13 Şubat 2024

biçeşit - Büzükhaliliñguyu

 
biçeşit: Tuhaf, alışılmışın dışında. (İnsanın yüzüne de biçeşit bakıyo)

bi çivt lafı olmek: Bir konuda söyleyeceği bulunmak.

biçimine gelmek: uygun düşmek

biçimine getimek: En uygun zamanı kollayıp gerçekleştirmek.

bidâ: 1.Yine, tekrar, bir daha; 2.Bundan sonra

bidâ da: Gelecek sefer, bir daha da. Olumsuz anlamda uyarı anlamı verir. (Bidâ da orye otuma!)

Bidakge: Hassönlerin Gedikoğlu Ömer’in ortanca oğlu Resul Eser. 1913 Yılında dünyaya geldi. Bu sözü çok tekrarladığı için böyle lakaplandığı tahmin ediliyor. 1995 Yılında vefat etti.

bidcok: Çok, çok fazla, bir sürü. (Bidcok guzumuz oldu.)

bide: pide

bi de: Bir de (Bi de şunu deneyiñ)

bide çekdirmek: Pide ziyafeti vermek.

bi dediğini iki etmemek: Her istediğini yapmak.

bidencik: tek (bir tanecik)

bidendâ: Bir kere daha, bir sonrakinde anlamına gelen olumsuz uyarı bildirir. (Bidenda burye gelme)

bidene: Eşi benzeri bulunmaz, bir tane.

bidenesi: Biri, birisi (bir tanesi) (Bidenesi de dün gelmiş.)

bi deyi biñ kere: Genelde Allah razı olsun dileğini pekiştirmede kullanılır.

bidıkım: Azıcık, bir parça, bir lokma. (Bidıkım ekmek yiditdirmediñiz.)

bi dikişde: Bardak veya şişeyi baş aşağı ederek bir defada içmek.

bidosluk: Bir dost ağırlayacak miktarda.

bidüñya: Bir çok.

bigavrım: İşe yarayacak miktarda (bir kavrum)

bi günden bi güne: (z) Bir kez olsun.

bi hapaz: Bir avuç

bi kele melem olmamek: Bir işe yaramamak, faydasız, hayırsız olmak. (Bir kele merhem olmamak)

bi kere/bi kerem: 1.Artık, bu defa, bundan sonra, bunun üstüne, netice olarak; 2.Öncelikle, ilk olarak.

bilader: Kardeş, dost, arkadaş.

bildiğini de unutdurmek: Şaşkınlıktan bildiği bir şeyi yapamama, şok haline girmek.

bildiñ mi: Hatırladın mı, biliyor musun, anlıyor musun

bildirbir: Birdirbir oyunu.

bilezik: Kuyunun üzerine konulup onun ağzını oluşturan büyük delikli taş.

bili! bili!: (ü) Tavuk horoz çağırma ünlemi.

bilip bilmeyip: (z) bilmeden, aslını araştırmadan

bille: o zaman, anında, hemen (Adam gelip bille bizi buluyo.)

billur: cam bardak

bilmeden bilişdirmeden: işin iç yüzünü araştırmadan

biñ: bin

biñdebir: Pek seyrek olarak, nadiren.

biñnire: bin lira

biñ pişman olmek: Yaptığı bir iş sonucu çok pişman olmak.

bi oturuşda: Bir öğün yemek süresinde.

biörnek: Eş, benzer. Birbirine benzeyen şeylerin her biri. (bir örnek)

birbiri: (i) Yabancı olmayan, akraba, yakın.

birbirine guymak: Aralarına fitne sokarak insanların kapışmasını sağlamak.

birbirini ağdırmamek: Huyca birbirinin dengi olan iki kişiyi değerlendirmede kullanılır, daha çok olumsuz karşılaştırmaların sözüdür.

birde (z): İlk denemede, bir kerede, bir anda anlamlarına gelen zarf. (Herkeşle uğleşib durukan O birde bitirdi.)

bire: bira

birez: biraz

birezden: az sonra, birazdan

biri sürüyo, biri sürgülüyo: İşbirliği yaparak iki kişi insanlarla dalga geçiyor (Biri tarlayı sürüyor diğeri sürgülüyor)

biri yidi oyuna gitdi, biri yidi goyuna gitdi: Her şeyi ortada bırakıp dağıldılar. Çocuk oyuna, babaları da sürünün peşine gitti. Evin hanımı tek başına kaldı.

birlemek: Toplayıp demet yapmak.

birlik: Ataerkil ailede işlerin ve malların ortaklığı. Evli kardeşler çocuklarıyla aynı evde kalmaktadır. İş, kazanç, masraf her şey ortaktır; böyle ailelere birlik denir.

bi sıkım: Haşlanmış otlar sıkıldığında, avuçta kalan miktar.

bi solukda: Kısa bir zamanda, hemen, çabucak

bissürü: Çok fazla, bir sürü.

bişcek daşcek: (s) Yemeği yapılacak sebze. (Bazardan bişcek daşcek bişeyle al)

bişey almek: Büyükler çocuklara verdikleri paranın gerekçesini böyle açıklar. (Dükkandan bişey al.)

bişgin: 1.İyi pişmiş, pişkin; 2.Olgun

bişi: Mayalı hamurla yapılıp yağda kızartılan çörek.

bişirgeç: Sacın üzerindeki katmer/bazlamayı çevirmeye yarayan, yassı uzun tahtadan yapılmış alet.

bişirim: Pişirme miktarı.

bişirmelik: Pişirmeye uygun.

bişiyen: kolay ve çabuk pişen

bişmek: 1.Yaşça ve meslekçe olgunlaşmak, 2.Tırpanla ekin biçmek.

bişş!: Atı durdurma veya yanına yaklaşırken sakinleştirme ünlemi.

bit gadak: Minnacık, çok küçük, bit kadar

biti gannanmek: Yoksul bir kimse kısa sürede para kazanıp durumunu düzeltmek. Bu deyimde bahsedilen kişinin yeni durumu sebebiyle şımardığına dair bir ima da bulunur.

bitim: son, uç

bitirmek: Kızı vermeye razı etmek. Dünürcülüğün son noktasıdır, bundan sonra nişan ve düğün süreci başlar.

bi türlü: (z) Hiçbir biçimde, hiçbir yolla, asla.

biyerde: (e) Bir bakıma, belli bir noktada

biyol/buyol/büyol: (z( Bu kez, bu sefer

biyoş: acayip, tuhaf, (bir hoş)

biyoşcana: (z) Çok garip bir şekilde

biyoş olmek: 1.Hüzünlenmek, şaşırmak; 2.Kokmak, bozulmak; 3.Hastalanmak, tuhaflaşmak.

biz: 1.Deri vb. sert şeyleri dikerken iğne yeri açmaya yarayan, ağaç saplı, ucu sivri demir alet. 2.Bu aleti yere saplayarak oynanan oyun. Sokakların taşla kaplanmadığı, toprak olduğu zamanlara mahsus biz oyunu bıçakla da oynanabilirdi.

bizimgız: kızkardeş, bacı.

bizim milletimiz: Olumsuz bir alışkanlığından bahsederken Anıtkaya halkı. (Bizim milletimiz lafdan sözden anlamaz, vur deyince öldürveri.)  

bizimôlan: Erkek kardeş, arkadaş, dost. (bizim oğlan)

bizinen: bizimle

bizlemek: Biz ile dürtmek, delmek, yaralamak.

Bobukezban: Gocalilerin şehit Halil kızı Kezban Kırım. 1916 Yılında doğdu. Doğuştan fiziksel ve konuşma engelliydi. Dolaksızlardan olan annesi de öldükten sonra tamamen kimsesiz kaldı. Hayatını köylünün yardımıyla sürdürdü ve 1966 yılında vefat etti.

bocuk: Kaban, mont, gocuk.

bodu: Kısa boylu, bodur

Boduoğlu: İşgal sırasında Çerkez çeteler tarafından öldürülen Küçükismailoğlu Mehmet Cemal’ın oğlu Yahya Soylu. 1921 Yılında doğdu, babası şehit edildiğinde taze bebekti. Kısa boyundan dolayı böyle lakaplandığı sanılıyor, 1991 yılında vefat etti.

bodurmâmıt: İlaç olarak kullanılan bir ot.

boğassak: çok fazla yiyen, obur

boğaz: 1.yiyecek, 2.iştiha, yeme isteği, 3.Gırtlak

boğazı inmek: Bademcikleri şişip boğazı ağrımak.

boğazına cizilmek: 1.Üzüntüden ya da kızgınlıktan lokmaları yutamamak, 2.(mec)Yemekten tat alamamak.

boğazına cizmek: Yapılan bir hareket sonucu iştahı kaçırmak.

boğazını almek: Boğazı tıkanmak.

boğazı ötmek: Karnı acıktığını belli etmek.

boğazipi: Araba veya çifte koşulan hayvanların boynundan boyunduruğa bağlanan ip.

boğmek: Kese, çuval, torba gibi şeylerin ağzını bağlamak.

boğsu: çatı ile duvar arasında kalan mertek boşluğu

bokboğaz: Boğazsak, pisboğaz.

bokböceği: Kırda hayvan tersiyle oynayan böcek.

bokça: Harmanda öküzün çektiği döğenle sap ezerken, hayvanın dışkısı sapa karışmasın diye arkasına tutulan pislik kabı. Yarıdan ayrılmış sinek kırığı en çok kullanılan bokçadır.

bok deliği: Hayvan tersinin damdan bokluğa atıldığı delik.

bok etmek: Berbat etmek, düzeltilmesi imkansız hale sokmak.

bok gibi: Çok fazla para için söylenir.

bok götümek: Bir yer pislik içinde olmak.

Bokluahmet: Hamzaoğlu Hasan’ın yani Tongulninenin tek oğlu Ahmet Yiğit. 1908 Yılında doğdu, Tonguloğlu da derlerdi; Conahmetin kayınpederidir. Son döneminde Kırtişinapilden dul kalan Satı Hanıma içgüveyisi oldu, 1968’de vefat etti.

bokluk: Hayvanların pisliğinin biriktirildiği, ahırın dışında, ona bitişik yer. Yılda birkaç kez boklukta biriken tersin tarlaya çekilmesi gerekir.

Bokuşak: Gavalcıoğlu Halil’in büyük oğlu Ahmet Aracı. 1894 Yılında doğdu. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. 1956 Yılında vefat etti.

bolarmak: 1.Bereketlenmek, çoğalmak, fazlalaşmak, artmak. 2.Giyeceğin genişlemesi, 3.Maddi olarak rahatlamak.

bolderin: Sıkıntıya düşmeden, bitecek diye korkmadan, rahat rahat (Bisürü şey aldık, bolderin yiyem deye.)

bol götden ossurmek: İdareyi bilmemek, geliriyle orantısız harcama yapmak, ayağını yorganına göre uzatmamak.

Bolşevik: Devrimbeşlerin Büzükhalilin küçük oğlu Yakup Aydın. 1933 Yılında doğdu, Conahmet ve Avkathilminin küçüğüdür. Zamanın meşhur komünistine benzer pantolon giydiği için böyle lakap uydurmuşlar. 1968 Yılında vefat etti.

Boran: Corukların Köriban ve hem emmioğlusu hem de karınkardeşi Gakgidiye soyadlarından dolayı bu lakapla seslenirlerdi. Oran'dan önceki soyisimleri Boran idi.

borç dert/borcarç: (z) borçlanarak. (Borçdert bi motur aldık.)

Borçlunuñ malı olmaz; dibi boş, zıvgarlı değil: Başka bir kaynaktan maddi desteği olmadığı sürece borçlunun malı olamayacağına dair atasözü.

bosdan: Karpuz, kavun

boşan da semeriñi yi: Çok obur kimseler için kullanılır.

boşanmek: Hayvan bağından, yularından kurtulmak.

boş geçmek: Önem vermemek, aldırmamak.

boşlamek: Bırakmak, vazgeçmek. (Namazı boşlamış.)

botca: 1.içinde elbise bulunan çıkın (bohça);  2. Bütçe. Önce Muhtarlık sonra Korumaca hazırlanıp salgı salma yoluyla toplanan Köy bütçesi.

botca atmek: Kız tarafı oğlan tarafına hediyeleri geri gönderip nişanı bozmak.

botcalamek: Toplayıp çıkılamak, bohçalamak.

boya çekmek: Boyu uzamak, boylanmak. Vücut gelişimi normal seyrinde devam ederken boy uzaması hissedilir derecede artmak.

boyamek: Koku ortalığı kaplamak. (Evi sarımsağa boyadılar.)

boy epdesi: Gusül

boynu altında galsıñ: İlenç sözü.

boynunuñ borcu: Birinin yapmak zorunda olduğu iş.

boyuna: devamlı, sürekli, hepten, tamamen

bozarmek: 1.Renk değiştirmek, kırlaşmak, ağarmak, sararmak; 2.Utanmak, kızarmak.

bozartı: 1.Leke, 2.Akşamın alaca karanlığı

bozmek: 1.Ekini hasat edip tarlayı sürmek, 2.Verimsizliğinden dolayı ekini sürüp iptal etmek. 

böbek: bebek

böbü: Çocuk dilinde bebek.

Böbüdede: Veyislerden Halil oğlu Ahmet. 1840 Yılında doğdu. Evin en küçüğü olarak bebek iken öksüz ve yetim kaldı, bunun üzerine bütün kardeşleri onun yetişmesine itina gösterdi. Bu dönemde takılan ‘Böbü’ lakabı yaşlılık döneminde ‘Böbüdede’olarak devam etti. Hacıarifin babası, Körhocanın dedesidir. 1910 Sonrası gittiği Hicaz’dan geriye dönemedi.

böcülemek: 1.Üstünkörü çalışarak işi öylesine bitirmek. (Günaşığı böcüleyip tarladan çıkdık.) 2.Birbirine denk olmayanların karşılaşmasında, güç kuvvet bakımından üstün olanın zayıfı alt etmesi. (Doñuz, Cingenömer’i böcülevemiş.)

Bödü: Omarcıkoğlu Abdullah’ın küçük oğlu Mehmet Sağlam. 1915 Yılında doğdu. Koyun peşinde bir ömür tükettiği, Dağ’ı karış karış tanıdığı, onun yüzünden çoğu yabancıyla mücadele ettiği efsane gibi anlatılır. 1994 Yılında vefat etti.

Bödünüñçeşme: Bödümehmet tarafından Gedik mevkiinde yaptırıldığı için böyle adlandırılmış bir çeşme. Yakınlarındaki düzlük mesire yeri olarak kullanılanılmaya başlandığı günden beri o mevki de Bödünüñçeşme olarak anılmaktadır.

böğrek/böörek: böbrek

böğrekli: Ağzı böbreğe benzeyen büyük bir bıçak türü.

bölme: Bölünerek oluşturulmuş oda, bölüm.

bööle/bööne: böyle

böönece: bu şekilde, böylece

böönecene: 1.bu şekilde, böylece; 2.Burada bulunanların tamamı olarak (Hadi bönecene bize gidiyoz.)

börtlek: dışa doğru şişkin

börtlemek: dışa doğru çıkmak, patlamak

börtmek: 1.haşlamak, 2.Sıcaktan ve susuzluktan takatsiz düşüp bunalmak, 3.Uzun süre su içinde kalan el ayak gibi yerlerin gevşeyip şişmesi, 4.Sıcak veya soğuk etkisiyle yapısının bozulması.

börtü böcek: (i) Küçük zararlı hayvanlar, haşerat.

börülce: fasulye

bötdürmek: haşlamak, suyunu çıkarmak

böyüden (büyüten): Emzikteki çocuğun emdikten sonraki hıçkırığı. Bu durumun normal olduğu, böylece bebeğin büyüdüğüne inanılır.

böyük: büyük

böyükepdes: İhtiyaç giderme, kaka.

böyük gonuşmek: Yapamayacağı, başaramayacağı konu hakkında kesin konuşmak.

böyük gütcük bilmemek: Büyüğüne saygı, küçüğüne merhamet göstermez olmak, sürekli kalp kırmak.

böyüklük sende galsıñ: Büyüklüğünü göster, affet.

böyüksülenmek: Kendini üstün görmek.

böyük yemin etmek: Geri dönülmez şartlarla yemin sözü söylemek.

böyün: bugün

böyün bañese yarin saña: Bugün bendeki kötü durum yarın başkasına da gelebilir.

böyün yârin: (z) Kısa süre içinde, yakın bir gelecekte.

buba/buva: baba

buba bir: Aynı babadan dünyaya gelmiş kardeşler.

bubalık: üvey baba

bubam mezerden galkcek: Asla

buba yarısı: Amca

bugadan: Bu denli, bu kadar

bugadâ ol (Bu kadar ol): Yiyecek veren bir çocuğa onu iade ederken edilen dua.

buğuz: Kin, kıskançlık (buğz)

buğuzetmek: Kıskanmak, çekememek, istememek.

bulama don: kadınların giydiği bir çeşit şalvar

bulamak: 1.Karıştırmak, 2.Bulandırmak, 3.Sallamak

bulanmek: 1.Yoğrulmak, karışmak; 2.Yürürken sallanmak, salınmak.

bulduk: 1.Kimsesiz çocuk veya kedi köpek yavrusu; 2.İsmi aile büyüklerinin değil de başkasının hatırasına uygun konulan kimse.

Bulduk: Selimlerin Halil’in büyük oğlu Mehmet Saçak. 1908 Yılında doğdu, sülalede bulunmayan isim verildiği için bu anlama gelen Bulduk ile lakaplandırıldı. 1965 Yılında vefat etti.

Buldukgarısı: Alemdaroğlu Mehmet’in küçük kızı Satı. 1917 Yılında doğdu. Bulduk/Arnavut Mehmet ile evlendikten sonra bu lakapla anıldı. 2001 Yılında vefat etti.

buldumcuk olmek: Sahip olduğu şeylerin kıymetini bilmeyip onlara burun kıvırmak.

buleşik: 1.Kirli tas tabak, bulaşık; 2.İstenmediği yerde durmakta ısrar eden kişi.

buleşik suyu gibi: Tadı tuzu olmayan sulu yiyecek ve içecekler için söyler.

buleşik yaleşik: (i) Temizlenmesi gereken her şey.

bulgur çekdirmek: Bütün bulgur tanelerini kırdırmak.

bulgur gaynatmek: Kış hazırlığı olarak buğdayı; yıkama, kaynatma, kurutma, sürme/soyma, ayıklama, kırma/çektirme işlemlerinden oluşan süreç.

bulgur gazanı gibi gaynamek: Yerinde duramamak, kıpır kıpır olmak.

bulgurpüsgürtmesi: Vücutta kaşıntılı kızarıklıklarla kendini gösteren deri hastalığı, ürtiker. Ehline okunup bulgur püskürttürme ve perhizle tedavi edilir.

bulgur salmek: Kaynamakta olan suya bulgur koyup pişmeye bırakmak.

bulgur sürdürmek: Kaynatılıp kurutulmuş bulgurun kabuklarını soymak maksadıyla özel bir değirmende dövdürmek.

bulunmek/bulunuvemek: Başkasının işine yardım amaçlı katılmak.

bulup da bunamek: Elindeki nimetlere karşı nankörce davranmak, bulduğunu beğenmemek.

buluntu: Birinin kaybedip başkasınca bulunan şey.

buñ: bunaltı, sıkıntı, felaket

Buñar: 1.Güneyde köyün su kaynağı olup çevresi havuzla ıslah edilmiş olan pınar. 2.O mevkiye verilen isim.

Buñarıñüsdü: Bir mevki adı.

buñgun: 1.Sıkıntılı, bunalmış kimse, 2.Darlık, yokluk içinde olan, 3.kapalı, sıcak ve sıkıntılı hava

buñgunnuk: Sıkıntı, darlık, kriz

bunnañ: bunların

bunnan: bununla

burç: Kütük yarmaya yarayan sivri uçlu kalın demir, kama.

burgu: 1.Basit el matkabı, 2.Artezyen kuyusu açan araç.

burgu salmek: sondaj yapmak

burma: 1.Musluk, 2.Telleri burularak yapılan bilezik

burmek: 1.Danayı, tosunu iğdiş etmek; 2.Bükmek, çevirmek.

burnuna girmek: Tehdit için söylenen söz.

burnunu atmek: Sümkürerek burnunu temizlemek.

burnunu çekmek: Sümüğünü çekmek.

burnunuñ dikine gitmek: Başkalarının dediğine bakmadan bildiğini yapmak.

burnunu sürtmek: Birini sıkıntıya sokup kibrini kırmak.

buruk: Eğri, çarpık, yamuk yürüyen, kambur.

Buruküseyin: Daldalların şehit Ramazan’ın küçük oğlu Hüseyin Değer. 1915 Yılında doğdu, Bacıdede Seydi’nin kardeşidir. 1985 Yılında abisinden üç ay sonra vefat etti.

burunlatmak/burunnatmak: Pulluk demirinin ucunu keskinleştirmek.

Buruşakmehmet: Hassönlerin Gedikoğlu Halil’in küçük oğlu Mehmet Omak. 1882 Yılında doğdu. Kronik böbrek rahatsızlığından dolayı sürekli kıvrandığı için böyle lakaplanmış. Tatıresil, Suguşu, Gecegondu, Kırtümmet ve Cemal Omak’ın babalarıdır; 1949 yılında vefat etti.

burye/buriye: buraya

buydey: buğday

buydey biti: Nemli olarak konulduğunda buğday ve mercimek içinde oluşan ve tanelerin özünü yiyen bir böcek.

Buydeycigadir: Bekiralinin Abdülkadir Dadak. 1929 Yılında doğdu. Bir dönem evinde zahirecilik yaptığı için böyle lakaplanmış, bakkallığı da var. Palavurun babasıdır, 1999’da vefat etti.

Bu yel böyle eserse, bu keser de böyle keserse...: Şartlar böyle devam ederse bir şey değişmez.

buymek: üşümek. donmak

buynuz: 1.boynuz, 2.harnup, keçiboynuzu

buynuzlu: Ailesinin kadınları kötü olan erkek.

buz kesmek: Vücudu buz gibi olmak, çok üşümek.

buzmandır: Bu vakte kadar (Bu zamandır)

buzuleci: hamile, buzulayacak inek.

büber: biber

bübük: ibik

Bük: Eğret Çayı’nn kıvrım yapıp büküldüğü yerdeki verimli arazi ve o mevkiye verilen isim.

bükme/bütme: Mayasız hamurun içine mercimek, patates konularak büküldükten sonra tepsiyle fırında pişirilen börek.

bülkmek: Su kaynaktan fıkır fıkır çıkmak.

bülü bülü: (ü) Tavukları çağırma sözü.

bülüç/bülüş: piliç

bülük: Erkek çocuk cinsel organı

büñgüldemek: suyun kaynaktan coşkuyla çıkması

bürgün: yarından sonraki gün, diğer gün, öbür gün

büylek: Büyükbaş hayvanları ısırarak onların huysuzlanmasına sebep olan sinek. Büğelek.

büylek dutmek: Büğelek sineğinin hayvanı ısırıp kaçırması.

büylek dutmuş gibi: Büğelek sineği ısırmış gibi rahatsız olma.

büyü cazı: (i) Büyüye benzer uygunsuz işler

büyülük: Büyü yapmada kullanılan malzeme.

büz: Betondan yapılmış, geniş su veya kanalizasyon borusu.

büzmek: Bir şeyi kıvırarak daraltmak.

büzük: Cildinde yanmadan dolayı büzülme olan kimse.

Büzükhalil: Devrimbeşlerin Dervişmehmetin ortanca oğlu Halil İbrahim Aydın. 1889 Yılında doğdu; Godalömerin küçüğü, Gavureyübün büyüğüdür. Lakabının kaynağı öğrenilemedi. Conahmet ile Avkathilminin babasıdır, 1946 yılında vefat etti.

Büzükhaliliñguyu: Atmemezarı ile Örençayırlar arasında Büzükhalil tarafından kazdırılan sereñli kuyu. O mevki şimdi bu kuyunun ismiyle anılıyor.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder