22 Şubat 2024

gaba - gazyağı


gaba: 1.Yumuşak ve hacimli, 2.Küçükbaş hayvanlara takılan büyük boy bir çan türü.

gaba daş: Ayazin köyü civarından çıkarılan kolay yontulduğu için inşaatta kullanılan bir taş (kaba taş)

gabadayı: 1.Yakışıklı delikanlı, 2.İriyarı hayvan, 3.Gelişimi güzel ekin

gaba düşmek: Yakışıksız düşmek, özentisiz olmak.

gaba et: kemiksiz et, löp et

gabak:1.kabak, 2.boynuzsuz koyun, keçi

gabaklamek: Budamak, dallarını kesmek. Özellikle söğüdü bütün dallarını keserek budamak. Zaten iki metre boyunda dikilen söğüdün dalları bu seviyeden çıkıp büyür. Bir kaç yılda bir yaprağını döktüğünde gövdesine dokunmadan kabaklanırsa, elde edilen dallar her yerde kullanılabilir.

gabala: götürü pazarlık

gabalama: tahminen, ortalama, kabaca

Gabaoğlan: Ayanoğlu Halil’in ortanca oğlu, Cinibiz Osman ile Garahmetin kardeşleridir. 1880 Yılında doğdu. Cihan Harbinde, 1915 yılında Çanakkale’de şehit oldu. Delibıdık İbrahim Soylu, Atike Ün, Halime Bar, Yağcımahmut Aykaç’ın dedeleridir.

gabarcık: şişmiş sivilce

Gabarçukuru: Bir mevki ismi

gabarmek: 1.Deri su toplayıp şişmek. 2.Hamur yazılacak kıvama gelmek.

Gabasakal: Omarcıkoğlu Mustafa’nın büyük oğlu Mehmet Sağlam. 1884 Yılında doğdu, Arabecinin kardeşi, Şoförhalibramın babasıdır. Geniş sakalları sebebiyle böyle lakaplanmış. 1943 Yılında vefat etti.

gabasını almek: Üstünkörü temizlemek.

gabatasarı: Ölçmeden biçmeden, hesaplamadan planlamadan yapılan iş.

gabayel: Güneyden esen rüzgar, lodos

gaba yeri: Kıç, vücudun üzerine oturulan kalça kısmı.

gabazeyin: kafası çalışmayan, zeki olmayan (kaba zihin)

gabbe: 1.Orospu (kahpe), 2.Hain

gabbenalı: Küfür sözü, orospu çocuğu (kahpe analı)

gabbecik: Muhataba alay veya sitem amaçlı söylenen bir sözdür. “a gabbecik!” söyleyişi de vardır. (kahpecik)

gabêt: suç, kabahat

gabıcak: içine üzüm pekmezi konulan tahta kap

gabık: kabuk

gabık atmek: Yanlış pişirme nedeniyle ekmeğin kabuğu ayrılmak.

gabık bağlamek: 1.Yara üstü kapanıp iyileşmeye başlamak. 2. (mec)Üstünden zaman geçtikçe verdiği acı azalmak.

Gabıkhava: Araplardan Gavas İbrahim’in hanımı Havva Sargın. Selimlerin Çolakömerin kızıdır, 1895 yılında doğdu. Canavarcı, Demircitopal ve İsmail Sargın’ın analarıdır. 1982 Yılında vefat etti.

gabırga: kaburga

gabirlê: Mübarek günlerde yapılan kabir ziyareti. (Böyün gabirlê vâ mı?)

gabran: arı kovanı

gacamak: 1.çentik; 2.Bir çubuğun düz olmaması, eğrilik veya budakla düzlüğünün kaybolması; Met oyununda met(çelik)in gacamaklı olması tercih edilir.

gacamaklı: (mec)kaliteli, istenen kıvam ve kalitede olan.

gacı gucu: Söylenmek istenmeyen bir şeyin yerine kullanılan ikileme.

gaçamak: Mısır unundan yapılan bol sarımsaklı bir yemek.

gaçgın: Kaçak, kaçan kimse.

gaçıntı: Ark veya borudaki su sızıntısı.

gadâ/gadak/gadan: kadar

Gademali: Gademlerin Osman’ın tek oğlu Ali Çotak. 1885 Yılında doğdu. Sülelesi ile adı birleştirilerek Gadem Ali denildi ve bu kendisi ve çocuklarının lakabı oldu. Gatgala Osman ve Kazım Çotak’ın babalarıdır, 1943’te vefat etti.

gadem ola: Uğurlar olsun, hayırlı olsun anlamında iyi dilek sözü. Kadem ola.

Gademguyusu: Gademler sülalesine mensup birinin kazdığı sereñli kuyu ve o mıntıkaya verilen isim. Eski asfalt kenarındaki bu kuyu 1970’li yıllarda kuruyunca ebir gübürle dolduruldu.

gadın: 1.kadın, 2.güzel, şık, hoş

gadındüğmesi: Kendine has mavi çiçekleri düğmeye benzeyen bir bitki, peygamber çiçeği. Bahar ve ilk yazda göbüle, nadas, ekin, añ, yolma vb. her yerde çıkabilir. Kaba bir ot olduğu için yeşili de kurusu da hayvanlar için yinseldir.

Gadıngız: Şeherlioğlu Kedimehmetin Ahmetçavuş eşi Zehra Şık. Gademlerin Sarımehmet kızıdır, 1905 yılında doğdu. Daha çocukluğunda kibar ve hanımefendi tavırları sebebiyle böyle lakaplandı. Alaaddin Şık ve Sağırmuzafferin analarıdır, 1968 yılında vefat etti.

gadın gibi: Çok güzel, eksiksiz, mükemmel anlamında her güzel şeyi nitelemek için bu benzetme kullanılır.

gadıyabokyidiren: Garın/işkembenin yenen kısmının sonuncu bölümü. Dilim dilim görüntüsüyle öne çıkan bu bölüm diğerlerine göre daha etli ve lezzetli olduğu düşünülür. (kadıya bok yediren)

gadıyoran: Ünatçı, dik kafalı. (kadı yoran)

Gadir: 1.Kadir, 2.Kadir gecesi.

gafa: 1.Kafa, baş; 2.Deleceye sap yüklerken her döleşimde köşeye ilk konulan bir annatlık sap yığını.

gafa kâdı: Nüfus cüzdanı, kimlik kartı.

gafalı: akıllı

gafası götümek: İnce emek isteyen işleri sıkılmadan yapabilmek, kafası götürmek.

gafeye kakeç göte dıkeç olmek: İyi vakitlerde göze batmayan bir kusur, araları bozulunca başa kakılacak duruma gelmek. (kafaya kakınç göte tıkaç)

gafeyi gomek: Az süreli uyumak, kestirmek.

gafile: Domino oyununda oyunun kilitlenmesi. Domino taşlarının kafileyi oluşturan hayvan dizisini andırması sebebiyle bu tabir yakıştırılmış olabilir.

gaga: Çocuk dilinde yumurta.

gagale: Boşboğaz, nerede ne konuşacağını bilmeyen ve çoğunlukla gereksiz konuşan kimse.

gageç: gaga

gağıl: 1.Kabuklu tahıl; 2.Ceviz büyüklüğünde sert toprak parçası, 3.Çakıl.

gağıltı: gürültü

gağşak: yerinden çıkmış, gevşemiş

gağşamek: Yerinden çıkmak, gevşemek, laçkalaşmak

gâh! gâh!: (ü) At çağırma sözü

gaher: öfke, sitem, kahır

gaherli: öfkeli, dokundurmalı, başa kakıcı

Gakgidi: Coruksüleymanın oğlu Halil Oran. 1937 Yılında doğdu. Bedford kamyonuyla şoförlük yaptığı meşhurdur. ‘Kalk gidi!’ manasına gelen bir seslenmeden sonra lakabı böyle kalakaldığı sanılıyor. 2009 Yılında vefat etti.

gaklık: Kaya oyuklarında yağmur suyunun toplanması hali, suyun kaya oyuklarında toplandığı yer.

Gaklık: Bir bölgesisinde, oyuklarında yağmur suyu biriken kayaların bulunduğu bir mevki adı.

gâlâ: Üzüntü, sıkıntı veren iş. (Evi sattık, gâlâsından gurtulamadık.)

galaba: 1.kalabalık, karışıklık; 2.çok fazla

galabeşlik: kalabalık

gala gala: (z) Azlık bildirir. (Gala gala ikimiz galdık)

galagalmek: Duruvermek, duraksamak.

galak: şapka siperi

galaklı takga: siperli şapka, kasket

galbır: kalbur

galcımek: Eller uzun süre su içinde kalmaktan dolayı deri buruş buruş olmak.

galbırdan geçirmek: Kalburla elemek.

galdır beni hopbecik: Sırtlarında kilitledikleri kollarıyla birbirini sırtlayan çocukların oynadığı oyun.

galdır gaşıñı yiyen aşıñı: atasözü

galdırmak: 1.tahrik etmek, fişteklemek, dolduruşa getirmek, kışkırtmak; 2.hasat etmek

galekdersiz: Ahlaksız, yalancı, riyakar, yüzsüz, ikiyüzlü, sahtekar vb. bütün olumsuz özellikleri üzerinde toplamış kimse; karaktersiz.

galender: İyi kalpli ve fakir kimse. (kalender)

galet: Kur’an okunurken yapılan hata, galat.

galey: kalay

galeyci: kalaycı

galeylemek: (mec)küfretmek, kalaylamak

galgan: Dikenli uzun ot, devedikeni

galgımek: hoplayıp zıplamak

galgıtmek: zıplatmak

galıba gelmek: Düve çiftleşme vakti geldiğini belli etmek.

galınelek: Kumaş gözenekleri büyük olan elek (kalın elek)

galıñ sağlığınan: Sağlıcakla kalın.

gali/galik: artık, bundan sonra, gayri

galkık: yüksek, dik (kalkık)

galkmek: Bir işe niyetlenmek, başlamak (düğüne galkdık)

galle: lahana yemeği, kapuska

galleş: hain, kalleş

Galpsiz: Arapların Gambırüseyinin Hüseyin Tok. 1948 Yılında doğdu. Evin tek oğlu olduğundan biraz şımarık büyütülmüş, ama sosyal ve sevilen biri olmasının sebebi Allahvergisi. Hemen herkesle ilgili bir hatırasının bulunması bu yüzdendir. 2022’de vefat etmeden önce lakabını oğullarına devretmişti.

gama: seksek ve kaydırak oyununda kazanılan birim sayı

gamalamek: Seksek ve kaydırak oyununda bir bölgeyi kazanmak.

gamanto: gaz ocağı, kamanito

gambır: 1.kambur, 2.Eğri ağaç, 3.Eğri olan herhangi bir şey

Gambır: Aşşağılı Efemehmetin küçük oğlu Ahmet Öncül. 1950 Yılında doğdu. Son çocuk olduğu için biraz şımarık büyütülmüş. Hamam kızdırdıkları dönemde kamburlaştığı söyleniyor. Tedavi işe yaramayınca sonradan bu durum ilerledi. Uzun süre mahalle muhtarlığı yaptı, 2011 yılında vefat etti.

Gambırarif: Hacımahmutların İbrahim oğlu Arif Öztürk. 1895 Yılında doğdu, Dilsizmahmutun abisidir. Ne zaman kamburlaşıp bu şakaba layık görüldüğü bilinmiyor, 1971 yılında vefat etmiş.

Gambırarifiñguyu: Anıtkaya, Yenice, Olucak arasında yol çatında bir dolaplı kuyu. Gambırarif göpçük tarlasını vakfederek oraya kazdırdığı için böyle adlandırılmış. Şimdi kullanılmayan kuyunun yerine artezyen açılmış.

Gambırşerif: 1.Tekelioğlu Delinorinin hanımı Şerife Taşkın. Tekirgızıların Himmetoğlu Halil kızıdır, 1899 yılında doğdu. Gocabıyık İbrahim, Şükrü ve Mahmut Taşkın’ın annesidir; 1978 yılında vefat etti. 2. Arnavudun Mehmet’in ilk hanımı Şerife Saçak. Patlakların garahmetin kızıdır, 1927 yılında doğdu. Tazeyken ölen bir oğlundan sonra kendisi de 1957 yılında vefat etti.

Gambırtevfik: İdirizlerin Sarımehmetin oğlu Tevfik İdis. 1911 yılında doğdu. Dedemısdık, Gıdakömer, Saralosman ve Pepeşükrünün kardeşidir. Kayınbiraderi Müdüroğlu Mehmet Ali ile bir araya gelince çok yedikleri anlatılıyor. 1985 Yılında vefat etti.

Gambırüseyin: Arapların şehit Mehmet oğlu Hüseyin Tok. 1912 Yılında doğdu, Çolakların Ömer Kurt’un abisi, Galpsizin babasıdır. 1967’de vefat etti.

gamışa su yörümek: Erkek çocuk ergenlik çağına girmek.

gancık: 1.Dişi hayvan; 2.(mec)Sözünde durmayan, güvenilmez, hain.

gancıklık etmek: Kalleşlik, döneklik etmek.

gandaşı: Berberin tıraş kesiğine bastırıp kanı durdurduğu gözenekli taş. Kan taşı.

ganel: Yapay dere yatağı, kanal.

Ganel: DSİ tarafından ıslah edildikten sonra Eğret Çayı yatağına verilen ad.

gandaşı: Berberin tıraş kesiğine bastırıp kanı durdurduğu gözenekli taş. Kan taşı.

gandırıkcı: Yalancı, yanlış yönlendiren.

gandil: kandil

gandilleri yakmek: Burunun iki deliğinden iki sümük ucu kandil dili gibi çıkmak. 

gandilli: (mec)Burnunda sürekli düşecek gibi sümük damlası bulunan kişi.

ganere:1.Çok yiyen, boğazına düşkün, 2. Sürekli gezen kötü huylu kadın, 3.Çok gezip evi beklemeyen köpek

ganêti gelmek: Aklı yatmak, inanmak. (kanat)

ganevçe: Kaneviçe

gangasder: Anarşist, mafya, gangster

gangın: suya doymuş

gañgiren: kangren

ganıbozuk: Soysuz, alçak.

ganı gaynamek: Sevmek, yakınlık duymak, beğenmek.

ganını iliğini gurutmek: Canından usandıracak kadar sıkıntı vermek.

gañırmek/gañıtdırmek: Bir şeyi kaldıraç gibi bir destekle veya zorlayarak yerinden oynatmaya, kaldırmaya çalışmak. (kanırtmak)

gañırtmeç: kaldıraç

Gani: Dönelerin Mehmet Çalışır. 1908 Yılında doğdu, neden böyle lakaplandığı bilinmiyor; Ganininhasan, Yusuf, Eyüp Çalışır’ın babalarıdır. 1972 Yılında vefat etti.

Ganigızı: 1.Garapaçanın Osman eşi Kezban Çetin. Mollaganilerin İbrahim kızıdır, 1889’da doğdu. Körşükrü, Eyüpçetin, Balimehmet ve Süleyman Çetin’in analarıdır; 1945’te vefat etti. 2.Kekliklerin Hacıiresil eşi Fadime Tül. Mollaganilerin Hüseyin kızıdır, 1909 yılında doğdu. Piriteşgiyanın anasıdır. 1963 Yılında vefat etti.

ganiçli: İçi kırmızı renkte olan portakal. Kan içli

ganmek/ganışmek: Suya doymak (kanmak)

gannı: İçi kan kırmızı portakal (kanlı)

gansız: duygusuz, vicdansız

ganter: (z) yorgunluk ve bitkinlik anlatır (kan ter)

ganter içinde galmek: Çok terli, yorgun ve perişan olmak.

gantin: Zayıf insan veya hayvan

gap: tabak (kap)

gapak: Hızarda ağaç tomrukların iki yanından çıkan düzgün olmayan, kabuklu tahta.

gapbe çocuğu/gapbe dölü: Piç

gapbelik etmek: Sözünden cayarak kötülük etmek.

gapcık: 1.Buğday, nohut gibi tahıl tanelerinin dışındaki koruyucu katman, 2.Haşhaş kapsülü, 3.Mısır koçanı, 4.Mermi kovanı.

gapcıklı: Sünnet olmamış erkek çocuk.

gap çalmek: Bakır kapta yemek bozulmak.

gapgacak: tabak çanak, kap kacak

gapıbir goñşu: Yakın komşu, bitişikte oturan komşu.

gapı geçmece: Hiçbirini atlamadan, bütün kapılara uğrayarak.

gapıra: Peşinat, pey, kaparo.

gapışan gapışana: Kapış kapış satılma.

gapış gapış: (z) Büyük bir istek göstererek, kapışarak ve çok hızlı.

gapışmek: 1.Satın almakta yarışmak, 2.Yağmalamak, 3.Yarışmak.

gapıt: kaput

Gapıyeri: Eskiden köye giriş kapılarından birinin bulunduğu yer, şimdi o mevkiye verilen isim.

gaplamek: Yorgana dikerek yüz geçirmek.

gaplık: raf, mutfak rafı

gar: kar

Garaahmet: 1.Ayanoğlu Halil’in küçük oğlu Ahmet Patlar. 1887 Yılında doğdu. Cinibiz Osman ve Gabaoğlanın küçük kardeşi, Halil Patlar’ın babasıdır; 1968’de vefat etti. 2.Patlakismailin oğlu Ahmet Patlar. 1941 Doğumlu, Kütahya’dan evlendi ve orada oturuyor.

Garabacak: 1.Hatiboğlu Hüseyin oğlu İsmail Kaçmaz. 1889 Yılında doğdu. Seydi Ahmet, Kelşaban, Körhalil ve İbrahim Kaçmaz’ın babalarıdır; 1943’te vefat etti.  2.  Hacımahmutların Gocahasanın hanımı Emine Öztürk. Dönelerin kızıdır, 1903 yılında doğdu. Heykelcemal ve Gocaguşun analarıdır, 1984’te vefat etti.

Garaburun: Guycuların Osman oğlu Seydi Ahmet Mola. 1932 Yılında doğdu. Evin tek oğludur, yüzünün esmerliğinden dolayı böyle lakaplanmış. 2023’te vefat etti.

Garaburungışı: Garaburun Seydi Ahmet Mola, Kelsalek dayısı ile ortak koyunculuk etmiş. Vakitsiz kırktığı koyun veya keçiler tipiye yakalanıp kırılmışlar. O günden sonra aynı dönemde yaşanan sert hava böyle adlandırılır olmuş.

garaca: Soğan tohumu. (karaca)

Garaca: Olucaklı Karaca Halil oğlu Süleyman Yavuz. 1904 Yılında doğdu, Seydiçavuşun küçüğüdür. Yunan gittikten sorara anasının memleketi Eğret’e taşındılar. 1973 Yılında vefat etti.

Garacagarısı: Garaca Süleyman’ın son eşi Hatice Yavuz. Sıntırların kızıdır, 1910 yılında doğdu. Hikmet Yavuz’un anasıdır, 1985’te vefat etti.

gara çalmek: iftira atmak.

Garaçaylı: Hacımahmutoğlu Kazım Öztürk. 1910’da doğdu; Hafız ve Mandanın küçüğü, Ayımevlütün büyüğüdür. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor, 2002’de vefat etti.

garadaban: Dünya yansa umurunda olmayan, gamsız, gaygısız; ayrıca kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan bununla beraber insanlara zararının yanında yararı da olmayan kimse. Aslı Farsça kaltaban kelimesinin biçim ve anlamca restore edilmiş hali olabilir.

garadamak: Kıskançlık, çekememezlik, başkalarının iyiliğini istememe, riyakarlık gibi birçok kütü huy karakterinin bir parçası haline gelmiş kimse. (Ha, o mu; garadamağıñ tekidir.)

gara daş: Beton gibi suni olmayan doğal taş. 

Garadeli: Alemdaroğlu Ahmet Kızılyel. 1893 Yılında doğdu. Hödükhaliban, Yarımçakmak ve Ahmet Kızılyel’in babasıdır; 1936 yılında vefat etti.

garadoğu: Buğday ve mısırda görülen bir çeşit mantar hastalığı.

gara düzen: ilkel bir şekilde, babadan kalma yöntemle

Garaemine: Garaçaylının hanımı Emine Öztürk. İşofun kızıdır, 2016’da vefat etti.

Garagaş: 1.Gobakların Garabacağın Seydi Ahmet oğlu Salih Kaçmaz. 1940 Yılında doğdu, Almanya macerası var; 2020’de vefat etti. 2.Urganlının küçük oğlu Adem Öncül.

gara gavak: Kabuğu koyu renkli, çabuk büyüyen bir kavak cinsi.

garagavık: Kökünden sızan sütü kurutularak sakız olarak çiğnenen bir ot. (karakavuk)

gara gayıp: İz bırakmadan kaybolan.

garağeç: Meyvesiz ağaç (kara ağaç)

Garahalime: Mardakların Kelmısdıfanın eşi Halime Saki. Gobakların Garabacak kızı, Seydi Ahmet, Şaban, Halil ve İbrahim Kaçmaz’ın kardeşi; İsmail ve Ali İhsan Saki’nin analarıdır. 1994 Yılında vefat etti.

gara helva: un, yağ, şekerden yapılan basit tatlı

Garaiban: 1.Daldalların Kipilmahmut oğlu İbrahim Honça. 1937 Yılında doğdu. Kur’an hıfzına çalıştı Hafız oldu, Körhocanın has talebelerinden biriymiş. 1961 Yılında vefat etti. Taze oğluna babasının adını verdiler. 2.Gobakların Halil İbrahim oğlu İbrahim Kopan. 1941 Yılında doğdu. Esmer renginden dolayı böyle lakaplanmış. 2003 Yılında vefat etti.

garainne: İğne gibi ince bir böcek.

Garakazım: Sıntırhüseyinin küçük oğlu Kazım Sımsıkı. (1930-1963)

garaltı: 1.Üstü kapalı yer, sığınak, siper; 2.Belli belirsiz görüntü

garaltılamek: saklamak, örtmek

garaltı olmek: 1.Bir şeyi koruyacak kadar siper olmak, (Şöyle dur da baña garaltı ol.) 2.Bir şeyin görüntüsünü engellemek. (Çekil şurdan, garaltı olma.)

Garamehmet: Garamehmetlerin Ahmet oğlu Mehmet. 1871 Yılında doğdu. Hacıgaramehmet diye bilinirdi. Haliloğluların dedesidir, 1925 öncesi vefat etmiş. 2. Dervişoğlu Yahya’nın büyük oğlu Mehmet Diril; 1904 yılında doğdu. Garahüseyin ve İbrahim Diril’in babasıdır. 1961 Yılında vefat etti. 3. Aliciklerin Osman’ın küçük oğlu Mehmet Ata. 1886 Yılında doğdu; Naymelerin İbrahim dedesi ve Kelçakır Ahmet Ata’nın küçükleridir, 1963’te vefat etti. Kızı Hanife Elpirek’e gelin oldu, Seyfettin Kasal’ın kaynanasıdır.

garannığa galmek: Varılacak yere varamadan akşam olmak.

garannık: karanlık

garannık gavışmek: Akşam olmak, ortalık kararmak.

Garannıkdere: Dağda bir mevki adı. (Karanlık Dere)

gara örtü: Çatı olmayan toprak dambeş.

gara patoz: Taneyi samandan ayırmayan, savurmasız patoz

Garasabire: Aydınlı Deliehmetin Haydar eşi Sabire Acar. Tekelilerin Delinori kızıdır, 1930 yılında doğdu, 1979’da vefat etti.

Garasatı: Şekerali ve Arapırmızanın anası Satı Tetik. Eyüplerin kızıdır, 1879 yılında doğdu. Önce Gocalilerin Veli’ye sonra Arabıñaliye vardı. 1959’da vefat etti.

Garaselim: Araparifin oğlu Selim Zenger. 1930 Yılında doğdu, Tırakanın kardeşidir. Arapselimlerin her biri, esmer renginden dolayı Arap diye llakaplanırken içlerinden sadece kendisi böyle lakaplanmıştır. 2012’de vefat etti.

Garaüseyin: Yahyaların Garamehmetin büyük oğlu Hüseyin Diril. Aşçı Vehbi’nin babasıdır. (1932-2016)

garayağız: esmer

gara yapı: Kerpiç ve çamurla yapılan bina.

garayedek: Küçükbaş hayvanlara takılan küçük boy çan türü.

gara yere giresice: Geberesice anlamında.

garayol/garayolu: Toprak yol

gara üzüm: Sarı ve beyaz olmayan bütün üzümlere verilen genel isim.

garazor: Zorlukla, güçlükle yapılan iş. (kara zor)

Garcâmat: Karacahmet köyü.

gardeş gardeşi bıçaklamış, dönmüş bi de gucaklamış: Kardeşler birbirine ne kadar kötülük yaparsa yapsın, sonuçta kardeştirler, barışırlar.

gardeşlik: 1.Üvey kardeş, 2.Gelin kıza düğün boyunca eşlik eden arkadaşı, gelin sağdıcı

gardolabı: Elbise dolabı, gardrop

Gâren: Kayıhan köyü (Kara ören)

garez: 1.Kin, intikam düşüncesi, garaz; 2.Her türlü kötü niyet.

garezlenmek: İntikam duygusuyla dolmak, kinlenlenmek

gargabeyni: Kara pekmez dökerek yapılan soğuk tatlı, kar helvası (karga beyni)

garga bokunu yimeden: Sabahleyin çok erken saatlerde.

gar galkmek: Yağan kar bir süre sonra eriyerek yok olmak.

garıcı: oynamaktan vazgeçip oyunu bozan

garık: Sebze fidesi dikmek için ayrılmış, çevresi birazcık yükseltilmiş bahçe bölümü, tabla

garık gatık: (i) Katık olacak şeyler, yiyecekler.

garı kırı: Kadın milleti

garılmek: Kümes hayvanları çiftleşmek.

garımek: Vazgeçmek, oyunbozanlık etmek, döneklik etmek, mızıkçılık yapmak

garın: İşkembe. Geviş getiren hayvanların midesi. Dört bölümden oluşan garının son bölümü şirden yenmez. Diğer kısımların her birinin ayrı bir adı vardır. İlk büyük bölüme işkembe, sonraki kısma gızlaevciği (kızlar evciği) ve sondaki dilim dilim görünen kısma ise gadıyabokyidiren adı verilir.

garınârısı: 1.Önceden yapılan bir kötülüğün içe oturmuş hali veya bunun intikam duygusu(Va bunuñ bi garınarısı); 2.Can sıkıcı şeyler  (Ne garınarısıysa!)

garın dikeni: Kuruyunca işkembeye benzeyen diken.

garın gardeşi: ana bir kardeş

garın geymek: Kıskanmak, kıskançlıktan çatlayacak hale gelmek. Bu deyimin aslına dair iki ihtimal var, ilgi 'garın germek' olduğu ve hasedin gererek karnı/gönlü daralttığı düşünülmüş. İkincisine göre ise mesele işkembeye garın denilmesiyle ilgilidir. Gayet sert dokusu sebebiyle doğru dürüst yenmez, ağızda gevilir durur...

garın tası: İşkembeyi çevreleyen et dokusu.

garın tokluğuna: Karşılığında ücret olarak yemek yeme olan iş.

garışan görüşen: (i) İşine ve hayatına yön veren kimseler.

garışanı görüşeni olmamek: Başına buyruk, hiç kimseyle bağı olmamak.

garışdırgeç: 1.Kızgın külü karıştırma sopası. Her fırında bulunur, meşe olanı tercih edilir. 2.(mec) Fitneci, insanların arasını bozup ortalığı karıştıran kimse.

garışgan: Bilgiçlik taslayan, herşeye burnunu sokan.

gar kakmek: Dambeş üzerinde biriken karı aşağıya ittirip temizlemek.

garma: Sürtülmüş haşhaş ile şekeri az suyla karıştırarak yenilen yemek.

garmek: 1.Karıştırmak (Çamır garmek), 2.Suya veya yemeğe doymak, daha yiyemez hale gelmek, 3.Bir hastalığa yakalanmak (Vereme garmış), 4.Vakti geçmek (Tohuma garmek, çoluk çocuğa garmek)

garman garışık: (s) Çok karışık, karman çorman

garnı almamek: Çekememek, kıskanmak.

garnı ârımak: (mec)Başkalarının başarı ve iyiliğini hazmedememek.

garnı haçat namazına çıkmek: Çok acıkmak.

garnına goynuna: (z) Özensiz, nereye koyduğunu bilmeksizin.

garnıma mı yidim goynuma mı: Hızlı ve telaşlı yenen yemekten memnuniyetsizlik ifadesi

garnı geñiş: Kaygısız, tasasız, hiçbir şeyi kendine dert etmeyen.

garnınıñ yeli inmek: Rahatlamak. İntikam alınca yüreği soğumak.

garpız: karpuz

garşı gelmek: 1.Karşısına çıkmak, karşılamak; 2.İtiraz etmek, kabul etmemek.

garşılık: cevap

garşılık vemek: Küçük büyüğüne saygısızca cevap vermek.

gart: 1.Yaşlı, ihtiyar kimse; 2.Yaşlı hayvan, 3.Taze olmayan bitki

gartalmek: 1.Yaşlanmak, 2.Bitki tohumlanarak yenmez hale gelmek.

Gasaba yağ gaygısı, keçiye can gaygısı: Atasözü. ‘Kasap et derdinde koyun can derdinde’ ile aynı manada söylenir.

gasalak: Kibirli, gururlu, kendini beğenmiş.

gasalmek: Kasılmak, böbürlenmek.

Gasaphalil: Tekelilerin Köressanın Halil Temel. 1964 Yılında doğan Halil, dedeliği Yenihasan yanında kasaplığı öğrendiği günden beri öyle anılmaktadır.

Gasapüseyin: Çakıribanın büyük oğlu Hüseyin Ata. 1949 Yılında doğdu. Baba mesleği kasaplık aynı zamanda onun lakabı haline geldi. 2023 Yılında vefat etti.

gasgara: (s) kapkara

gasım çetirengi: Ekin ekmenin uygun olmadığı, 8 Kasımla başlayan soğuk günler. 15-20 Gün devam eden bu dönemde ekilen ekinler çiçek zamanında başka bir soğuğa maruz kaldığına inanılır.

gasmek: 1.Sıkıştırmak, 2.Germek, 3.Kabaca dikerek daraltmak, kısaltmak.

gasnak: Kalburun tahtadan yapılmış çemberi, kasnak.

gasnaklı: Çıtalara gerilerek yapılan uçurtma.

gaş: Taşla örülmüş bahçe duvarı.

gaş çekmek: Araya duvar örmek.

gaş gızım gaş: Sitem ve ayıplama sözü. (Gaş gızım gaş, heç öne mi olurmuş)

gaşını eğmek: Darıldığını, gücendiğini göstermek için somurtmak.

gaşşık: kaşık

gaşşık gibi: Düzgün yüklenmiş sap arabasını anlatır benzetme. Önceleri aşık kemiğine benzetilirmiş, o kemiğe de ‘aşşık’ denildiği için zamanla bu hale gelmiş.

gaşşıklamek: Ara vermeden yemek, kaşıklamak.

gaşşıklık: Kaşık konan küçük sepet.

gat: Kumaş veya elbisede birim. (Beş gat donnuk aldık)

Gatçayır: Bir mevki adı (Kaz Çayırı)

gatgala: 1.aklı başında olmayan, serseri, 2.kabaca, rastgele

Gatgala: Gedemalinin büyük oğlu Osman Çotak. 1913 Yılında doğdu, 1937’de Delinorinin evin önündeki kuyuya düşüp vefat etti.

gatgılı: Karışık, saf olmayan, hileli.

gatığetmek: Yemeği iktisatlı bir şekilde yemek, katık etmek.

gatık: Ekmeğin yanında yenilecek şey, katık.

gatım: Koyun sürüsüne yeni hayvan grubu katma

gatımcı: Sürüye katılan hayvanların sahibi.

gatıntı: Sürüye dışarıdan katılan hayvan.

gatıran: katran

gatıran gibi: Renk ve kıvam bakımından çok koyu.

gatıra sormuşlâ; bubañ kim, at dayım olur demiş: atasözü

gatışık: İçinde başkasının hayvanlarının da bulunduğu sürü.

gatmer: katmer

gav: 1.Ateş yakmada ilk kıvılcım tutuşturucu olarak kullanılan ağaç mantarından malzeme, 2.Kabuk, 3.Ağır olmayan, hafif

Gavas: Arapların Çönehalil oğlu İbrahim Sargın. 1894 Yılında doğdu, Osmanlının son savaşlar döneminin tamamını cephede geçirdi. Kendisi de dipte Araplardan olan Gavasların evini aldığı için böyle lakaplandı. Deveci ve Canavarcının babasıdır, 1966 yılında vefat etti.

Gavasguyusu: Söğütçük ile Akyokuş arasında sereñli bir kuyu. Hangi Gavasın hayratı olduğu bilinmiyor. Sereñ ve direği yıkılıp kullanılamaz hale gelince yanına Gavas İbrahim çocukları tarafından artezyen yaptırılmış.

Gavatçavuş: 1960’lı yıllarda Anıtkaya Jandarma Karakol Komutanı. İyi niyetli biri olarak tanımlanan Çavuş, gavat kelimesini çok kullandığı için böyle lakaplanmış. 

Gavcar: Sıntırların Ali oğlu İbrahim İnanır. 1907 Yılında doğdu, neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. Kötühüseyinin babasıdır, 1943’te vefat etti.

gâve: 1.kahve, 2.kahvehane

Gâveci: Hakkıların Kadir oğlu Süleyman Yırgal, 1939-2000. Evinin altında işlettiği kahvehane ile özdeşleşti. Anıtkaya’da daha çok kahve açılıp bir çok kahveci gelip geçtiği halde ondan başka bu lakaba layık görülen olmadı. 

gavgadamı: Kavgacı (kavga adamı)

gav gibi: Çok yumuşak, sıkı olmayan, çabuk dağılan

gavın: kavun

gavışmek: 1.Birleşmek, 2.İstişare ve danışma amaçlı biriyle görüşmek.

gavıt: Kavrulmuş nohut unu, leblebi tozu.

gavız: 1.Çeç çalkanırken gözerde kalan, 2.Dene yıkanırken geride kalan, 3.Arpa buğday tanelerinin kabuğu.

gavız etmek: Fare buğdayı yiyerek toz haline getirmek.

gavil gurmek: İki kişi gizlice kararlaştırmak.

gavilleşmek: Bir karara varmak, sözleşmek.

gavlamek: 1.Bir şeyin kabuğu, suru kabarıp çatlamak, 2.İnsan derisi sıcaktan soyulmak.

gavlak: Kabuğu soyulmuş, kavlamış

gavlatmek: Söğüt veya kavak dalından düdük yaparken, dal kabuğunun kırılmadan daldan soyulması için bıçak sapıyla hafif hafif dövmek.

gavramek: Bir şeyi sıkıca tutmak.

gavrık/gavruk: Sıcaktan yüzü esmerleşmiş kişi.

gavsıra: Yük taşımada kullanılan sepet, sele.

gavsırası dar: (mec) Kıskanç, dargarınlı.

Gavurali: 1.Musluların İbrahim oğlu Ali Efe. 1903 Yılında doğdu. Doğu vilayetlerindeki askerliği sırasında sert tavırları nedeniyle böyle lakaplandığı söyleniyor. 1985’te vafat etti. 2.Hörkülenin Ali Önkal. 1943 Yılında doğdu, inatçı kişiliği sebebiyle böyle lakaplanmış. Afyon’da oturuyor.

gâvur Buñara mı geldi: Aceleye ne gerek var, anlamında kullanılır. İşi savsaklama yahut ertelemek isteyenlerin bahanesi olan bu sözde,  Yunan işgalinin Buñar mevkinden başlamasına da telmih var gibi.

gavur dölü/tômu(tohumu): küfür sözü

gâvur etmek: Bir şeyi boşa harcamak, heder etmek.

Gavureyüp: Devrimbeşler (Derviş Mehmetler)in küçük oğlu Eyüp Aydın. 1897 Yılında doğdu. Godalömer ve Büzükhalilin küçüğüdür. Eğret işgali sırasındaki tavırları sebebiyle böyle lakaplandığı söyleniyor. 1960 Yılında vefat etti.

gâvur eziyeti: Sıkıcı ve zahmetli işleri tanımlamada kullanılır.

gâvur garınnı: Kötü kalpli

gavur gibi: Kurnaz, bilgiç, akıllı

gavur küfürü: Paskalya bayramı

gâvur hamamı gibi: Çok sıcak yer

gâvurluk etmek: Çok inatçı ve acımasız davranmak.

gâvur ölüsü gibi: Çok ağır, battal ve hantal olan şey.

gâvur tômu: Küfür sözü.

gavuruñ başı: Kötülükleri perde gerisinden planlayan asıl kişi.

Gavuryatağı: İlbulak'ın Yörükyolu sağ tarafında kalan kısmında bir mevki adı. Yunan bir dönem burada karargah kurduğundan Eğretliller bu adı vermişler. Anıtkaya 28 Ağustos Kurtuluş Şenliğine geldiğinde Fahrettin Altay Paşa bu bilgiyi doğrulamış.

gavzınmek: 1.Kaşınmak, 2.Sıkıntıya düşüp çare aramak.

Gayalâ: Bir mevki adı, Kayalar

Gayamamı: 10 km güneyde, Araplı’da kayaların arasından çıkan sıcak suyla oluşan doğal hamam. Kaya Hamamı.

gayar: küfür, sövgü

gayarlamek: küfretmek, sövmek.

gaydırak: seksek oyunu

gaygına: Yumurta ve un karışımının yağda kızartılmasıyla pişirilen yemek, krep, omlet.

gaygısız: Telaşsız, düşüncesiz, endişesiz, rahat kişi.

Gaygısız: Ayanoğlu Ahmet’in küçük oğlu Halil Patlar. 1936 Yılında doğdu. Sağrömer, İsmail, Davılcıibram, Çetemehmet Patlar kardeşlerin en küçüğü olduğu için böyle lakaplanmış olabilir. 2015 Yılında vefat etti.

gayık: 1.Yerinden oynamış, kaymış, 2.Kar kızağı, 3.Tırpanla sapını sıkıştıran ağaç kama.

gayık gaymek: Kızakla veya kaygan ayakkabıyla karda kaymak.

gayılı: İstifli, yığılı, düzenli bir şekilde yerleştirilmiş.

gayıl olmek/ gayıl gelmek: Kabul etmek, razı olmak, yetinmek, kâil olmak.

gayın: Eşinin erkek kardeşi, kayın.

gayınna: Eşin annesi, kaynana.

gayınna dili: Yassı yapraklı bir kaktüs çeşidi

gayınna gibi: Her şeye karışıp müdahale edenler için söylenir.

gayınnam ölsüñ, ben ayakda un elerin: Bir gelinin dileği.

gayınnalık etmek: Her şeye burnunu sokmak.

gayınta: Eşinin babası, kaynata.

gayırmek: 1.Korumak, esirgemek; 2.Karşılıklı iki kişiden birinin tarafını tutmak.

gayış: 1.Pantolona takılan kemer, 2.At koşum takımı.                                   

gayış aşırmek: Ortaklaşa bir işte az çalışarak yanındakine haksızlık etmek. Çifte veya arabaya koşulu hayvanların durumuyla ilgili bir deyim olabilir.

gayış gibi: 1.Koparılamayacak kadar sert, 2.Kirden kapkara olmuş, çok kirli.

gayıt: iş güç

gayıt kürek/kağat kürek: (i) Resmi bürokratik işlemler

gaykılmek: 1.Başını arkaya doğru çekerek geriye yaslanmak, 2.İnat etmek

gaymak gibi: Beyaz, pürüzsüz.

Gaymaktekgesi: Kaymak Baba Türbesi ve bulunduğu mevkinin adı.

gaymek: Yığmak, dizmek, istiflemek.

gayneşik: Yosma, oynak kadın.

gaynı: kağnı

Gaynıyokuşu: Bir mevki adı

gayrak: Yassı bileyi taşı, kayrak

Gayraklı: Dağda bir mevki ve çeşme adı.

gayraklamek: Belli aralıklarla tırpanı kayrak taşıyla bileylemek.

gaysı: Yağmurdan selden sonra toprağın bağladığı sert kabuk.

gaysılanmek: Yağmurdan veya çok sulama sonucu toprak yüzü sertleşip çatlamak.

gaytarmek: İşte hile yapmak, tenbellik yapmak (kaytarmak)

gaz: kaz

gazak: Aşığın girintili çıkıntılı yüzü.

gazan: Minare şerefesi. Yapısı itibariyle uzaktan koca bir kazana benzediği için bu ad verilmiş.

gazâñız geçmiş olsuñ: Geçmiş olsun dileği

gaz ayağı: Çay kenarlarında yetişen ve taze iken yenen bir ot.

Gazcı: Apdıramanların Emrullah evlatlığı, Şaban oğlu Abdullah. Kütahya’da 1888 Yılında dünyaya geldi. Apdıramanların Mollamustafa torunudur, ana babası ölünce annesinin köyüne çocuğu olmayan akrabasına evlatlık geldi. Sürekli kaz güderken görüldüğü için böyle lakaplandı. Hacı Emrullah Onay’ın babasıdır, Cihan Harbi sırasında vefat ettiği sanılıyor.

Gazcıgızı: Kekliklerin Kelırmızanın hanımı Ayşe Tül. 1907 Yılında doğdu, Gazcının kızı, Hacıemirlahın ablasıdır. Önce Dananın İsmail’e vardı; Keliban ve Dalmışın analarıdır, daha sonra Kelırmızan ile evlendi. Onun eşi olarak 1975’te vefat etti.

gazel: Kuruyup dökülmüş yaprak

gazel olmek: Çok kuruyup gevremek.

gazı goz añnamek: Sözü yanlış ya da ters anlamak.

gazık: 1.Aksilik yapan kimse, inatçı; 2.Sandalye

gazımek: (mec)Alay etmek, dalga geçmek, işletmek.

gazıntı: Hamur teknesinin kıyılarında ve dibinde kalan hamurun kazınmasıyla yapılan ekmek.

gazıtmek: Saçını usturayla kestirmek.

Gazigarısı: Gazoğlu Hasan Yıldız’ın anası Satı Yıldız. Muslulardan Emirdağlı İbrahim’in kardeşidir, 1876’da Çatalçeşme’de doğdu. İbrahim Abisi Eğret’e göçerken O da Dandır’a gelin edildi. Kocası öldükten sonra oğluyla Eğret’e geldi, burada 1949 yılında vefat etti.

Gazioğlu: Musluların Gazi Mehmet oğlu Hasan Yıldız. 1901 Yılında Dandır’da doğdu. Babasının ölümü üzerine Eğret’e geldi. Cemal, Mehmet, Halil ve Hidayet Yıldız’ın babasıdır. 1968 Yılında vefat etti.

gaz yağı: Fazlalığı alındıktan sonra eritilip dondurulan ve ekmek üstüne sürülerek yenen kaz yağı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder