bi çivt lafı olmek: Bir konuda söyleyeceği bulunmak.
biçimine gelmek: uygun düşmek
biçimine getimek: En uygun zamanı kollayıp gerçekleştirmek.
bidâ: 1.Yine, tekrar, bir
daha; 2.Bundan sonra
bidâ da: Gelecek sefer, bir
daha da. Olumsuz anlamda uyarı anlamı verir. (Bidâ da orye otuma!)
Bidakge: Hassönlerin Gedikoğlu Ömer’in ortanca oğlu
Resul Eser. 1913 Yılında dünyaya geldi. Bu sözü çok tekrarladığı için böyle
lakaplandığı tahmin ediliyor. 1995 Yılında vefat etti.
bidcok: Çok, çok fazla, bir
sürü. (Bidcok guzumuz oldu.)
bide: pide
bi de: Bir de (Bi de şunu
deneyiñ)
bide çekdirmek:
Pide ziyafeti vermek.
bi dediğini iki etmemek: Her istediğini yapmak.
bidencik: tek (bir tanecik)
bidendâ: Bir kere daha, bir
sonrakinde anlamına gelen olumsuz uyarı bildirir. (Bidenda burye gelme)
bidene: Eşi benzeri bulunmaz,
bir tane.
bidenesi: Biri, birisi (bir
tanesi) (Bidenesi de dün gelmiş.)
bi deyi biñ kere: Genelde Allah razı olsun dileğini pekiştirmede kullanılır.
bidıkım: Azıcık, bir parça, bir
lokma. (Bidıkım ekmek yiditdirmediñiz.)
bi dikişde:
Bardak veya şişeyi baş aşağı ederek bir defada içmek.
bidosluk: Bir dost ağırlayacak
miktarda.
bidüñya: Bir çok.
bigavrım: İşe yarayacak miktarda
(bir kavrum)
bi günden bi güne: (z) Bir kez olsun.
bi hapaz: Bir avuç
bi kele melem olmamek: Bir işe yaramamak, faydasız, hayırsız olmak. (Bir kele merhem
olmamak)
bi kere/bi kerem: 1.Artık, bu defa, bundan sonra, bunun üstüne, netice olarak;
2.Öncelikle, ilk olarak.
bilader: Kardeş, dost, arkadaş.
bildiğini de unutdurmek: Şaşkınlıktan bildiği bir şeyi yapamama, şok haline girmek.
bildiñ mi:
Hatırladın mı, biliyor musun, anlıyor musun
bildirbir:
Birdirbir oyunu.
bilezik: Kuyunun üzerine
konulup onun ağzını oluşturan büyük delikli taş.
bili! bili!: (ü)
Tavuk horoz çağırma ünlemi.
bilip bilmeyip:
(z) bilmeden, aslını araştırmadan
bille: o zaman, anında, hemen
(Adam gelip bille bizi buluyo.)
billur: cam bardak
bilmeden bilişdirmeden: işin iç yüzünü araştırmadan
biñ: bin
biñdebir: Pek seyrek olarak,
nadiren.
biñnire: bin lira
biñ pişman olmek: Yaptığı bir iş sonucu çok pişman olmak.
bi oturuşda:
Bir öğün yemek süresinde.
biörnek: Eş, benzer. Birbirine benzeyen şeylerin her
biri. (bir örnek)
birbiri: (i) Yabancı olmayan,
akraba, yakın.
birbirine guymak: Aralarına fitne sokarak insanların kapışmasını sağlamak.
birbirini ağdırmamek: Huyca birbirinin dengi olan iki kişiyi değerlendirmede kullanılır, daha çok olumsuz karşılaştırmaların sözüdür.
birde (z): İlk denemede, bir kerede, bir anda anlamlarına
gelen zarf. (Herkeşle uğleşib durukan O birde bitirdi.)
bire: bira
birez: biraz
birezden: az sonra, birazdan
biri sürüyo, biri sürgülüyo: İşbirliği yaparak iki kişi insanlarla dalga geçiyor (Biri
tarlayı sürüyor diğeri sürgülüyor)
biri
yidi oyuna gitdi, biri yidi goyuna gitdi:
Her şeyi ortada bırakıp dağıldılar. Çocuk oyuna, babaları da sürünün peşine
gitti. Evin hanımı tek başına kaldı.
birlemek: Toplayıp demet yapmak.
birlik: Ataerkil ailede
işlerin ve malların ortaklığı. Evli kardeşler çocuklarıyla aynı evde
kalmaktadır. İş, kazanç, masraf her şey ortaktır; böyle ailelere birlik denir.
bi sıkım: Haşlanmış otlar
sıkıldığında, avuçta kalan miktar.
bi solukda:
Kısa bir zamanda, hemen, çabucak
bissürü: Çok fazla, bir sürü.
bişcek daşcek:
(s) Yemeği yapılacak sebze. (Bazardan bişcek daşcek bişeyle al)
bişey almek:
Büyükler çocuklara verdikleri paranın gerekçesini böyle açıklar. (Dükkandan
bişey al.)
bişgin: 1.İyi pişmiş, pişkin;
2.Olgun
bişi: Mayalı hamurla
yapılıp yağda kızartılan çörek.
bişirgeç: Sacın üzerindeki
katmer/bazlamayı çevirmeye yarayan, yassı uzun tahtadan yapılmış alet.
bişirim: Pişirme miktarı.
bişirmelik:
Pişirmeye uygun.
bişiyen: kolay ve çabuk pişen
bişmek: 1.Yaşça ve meslekçe
olgunlaşmak, 2.Tırpanla ekin biçmek.
bişş!: Atı durdurma veya
yanına yaklaşırken sakinleştirme ünlemi.
bit gadak:
Minnacık, çok küçük, bit kadar
biti gannanmek:
Yoksul bir kimse kısa sürede para kazanıp durumunu düzeltmek. Bu deyimde
bahsedilen kişinin yeni durumu sebebiyle şımardığına dair bir ima da bulunur.
bitim: son, uç
bitirmek: Kızı vermeye razı
etmek. Dünürcülüğün son noktasıdır, bundan sonra nişan ve düğün süreci başlar.
bi türlü: (z) Hiçbir biçimde,
hiçbir yolla, asla.
biyerde: (e) Bir bakıma, belli
bir noktada
biyol/buyol/büyol: (z( Bu kez, bu sefer
biyoş: acayip, tuhaf, (bir
hoş)
biyoşcana:
(z) Çok garip bir şekilde
biyoş olmek:
1.Hüzünlenmek, şaşırmak; 2.Kokmak, bozulmak; 3.Hastalanmak, tuhaflaşmak.
biz: 1.Deri vb. sert
şeyleri dikerken iğne yeri açmaya yarayan, ağaç saplı, ucu sivri demir alet.
2.Bu aleti yere saplayarak oynanan oyun. Sokakların taşla kaplanmadığı, toprak
olduğu zamanlara mahsus biz oyunu bıçakla da oynanabilirdi.
bizimgız: kızkardeş, bacı.
bizim milletimiz: Olumsuz bir alışkanlığından bahsederken Anıtkaya halkı. (Bizim
milletimiz lafdan sözden anlamaz, vur deyince öldürveri.)
bizimôlan:
Erkek kardeş, arkadaş, dost. (bizim oğlan)
bizinen: bizimle
bizlemek: Biz ile dürtmek,
delmek, yaralamak.
Bobukezban: Gocalilerin şehit Halil kızı Kezban Kırım.
1916 Yılında doğdu. Doğuştan fiziksel ve konuşma engelliydi. Dolaksızlardan
olan annesi de öldükten sonra tamamen kimsesiz kaldı. Hayatını köylünün
yardımıyla sürdürdü ve 1966 yılında vefat etti.
bocuk: Kaban, mont, gocuk.
bodu: Kısa boylu, bodur
Boduoğlu: İşgal sırasında Çerkez çeteler tarafından öldürülen
Küçükismailoğlu Mehmet Cemal’ın oğlu Yahya Soylu. 1921 Yılında doğdu, babası
şehit edildiğinde taze bebekti. Kısa boyundan dolayı böyle lakaplandığı
sanılıyor, 1991 yılında vefat etti.
bodurmâmıt:
İlaç olarak kullanılan bir ot.
boğassak: çok fazla yiyen,
obur
boğaz: 1.yiyecek, 2.iştiha,
yeme isteği, 3.Gırtlak
boğazı inmek:
Bademcikleri şişip boğazı ağrımak.
boğazına cizilmek: 1.Üzüntüden ya da kızgınlıktan lokmaları yutamamak,
2.(mec)Yemekten tat alamamak.
boğazına cizmek: Yapılan bir hareket sonucu iştahı kaçırmak.
boğazını almek:
Boğazı tıkanmak.
boğazı ötmek:
Karnı acıktığını belli etmek.
boğazipi: Araba veya çifte
koşulan hayvanların boynundan boyunduruğa bağlanan ip.
boğmek: Kese, çuval, torba
gibi şeylerin ağzını bağlamak.
boğsu: çatı ile duvar
arasında kalan mertek boşluğu
bokboğaz: Boğazsak, pisboğaz.
bokböceği:
Kırda hayvan tersiyle oynayan böcek.
bokça: Harmanda öküzün
çektiği döğenle sap ezerken, hayvanın dışkısı sapa karışmasın diye arkasına
tutulan pislik kabı. Yarıdan ayrılmış sinek kırığı en çok kullanılan bokçadır.
bok deliği:
Hayvan tersinin damdan bokluğa atıldığı delik.
bok etmek:
Berbat etmek, düzeltilmesi imkansız hale sokmak.
bok gibi: Çok fazla para için
söylenir.
bok götümek:
Bir yer pislik içinde olmak.
Bokluahmet: Hamzaoğlu Hasan’ın yani Tongulninenin tek oğlu Ahmet Yiğit. 1908 Yılında doğdu, Tonguloğlu da derlerdi; Conahmetin kayınpederidir. Son döneminde Kırtişinapilden dul kalan Satı Hanıma içgüveyisi oldu, 1968’de vefat etti.
bokluk: Hayvanların pisliğinin
biriktirildiği, ahırın dışında, ona bitişik yer. Yılda birkaç kez boklukta
biriken tersin tarlaya çekilmesi gerekir.
Bokuşak: Gavalcıoğlu Halil’in büyük oğlu Ahmet Aracı.
1894 Yılında doğdu. Neden böyle lakaplandığı bilinmiyor. 1956 Yılında vefat
etti.
bolarmak: 1.Bereketlenmek,
çoğalmak, fazlalaşmak, artmak. 2.Giyeceğin genişlemesi, 3.Maddi olarak rahatlamak.
bolderin: Sıkıntıya düşmeden,
bitecek diye korkmadan, rahat rahat (Bisürü şey aldık, bolderin yiyem deye.)
bol götden ossurmek: İdareyi bilmemek, geliriyle orantısız harcama
yapmak, ayağını yorganına göre uzatmamak.
Bolşevik: Devrimbeşlerin Büzükhalilin küçük oğlu Yakup
Aydın. 1933 Yılında doğdu, Conahmet ve Avkathilminin küçüğüdür. Zamanın meşhur
komünistine benzer pantolon giydiği için böyle lakap uydurmuşlar. 1968 Yılında vefat
etti.
Boran: Corukların Köriban ve hem emmioğlusu hem de karınkardeşi Gakgidiye soyadlarından dolayı bu lakapla seslenirlerdi. Oran'dan önceki soyisimleri Boran idi.
borç dert/borcarç: (z) borçlanarak. (Borçdert bi motur aldık.)
Borçlunuñ malı olmaz;
dibi boş, zıvgarlı değil:
Başka bir kaynaktan maddi desteği olmadığı sürece borçlunun malı olamayacağına
dair atasözü.
bosdan: Karpuz, kavun
boşan da semeriñi yi: Çok obur kimseler için kullanılır.
boşanmek: Hayvan bağından,
yularından kurtulmak.
boş geçmek:
Önem vermemek, aldırmamak.
boşlamek: Bırakmak, vazgeçmek.
(Namazı boşlamış.)
botca: 1.içinde elbise
bulunan çıkın (bohça); 2. Bütçe. Önce Muhtarlık sonra Korumaca hazırlanıp
salgı salma yoluyla toplanan Köy bütçesi.
botca atmek:
Kız tarafı oğlan tarafına hediyeleri geri gönderip nişanı bozmak.
botcalamek:
Toplayıp çıkılamak, bohçalamak.
boya çekmek:
Boyu uzamak, boylanmak. Vücut gelişimi normal seyrinde devam ederken boy
uzaması hissedilir derecede artmak.
boyamek: Koku ortalığı
kaplamak. (Evi sarımsağa boyadılar.)
boy epdesi:
Gusül
boynu altında galsıñ: İlenç sözü.
boynunuñ borcu:
Birinin yapmak zorunda olduğu iş.
boyuna: devamlı, sürekli,
hepten, tamamen
bozarmek: 1.Renk değiştirmek,
kırlaşmak, ağarmak, sararmak; 2.Utanmak, kızarmak.
bozartı: 1.Leke, 2.Akşamın
alaca karanlığı
bozmek: 1.Ekini hasat edip
tarlayı sürmek, 2.Verimsizliğinden dolayı ekini sürüp iptal etmek.
böbek: bebek
böbü: Çocuk dilinde bebek.
Böbüdede: Veyislerden Halil oğlu Ahmet. 1840 Yılında
doğdu. Evin en küçüğü olarak bebek iken öksüz ve yetim kaldı, bunun üzerine
bütün kardeşleri onun yetişmesine itina gösterdi. Bu dönemde takılan ‘Böbü’
lakabı yaşlılık döneminde ‘Böbüdede’olarak devam etti. Hacıarifin babası,
Körhocanın dedesidir. 1910 Sonrası gittiği Hicaz’dan geriye dönemedi.
böcülemek:
1.Üstünkörü çalışarak işi öylesine bitirmek. (Günaşığı böcüleyip tarladan
çıkdık.) 2.Birbirine denk olmayanların karşılaşmasında, güç kuvvet bakımından
üstün olanın zayıfı alt etmesi. (Doñuz, Cingenömer’i böcülevemiş.)
Bödü: Omarcıkoğlu Abdullah’ın küçük oğlu Mehmet
Sağlam. 1915 Yılında doğdu. Koyun peşinde bir ömür tükettiği, Dağ’ı karış karış
tanıdığı, onun yüzünden çoğu yabancıyla mücadele ettiği efsane gibi anlatılır.
1994 Yılında vefat etti.
Bödünüñçeşme: Bödümehmet tarafından Gedik mevkiinde
yaptırıldığı için böyle adlandırılmış bir çeşme. Yakınlarındaki düzlük mesire
yeri olarak kullanılanılmaya başlandığı günden beri o mevki de Bödünüñçeşme
olarak anılmaktadır.
böğrek/böörek:
böbrek
böğrekli: Ağzı böbreğe benzeyen büyük bir bıçak türü.
bölme: Bölünerek oluşturulmuş
oda, bölüm.
bööle/bööne:
böyle
böönece: bu şekilde, böylece
böönecene:
1.bu şekilde, böylece; 2.Burada bulunanların tamamı olarak (Hadi bönecene bize
gidiyoz.)
börtlek: dışa doğru şişkin
börtlemek:
dışa doğru çıkmak, patlamak
börtmek: 1.haşlamak, 2.Sıcaktan
ve susuzluktan takatsiz düşüp bunalmak, 3.Uzun süre su içinde kalan el ayak
gibi yerlerin gevşeyip şişmesi, 4.Sıcak veya soğuk etkisiyle yapısının
bozulması.
börtü böcek:
(i) Küçük zararlı hayvanlar, haşerat.
börülce: fasulye
bötdürmek:
haşlamak, suyunu çıkarmak
böyüden (büyüten):
Emzikteki çocuğun emdikten sonraki hıçkırığı. Bu durumun normal olduğu, böylece
bebeğin büyüdüğüne inanılır.
böyük: büyük
böyükepdes:
İhtiyaç giderme, kaka.
böyük gonuşmek:
Yapamayacağı, başaramayacağı konu hakkında kesin konuşmak.
böyük
gütcük bilmemek: Büyüğüne saygı, küçüğüne merhamet
göstermez olmak, sürekli kalp kırmak.
böyüklük sende galsıñ: Büyüklüğünü göster, affet.
böyüksülenmek:
Kendini üstün görmek.
böyük
yemin etmek: Geri dönülmez şartlarla yemin sözü
söylemek.
böyün: bugün
böyün bañese yarin saña: Bugün bendeki kötü durum yarın başkasına da gelebilir.
böyün yârin:
(z) Kısa süre içinde, yakın bir gelecekte.
buba/buva:
baba
buba bir: Aynı babadan dünyaya
gelmiş kardeşler.
bubalık: üvey baba
bubam mezerden galkcek: Asla
buba yarısı:
Amca
bugadan: Bu denli, bu kadar
bugadâ ol (Bu kadar ol): Yiyecek veren bir çocuğa onu iade ederken edilen
dua.
buğuz: Kin, kıskançlık (buğz)
buğuzetmek:
Kıskanmak, çekememek, istememek.
bulama don:
kadınların giydiği bir çeşit şalvar
bulamak: 1.Karıştırmak,
2.Bulandırmak, 3.Sallamak
bulanmek: 1.Yoğrulmak, karışmak;
2.Yürürken sallanmak, salınmak.
bulduk: 1.Kimsesiz çocuk veya
kedi köpek yavrusu; 2.İsmi aile büyüklerinin değil de başkasının hatırasına
uygun konulan kimse.
Bulduk: Selimlerin Halil’in büyük oğlu Mehmet Saçak.
1908 Yılında doğdu, sülalede bulunmayan isim verildiği için bu anlama gelen
Bulduk ile lakaplandırıldı. 1965 Yılında vefat etti.
Buldukgarısı: Alemdaroğlu Mehmet’in küçük kızı Satı. 1917
Yılında doğdu. Bulduk/Arnavut Mehmet ile evlendikten sonra bu lakapla anıldı. 2001
Yılında vefat etti.
buldumcuk olmek: Sahip olduğu şeylerin kıymetini bilmeyip onlara burun kıvırmak.
buleşik: 1.Kirli tas tabak,
bulaşık; 2.İstenmediği yerde durmakta ısrar eden kişi.
buleşik suyu gibi: Tadı tuzu olmayan sulu yiyecek ve içecekler için söyler.
buleşik yaleşik: (i) Temizlenmesi gereken her şey.
bulgur çekdirmek: Bütün bulgur tanelerini kırdırmak.
bulgur gaynatmek: Kış hazırlığı olarak buğdayı; yıkama, kaynatma, kurutma, sürme/soyma,
ayıklama, kırma/çektirme işlemlerinden oluşan süreç.
bulgur gazanı gibi gaynamek: Yerinde duramamak, kıpır kıpır olmak.
bulgurpüsgürtmesi: Vücutta kaşıntılı kızarıklıklarla kendini gösteren deri
hastalığı, ürtiker. Ehline okunup bulgur püskürttürme ve perhizle tedavi
edilir.
bulgur salmek:
Kaynamakta olan suya bulgur koyup pişmeye bırakmak.
bulgur sürdürmek: Kaynatılıp kurutulmuş bulgurun kabuklarını soymak maksadıyla
özel bir değirmende dövdürmek.
bulunmek/bulunuvemek: Başkasının işine yardım amaçlı katılmak.
bulup da bunamek: Elindeki nimetlere karşı nankörce davranmak, bulduğunu
beğenmemek.
buluntu: Birinin kaybedip
başkasınca bulunan şey.
buñ: bunaltı, sıkıntı,
felaket
Buñar: 1.Güneyde köyün su
kaynağı olup çevresi havuzla ıslah edilmiş olan pınar. 2.O mevkiye verilen
isim.
Buñarıñüsdü:
Bir mevki adı.
buñgun: 1.Sıkıntılı, bunalmış
kimse, 2.Darlık, yokluk içinde olan, 3.kapalı, sıcak ve sıkıntılı hava
buñgunnuk:
Sıkıntı, darlık, kriz
bunnañ: bunların
bunnan: bununla
burç: Kütük yarmaya yarayan
sivri uçlu kalın demir, kama.
burgu: 1.Basit el matkabı,
2.Artezyen kuyusu açan araç.
burgu salmek:
sondaj yapmak
burma: 1.Musluk, 2.Telleri
burularak yapılan bilezik
burmek: 1.Danayı, tosunu iğdiş
etmek; 2.Bükmek, çevirmek.
burnuna girmek:
Tehdit için söylenen söz.
burnunu atmek:
Sümkürerek burnunu temizlemek.
burnunu çekmek:
Sümüğünü çekmek.
burnunuñ dikine gitmek: Başkalarının dediğine bakmadan bildiğini yapmak.
burnunu sürtmek: Birini sıkıntıya sokup kibrini kırmak.
buruk: Eğri, çarpık, yamuk
yürüyen, kambur.
Buruküseyin: Daldalların şehit Ramazan’ın küçük oğlu
Hüseyin Değer. 1915 Yılında doğdu, Bacıdede Seydi’nin kardeşidir. 1985 Yılında
abisinden üç ay sonra vefat etti.
burunlatmak/burunnatmak: Pulluk demirinin ucunu keskinleştirmek.
Buruşakmehmet: Hassönlerin Gedikoğlu Halil’in küçük oğlu
Mehmet Omak. 1882 Yılında doğdu. Kronik böbrek rahatsızlığından dolayı sürekli
kıvrandığı için böyle lakaplanmış. Tatıresil, Suguşu, Gecegondu, Kırtümmet ve
Cemal Omak’ın babalarıdır; 1949 yılında vefat etti.
burye/buriye:
buraya
buydey: buğday
buydey biti:
Nemli olarak konulduğunda buğday ve mercimek içinde oluşan ve tanelerin özünü
yiyen bir böcek.
Buydeycigadir: Bekiralinin Abdülkadir Dadak. 1929 Yılında
doğdu. Bir dönem evinde zahirecilik yaptığı için böyle lakaplanmış, bakkallığı
da var. Palavurun babasıdır, 1999’da vefat etti.
Bu
yel böyle eserse, bu keser de böyle keserse...: Şartlar böyle devam ederse bir şey değişmez.
buymek: üşümek. donmak
buynuz: 1.boynuz, 2.harnup,
keçiboynuzu
buynuzlu: Ailesinin kadınları
kötü olan erkek.
buz kesmek:
Vücudu buz gibi olmak, çok üşümek.
buzmandır:
Bu vakte kadar (Bu zamandır)
buzuleci: hamile, buzulayacak
inek.
büber: biber
bübük: ibik
Bük: Eğret Çayı’nn kıvrım
yapıp büküldüğü yerdeki verimli arazi ve o mevkiye verilen isim.
bükme/bütme:
Mayasız hamurun içine mercimek, patates konularak büküldükten sonra tepsiyle
fırında pişirilen börek.
bülkmek: Su kaynaktan fıkır
fıkır çıkmak.
bülü bülü:
(ü) Tavukları çağırma sözü.
bülüç/bülüş:
piliç
bülük: Erkek çocuk cinsel
organı
büñgüldemek:
suyun kaynaktan coşkuyla çıkması
bürgün: yarından sonraki gün,
diğer gün, öbür gün
büylek: Büyükbaş hayvanları
ısırarak onların huysuzlanmasına sebep olan sinek. Büğelek.
büylek dutmek:
Büğelek sineğinin hayvanı ısırıp kaçırması.
büylek
dutmuş gibi: Büğelek sineği ısırmış gibi
rahatsız olma.
büyü cazı:
(i) Büyüye benzer uygunsuz işler
büyülük: Büyü yapmada
kullanılan malzeme.
büz: Betondan yapılmış,
geniş su veya kanalizasyon borusu.
büzmek: Bir şeyi kıvırarak
daraltmak.
büzük: Cildinde yanmadan
dolayı büzülme olan kimse.
Büzükhalil: Devrimbeşlerin Dervişmehmetin ortanca oğlu
Halil İbrahim Aydın. 1889 Yılında doğdu; Godalömerin küçüğü, Gavureyübün
büyüğüdür. Lakabının kaynağı öğrenilemedi. Conahmet ile Avkathilminin
babasıdır, 1946 yılında vefat etti.
Büzükhaliliñguyu: Atmemezarı ile Örençayırlar arasında
Büzükhalil tarafından kazdırılan sereñli kuyu. O mevki şimdi bu kuyunun ismiyle
anılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder