Eve buyur etme sözü, gel girelim.

géğrek: Taze çocuk kaburga kemiği.

gelberi: 1.Harç, çamur, kireç karıştırılan uzun saplı demir araç; 2.Ağaç dallarını budamak için kullanılan uzun saplı keskin demir.

gelgit akıllı: Aklına eseni yapan kararsız kişi.

gelivemek: Köpek saldırmak, gelivermek.

gelincik: 1.Sincapa benzer, civciv kapmasıyla meşhur bir hayvan, 2.Haşhaşgillerden kırmızı-siyah çiçekli bir bitki, şakayık.

gelin çıkarma: Gelini götürmek üzere kız evinden alma.

geline bakmek: Babası evinden alınıp yeni evine getirilen ve akşama kadar bir müddet “süzünen” gelini seyretmek.

gelin etmek: Evlendirmek

Gelin gebe, gız gözel; garagavığı kim gazar: İş görmemek için herkesin kendine göre bir gerekçesi var.

gelin geydirmek: Gelin kıza elbise alışverişi yapmak.

gelingız: Yavuklu kız, müstakbel gelin.

gelin indirmek: Gelini babası evinden alıp yeni evine getirmek.

gelin olasıca: Öfke anında büyüklerin kız çocuklarına söylediği kızgınlık, sitem sözü.

gelin yazmek: Geline makyaj yapmak.

gelişatlı: Yetişkin, gelişmiş, gelişgin, gürbüz.

gelişgin: Yetişkin, gelişmiş, gelişatlı, gürbüz.

gelmek: Vakti gelmek, kıvama ermek, hamur mayalanmak.

gelmeli olmek: Gelmek üzere olmak

gemini gevmek: 1.At ağzındaki gemi çiğnemek, 2.(mec)Hıncını, öcünü alamayan kimse kendini yemek.

gene: kene

Geneli: Mardakların Çakırhüseyinin dördüncü oğlu Mehmet Saki. 1911 Yılında doğdu. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. 1998’de vefat etti.

géñiz: Burun boşluğunun arka kısmı.

géñzine gaçmek: Yemek yerken yiyecek nefes borusuna kaçmak.

gerdime: Su teresi

gerelti: Engel, koruyucu, siper

geréñ: Verimsiz çorak toprak

gergi: Araba için yapılmış, saman tahtalarının gergin durması ve aralarındaki açıklığın korunması için kullanılan bağlantı aracı.

geri: 1.Kara keçi kılından dokunmuş çadır, 2.Kara keçi kılından dokunmuş, arabaya gerilerek tahıl taşınan büyük çuval.

géri basmek: Atlar geri geri gitmek.

gerine gerine: (z) 1.Kolları açıp bedeni gergin bir duruma getirerek; 2.Gururla, açık alınla.

gérisiñgéri: (z) Geldiği yere veya ters yöne doğru, geriye dönerek.

germe: Bir yeri bölmek, sınırı belli etmek için yapılan tahta perde.

germek: Önüne engel koymak, kapamak.

get hadi yanıñdan: Bir söze veya duruma itiraz ünlemi.

getmek: getirmek

geven: Kökü hayvanlara yem olarak verilen çok yıllık bir bitki.

geven ağız: Sözleri yaya yaya konuşan.

gevmek: 1.Kemik gibi sert şeyleri yutmaksızın ağzında dişlemek, 2.Bir şeyi ağzında dişleriyle çiğnmek, (gevelemek); 3.Makas vb. aletler iyi kesmemek.

gevremek: Sert ve kırılgan hale gelmek.

gevşek: Güçsüz, beceriksiz, sabırsız kimse

geycek: Elbise, çamaşır (giyecek)

geydirip guşatmek: Birine baştan aşağıya yeni giysiler giydirmek.

geydirmek: 1.Birine baştan ayağa üst baş alıp giydirmek, 2.Aniden kuvvetlice vurmak.

geyirik/geyirti: Ağızdan çıkan gaz.

geyrek: Kaburga kemiğinin alt kısmı.

gez: Duvar taşları arasına konulan harç.

gezenti: Çok gezen

gezi: Öğrencilerin okul dışında bir yere gitmesi.

geziye gitmek: Öğrenciler topluca yemekli kır gezisine gitmek.

: Kadınlara, bazan kocaya karşı hitap ünlemi. Sondaki ses ı’dan a’ya kadar genişler.

Gıbış: Söylemezlerin Kırtişinapilin büyük oğlu Mehmet Özen. 1929 Yılında doğdu; Gociban ve Dıkmanın abisidir. Erken dönemde İzmir’e yerleşti ve 2017 yılında orada vefat etti.

gıble: Güney yönü, kıble

gıcık gapmek: Hiç hoşlanmamak, sinirlenmek.

gıç: 1.Ayak, baldır, bacak; 2.Arka taraf, kıç.

gıç atmek: At eşeğin arka ayaklarıyla çiftelemesi, göt atmak.

gıçı gırık: Değersiz, önemsiz.

gıdak: Çocuk dilinde tavuk veya yumurta

Gıdakömer: 1.İdirizlerin Sarımehmetin oğlu Ömer İdis. 1927 Yılında doğdu. Tamirinde emeği olan Ortaokulun hizmetlisi olarak emekli oldu, 2014’te vefat etti.  2.Daldalların Kipilmahmutun oğlu Ömer Honça. 1933 Yılında doğdu. 2019’da bir trafik kazasında vefat etti.

gıdaklamek: Tavuk yumurtlamak ve yumurtlarken ses çıkarmak.

gıdaynan: Çok az, tadımlık olarak (gıda ile)

gıdık: Çene altı, gerdan.

gıdık geçmek: Gıdıklamadan etkilenmek.

gıdık gıdık: (ü) Birini gıdıklarken söylenir.

gıdım gıdım: (z) Çok küçük mesafe ve hızla.

gıdik: Köpek, köpek eniği.

gıdik gıdik: (ü) Köpekleri çağırma ünlemi.

gıdik gibi: Ansızın hırçınlaşan kişi için benzetme.

gıf: Çalışma isteği, çaba, gayret, coşku.

gıfı gaçmek: Şevkini kaybetmek, çalışma isteği duymamak.

gıgak: gaga

gıgaklamek: Gagalamak.

gıgılamek: Tavuk ses çıkarmak.

gığış gığış: Deri ayaz veya sıcaktan kuruyup pütürlü hale gelmek. (Ellêmiz gığış gığış oldu.)

gılağı: Bilenen bıçağın ağzından çıkan kıl gibi kalıntı, çapak.

gılağsını almek: Bilenen bıçağın ağzındaki kalıntıyı alıp temizlemek.

gılavız: Yol gösteren (kılavuz)

gılçık: Ekin başaklarındaki kıl gibi uzun ve sert lif (kılçık)

gılçıklı: (mec)Belalı

gıldırdamek: 1.Ölmeyecek kadar, geçimlik için çalışmak; 2.Hafif hareketlerle bir işi görmek, iş yapmaktan ziyade vakit geçirmek.

gılı gılına: (z) Nerdeyse, ucu ucuna, ne eksik ne fazla, tam yeterli gelme durumu.

gılık gırtık: Şu bu, öte beri.

gılıklı: Benzer, huyca benzeyen (Bubası gılıklı)

gılış: kılıç

gılik: 1.Bodur ardıç ağacı, 2.Ardıç ağacının meyvesi.

gıllanmek: Bir şeyden veya kişiden şüphelenmek, işkillenmek.

Gılindir: Selimlerin Ali oğlu Mustafa Öz. 1883 Yılında doğdu, bir çok kez evlendi; oğlu olmadı. Arapşükrü ile Yılıkların Mevlüt’ün kayınpederidir. 1956 Yılında vefat etti.

Gıllıayşa: Takgasların Berberüseyin eşi Ayşe Öncül. 1924 Yılında doğdu; Hacapdıramanların İbrahim kızı, Cıldırın kardeşidir. 1999 Yılında vefat etti.

Gıllıoğlu: Seydiçavuşun ilk hanımından büyük oğlu Kazım Yavuz. 1920 Yılında doğdu; Veysel Yavuz’un abisi, Terziseydinin babasıdır. 1984 Yılında vefat etti.

gıllik: küçük, minicik

gına: kına

gınadığıñ başıña gelir: Bir sebeple başkasını kınarsan, aynısını yaşarsın.

gına gibi: Toz durumundaki şeyler için çok ince anlamında.

gınalamek: 1.Kına yakmak, 2.Boyamak.

Gındi: Alemdaroğlu Abdülkadir’in oğlu Mehmet Kızılyel. 1921 Yılında doğdu, neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. 1990 Yılında vefat etti.

gındillemek: Bir şeyler umarak sünepece dolaşmak.

gındilli: İstenmediği yerde bulunan.

gınecik: Ekin ve sebzelerde görülen bir hastalık. (kınacık)

gınnap: Ketenden yapılan ip, kınnap

gıpdi: cimri (kıpti)

gır: 1.Boz, gri veya sarıya çalan renk, 2.Verimsiz arazi, kır

gırağı düşmek: Açık havalı gecelerde mahsülü soğuk vurmak.

Gırali: Omarcıkların İbrahim oğlu Ali Sağlam. 1929 Yılında doğdu. Lakabının sebebiyle ilgili bir bilgi yok, 2018’de vefat etti.

gıran: Salgın, ölümcül hastalık, kıran

gırañ: 1.Ekip biçmeye uygun olmayan hazineye ait arazi, 2.Tepe, tepe üstündeki düzlük alan; 3.Kıyı, kenar.

gıran giresice: İlenç sözü.

gıran girmek: 1.Kısa sürede çok sayıda ölmek, 2.Bir şey bulunmaz olmak.

gıran guymek: Zarar vermek, hasar yapmak.

gırañ sürmek: Tarlasının yanındaki hazineye ait araziyi sürme yoluyla haksızca kendi tarlasına katmak.

gıranta: Yaşlı zampara, yahut o yaşında evlenen erkek.

gırarmek: Saçı beyazlamaya başlamak.

gır bayır: (i) Tarım arazisi, tarla takga

gırç: 1.Otların üzerine düşen çiğ, kırağı taneleri, 2.Ağaç dallarına yağan karın buz tutmuş hali

gırçıl: Gri/boz renge dönüşen, yer yer grileşen.

gırçımek/gırçilmek: Çiğ, kırağı, ince taneli kar yağışı.

gırda bayırda: Arazide, iş sırasında

gıreç: Sulama imkanı olmayan verimsiz arazi (kıraç)

gıremis: Takı olarak kullanılan, beşibirlikten daha ince bir altın.

gır gafa: Saçları tamamen ağarmış kişi.

Gırgafa: Hacıların Kelahmetin Abdullah oğlu Bahattin Azbay. 1944 Yılında doğdu. Bir dönem yurtdışında çalıştığından Almanyalı diye lakaplansa da saçları sebebiyle Gırgafa denildi. Afyon’da yaşıyor.

Gırgır: Paşaoğlu Ahmet’in küçük oğlu Ahmet Yaman. 1944 Yılında doğdu. Matrak kişiliğinden dolayı böyle lakaplanmış; Anıtkaya’da yaşar.

Gırhasan: Hassönlerin Gocaömerin ortanca oğlu Hasan Koç. 1944 Yılında doğdu; Bandocunun küçüğü, Terzizizzetin büyüğüdür. Kütahya’da yaşıyordu, 1998’de bir trafik kazasında vefat etti.

gırığını ayrı go: Cam, bardak, testi gibi şeyleri kıran kişiye söylenir.

gırık: 1.Bir kadının gayrımeşru ilişki kurduğu erkek, 2.Yöresel oyun havası, kırık hava; 3.Çılgın, deli, çatlak.

gırıkdölü: Hakaret, küfür sözü.

gırık güdük: (s) ufak tefek

gırılan yarılan: (i) İş sırasında oluşan hasar.

gırılasıca: Geberesice anlamında bir ilenç sözü

gırılmek: 1.Salgın nedeniyle hayvanlar telef olmak, 2.(mec)Çok şiddetli ve şamatalı kavga etmek, 3.Sayılamayacak kadar fazla olmak, kalabalıklaşmak.

gırıdak: Gösterişe kaçan bir tarzda yürümeyi seven, kırıtan.

gırıtmek: 1.Oynak oynak yürümek, cilvelenmek; 2.Başını dikerek gösteriş yapmak, 3.Bir yerde öylece durup beklemek.

Gırkalıahmet: Sinanpaşa Kırka köyünde Sağırların Alosmanhoca imam iken, ilk defa onun peşine takılıp Eğret’e gelmiş olan Ahmet; kendini Sağırların bir parçası olarak görmüş ve sık sık Eğret’e gelir gider olmuştur. Aslen Kırkalı olduğu halde Anıtkaya’nın renkli simaları arasında yerini alan Ahmet’in ne zaman vefat ettiği bilinmiyor.

gırkıcı/gırkımcı: Koyun keçi kırkan kimse. Kırkım işinin bir günde olup bitmesi için, becerikli kimseler gırkımcı olarak ayarlanır.

gırkı garışmek: Bir çocuğun kırkı çıkmadan başka bir çocuk doğmak.

gırkık: Kırkılmış koyun, keçi.

gırkılmek: Saç tıraşı olmak

gırkım: Koyun keçi kırkma işi ve vakti.

gırkından sona azanı teneşir paklâ: Kırkından sonra azanı teneşir paklar.

gırkını etmek: Ölünün kırkıncı gününde sadaka amaçlı yiyecek dağıtıp dua etmek.

gırklanmek: Kırk tas su dökünerek maddi manevi arınmak.

gırklı: Henüz kırkını yeni doldurmuş taze çocuk.

gırklık: Koyun keçi kırkmak için büyük makas

gırlangıç: Öküz arabalarında arka dingili eksene bağlayan çatal ağaç veya demir.

gırlı: yabancı

gırma: 1.melez, 2.bir çeşit tüfek

gırman: Melez hayvan.

gırmızı galem çekmek: Siciline olumsuz not düşmek, fişlemek.

gırpık: Kırpılan, kesilen şeyin kalıntıları.

gırtık: küçük parça, kırtık

gışla: Koyun keçi gibi hayvanların kışın veya geceleyin kaldığı kapalı yer, kışla.

gışlık: Güzün ekilen ekin, kışlık

gıt: az, kıt

gıtganêt: (z) Ucu ucuna, zar zor (kıt kanaat)

gıtlık: 1.Sıkıntı, darlık, açlık; 2.(mec) cimri

gıtlıkdan çıkmış gibi: Ölçüsüz, hapur hupur yemek.

Gıvık: Godalömerin ilk hanımından küçük oğlu Şükrü Aydın. 1915 Yılında doğdu; Gödemehmet ve Kirtyusufun küçüğüdür. Lakabının sebebi anlaşılamadı. 2009’da vefat etti.

Gıvırcık: Hacıahmetlerin Sarışükrü oğulları İbrahim ve Mehmet Emin Patlar kardeşler. Saçları sebebiyle böyle lakaplanmışlar. Erken dönemde İzmir’e yerleştiler. Büyük İbrahim 2012’de vefat etti, Mehmet halen İzmir’de yaşıyor.

gıvrak: Çevik, atik, çalışkan.

Gıygı: Gocalilerin şehit Halil kızı Kezban Kırım. 1916 Yılında doğdu. Doğuştan fiziksel ve konuşma engelliydi. Dolaksızlardan olan annesi de öldükten sonra tamamen kimsesiz kaldı. Hayatını köylünün yardımıyla sürdürdü ve 1966 yılında vefat etti.

gıygıy: (i) keman

gıyı: 1.Kenar, uç; 2.Ekmek ucu.

gıyılamek: 1.Kumaş benzeri bir şeyin kenarlarını örerek düzeltmek, 2.Yazmanın kenarlarını oyalamak.

gıyılı: 1.Kenarları dik olduğu için derin tepsi, 2.Kenarları oyalanmış yazma

gıymatlı: Değerli, kıymetli

gıymık: Küçük ve sivri tahta veya kemik parçası, yonga (kıymık)

gıyneşmek: Kıpırdamak, kımıldamak.

gıyneşdirmek: 1.Kımıldatmak, yerinden oynatmak; 2.Kapı, pencereyi hafif aralamak.

Gıytak: Hacıların Sağırmehmedin İbrahim oğlu Mehmet Azbay.

gızak: Çabuk sinirlenen, öfkelenen; her şeye kızan

gızañ: Kızışmış, çiftleşme havasına girmiş dişi kedi, köpek hatta yılan.

gızaña gelmek: Kedi, köpek vb. hayvanaların dişisi erkek istemek.

gız bitirmek: Bir erkeğe kız isteyip söz almak.

gız evi: Düğünde gelin tarafı.

gız evi naz evi: Kız tarafının isteği çok olur.

gızhamamı: Düğünde kadınların hamam eğlencesi, kız hamamı

gızıkan: Gelin olmadan önce (kız iken)

gızı kısırağı: (zm) Ailesindeki bütün kızlar ve kadınlar.

Gızılcıközü: Bir mevki adı

Gızıldere: Bir mevki adı    

Gızılgız: Müdüroğlunun hanımı Kezban Eşiyok. Afyonlu İdirizlerin Hasan kızıdır, 1906 yılında doğdu. Yanalhatca ve Zağarayşa ile öz, Avgan ve Patlakşerfesiyle karınkardeştir. Daha önce Hacıahmetlerin Ahmet, Cingenalinin Süleyman ve Garaca ile de evlenmişti. Garacadan olan kızı Münevvere Demircisalek eşidir. Gızılgız 1986’da vefat etti.

Gızılyar: Bir mevki adı

gızlâ bezi: Gelinlik dikmeye uygun yumuşak beyaz bez. (kızlar bezi)

gızlâevciği: Garın/işkembenin yenilebilen bölümlerinin ortasında bulunur. Büyük kendine has dairesel gözenekleri küçük evlere benzetildiği için böyle adlandırılmış. (kızlar evciği)

gızlık: Üvey kız

Gızmehmet: Manavın küçük oğlu Mehmet Öztürk. 1902 Yılında doğdu;  Körmısdıfanın küçük kardeşi, Veli Öztürk’ün babasıdır. Lakabının sebebi bilinmiyor, 1973’te vefat etti.

gide gide: (z) daha sonra, zamanla, gitgide

gidermek: Uzaklaştırmak, defetmek, yok etmek (arızayı gidermek)

gidi: Bir seslenme sözü

gidik: Bozulmuş, kullanım süresi bitmiş, tamir edilemeyecek durumdaki şey.

gidişat: Örgüde örnek alınan ilk nakışı koyduktan sonraki süreç.

gidişmek: kaşınmak.

gidişgen: çok kaşınan

gine: tekrar, yine

girişgen: Becerikli, atak, insan ilişkilerinde başarılı kişi.

girişik: sosyal

gitmek: Batmak (Ayağıma diken gitdi)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder