gaba: 1.Yumuşak ve hacimli,
2.Küçükbaş hayvanlara takılan büyük boy bir çan türü.
gaba daş: Ayazin köyü civarından
çıkarılan kolay yontulduğu için inşaatta kullanılan bir taş (kaba taş)
gabadayı: 1.Yakışıklı delikanlı,
2.İriyarı hayvan, 3.Gelişimi güzel ekin
gaba düşmek:
Yakışıksız düşmek, özentisiz olmak.
gaba et: kemiksiz et, löp et
gabak:1.kabak, 2.boynuzsuz
koyun, keçi
gabaklamek:
Budamak,
dallarını kesmek. Özellikle söğüdü bütün dallarını keserek budamak. Zaten iki
metre boyunda dikilen söğüdün dalları bu seviyeden çıkıp büyür. Bir kaç yılda
bir yaprağını döktüğünde gövdesine dokunmadan kabaklanırsa, elde edilen dallar
her yerde kullanılabilir.
gabala: götürü pazarlık
gabalama: tahminen, ortalama,
kabaca
Gabaoğlan: Ayanoğlu Halil’in ortanca oğlu, Cinibiz Osman
ile Garahmetin kardeşleridir. 1880 Yılında doğdu. Cihan Harbinde, 1915 yılında
Çanakkale’de şehit oldu. Delibıdık İbrahim Soylu, Atike Ün, Halime Bar,
Yağcımahmut Aykaç’ın dedeleridir.
gabarcık: şişmiş sivilce
Gabarçukuru:
Bir mevki ismi
gabarmek: 1.Deri su toplayıp
şişmek. 2.Hamur yazılacak kıvama gelmek.
Gabasakal: Omarcıkoğlu Mustafa’nın büyük oğlu Mehmet
Sağlam. 1884 Yılında doğdu, Arabecinin kardeşi, Şoförhalibramın babasıdır.
Geniş sakalları sebebiyle böyle lakaplanmış. 1943 Yılında vefat etti.
gabasını almek:
Üstünkörü temizlemek.
gabatasarı:
Ölçmeden biçmeden, hesaplamadan planlamadan yapılan iş.
gabayel: Güneyden esen rüzgar,
lodos
gaba yeri:
Kıç, vücudun üzerine oturulan kalça kısmı.
gabazeyin:
kafası çalışmayan, zeki olmayan (kaba zihin)
gabbe: 1.Orospu (kahpe), 2.Hain
gabbenalı:
Küfür sözü, orospu çocuğu (kahpe analı)
gabbecik: Muhataba alay veya
sitem amaçlı söylenen bir sözdür. “a gabbecik!” söyleyişi de vardır. (kahpecik)
gabêt: suç, kabahat
gabıcak: içine üzüm pekmezi
konulan tahta kap
gabık: kabuk
gabık atmek: Yanlış pişirme nedeniyle ekmeğin kabuğu
ayrılmak.
gabık bağlamek: 1.Yara üstü kapanıp iyileşmeye başlamak. 2.
(mec)Üstünden zaman geçtikçe verdiği acı azalmak.
Gabıkhava: Araplardan Gavas İbrahim’in hanımı Havva
Sargın. Selimlerin Çolakömerin kızıdır, 1895 yılında doğdu. Canavarcı,
Demircitopal ve İsmail Sargın’ın analarıdır. 1982 Yılında vefat etti.
gabırga: kaburga
gabirlê: Mübarek günlerde yapılan kabir ziyareti.
(Böyün gabirlê vâ mı?)
gabran: arı kovanı
gacamak: 1.çentik; 2.Bir
çubuğun düz olmaması, eğrilik veya budakla düzlüğünün kaybolması; Met oyununda
met(çelik)in gacamaklı olması tercih edilir.
gacamaklı:
(mec)kaliteli, istenen kıvam ve kalitede olan.
gacı gucu:
Söylenmek istenmeyen bir şeyin yerine kullanılan ikileme.
gaçamak: Mısır unundan yapılan bol
sarımsaklı bir yemek.
gaçgın: Kaçak, kaçan kimse.
gaçıntı: Ark veya borudaki su
sızıntısı.
gadâ/gadak/gadan: kadar
Gademali: Gademlerin Osman’ın tek oğlu Ali Çotak. 1885
Yılında doğdu. Sülelesi ile adı birleştirilerek Gadem Ali denildi ve bu kendisi
ve çocuklarının lakabı oldu. Gatgala Osman ve Kazım Çotak’ın babalarıdır,
1943’te vefat etti.
gadem ola:
Uğurlar olsun, hayırlı olsun anlamında iyi dilek sözü. Kadem ola.
Gademguyusu:
Gademler sülalesine mensup birinin kazdığı sereñli kuyu ve o mıntıkaya verilen
isim. Eski asfalt kenarındaki bu kuyu 1970’li yıllarda kuruyunca ebir gübürle
dolduruldu.
gadın: 1.kadın, 2.güzel, şık,
hoş
gadındüğmesi:
Kendine has mavi çiçekleri düğmeye benzeyen bir bitki, peygamber çiçeği. Bahar
ve ilk yazda göbüle, nadas, ekin, añ, yolma vb. her yerde çıkabilir. Kaba bir
ot olduğu için yeşili de kurusu da hayvanlar için yinseldir.
Gadıngız: Şeherlioğlu Kedimehmetin Ahmetçavuş eşi Zehra
Şık. Gademlerin Sarımehmet kızıdır, 1905 yılında doğdu. Daha çocukluğunda kibar
ve hanımefendi tavırları sebebiyle böyle lakaplandı. Alaaddin Şık ve
Sağırmuzafferin analarıdır, 1968 yılında vefat etti.
gadın gibi: Çok güzel, eksiksiz, mükemmel anlamında her güzel şeyi nitelemek için bu benzetme kullanılır.
gadıyabokyidiren: Garın/işkembenin yenen kısmının sonuncu
bölümü. Dilim dilim görüntüsüyle öne çıkan bu bölüm diğerlerine göre daha etli
ve lezzetli olduğu düşünülür. (kadıya bok yediren)
gadıyoran:
Ünatçı, dik kafalı. (kadı yoran)
Gadir: 1.Kadir, 2.Kadir gecesi.
gafa: 1.Kafa, baş;
2.Deleceye sap yüklerken her döleşimde köşeye ilk konulan bir annatlık sap
yığını.
gafa kâdı:
Nüfus cüzdanı, kimlik kartı.
gafalı: akıllı
gafası götümek:
İnce emek isteyen işleri sıkılmadan yapabilmek, kafası götürmek.
gafeye kakeç göte dıkeç
olmek: İyi vakitlerde göze
batmayan bir kusur, araları bozulunca başa kakılacak duruma gelmek. (kafaya
kakınç göte tıkaç)
gafeyi gomek:
Az süreli uyumak, kestirmek.
gafile: Domino oyununda oyunun
kilitlenmesi. Domino taşlarının kafileyi oluşturan hayvan dizisini andırması
sebebiyle bu tabir yakıştırılmış olabilir.
gaga: Çocuk dilinde yumurta.
gagale: Boşboğaz, nerede ne konuşacağını bilmeyen ve
çoğunlukla gereksiz konuşan kimse.
gageç: gaga
gağıl: 1.Kabuklu tahıl; 2.Ceviz
büyüklüğünde sert toprak parçası, 3.Çakıl.
gağıltı: gürültü
gağşak: yerinden çıkmış,
gevşemiş
gağşamek: Yerinden çıkmak,
gevşemek, laçkalaşmak
gâh! gâh!: (ü) At çağırma sözü
gaher: öfke, sitem, kahır
gaherli: öfkeli, dokundurmalı,
başa kakıcı
Gakgidi: Coruksüleymanın oğlu Halil Oran. 1937 Yılında
doğdu. Bedford kamyonuyla şoförlük yaptığı meşhurdur. ‘Kalk gidi!’ manasına
gelen bir seslenmeden sonra lakabı böyle kalakaldığı sanılıyor. 2009 Yılında
vefat etti.
gaklık: Kaya oyuklarında yağmur suyunun toplanması
hali, suyun kaya oyuklarında toplandığı yer.
Gaklık: Bir bölgesisinde,
oyuklarında yağmur suyu biriken kayaların bulunduğu bir mevki adı.
gâlâ: Üzüntü, sıkıntı veren
iş. (Evi sattık, gâlâsından gurtulamadık.)
galaba: 1.kalabalık,
karışıklık; 2.çok fazla
galabeşlik: kalabalık
gala gala:
(z) Azlık bildirir. (Gala gala ikimiz galdık)
galagalmek:
Duruvermek, duraksamak.
galak: şapka siperi
galaklı takga:
siperli şapka, kasket
galbır: kalbur
galcımek: Eller
uzun süre su içinde kalmaktan dolayı deri buruş buruş olmak.
galbırdan geçirmek: Kalburla elemek.
galdır beni hopbecik: Sırtlarında kilitledikleri kollarıyla birbirini sırtlayan
çocukların oynadığı oyun.
galdır gaşıñı yiyen aşıñı: atasözü
galdırmak:
1.tahrik etmek, fişteklemek, dolduruşa getirmek, kışkırtmak; 2.hasat etmek
galekdersiz:
Ahlaksız,
yalancı, riyakar, yüzsüz, ikiyüzlü, sahtekar vb. bütün olumsuz özellikleri
üzerinde toplamış kimse; karaktersiz.
galender: İyi kalpli ve fakir
kimse. (kalender)
galet: Kur’an okunurken
yapılan hata, galat.
galey: kalay
galeyci: kalaycı
galeylemek:
(mec)küfretmek, kalaylamak
galgan: Dikenli uzun ot,
devedikeni
galgımek: hoplayıp zıplamak
galgıtmek:
zıplatmak
galıba gelmek:
Düve çiftleşme vakti geldiğini belli etmek.
galınelek:
Kumaş gözenekleri büyük olan elek (kalın elek)
galıñ sağlığınan: Sağlıcakla kalın.
gali/galik:
artık, bundan sonra, gayri
galkık: yüksek, dik (kalkık)
galkmek: Bir işe niyetlenmek,
başlamak (düğüne galkdık)
galle: lahana yemeği, kapuska
galleş: hain, kalleş
Galpsiz: Arapların Gambırüseyinin Hüseyin Tok. 1948
Yılında doğdu. Evin tek oğlu olduğundan biraz şımarık büyütülmüş, ama sosyal ve
sevilen biri olmasının sebebi Allahvergisi. Hemen herkesle ilgili bir
hatırasının bulunması bu yüzdendir. 2022’de vefat etmeden önce lakabını
oğullarına devretmişti.
gama: seksek ve kaydırak
oyununda kazanılan birim sayı
gamalamek:
Seksek ve kaydırak oyununda bir bölgeyi kazanmak.
gamanto: gaz ocağı, kamanito
gambır: 1.kambur, 2.Eğri ağaç,
3.Eğri olan herhangi bir şey
Gambır: Aşşağılı Efemehmetin küçük oğlu Ahmet Öncül.
1950 Yılında doğdu. Son çocuk olduğu için biraz şımarık büyütülmüş. Hamam
kızdırdıkları dönemde kamburlaştığı söyleniyor. Tedavi işe yaramayınca sonradan
bu durum ilerledi. Uzun süre mahalle muhtarlığı yaptı, 2011 yılında vefat etti.
Gambırarif: Hacımahmutların İbrahim oğlu Arif Öztürk. 1895
Yılında doğdu, Dilsizmahmutun abisidir. Ne zaman kamburlaşıp bu şakaba layık
görüldüğü bilinmiyor, 1971 yılında vefat etmiş.
Gambırarifiñguyu: Anıtkaya, Yenice, Olucak arasında yol çatında
bir dolaplı kuyu. Gambırarif göpçük tarlasını vakfederek oraya kazdırdığı için
böyle adlandırılmış. Şimdi kullanılmayan kuyunun yerine artezyen açılmış.
Gambırşerif: 1.Tekelioğlu Delinorinin hanımı Şerife Taşkın.
Tekirgızıların Himmetoğlu Halil kızıdır, 1899 yılında doğdu. Gocabıyık İbrahim,
Şükrü ve Mahmut Taşkın’ın annesidir; 1978 yılında vefat etti. 2. Arnavudun
Mehmet’in ilk hanımı Şerife Saçak. Patlakların garahmetin kızıdır, 1927 yılında
doğdu. Tazeyken ölen bir oğlundan sonra kendisi de 1957 yılında vefat etti.
Gambırtevfik: İdirizlerin Sarımehmetin oğlu Tevfik İdis.
1911 yılında doğdu. Dedemısdık, Gıdakömer, Saralosman ve Pepeşükrünün
kardeşidir. Kayınbiraderi Müdüroğlu Mehmet Ali ile bir araya gelince çok
yedikleri anlatılıyor. 1985 Yılında vefat etti.
Gambırüseyin: Arapların şehit Mehmet oğlu Hüseyin Tok. 1912
Yılında doğdu, Çolakların Ömer Kurt’un abisi, Galpsizin babasıdır. 1967’de
vefat etti.
gamışa su yörümek: Erkek çocuk ergenlik çağına girmek.
gancık: 1.Dişi hayvan;
2.(mec)Sözünde durmayan, güvenilmez, hain.
gancıklık etmek: Kalleşlik, döneklik etmek.
gandaşı: Berberin tıraş
kesiğine bastırıp kanı durdurduğu gözenekli taş. Kan taşı.
ganel: Yapay dere yatağı,
kanal.
Ganel: DSİ tarafından ıslah edildikten sonra Eğret
Çayı yatağına verilen ad.
gandaşı: Berberin tıraş
kesiğine bastırıp kanı durdurduğu gözenekli taş. Kan taşı.
gandırıkcı:
Yalancı, yanlış yönlendiren.
gandil: kandil
gandilleri
yakmek: Burunun iki deliğinden iki sümük
ucu kandil dili gibi çıkmak.
gandilli: (mec)Burnunda sürekli
düşecek gibi sümük damlası bulunan kişi.
ganere:1.Çok yiyen, boğazına
düşkün, 2. Sürekli gezen kötü huylu kadın, 3.Çok gezip evi beklemeyen köpek
ganêti gelmek:
Aklı yatmak, inanmak. (kanat)
ganevçe: Kaneviçe
gangasder:
Anarşist, mafya, gangster
gangın: suya doymuş
gañgiren: kangren
ganıbozuk: Soysuz, alçak.
ganı gaynamek:
Sevmek, yakınlık duymak, beğenmek.
ganını iliğini gurutmek: Canından usandıracak kadar sıkıntı vermek.
gañırmek/gañıtdırmek: Bir şeyi kaldıraç gibi bir destekle veya zorlayarak yerinden
oynatmaya, kaldırmaya çalışmak. (kanırtmak)
gañırtmeç:
kaldıraç
Gani: Dönelerin Mehmet Çalışır. 1908 Yılında doğdu,
neden böyle lakaplandığı bilinmiyor; Ganininhasan, Yusuf, Eyüp Çalışır’ın
babalarıdır. 1972 Yılında vefat etti.
Ganigızı: 1.Garapaçanın Osman eşi Kezban Çetin. Mollaganilerin
İbrahim kızıdır, 1889’da doğdu. Körşükrü, Eyüpçetin, Balimehmet ve Süleyman
Çetin’in analarıdır; 1945’te vefat etti. 2.Kekliklerin Hacıiresil eşi Fadime
Tül. Mollaganilerin Hüseyin kızıdır, 1909 yılında doğdu. Piriteşgiyanın
anasıdır. 1963 Yılında vefat etti.
ganiçli: İçi kırmızı renkte
olan portakal. Kan içli
ganmek/ganışmek: Suya doymak (kanmak)
gannı: İçi kan kırmızı
portakal (kanlı)
gansız: duygusuz, vicdansız
ganter: (z) yorgunluk ve
bitkinlik anlatır (kan ter)
ganter içinde galmek: Çok terli, yorgun ve perişan olmak.
gantin: Zayıf insan veya
hayvan
gap: tabak (kap)
gapak: Hızarda ağaç
tomrukların iki yanından çıkan düzgün olmayan, kabuklu tahta.
gapbe çocuğu/gapbe dölü: Piç
gapbelik etmek:
Sözünden cayarak kötülük etmek.
gapcık: 1.Buğday, nohut gibi
tahıl tanelerinin dışındaki koruyucu katman, 2.Haşhaş kapsülü, 3.Mısır koçanı,
4.Mermi kovanı.
gapcıklı: Sünnet olmamış erkek
çocuk.
gap çalmek:
Bakır kapta yemek bozulmak.
gapgacak: tabak çanak, kap kacak
gapıbir goñşu:
Yakın komşu, bitişikte oturan komşu.
gapı geçmece:
Hiçbirini atlamadan, bütün kapılara uğrayarak.
gapıra: Peşinat, pey, kaparo.
gapışan gapışana: Kapış kapış satılma.
gapış gapış:
(z) Büyük bir istek göstererek, kapışarak ve çok hızlı.
gapışmek: 1.Satın almakta
yarışmak, 2.Yağmalamak, 3.Yarışmak.
gapıt: kaput
Gapıyeri: Eskiden köye giriş kapılarından birinin bulunduğu yer, şimdi o
mevkiye verilen isim.
gaplamek: Yorgana dikerek yüz
geçirmek.
gaplık: raf, mutfak rafı
gar: kar
Garaahmet: 1.Ayanoğlu Halil’in küçük oğlu Ahmet Patlar.
1887 Yılında doğdu. Cinibiz Osman ve Gabaoğlanın küçük kardeşi, Halil Patlar’ın
babasıdır; 1968’de vefat etti. 2.Patlakismailin oğlu Ahmet Patlar. 1941
Doğumlu, Kütahya’dan evlendi ve orada oturuyor.
Garabacak: 1.Hatiboğlu Hüseyin oğlu İsmail Kaçmaz. 1889
Yılında doğdu. Seydi Ahmet, Kelşaban, Körhalil ve İbrahim Kaçmaz’ın
babalarıdır; 1943’te vefat etti. 2. Hacımahmutların Gocahasanın hanımı Emine Öztürk.
Dönelerin kızıdır, 1903 yılında doğdu. Heykelcemal ve Gocaguşun analarıdır,
1984’te vefat etti.
Garaburun: Guycuların Osman oğlu Seydi Ahmet Mola. 1932
Yılında doğdu. Evin tek oğludur, yüzünün esmerliğinden dolayı böyle
lakaplanmış. 2023’te vefat etti.
Garaburungışı: Garaburun Seydi Ahmet Mola, Kelsalek dayısı
ile ortak koyunculuk etmiş. Vakitsiz kırktığı koyun veya keçiler tipiye
yakalanıp kırılmışlar. O günden sonra aynı dönemde yaşanan sert hava böyle
adlandırılır olmuş.
garaca: Soğan tohumu. (karaca)
Garaca: Olucaklı Karaca Halil oğlu Süleyman Yavuz.
1904 Yılında doğdu, Seydiçavuşun küçüğüdür. Yunan gittikten sorara anasının
memleketi Eğret’e taşındılar. 1973 Yılında vefat etti.
Garacagarısı: Garaca Süleyman’ın son eşi Hatice Yavuz.
Sıntırların kızıdır, 1910 yılında doğdu. Hikmet Yavuz’un anasıdır, 1985’te
vefat etti.
gara çalmek:
iftira atmak.
Garaçaylı: Hacımahmutoğlu Kazım Öztürk. 1910’da doğdu;
Hafız ve Mandanın küçüğü, Ayımevlütün büyüğüdür. Neden böyle lakaplandığı
bilinmiyor, 2002’de vefat etti.
garadaban: Dünya yansa umurunda olmayan, gamsız, gaygısız; ayrıca kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan bununla beraber insanlara zararının yanında yararı da olmayan kimse. Aslı Farsça kaltaban kelimesinin biçim ve anlamca restore edilmiş hali olabilir.
garadamak: Kıskançlık, çekememezlik, başkalarının
iyiliğini istememe, riyakarlık gibi birçok kütü huy karakterinin bir parçası
haline gelmiş kimse. (Ha, o mu; garadamağıñ tekidir.)
gara daş: Beton gibi suni
olmayan doğal taş.
Garadeli: Alemdaroğlu Ahmet Kızılyel. 1893 Yılında
doğdu. Hödükhaliban, Yarımçakmak ve Ahmet Kızılyel’in babasıdır; 1936 yılında
vefat etti.
garadoğu: Buğday ve mısırda
görülen bir çeşit mantar hastalığı.
gara düzen:
ilkel bir şekilde, babadan kalma yöntemle
Garaemine: Garaçaylının hanımı Emine Öztürk. İşofun
kızıdır, 2016’da vefat etti.
Garagaş: 1.Gobakların Garabacağın Seydi Ahmet oğlu
Salih Kaçmaz. 1940 Yılında doğdu, Almanya macerası var; 2020’de vefat etti.
2.Urganlının küçük oğlu Adem Öncül.
gara gavak:
Kabuğu koyu renkli, çabuk büyüyen bir kavak cinsi.
garagavık:
Kökünden sızan sütü kurutularak sakız olarak çiğnenen bir ot. (karakavuk)
gara gayıp:
İz bırakmadan kaybolan.
garağeç: Meyvesiz ağaç (kara
ağaç)
Garahalime: Mardakların Kelmısdıfanın eşi Halime Saki. Gobakların
Garabacak kızı, Seydi Ahmet, Şaban, Halil ve İbrahim Kaçmaz’ın kardeşi; İsmail
ve Ali İhsan Saki’nin analarıdır. 1994 Yılında vefat etti.
gara helva:
un, yağ, şekerden yapılan basit tatlı
Garaiban: 1.Daldalların Kipilmahmut oğlu İbrahim Honça.
1937 Yılında doğdu. Kur’an hıfzına çalıştı Hafız oldu, Körhocanın has
talebelerinden biriymiş. 1961 Yılında vefat etti. Taze oğluna babasının adını
verdiler. 2.Gobakların Halil İbrahim oğlu İbrahim Kopan. 1941 Yılında doğdu.
Esmer renginden dolayı böyle lakaplanmış. 2003 Yılında vefat etti.
garainne: İğne gibi ince bir
böcek.
Garakazım: Sıntırhüseyinin küçük oğlu Kazım Sımsıkı. (1930-1963)
garaltı: 1.Üstü kapalı yer,
sığınak, siper; 2.Belli belirsiz görüntü
garaltılamek:
saklamak, örtmek
garaltı olmek:
1.Bir şeyi koruyacak kadar siper olmak, (Şöyle dur da baña garaltı ol.) 2.Bir
şeyin görüntüsünü engellemek. (Çekil şurdan, garaltı olma.)
Garamehmet: Garamehmetlerin Ahmet oğlu Mehmet. 1871
Yılında doğdu. Hacıgaramehmet diye bilinirdi. Haliloğluların dedesidir, 1925
öncesi vefat etmiş. 2. Dervişoğlu Yahya’nın büyük oğlu Mehmet Diril; 1904
yılında doğdu. Garahüseyin ve İbrahim Diril’in babasıdır. 1961 Yılında vefat
etti. 3. Aliciklerin Osman’ın küçük oğlu Mehmet Ata. 1886 Yılında doğdu;
Naymelerin İbrahim dedesi ve Kelçakır Ahmet Ata’nın küçükleridir, 1963’te vefat
etti. Kızı Hanife Elpirek’e gelin oldu, Seyfettin Kasal’ın kaynanasıdır.
garannığa galmek: Varılacak yere varamadan akşam olmak.
garannık: karanlık
garannık gavışmek: Akşam olmak, ortalık kararmak.
Garannıkdere:
Dağda bir mevki adı. (Karanlık Dere)
gara örtü:
Çatı olmayan toprak dambeş.
gara patoz:
Taneyi samandan ayırmayan, savurmasız patoz
Garasabire: Aydınlı Deliehmetin Haydar eşi Sabire Acar.
Tekelilerin Delinori kızıdır, 1930 yılında doğdu, 1979’da vefat etti.
Garasatı: Şekerali ve Arapırmızanın anası Satı Tetik.
Eyüplerin kızıdır, 1879 yılında doğdu. Önce Gocalilerin Veli’ye sonra
Arabıñaliye vardı. 1959’da vefat etti.
Garaselim: Araparifin oğlu Selim Zenger. 1930 Yılında
doğdu, Tırakanın kardeşidir. Arapselimlerin her biri, esmer renginden dolayı
Arap diye llakaplanırken içlerinden sadece kendisi böyle lakaplanmıştır. 2012’de
vefat etti.
Garaüseyin: Yahyaların Garamehmetin büyük oğlu Hüseyin
Diril. Aşçı Vehbi’nin babasıdır. (1932-2016)
garayağız:
esmer
gara yapı:
Kerpiç ve çamurla yapılan bina.
garayedek: Küçükbaş hayvanlara takılan küçük boy çan
türü.
gara yere giresice: Geberesice anlamında.
garayol/garayolu: Toprak yol
gara üzüm:
Sarı ve beyaz olmayan bütün üzümlere verilen genel isim.
garazor: Zorlukla, güçlükle
yapılan iş. (kara zor)
Garcâmat: Karacahmet köyü.
gardeş gardeşi bıçaklamış, dönmüş bi
de gucaklamış: Kardeşler birbirine ne kadar
kötülük yaparsa yapsın, sonuçta kardeştirler, barışırlar.
gardeşlik:
1.Üvey kardeş, 2.Gelin kıza düğün boyunca eşlik eden arkadaşı, gelin sağdıcı
gardolabı:
Elbise dolabı, gardrop
Gâren: Kayıhan köyü (Kara ören)
garez: 1.Kin, intikam
düşüncesi, garaz; 2.Her türlü kötü niyet.
garezlenmek:
İntikam duygusuyla dolmak, kinlenlenmek
gargabeyni: Kara pekmez dökerek yapılan soğuk tatlı, kar helvası
(karga beyni)
garga bokunu yimeden: Sabahleyin çok erken saatlerde.
gar galkmek:
Yağan kar bir süre sonra eriyerek yok olmak.
garıcı: oynamaktan vazgeçip
oyunu bozan
garık: Sebze
fidesi dikmek için ayrılmış, çevresi birazcık yükseltilmiş bahçe bölümü, tabla
garık gatık:
(i) Katık olacak şeyler, yiyecekler.
garı kırı: Kadın milleti
garılmek: Kümes hayvanları
çiftleşmek.
garımek: Vazgeçmek,
oyunbozanlık etmek, döneklik etmek, mızıkçılık yapmak
garın: İşkembe. Geviş getiren
hayvanların midesi. Dört bölümden oluşan garının son bölümü şirden yenmez.
Diğer kısımların her birinin ayrı bir adı vardır. İlk büyük bölüme işkembe,
sonraki kısma gızlaevciği (kızlar evciği) ve sondaki dilim dilim görünen kısma
ise gadıyabokyidiren adı verilir.
garınârısı:
1.Önceden yapılan bir kötülüğün içe oturmuş hali veya bunun intikam duygusu(Va
bunuñ bi garınarısı); 2.Can sıkıcı şeyler (Ne garınarısıysa!)
garın dikeni:
Kuruyunca işkembeye benzeyen diken.
garın gardeşi:
ana bir kardeş
garın
geymek:
Kıskanmak, kıskançlıktan çatlayacak hale gelmek. Bu deyimin aslına dair iki
ihtimal var, ilgi 'garın germek' olduğu ve hasedin gererek karnı/gönlü
daralttığı düşünülmüş. İkincisine göre ise mesele işkembeye garın denilmesiyle
ilgilidir. Gayet sert dokusu sebebiyle doğru dürüst yenmez, ağızda gevilir
durur...
garın tası:
İşkembeyi çevreleyen et dokusu.
garın tokluğuna: Karşılığında ücret olarak yemek yeme olan iş.
garışan görüşen: (i) İşine ve hayatına yön veren kimseler.
garışanı görüşeni olmamek: Başına buyruk, hiç kimseyle bağı olmamak.
garışdırgeç: 1.Kızgın külü karıştırma sopası. Her fırında bulunur, meşe olanı tercih edilir. 2.(mec) Fitneci, insanların arasını bozup ortalığı karıştıran kimse.
garışgan: Bilgiçlik taslayan, herşeye burnunu sokan.
gar kakmek:
Dambeş üzerinde biriken karı aşağıya ittirip temizlemek.
garma: Sürtülmüş haşhaş ile
şekeri az suyla karıştırarak yenilen yemek.
garmek: 1.Karıştırmak (Çamır
garmek), 2.Suya veya yemeğe doymak, daha yiyemez hale gelmek, 3.Bir hastalığa
yakalanmak (Vereme garmış), 4.Vakti geçmek (Tohuma garmek, çoluk çocuğa garmek)
garman garışık:
(s) Çok karışık, karman çorman
garnı almamek:
Çekememek, kıskanmak.
garnı ârımak:
(mec)Başkalarının başarı ve iyiliğini hazmedememek.
garnı haçat namazına
çıkmek: Çok acıkmak.
garnına goynuna: (z) Özensiz, nereye koyduğunu bilmeksizin.
garnıma mı yidim goynuma mı: Hızlı ve telaşlı yenen yemekten memnuniyetsizlik ifadesi
garnı geñiş:
Kaygısız, tasasız, hiçbir şeyi kendine dert etmeyen.
garnınıñ yeli inmek: Rahatlamak. İntikam alınca yüreği soğumak.
garpız: karpuz
garşı gelmek:
1.Karşısına çıkmak, karşılamak; 2.İtiraz etmek, kabul etmemek.
garşılık: cevap
garşılık vemek:
Küçük büyüğüne saygısızca cevap vermek.
gart: 1.Yaşlı, ihtiyar
kimse; 2.Yaşlı hayvan, 3.Taze olmayan bitki
gartalmek:
1.Yaşlanmak, 2.Bitki tohumlanarak yenmez hale gelmek.
Gasaba yağ gaygısı,
keçiye can gaygısı: Atasözü. ‘Kasap et
derdinde koyun can derdinde’ ile aynı manada söylenir.
gasalak: Kibirli, gururlu,
kendini beğenmiş.
gasalmek: Kasılmak, böbürlenmek.
Gasaphalil: Tekelilerin Köressanın Halil Temel. 1964
Yılında doğan Halil, dedeliği Yenihasan yanında kasaplığı öğrendiği günden beri
öyle anılmaktadır.
Gasapüseyin: Çakıribanın büyük oğlu Hüseyin Ata. 1949
Yılında doğdu. Baba mesleği kasaplık aynı zamanda onun lakabı haline geldi.
2023 Yılında vefat etti.
gasgara: (s) kapkara
gasım çetirengi: Ekin ekmenin uygun olmadığı, 8 Kasımla başlayan soğuk günler.
15-20 Gün devam eden bu dönemde ekilen ekinler çiçek zamanında başka bir soğuğa
maruz kaldığına inanılır.
gasmek: 1.Sıkıştırmak, 2.Germek,
3.Kabaca dikerek daraltmak, kısaltmak.
gasnak: Kalburun tahtadan
yapılmış çemberi, kasnak.
gasnaklı: Çıtalara gerilerek
yapılan uçurtma.
gaş: Taşla örülmüş bahçe
duvarı.
gaş çekmek:
Araya duvar örmek.
gaş gızım gaş:
Sitem ve ayıplama sözü. (Gaş gızım gaş, heç öne mi olurmuş)
gaşını eğmek:
Darıldığını, gücendiğini göstermek için somurtmak.
gaşşık: kaşık
gaşşık gibi:
Düzgün yüklenmiş sap arabasını anlatır benzetme. Önceleri aşık kemiğine
benzetilirmiş, o kemiğe de ‘aşşık’ denildiği için zamanla bu hale gelmiş.
gaşşıklamek:
Ara vermeden yemek, kaşıklamak.
gaşşıklık:
Kaşık konan küçük sepet.
gat: Kumaş veya elbisede
birim. (Beş gat donnuk aldık)
Gatçayır: Bir mevki adı (Kaz Çayırı)
gatgala: 1.aklı başında
olmayan, serseri, 2.kabaca, rastgele
Gatgala: Gedemalinin büyük oğlu Osman Çotak. 1913
Yılında doğdu, 1937’de Delinorinin evin önündeki kuyuya düşüp vefat etti.
gatgılı: Karışık, saf olmayan,
hileli.
gatığetmek:
Yemeği iktisatlı bir şekilde yemek, katık etmek.
gatık: Ekmeğin yanında
yenilecek şey, katık.
gatım: Koyun sürüsüne yeni
hayvan grubu katma
gatımcı: Sürüye katılan
hayvanların sahibi.
gatıntı: Sürüye dışarıdan
katılan hayvan.
gatıran: katran
gatıran gibi:
Renk ve kıvam bakımından çok koyu.
gatıra sormuşlâ; bubañ kim, at dayım
olur demiş: atasözü
gatışık: İçinde başkasının
hayvanlarının da bulunduğu sürü.
gatmer: katmer
gav: 1.Ateş yakmada ilk
kıvılcım tutuşturucu olarak kullanılan ağaç mantarından malzeme, 2.Kabuk, 3.Ağır
olmayan, hafif
Gavas: Arapların Çönehalil oğlu İbrahim Sargın. 1894
Yılında doğdu, Osmanlının son savaşlar döneminin tamamını cephede geçirdi.
Kendisi de dipte Araplardan olan Gavasların evini aldığı için böyle lakaplandı.
Deveci ve Canavarcının babasıdır, 1966 yılında vefat etti.
Gavasguyusu: Söğütçük ile Akyokuş arasında sereñli bir
kuyu. Hangi Gavasın hayratı olduğu bilinmiyor. Sereñ ve direği yıkılıp
kullanılamaz hale gelince yanına Gavas İbrahim çocukları tarafından artezyen
yaptırılmış.
Gavatçavuş: 1960’lı yıllarda Anıtkaya Jandarma Karakol
Komutanı. İyi niyetli biri olarak tanımlanan Çavuş, gavat kelimesini çok
kullandığı için böyle lakaplanmış.
Gavcar: Sıntırların Ali oğlu İbrahim İnanır. 1907
Yılında doğdu, neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. Kötühüseyinin babasıdır,
1943’te vefat etti.
gâve: 1.kahve, 2.kahvehane
Gâveci: Hakkıların Kadir oğlu Süleyman Yırgal,
1939-2000. Evinin altında işlettiği kahvehane ile özdeşleşti. Anıtkaya’da daha
çok kahve açılıp bir çok kahveci gelip geçtiği halde ondan başka bu lakaba
layık görülen olmadı.
gavgadamı:
Kavgacı (kavga adamı)
gav gibi: Çok yumuşak, sıkı
olmayan, çabuk dağılan
gavın: kavun
gavışmek: 1.Birleşmek,
2.İstişare ve danışma amaçlı biriyle görüşmek.
gavıt: Kavrulmuş nohut unu,
leblebi tozu.
gavız: 1.Çeç çalkanırken
gözerde kalan, 2.Dene yıkanırken geride kalan, 3.Arpa buğday tanelerinin kabuğu.
gavız etmek:
Fare buğdayı yiyerek toz haline getirmek.
gavil gurmek:
İki kişi gizlice kararlaştırmak.
gavilleşmek:
Bir karara varmak, sözleşmek.
gavlamek: 1.Bir şeyin kabuğu,
suru kabarıp çatlamak, 2.İnsan derisi sıcaktan soyulmak.
gavlak: Kabuğu soyulmuş,
kavlamış
gavlatmek:
Söğüt veya kavak dalından düdük yaparken, dal kabuğunun kırılmadan daldan
soyulması için bıçak sapıyla hafif hafif dövmek.
gavramek: Bir şeyi sıkıca
tutmak.
gavrık/gavruk:
Sıcaktan yüzü esmerleşmiş kişi.
gavsıra: Yük taşımada
kullanılan sepet, sele.
gavsırası dar:
(mec) Kıskanç, dargarınlı.
Gavurali: 1.Musluların İbrahim oğlu Ali Efe. 1903
Yılında doğdu. Doğu vilayetlerindeki askerliği sırasında sert tavırları
nedeniyle böyle lakaplandığı söyleniyor. 1985’te vafat etti. 2.Hörkülenin Ali
Önkal. 1943 Yılında doğdu, inatçı kişiliği sebebiyle böyle lakaplanmış. Afyon’da
oturuyor.
gâvur Buñara mı geldi: Aceleye ne gerek var, anlamında kullanılır. İşi savsaklama yahut
ertelemek isteyenlerin bahanesi olan bu sözde, Yunan işgalinin Buñar mevkinden başlamasına da
telmih var gibi.
gavur dölü/tômu(tohumu): küfür sözü
gâvur etmek:
Bir şeyi boşa harcamak, heder etmek.
Gavureyüp: Devrimbeşler (Derviş Mehmetler)in küçük oğlu
Eyüp Aydın. 1897 Yılında doğdu. Godalömer ve Büzükhalilin küçüğüdür. Eğret
işgali sırasındaki tavırları sebebiyle böyle lakaplandığı söyleniyor. 1960
Yılında vefat etti.
gâvur eziyeti:
Sıkıcı ve zahmetli işleri tanımlamada kullanılır.
gâvur garınnı:
Kötü kalpli
gavur gibi:
Kurnaz, bilgiç, akıllı
gavur küfürü:
Paskalya bayramı
gâvur hamamı gibi: Çok sıcak yer
gâvurluk
etmek: Çok inatçı ve acımasız davranmak.
gâvur ölüsü gibi: Çok ağır, battal ve hantal olan şey.
gâvur tômu:
Küfür sözü.
gavuruñ başı: Kötülükleri perde gerisinden planlayan asıl
kişi.
Gavuryatağı: İlbulak'ın Yörükyolu sağ tarafında kalan kısmında bir mevki adı. Yunan bir dönem burada karargah kurduğundan Eğretliller bu adı vermişler. Anıtkaya 28 Ağustos Kurtuluş Şenliğine geldiğinde Fahrettin Altay Paşa bu bilgiyi doğrulamış.
gavzınmek:
1.Kaşınmak, 2.Sıkıntıya düşüp çare aramak.
Gayalâ: Bir mevki adı, Kayalar
Gayamamı: 10 km güneyde,
Araplı’da kayaların arasından çıkan sıcak suyla oluşan doğal hamam. Kaya Hamamı.
gayar: küfür, sövgü
gayarlamek:
küfretmek, sövmek.
gaydırak: seksek oyunu
gaygına: Yumurta ve un
karışımının yağda kızartılmasıyla pişirilen yemek, krep, omlet.
gaygısız: Telaşsız, düşüncesiz,
endişesiz, rahat kişi.
Gaygısız: Ayanoğlu Ahmet’in küçük oğlu Halil Patlar.
1936 Yılında doğdu. Sağrömer, İsmail, Davılcıibram, Çetemehmet Patlar
kardeşlerin en küçüğü olduğu için böyle lakaplanmış olabilir. 2015 Yılında
vefat etti.
gayık: 1.Yerinden oynamış,
kaymış, 2.Kar kızağı, 3.Tırpanla sapını sıkıştıran ağaç kama.
gayık gaymek:
Kızakla veya kaygan ayakkabıyla karda kaymak.
gayılı: İstifli, yığılı, düzenli
bir şekilde yerleştirilmiş.
gayıl olmek/ gayıl gelmek: Kabul etmek, razı olmak, yetinmek, kâil olmak.
gayın: Eşinin erkek kardeşi,
kayın.
gayınna: Eşin annesi, kaynana.
gayınna dili:
Yassı yapraklı bir kaktüs çeşidi
gayınna gibi:
Her şeye karışıp müdahale edenler için söylenir.
gayınnam ölsüñ, ben
ayakda un elerin: Bir gelinin dileği.
gayınnalık etmek: Her şeye burnunu sokmak.
gayınta: Eşinin babası, kaynata.
gayırmek: 1.Korumak, esirgemek;
2.Karşılıklı iki kişiden birinin tarafını tutmak.
gayış: 1.Pantolona takılan kemer, 2.At koşum takımı.
gayış aşırmek: Ortaklaşa bir işte az çalışarak yanındakine haksızlık
etmek. Çifte veya arabaya koşulu hayvanların durumuyla ilgili bir deyim
olabilir.
gayış gibi:
1.Koparılamayacak kadar sert, 2.Kirden kapkara olmuş, çok kirli.
gayıt: iş güç
gayıt kürek/kağat kürek: (i) Resmi bürokratik işlemler
gaykılmek:
1.Başını arkaya doğru çekerek geriye yaslanmak, 2.İnat etmek
gaymak gibi:
Beyaz, pürüzsüz.
Gaymaktekgesi: Kaymak Baba Türbesi ve bulunduğu mevkinin adı.
gaymek: Yığmak, dizmek,
istiflemek.
gayneşik: Yosma, oynak kadın.
gaynı: kağnı
Gaynıyokuşu:
Bir mevki adı
gayrak: Yassı bileyi taşı,
kayrak
Gayraklı: Dağda bir mevki ve
çeşme adı.
gayraklamek:
Belli aralıklarla tırpanı kayrak taşıyla bileylemek.
gaysı: Yağmurdan selden sonra
toprağın bağladığı sert kabuk.
gaysılanmek:
Yağmurdan veya çok sulama sonucu toprak yüzü sertleşip çatlamak.
gaytarmek:
İşte hile yapmak, tenbellik yapmak (kaytarmak)
gaz: kaz
gazak: Aşığın girintili çıkıntılı
yüzü.
gazan: Minare şerefesi. Yapısı itibariyle uzaktan
koca bir kazana benzediği için bu ad verilmiş.
gazâñız geçmiş olsuñ: Geçmiş olsun dileği
gaz ayağı:
Çay kenarlarında yetişen ve taze iken yenen bir ot.
Gazcı: Apdıramanların Emrullah evlatlığı, Şaban oğlu
Abdullah. Kütahya’da 1888 Yılında dünyaya geldi. Apdıramanların Mollamustafa
torunudur, ana babası ölünce annesinin köyüne çocuğu olmayan akrabasına
evlatlık geldi. Sürekli kaz güderken görüldüğü için böyle lakaplandı. Hacı
Emrullah Onay’ın babasıdır, Cihan Harbi sırasında vefat ettiği sanılıyor.
Gazcıgızı: Kekliklerin Kelırmızanın hanımı Ayşe Tül. 1907
Yılında doğdu, Gazcının kızı, Hacıemirlahın ablasıdır. Önce Dananın İsmail’e
vardı; Keliban ve Dalmışın analarıdır, daha sonra Kelırmızan ile evlendi. Onun
eşi olarak 1975’te vefat etti.
gazel: Kuruyup dökülmüş
yaprak
gazel olmek:
Çok kuruyup gevremek.
gazı goz añnamek: Sözü yanlış ya da ters anlamak.
gazık: 1.Aksilik yapan kimse,
inatçı; 2.Sandalye
gazımek: (mec)Alay etmek, dalga
geçmek, işletmek.
gazıntı: Hamur teknesinin
kıyılarında ve dibinde kalan hamurun kazınmasıyla yapılan ekmek.
gazıtmek: Saçını usturayla
kestirmek.
Gazigarısı: Gazoğlu Hasan Yıldız’ın anası Satı Yıldız. Muslulardan
Emirdağlı İbrahim’in kardeşidir, 1876’da Çatalçeşme’de doğdu. İbrahim Abisi
Eğret’e göçerken O da Dandır’a gelin edildi. Kocası öldükten sonra oğluyla
Eğret’e geldi, burada 1949 yılında vefat etti.
Gazioğlu: Musluların Gazi Mehmet oğlu Hasan Yıldız. 1901
Yılında Dandır’da doğdu. Babasının ölümü üzerine Eğret’e geldi. Cemal, Mehmet,
Halil ve Hidayet Yıldız’ın babasıdır. 1968 Yılında vefat etti.
gaz yağı: Fazlalığı alındıktan
sonra eritilip dondurulan ve ekmek üstüne sürülerek yenen kaz yağı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder