24 Şubat 2024

haba - hümürtlek


haba: Kendir veya eski bezlerden kabaca dokunmuş kilim.

habakam debakam: Hiç durmadan, sürekli olarak (Ha bakalım, de bakalım)

habaken: Tamam mı, anladın mı anlamında tembih onaylatma sözü (Hadi bakayım)

habar: haber

haba yumek: Kilim ve halı yıkamak.

Habeş: 1.Yörüklerin Ali oğlu Ahmet Demir. Zıhiyeosman ile Çolağessanın abisidir. Esmer renginden dolayı böyle lakaplandırılmış. 2016 Yılında vefat etti.  2.Ümmününseydinin oğlu Mustafa Selman. 1942 Yılında doğdu, Ahmethocanın küçüğüdür. Yeni evliyken 1965 yılında vefat etti.

habire: Durmadan, ara vermeden sürekli.

ha biri: İsmi lazım değil, ismini vermek istemediğim biri.

Habiri: Osmanköylünün Süleyman oğlu Mehmet Boy. 1944 Yılında doğdu, Bekçialinin küçüğüdür. Çok kullandığı bu söz kendine lakap oldu, 2015 yılında vefat etti.

Hacı: Kalecikli Ahmet Çelik. Sonradan Eğret’e gelmiş, fakat daha kendi köyündeyken böyle lakaplanmış. Hacca gitmediği halde Hacı denmesinin sebebi olarak, Hacda olan babasının misal aleminde onu bu makamda görmesi gösteriliyor. Bir süre bakkal dükkanı çalıştırmış ve 1966 Yılında vefat etmiş.

Hacıabdil: Hacapdıramanların Abdülkadir oğlu Abdurrahman Keleş. 1876 Yılında doğdu, Cıldırın babası İbrahim ile Abdil Keleş’in babasıdır; 1941’de vefat etti.

Hacıabdilguyusu: Hacıabdil tarafından kazdırılan dolaplı kuyu. Oğlunun torunu İbrahim Keleş tarafından yerine çeşme yaptırma planları var.

Hacıahmediñguyu: Olucak tarafında sereñli çok bilinen bir kuyu. Emiralanların Hacı Ahmet Emre veya babasının hayratı olduğu sanılıyor.

Hacıahmet: Hacıahmetlerin Ahmet oğlu Ahmet Emre. 1891 Yılında doğdu, çocuğu olmadı İlyenli Deliveliyi evlatlık aldı. 1946 Yılında vefat etti.

Hacıali: Çorbecilerin Ahmet oğlu Ali Dadak. 1878 Yılında doğdu. Deliveyisin yeğeni, Şebekahmetin babasıdır. Kendi lakabı Haceller biçimiyle çocuklarının sülale adına dönüşecektir. 1952’de vefat etti.

Hacıaliniñgavak: Çorbecilerin Hacı Ali tarafından dikilen kavak, dere kenarında uzun yıllar yaşamış ve en sonunda devrilerek dere üzerine doğal bir köprü olmuştu. Yıkılmadan önce içi boşalmış gövdesini soyunma kabini olarak kullanırlarmış. Büyüklüğü sebebiyle onun bulunduğu mevki de bir süre bu adla anıldı.

Hacıapdılla: Tingildeklerin Osman oğlu Abdullah Kasal. 1915 Yılında doğdu, Musadede ve İncemehmedin küçüğüdür. Berber, dişçilik, saatçilik gibi maharetleri olan çok yönlü bir adamdı. Çocuğu olmadı, 1990’da vefat etti.

Hacıapdıllanıñfırın: Buñar camisinin arkasındaki fırın bu isimle anılıyor.

Hacıapo: Çakırmehmedin küçük oğlu Abdullah Erdem. 1947 Yılında doğdu. Meraklı, öğrenmeye açık biri olarak askerlik günlerini çok iyi değerlendirmiş. Hacca gitmeden önce böyle lakaplanmasının sebebi Ortadoğu’daki gezileri. Halen Anıtkaya/Afyon’da yaşıyor.

Hacıarif: Böbüdedenin küçük oğlu Arif. 1879 Yılında doğdu, ayağında biraz aksaklık vardı. Körhoca ve Kelahmetin babasıdır, 1925 öncesi vefat etti.

Hacıarifiñguyu: 1.Söğütcük’teki üç kuyudan ortadaki sereñli kuyu. Veyislerin Hacıarif hayratıdır. Sonradan oğlu Kelahmet Varlı tarafından yerine çeşme yaptırıldı. 2.Kepez berisinde Bağların altındaki sereñli kuyu. Hacıların Davılcıarif hayratı.

Hacıefe: Hassönlerin Halil oğlu Hasan. 1871 Yılında doğdu. Hacı İbrahim ve Buruşakmehmetin abisi, Çilmahmut ve Körmustafanın babasıdır. 1926 Yılında vefat etti.

Hacıemin: Ayanoğlu Mehmet’in oğlu Emin As. 1914 Yılında doğdu, Alçakların Halil İbrahim As’ın küçüğüdür. 1997’de vefat etti.

Hacıemirlah: Apdıramanların Gazcı Abdullah oğlu Emrullah Onay. Hayırsever biri olarak bilindi, adı kendinin ve ailesinin lakabı oldu; 1982’de vefat etti.

Hacıguycu: Guycu Ahmet’in oğlu Süleyman Mola. 1901 Yılında doğdu, 1987’de öldü. Ayrıca onun küçük kardeşi İbrahim Mola da aynı lakapla anıldı.

Hacıhafız: Apdıramanların Hasan’ın üçüncü oğlu Mustafa. Curakapdıraman ve Kirpitçinin küçüğü, Çiloğlanın büyüğüdür. 1878 Yılında doğdu, ilim yolunu seçtiği için böyle lakaplandı. Yeniali ile Kelhasanın babalarıdır, 1925 öncesinde vefat etti.

Hacıiresil: Kekliklerin Kelalinin büyük oğlu Resul Tül. 1911 Yılında doğdu, Kelırmızanın abisidir. Uzun ve ak sakallarıyla bilinirdi. 1985 Yılında vefat etti.

hâcık(hahacık): Olumsuz sıfatlarda pekiştirme ünlemi. (Yalancı hâcık!)

Hacımurat: Küçükmehmetin küçük oğlu Murat. 1860 Yılında doğdu. 1909 Yılının Eğret Muhtarıydı, Yetimlerin dedesidir; 1925 öncesi vefat etti.

Hacınıñhasan: Kalecikli Hacı Ahmet Ağanın oğlu Hasan Çelik. 1941 Yılında doğdu, bir dönem Anıtkaya Belediyesi muhasipliğini yaptı. Sonra Kütahya’ya taşındı.

Hacınıñibram: Arzımanoğlu Hacı Mustafa’nın oğlu Halil İbrahim Azbay. 1904 Yılında doğdu, çocuğu olmadı; 1974 yılında vefat etti.

Hacıseydahmet: Şeherlioğlu Ahmet’in oğlu Seydi Ahmet Şık. 1903 Yılında dünyaya geldi. Uzun süre yaşadı ve 1999’da 96 yaşındayken vefat etti.

Hacızekeriye: Çatalların Halil İbrahim oğlu Zekeriya Çelebi. 1908 Yılında doğdu, sülalesiyle değil adıyla anılınca bu onun hem lakabı hem de ailesinin sülale adına dönüştü. 1961’de vefat etti.

hadde: Şaşırma ünlemi

hade: 1.Haydi, 2.Sahi mi, gerçek mi anlamında

hadeñ: Bir çok kişiye topluca söylenen haydi ünlemi.

hadeñdi: Haydi çabuk olun.

hadêñize: Çocuğu eve gönderme sözü, (Hadi evinize)

hadeyince: Çabucak, anında

Hadımoğlu: Şeherlioğlulardan biri olan Hadim Ali’nin çocuklarına böyle deniliyor. Akılda kalan son Hadımoğlu İbrahim Alorta’dır, 1906-1975.

hadibakam: Telaş ve üzüntü bildirir ünlem (hadi bakalım)

hadibaken: İstenileni yapması için tembihleme sözü (hadi bakayım)

hadi gâli: Şaşırma ünlemi

hadigoyuna: Koyun köpeğini ait olduğu yere, sürünün başına kovma sözü.

ha işde: Şöyle böyle, orta halli, idare eder.

Hâfız: Hacımahmut oğlu Mehmet Öztürk. 1909 Yılında doğdu. Manda, Garaçaylı ve Ayımevlütün abisidir. Afyon ve İstanbul’da medrese eğitimi aldı, küçük yaşta hafız oldu. Bir dönemin Eğret Muhtarıdır, uzun süre bakkallık da yaptı; 1994’te vefat etti.

Hafızıñçeşme: Hafızın evin altındaki çeşmedir. Sonradan kurumasına rağmen bir şekilde beslenip akması sağlanmıştı.

hak: İmam, berber, sığırcı, fırıncı gibi kişilere aynî olarak ödenen yıllık ücret.

hakget: gerçek, hakikat

hakgetden: gerçekten, hakikaten

hakına: İmam, berber, sığırcı gibi hizmet verecek kişilerle, ücreti harman sonu halktan toplanacak tahılla ödenecek şekilde anlaşma.

hakına bokuna: (z) Kar-zarar hesabı tam yapılamamış, karambole girilmiş iş.

hakından gelmek: 1.Zor bir işi başarı ile sonuçlandırmak, 2.Cezalandırmak, yenmek.

hak toplamek: Aynî ücreti yıllık olarak tahsil etmek. Genellikle harman kalktıktan sonra buğday olarak alınır.

hâla:” hatta” anlamında kullanılır (Çabuk olmasını söyledik, hâla bubası da dedi.)

hâladâ/hâladaha: (e) ”hâla” edatı bu şekilde söylenir.

halaza: Ekilmediği halde bir önceki hasatta dökülen tohumlardan çıkan, emek verilmeden yetişen ekin.

Halaza: Garapaçanın Eyüpçetinin Olucaklı ilk eşinden oğlu Halil Çetin. 1927 Yılında doğdu, 1994’te vefat etti.

halberi: kolaylıkla, kolay kolay

halbüküse/halbüküsem: halbuki, oysa

hale yola gomek: Bir şeyi veya durumu düzeltmek, işleri yoluna koymak.

Haliban: Halil İbrahim

Halibram: Halil İbrahim

Halibram berkatı: Halilibrahim bereketi.

Halilakgaş: Ayanoğlu İbrahim’in Halil Akkaş. 1914 Yılında doğdu, soyadı kendine ve ailesine lakap oldu. 1966 Yılında vefat etti.

Halilçavuş:  1.Selimlerin Çolakömerin oğlu Halil Salman. 1890 Yılında doğdu; Çanakkale gazisi ve Şampayanın babasıdır. 1974 Yılında vefat etti. 2.Mollahmetlerin Ahmet oğlu Halil. 1891 Yılında doğdu, Müdüroğlu Mehmet Ali Eşiyok’un abisidir. Cihan Harbine katıldı, Çanakkale gazisidir. İşgal sırasında Yunanlar tarafından işkenceyle şehit edildi. 

Halilefe: Yörüğoğluların Ahmet oğlu Halil Tüplek. 1911 Yılında doğdu, Aliefenin küçük kardeşi; Gurluahmet, Sait ve Lütfi Tüplek’in babalarıdır. 1972’de vefat etti.

Halimeniñmehmet: Hatiboğlu Mehmet Ali’nin oğlu Mehmet Kıy. 1917 Yılında doğdu, babası erken vefat ettiği için annesi tarafından büyütüldü ve ona bağlanarak lakaplandı. Canfırının babasıdır, 1986’da vefat etti.

halka: Çevresi sivri çivilerle donanmış koyun köpeği tasması.

halva: helva

Hamambazarı: Pazar günleri Gazlıgöl’de kurulan Pazar.

hamamcı: 1.Hamama gidenler grubu, 2.Boy abdesti alması gereken erkek

hamamcı olmek: Gusül abdesti gerekmek.

hamam gibi: Çok sıcak

hamamlık: Odanın duvarının içine gömülmüş banyo yapma yeri.

hambal: hamal

ham düye: İlk kez buzulayan düve.

ham etmek: Çocuk dilinde yemek.

hamıraşı: Evde kesilmiş makarna, erişte.

hamır mendili: Ekmek yaparken hamur altına veya tekne üstüne kullanılan yaygı.

hamırsız: 1.Bir tür mayasız ekmek, 2.Ebegömecinin düğmeye benzer tohumu.

hamır yazmek: Fırına verilmek üzere hamurun ekmek büyüklüğünde yuvarlanarak parçalanıp mendil üzerine dizilmesi.

hamıt: Koşum takımlarının, hayvanın boynuna takılan en önemli parçası.

hamlamek: 1.Hayvan uzun süre boş durmaktan idmanını yitirmek; 2.Bir işe ani yüklenme sonucu, vücut ve kaslar yorgun düşmek.

hamsı: Olgunlaşmamış, demlenmemiş, çiğsi koku.

hamsımek: bayatlamak

Hamsinci: İdrisoğlu İbrahim'in büyük oğlu Mustafa İdi. 1879 Yılında doğdu, Delimehmetin babasıdır. Hamsin denilen kış günlerinde koyunlarını kırdırdığı için bu lakapla anılmış. 1958 Yılında vefat etti.

Han: Tarihi kervansaray.

han gibi: çok büyük, çok geniş

hana: hani

hanabakam: Pekiştirilmiş hani edatı (hani bakalım)

haney: İki katlı ev

hangı: hangi

hangı biri: Çok olanlardan hangisi?

hangını: hangisini?

han gibi: çok büyük, çok geniş

Hanıñarası: Köy içinde bir mıntıka.

Hanyeri: Dağda bir mevki.

hapaz: 1.avuç, 2.tutam

hapaz hapaz: (s-z) Avuç avuç anlamında çokluk bildirir.

hapazlamek: avuçlamak

hap demek: Çocuk dilinde yemek.

harar: büyük çuval, talis

haréket: deprem, zelzele

harilli: çabuk kızan, akılsız

Harilli: Patlakların Davılcının büyük oğlu Ahmet Patlar. 1934-2011

harlamek: 1.Az yanan ateş birden alevlenmek, 2.Su birdenbire ses çıkararak akmak.

harman: Sapın harman yerine getirilmesiyle başlayan, samanın samanlığa sokulmasıyla sona eren ve yaklaşık 3 ay süren hasat sezonu. Bu sezon eskiden Kasıma kadar sürermiş.

harmancı: Yalnız harman işlerinde çalışmak üzere anlaşılmış kişi.

harmancı durmek: Birisiyle sadece harman işlerini görmek üzere anlaşmak.

Harmanda dirgen yiyen eşşek yılına gadâ unutmaz: atasözü

harmandan galkmek:  Sapın tarladan harman yerine gelmesiyle başlayan hasat işlemlerinin sona ermesi.

harman davran: İşlerin hemen yapılması gerektiğini anlatır ikileme.

harman dırmığı: Nispeten küçük, sadece arkası sıyırgı olarak kullanılan tırmık.

harman galkmek: (mec)Sofradaki yemeklerin bitirilmesi.

harman süpürgesi: Çok sert ottan yapılan, çimler arasındaki buğday tanelerini bile toplayabilen dikey olarak bağlanmış, özel tasarım süpürge.

harman veresiye: Parasını harmandan sonra ödemek üzere yapılan alışveriş.

harmanyeri: Döven sürme, savurma, çalkama vs. hasat ile ilgili bütün işlemlerin yapıldığı yer.

Haroahmet: Kekliklerin Kelalinin son hanımından tek oğlu Seydi Ahmet Tül. 1929 Yılında doğdu, İlyenli anası sebebiyle Macurahmet diye bir lakabı da var. 2007’de vefat etti.

hartdadak: Hemen birden bire.

hartos martos: (z) Birbirini ite kaka, tartışarak.

Has: Manavların Ahmet oğlu Halil İbrahim Öztürk. 1953 Yılında doğdu. Kilolu yapısı sebebiyle bir film karakterine benzetilerek böyle lakaplandı. 1995’te vefat etti.

hasdacak: hastalıklı, bitkin

hasır olmek: Tarladaki ekin çok çiğnenmekten biçilip hasat edilemeyecek duruma gelmek.

Hassönneñguyu: Hassönlerin ataları tarafından kazdırılmış dolaplı kuyu.

haşadı çıkmek: çok yorulmak

haşeş: haşhaş

haşeş çapaları: 1.Tarlada toplu olarak yapılan, yılın ilk işi. 2.Haşhaşların çapalandığı zaman, dönem.

haşeş daşı: Üzerinde haşhaş ezilen taş.

haşeş dilmek: Taze haşhaş kapsüllerini, sakızını almak üzere özel bıçakla çizmek.

haşeş garması: Sürtülmüş haşhaşın şeker-su ile karıştırılmasıyla elde edilen, hem yemek hem de tatlı niyetine yenilen karışım.

haşeş gırmek: Olgunlaşmış haşhaşı kapsüllerini kırmak suretiyle hasat etmek.

haşeşlenmek: (mec) Meyve kurtlanmak.

haşeş sürtmek: Kavrulan haşhaşı taş üzerinde elcikle ezmek.

haşılama: haşlama

haşindi: Hemen şimdi.

haşşöne/haşşönecene: Bir durumu onaylama veya durumdan duyulan memnuniyet ünlemi (hah şöyle)

Hatca: Hatice

Hatcamehmet: Mardakların Hasan oğlu Mehmet Saki. 1913-1989

hateş: ateş

hatıl gafalı: Söyleneni geç ve zor anlayan anlamında hakaret sözü.

hatıra: Ücretsiz, karşılıksız sırf hatır için yapılan iş.

hatır almek: Gönlünü hoş etmek.

hatır hatır: (z) Şiddetli kaşınmayı anlatır.

hatırını gırmek: Birinin kalbini kırmak, onu üzmek, gücendirmek.

hatimlik: Kur’anı hatmeden öğrenciye verilen hediye.

Hatipleñguyu: Hatiboğlular (Hatipler ve Gobaklar)ın evin önündeki dolaplı kuyu.

hav: Bazı bez ve kumaşlarda toplanan yumuşak topakçıklar.

havını almek: Bazı yeni giyecekleri kullanmadan önce yıkamak.

Havili: Ümmünüñseydinin ilk hanımı Havva Selman. Gugukların Kelhasan kızıdır, 1923’te doğdu. Ahmethoca, Asım ve Habeşin analarıdır; 1965 yılında vefat etti.

havkılamek: 1. Sert ve öfke dolu sözlerle saldırmak, 2.Köpek havlayarak saldırmak.

havlı: havlu

havlız: Çocuk lazımlığı.

Havse: Hafize

havta: hafta

havtasında: Bir hafta sonra

havtiye: Gelecek hafta

hayâ: Erkekte cinsel organlar

haya giden: inatçı, burnunun dikine giden

hayat: Evin diğer bölümlerinin buraya açıldığı, yemek yenen dinlenilen, iş konuşulan; evin en çok kullanılan bölümü.

hayay: (e) “güya, sanki” ye yakın anlam verir. (Hayay biz yemeği bişirdik falan demedim)

Haydar: Aydınlı Delimehmetin büyük oğlu Haydar Acar. 1921 Yılında doğdu, köyde bu isimli başka biri bulunmadığından adı kendine lakap oldu. Hatta oğulları bile babasına nispetle anıldı. 1993 Yılında vefat etti.

hayır: Allah rızası için yapılan harcama.

hayırgör: Alışverişin kesinleştiğini gösteren el sıkışma.

hayır haber: (i) Ses seda, her hangi bir bilgi.

hayırı galmemek: İşe yaramaz, kullanılamaz duruma gelmek.

hayırına: Karşılıksız, sevabına.

hayırı olmamek: 1.Dermansız güçsüz kalmak, 2.Bir yararı dokunmamak.

hayır işi: Allah rızası için yapılan iş.

hayırlara garşı varam: Rüya için “hayır olsuñ” diyene verilen cevap.

hayratçı: Köyde arabayla dolaşarak bağış toplayan kimse.

Hayta: Demirdelenoğlu Osman’ın tek oğlu Mahmut Özdemir. 1908 Yılında doğdu. Evin en küçüğü ve tek oğlu olduğundan biraz şımarık yetiştirilmiş. Bu yüzden tanıyanlar, lakabının hakkını verdiğini söylüyorlar. 1978’de vefat etti.

Haytanıñguyu: Susuzosmaniye’nin ötesinde sereñli bir kuyu. Bu adla bilinmesine rağmen Haytanın babası veya dedesi tarafından kazdırıldığı düşünülüyor. O vakitler kuyunun bulunduğu mıntıka Eğret’e aitmiş.

: 1.evet, 2.yok, hayır

Hebbe: Mihrioğlu İbrahim eşi Habibe Eşit. Tekelioğlu Mehmet Ali kızıdır, 1875 Yılında doğdu. Kötüosman, Mehmet ve Çetenin anası; Tomanınibram ve Gambırarifin kaynanasıdır. Bundan sonra sülaleye hem Mihrioğlular hem de Hebbeler denilecektir. 1954 Yılında vefat etti.

hebücüğü: tamamı, tümü, hepsi

hebücümüz: hepimiz

Hécaz: Hac, hac yolculuğu (Hicaz)

Hécaza gitmek: Hacca gitmek.

hece: 1.Nasıl, nice; 2.Tamam mı, değil mi

héç/heş: 1.Hiç edatı, 2.Tabii, elbette anlamında onaylama ünlemi.

heç duraksız: Durmadan, sürekli

héçinsemek: Önemsememek, değer vermemek, kâle almamak. Hiçmiş gibi davranmak.

hef: korku (havf)

heflenmek: İçin için korkmak, endişelenmek (havflanmak)

hekmet: hikmet

helbet: 1.evet, 2.tabii ki, elbette

hele/helegoma: Karşıdaki kişiyi, onun davranışını, sözünü protesto etmek veya o kişiyi küçümsediğini göstermek amacıyla verilen tepki.

hele bi: 1.Dikkat çekme ünlemi (Hele bi kısırağı va!); 2.Tehdit ünlemi (Hele bi gelmesiñ gösderirin ben oña!)

helelce: Bir kuş, kerkenez.

hele le: Şaşırma ünlemi

Heliban: Halil İbrahim

helle melle etmek: 1.Üstünkörü de olsa işi yoluna koymak; 2.Tencereden çıkarılan yemeği karıştırıp parçalamak.

hellen: Sakındırma ünlemi (hele len)

hellicik/ellicik etmek: imrendirmek, özendirmek

hémi: 1.tamam mı, 2.emi edatı

Hendek Arası: Taşlıtarla mevkiinden köye giriş yolu.

hendek atmek: Hendek kazarak tarlaya koruma sağlamak veya su yolu açmak.

heñgâme: Kaldırılıp taşınamayacak kadar büyük şey.

hepberebâ:  Elbirliğiyle, hep birlikte

heral/heralda: herhalde

herdâyim: her zaman, daima

heremi: Haksızca aşırı ücret talep eden ve bunu zorbaca alan; hakkı olmadığı halde başkasına ait şeyi alan, yiyen; gaspeden, el koyan, çalan kimse; eşkıya, harami.

herepsi: hepsi, tamamı, (her hepsi)

heri: seslenme ünlemi

herifcioğlu: Kendisinden bahsedilen ve saygıyı haketmeyen kişi.

herkeş/herkeşlê: herkes

heryanı:1. Küçüklük veya azlık bildirir. (Her yanı üç dilim yedim.);  2.Bütün yönleriyle (Heryanı bubasına çekmiş…)

hesabına gelmek: Çıkarına uygun bulunmak.

hesap görmek: Alacak vereceği karşılaştırıp ödeşmek, borcunu ödemek.

hevâ: 1.Hava; 2.Yağmur, yağış (Hevâ geliyo, davranıñ.)

hevla: helva

héyallamek: Sezmek, sezinlemek, hissetmek, fark etmek

heyam/heyamda: herhalde

heyânet: 1.ihanet, 2.hain

heyar: salatalık, hıyar

heyheyli: deli

heykel: Hakaret sözü.

Heykelcemal: Hacımahmutların Gocahasanın büyük oğlu Cemal Öztürk. 1935 Yılında doğdu, uzun boyu ve iri yapısından dolayı böyle lakaplandı. Yalnız yaşadı ve 2005’te vefat etti.

heykel gibi: 1.Çok büyük, 2.Hareketsiz, duygusuz, durgun.

heyvak: eyvah

hı/hım: evet

hıggıdık: hıçkırık

hılt: can sıkıntısı

hıltar: 1.Hayvanların boynuna takılan kayış, yular; 2.Koyun köpeklerine takılan çivili tasma, halka.

hılt olmek: Gıcık olmak, hoşlanmamak, çok kıskanmak.

hımbıl: 1.avanak, budala; 2.uyuşuk, mıymıntı, beceriksiz

hımbılhıkış gağnı yokuş: Ağırcanlı kimseler ve çok ağır nesneleri tanımlamada kullanılan tabir.

hımırtlak: gırtlak

hımkış: Çok karışık, çok sıkışık; karman çorman.

hınkırmek: sümkürmek

hınkış: Ağır canlı, yavaş hareket eden, umursamaz

hırt: 1.kıskanç, 2.olgunlaşmamış kavun, kelek

hırtgarınnı: kıskanç kimse

hırtlak: boğaz, gırtlak

hırtlaklamek: Boğazını sıkmak.

hırtlaklı: boğazlı kazak

hışır: ağır

hışır gibi: çok ağır

hızar: tomruk, kalın ağaç kesen büyük testere

hızarcı: marangoz, ağaç işleri yapan kimse

Hızarcı: Kirpitçilerin Sabri oğlu Hasan Kirkit. 1937 Yılında doğdu. Bir çok lakabnın yanında bu da kullanılır.

hinci: şimdi

hinciye: şimdiye kadar

hinciyecek: şimdiye, bugüne kadar

hizmikar: Yıllık veya mevsimlik bir ailenin işlerini gören, hizmetinde bulunan kişi, bekar.

ho: Sığırları sürme ve onlara seslenme ünlemi.

Hocafatması: Akbaşların Mehmethocanın hanımı Fatma Karakaya.

hocalâ yemişi: Bodur yabanıl bir ağaç ve onun küçük kırmızı meyveleri.

hodul: Anlayışsız, hatır gönül dinlemeden konuşan, kibirli kimse.

hodullanmek: Sevimsizce söylenmek, homurdanmak.

hokra: Büğlek ısırması sonucu hayvanın sırt bölgelerinde oluşan şişliğin zamanla kurtçuklarla dolu iltihaplı yara halini almış biçimi.

hondumuş: Kartlaşmış, eskimiş, kocamış. (Bu horaz hondumuş, kesem gitsiñ.)

Hopalı: Eyüplerin Ahmetçavuşun Eyüp oğlu Halil İbrahim Dirlik. Orada askerlik yaptığı için Hopalı demişler. Erken dönemde İzmir’e yerleşmiş.

hopbecik etmek: Çocuk severken yukarı atıp tutmak.

hop etmek: Çocuk dilinde çocuğu zıplatmak.

hoplamek: atlamak, zıplamak

hora geçmek: İşe yaramak, makbule geçmek.

horalet: oralet

horavlanmek: sinirlenmek

horaz: 1.Horoz, 2.Av tüfeklerinin üstündeki çıkıntı.

hor gullanmek: Bir şeyi eskir yıpranır diye düşünmeden kullanmak.

horlamek: hor görmek

hortlağıñ geliyon dediği gibi: Ön bilgiyi verip de bir türlü sonuca ulaştırılmayan durumlar için söylenir. Tehdit kokulu ön bilgiler sıkıcı hale gelmiştir ve muhatap sabırsızlanarak tehditlere meydan okur. Hortlak geliyor diye korkutulan kişilere, bir süre sonra bu numaranın işe yaramadığı anlaşılıyor.

hortlamek: Kabir azabına maruz kalmak

hortlatmek: Ölen birisini lanetle anıp onun kabirde rahatsız olmasını dilemek.

hortleyesice: İlenç sözü (hortlayasıca)

hoşaf gibi: Yorgunluk, bitkinlik anlatır benzetme.

hoşurdamek: Su kaynarken ses çıkarmak.

hoturdamek: homurdanmak

hoturdatmek: Burun çekmek.

hotur hotur: (z)Dolu burunu çekmeyi anlatır.

hoydur hoydur: (z) Başıboş gezip dolaşmak için söylenir

hoyrat: Dikkatsiz, savruk, söz dinlemeyen dikbaşlı kimse.

hozleşmek: 1.Hoşuna gitmek, hoşlanmak; 2.Yara iyileşirken tatlı tatlı kaşınmak.

hödük: anlayışsız görgüsüz, kaba, yontulmamış

Hödükhaliban: Noritokanın Dandırlı hanımı yanında tay gelen Halil İbrahim. Ne zaman doğduğu ve öldüğü bilinmiyor. 2.Garadelinin büyük oğlu Halil İbrahim Kzılyel. 1928 Yılında doğdu. Garibanca bir hayat yaşadı ama, hayırseverliğinden ve vakarından taviz vermedi, 2001’de vefat etti.

hökümallağına gitmek: Başsağlığı dilemeye gitmek (Elhükmü lillah)

hökümet: devlet

höküm geymek: Kendisine mahkemece ceza verilmek.

hönkür hönkür : (z) Şiddetli ağlama, hüngür hüngür ağlama.

höpürdetmek: Ses çıkararak içmek.

hörküle: iriyarı, güçlü kuvvetli kadın. Herküle

Hörküle: 1.Garaguzuların Ali eşi Sultan Önkal. Deligız Ayşe ve Arif kızıdır, 1908 Yılında doğdu. Kesgin Mahmut İdi’nin ablası olur. Cesurluğu ve erkek gibi güçlü kuvvetli oluşuyla tanınıyor. Kocası erken ölünce oğullarını tek başına büyütmüş. 1978 Yılında vefat etti. 2.Hakkıların Patır eşi İsmihan Yırgal. Osmanköylü Hüseyin kızı, 1920 yılında doğdu, 1990’da vefat etti.

höst: Büyük hayvanları çevirme ünlemi.

höşmerim: Süte un ve şeker karıştırılarak yapılan bir yemek.

höykürmek: Bağırmak, dövünmek

hûcu/huhûcu: Bir tarikata bağlı olarak zikir eden, derviş.

huy edinmek: Bir şeyi alışkanlık haline getirmek.

huylanmek: At ürkerek rastgele koşmak, şahlanmak.

huylu: Olur olmaz ürküp kaçmak gibi kötü huyları olan at.

hücüre/mücüre: İçine ufak tefek şeyler konan dolapçık, komidin.

hümürtlek: 1.gırtlak, 2.kulak memesi, 3.burun direği



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder