"Akşam ve yatsı namazlarını ilk hangi peygamberler kıldıydı?"
Telefondaki ses Berber Emmim (Ahmet Kabadayı)ya aitti. Bu soru karşısında şaşırdığımı anlayınca teferruata girdi: "Sabah namazını ilk Hz. Adem kıldı; cennetten dünyaya indiğinde bir rekat karanlık, bir rekat da aydınlığa kavuşmanın şükrü olarak... Oğlu İsmail'i kendine bağışlamasının şükrü olarak Hz. İbrahim ilk öğle namazını kılan Peygamber oldu... Yunus (as) da balığın karnından kurtulduğunda ikindi vakiydi, kurtuluşunun şükrü olarak ilk ikindi namazını kıldı. Benim hatırlayamadığım akşam ve yatsı namazlarını ilk defa kılan peygamberlerdi."
İlk defa duyuyordum, düpedüz bu konunun cahiliydim. Biraz daha ayrıntıya girmesine yönelik benim sorularım sonunda laf uzadı. Nereden aklına geldiğini sormuştum... Anlattı...
Bunlar gençliğinde odaların müdavimiymiş. Terbiyeli bir şekilde büyüklerine bilmediklerini sorar, saygıyla dinler öğrenirlermiş. Öyle konularda sorarlarmış ki, ne bunlar sormaktan utanır, ne de cevaplayanlar cevaplamaktan sıkılırmış. Bazen de sormaya hacet kalmaz, kendiliğinden açılan sohbetin ortasında bulurlarmış kendilerini.
Kitap da okunurmuş... Bir hoca veya eski yazı bilen biri okur, ahali dinlermiş. Bu yöntem de rastgele değil, müzakereli okuma şeklinde olur, açıklamalar, tartışmalar gırla gidermiş. Tabi her şey öğrenme ve öğretme amaçlı... Böyle durumlarda en çok okunan kitap Mızraklı İlmihal... Söylediğine göre, kitabın asıl metin kısmı değil de kenarlarındaki şerhleri daha ilgi çekici ve öğretici bulunuyormuş. Konuşmanın başında sorduğu mevzu, bu kenar yazılarından hatırında kalmış.
Okunan kitaplar İlmihal ile sınırlı değil, sohbet mevzuları da yalnız dini konular değil. Hayatın her alanıyla ilgili seviyeli konuşmalar yapılır, usulünce dinlenilir, sorular sorarak konuyu derinleştirirlermiş.
Yıllar sonra hastanede çalışırken, Türk Dili ve Edebiyatı okuyan bir hemşire... Kafasındaki branşıyla ilgili çoğu sorunun cevabını Berber'de bulunca soruyor: 'Abi sen hangi fakülte mezunusun?'
Odaların kendileri için bir Fakülte vazifesi gördüğünü bu soru karşısında anlamış. Kitap okumalar ders gibi; sohbetler konferans gibi, panel gibiymiş. O vakitlerde farkedilemeyen bu gerçek, yıllar sonra yaş ilerleyince daha iyi anlaşılıyor.
Elbette her oda bu biçimde bir eğitim müessesesi gibi değildi. Bir oda her zaman aynı işlevi de görmüyordu... Oda bazen oyun, eğlence alanına dönüşüyor; bazen sohbetler, dedikodu sınırlarında dolaşıyordu. Yine de odanın niteliğini belirleyen, cemaatin tavrı oluyordu. Berber Emminin dediğine göre, oturdukları odanın okul gibi olmasını özellikle onlar kendileri öyle istiyormuş. Ortam bozulur gibi olunca orada durmazlarmış...
'Sende Mızraklı İlmihal vardır, bak bakalım Akşamla Yatsı namazı hangi Peygamberlerden hatıra kalmış.' dediydi. Baktım... İsa (as) göğe yükseltildiğinde akşam vaktiymiş, bunun şükrü olarak üç rekat namaz kılmış. Hz. Musa ile kardeşi Hz. Harun'a Sina Dağında peygamberlik görevi verilmesi de yatsı vaktine denk düşmüş. Bunun hamdi olarak dört rekat namazı da ilk defa Hz. Musa kılıyor. Bu beş vaktin dışında vitir namazını da ilk kılan Efendimiz (sav) oluyor...
Soru sorulduğunda, bilmediğim için veremediğim cevabı gecikmeli olarak burada vermiş olayım..
Sonradan aklıma geldi; odada öğretme-öğrenme tekniklerinden biri de şöyle işlermiş. Birisi güya bilmiyormuş gibi bir hususu sorar, bilen birinden anlatmasını istermiş. Maksat, utanıp soramayanların öğrenmesini sağlamak. Mesela dermiş ki birine, 'Kalk boy abdestini anlat da öğrenelim!'... O anlatırken sorularla mevzu iyice deşilir, bilmeyen öğrenir, bilen eksiğini tamamlar, böylece maksat hasıl olurmuş.
Acaba Berber Emmim bana da aynı tekniği mi uyguladı...!!!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder