Anıtkaya/Eğret Yöresel Sözlüğünün A Maddesine bakılırsa bu sözcükle ilgili yüzeysel bilgi elde edilebilir. Ben biraz daha ayrıntıya ineceğim.
Türk Dil Kurumunca hazırlanan Derleme sözlüğüne göre "azat" kelimesi yalnız Eğret'te tespit edilmiş. Kırda seyrek olarak kendiliğinden yetişmiş yabani meyve ağacı demek oluyor. Bunlar ahlat ve alıç ağaçları. Kendiliğinden yetiştiği, insanların yetişmesinde emek harcamamış olması sebebiyle mülkiyeti devlete ait kalmış. Arazinin tapusu tarla sahibinde olsa da azatlar hazineye ait oluyor. İyi ki de öyle olmuş, bu sayede günümüzde de varlığını sürdürebiliyorlar.
Güneyden kuzeye Eğretarazisini ikiye bölen karayolunun batı yanında kalan bölümünde azatlar serpiştirilmiş gibidir. Sanki, insanlar öğle sıcağında bunalınca gölgesine sığınsınlar diye her tarlaya bir azat verilmiş ve bu azat tarlanın rastgele bir yerine yerleştirilmiştir. Zamanla tarlalar bölündükçe bazıları añda kalmış, bazı tarlalara birden fazla düşerken diğer bazıları da azatsız kalmış gibidir. Ama bütün bunların arazinin sözünü ettiğim kısmında bulunması ilginçtir. Azatardı mevki de bu tarafta.
Doğu tarafındaki azatlar pek seyrektir. Bazan buralarda ufuk boyunca hiçbir azata çarpmaz gözünüz. O kadar seyrektir yani. İnsanlar o taraftaki tarlalara giderken yanlarında üç ayaklı seyyar cergelerini de arabaya atarlardı. Sıcakta, altında yemek yiyebilecekleri bir azat olmadığı için. Söğütcüğü, Gocagulağın (Ahmet Kalkan) kuyuyu solunuza alıp aşınca, ilk bayırdan sonra sağınızda kalan bir azat var. Etemiñ Azat. Sırf bu azattan dolayı o mevkinin adı artık Etemiñ Azat olmuş. O bölgede azatın ne kadar nadir bulunduğunu anlayın artık. Yalnız Çayırözü mevkinde aynen batı yakasında olduğu gibi sık azatlık bölge vardır ki burası Ağıllañaltı’nın doğal uzantısı gibidir.
Gadıngızların Ahmetçavuşun babası Kedimehmet, kış günü eve dönerken yolunu şaşırıyor. Bir şekilde kayboluyor. Alıç azadına yaslanmış vaziyette ölü buluyorlar. 20. Yüzyıl başlarında yaşanan bu olaydan sonra ağaca 'Kedimemedin Azat' diyorlar. İmranguyusu veya Hassönleringuyu ilerisinde, ormanın ucunda olduğu söyleniyor bu Alıç ağacının. Eğer hayattaysa 'anıtazat' olabilir...
Ahlat olsun alıç olsun azatlar çok geç büyüyen ağaçlar. O kadar ki gelişim ve büyüme süreci bir insan ömründe gözlemlenemeyecek kadar uzundur. Misal, bir azadın şu anki haliyle kırk yıl önceki görüntüsünün aynı olduğuna yemin edebilirsiniz. Dedem, bodur bir alıcın kendisi gençken de böyle çöyür olduğunu söylediğinde çok şaşırmıştım. Dalında alat silktiğimiz azatların yaşı birkaç asırı geçkin olmalı. Kısaca yavaş büyüyen, uzun ömürlü ağaçlardır azatlar.
Yetişmesi ve büyümesinde emeğimizin olmadığı, insan ömrünün kısalığı nedeniyle sahiplenmenin zorlaştığı azatların mülkiyeti eskiden beri devlet hazinesininmiş. Yine tarla sahibine tasarruf yetkisi verilirmiş ki azadın budaması falan yapılabilirmiş. Kalın alıç dal veya gövdesinden küle yapılırdı, bunu hatırlıyorum. Şimdilerde de budama yapılmasına izin veriliyor ama haber vermek kaydıyla. Bütün bunlara rağmen kaçak budama hatta kökleme yapanları duyuyoruz. Traktör, biçerdöğer gibi büyük ve güçlü makinelere sahip olan insanoğlu tarlasında azadı istemiyor. Alat azadının geniş gövdesiyle ekini gölgelediğini düşünüyor. Biçerdöğer dallarına, pulluk köklerine takılıyormuş. Azat yolundan çekilsin istiyor. Allah’tan korkmuyor, devletten korkuyor da şimdilik azatların canını bağışlıyor. Bakalım bu ne kadar devam edecek.
Mart-Nisan gibi ekinlere yabani ot ilacı atılıyor. Bu ilaçlamanın da yaklaşık 50 yıl gibi bir geçmişi var. Ahlat ve alıç azatlarının çiçek vaktine denk geldiğinden olabilir, o bölgede azatların meyvesi olmuyor. Bu yüzden insanlar ekin bölgesinde alat-alıç olmayacağını biliyor, nadas bölgesindeki alat ve alıca yöneliyorlar. Nadas yöntemi Anıtkaya’da bitmiş gibi ama en azından buğday ekilmeyen taraftaki alatlara gidiyorlar diyelim.
Eğret azatlarının ehlileştirilmesi yoluna hiç gidilmemiş. Alat ve alıcın yabani lezzeti böylece korunmuş. Yalnız İnneñüsdü denilen mevkide alat azatlarına yazlık armut aşılanmış. Tarım Müdürlüğünün öncülüğünde 50 yıl önce yapılan bu aşılama sayesinde o azatlardan Temmuz ayında armutlar toplanabiliyor. Bunun dışında aşılama yok. Bir ara alıç azadına döngel aşılanması konuşuldu ama yapılmadı. İyi ki de yapılmadı, zira aşılanan dallar uzun ömürlü olmuyor, önce cılızlaşma sonra kurumalar oluyor.
Bir de armıtalat dediğimiz bir azat cinsi var. Bu, ahlattan daha haşmetli bir görünüm ve cüsseye sahip bir ağaç türüdür. Meyvesi de kendine has bir ahlattır. Belki armuta yakın ahlat denilebilir. Bu yüzden bu ismi almış olmalı. Meyveleri de normal ahlattan daha iri ama ahlat biçimindedir. Bu azattan Eğret'te toplasan beş tane ancak vardır.
Hem azatlar hem de alat-alıç mayyoş lezzeti korunmalı. Çünkü meyvesi ve gölgesinden başka bilmediğimiz daha nice faydaları var kim bilir. Ekosistem denilen tabii dengedeki yeri yeni keşfediliyor. Onlardan biri de Eğret ileşberliğiyle yakından ilgilidir.
Bilindiği üzere Eğret eskiden beri tahıl ambarı olarak görülmüş. Topraklarının arpa buğday için çok uygun olduğu söyleniyor. Arpa neyse de, buğday için çok daha önemli tarlalara sahip. Anadolu'nun hemen her yerinde buğdaylara musallat olan süne böceği Eğret'te hiç görülmemiş. Elalem bu büyük sıkıntıdan dolayı buğday yerine arpaya yönelirken, bizimkilerin hiç bir zaman böyle bir derdi olmamış. Bambıl denen bir böcek arada sırada buğdayı yiyorsa da bu kısa süreli oluyor, kalıcılığı yok. Bilenler, arazide süne barınmamasına sebep olarak azatları gösteriyorlar. Sünenin ilacı kabul edilen bir başka böcek ancak bu ahlat alıç azatlarına yumurtlar ve onlar sayesinde varlığını sürdürürmüş. Bu yüzden azat olmayan yerlerde süne ortaya çıkarken, Eğret bu konuda hep rahatmış...
Şimdilerde çeşitli sebeplerle azatlardan rahatsız olanlar bunları düşünmeli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder