13 Nisan 2024

Aygırhane

    
    3-5-6 Ekim 1937 tarihlerinde Cumhuriyet gazetesinde bir yazı dizisi yayınlandı. Sinanpaşa ve Eğret nahiyelerinin ekonomik sosyal ve zirai yapısını inceleyen bu uzun ve kapsamlı yazı dizisinde ilginç ve önemli tespitler vardı. Eğret ile ilgili tespitlerden bazıları şöyle:
  • Kurtuluştan sonra köylünün elinde kalan koşum hayvanları kasaplık duruma gelmiş öküzlerdi. 15 yılda bunlar gençleştirildi, son yıllarda öküz ve mandanın yanında at kullanımına başlandı. Bugün koşum atı kullanma oranı % 8-10 civarında.
  • Eğret'te toplam 1.320 çiftçi aile;  111.000 dekar ekilebilen, 79.200 dekar nadas arazi ile alakadardır, aile başına düşen ekilebilen arazi 85 dekardır. Bu kadar araziyi aileler hayvanlarla ancak işleyebildiğinden traktör buralar için gereksizdir. Nadasa bırakılan araziler her yıl devreye girmiş olsa bile at devreye sokulur, traktöre yine ihtiyaç olmaz.
  • Güçlü koşum hayvanları lazımdır. Bunun için cins boğalar temin edilmeli ayrıca inekler koşum hayvanlarının artığı keslerle beslendiği için gittikçe küçülmektedirler. Sığırlar da ıslah edilmelidir.
  • Pulluk kullanımı süratle yaygınlaşmaktadır. 1934 yılında İzmir Emlak ve Eytam Bankasının elindeki hafif pulluklardan yüzlercesi burada kapışılmıştır. Yine de pulluk kullanımındaki bu hız yeterli değildir, yavaşlığın sebebi ikidir: 1-Fiyatlı olmaları ve tamirinin masraf istemesi, 2-Kuvvetli hayvan istemeleri ki bu da köylüde yok.

    Belki de öyleydi bilmiyoruz, Hükümetçe bir rapor gibi algılanan tespitler yakın bir zamanda reforma dönüşecekti. 1940'lı yıllarda uygulanmaya başlayan zirai reformların bir kısmı yukarıdaki hususlarla, yani koşum ve diğer hayvanların iyileştirilmesiyle ilgiliydi. Köylere damızlık hayvanlar sağlandı.

    Damızlıkların tahsisi yıllarının Eğret Muhtarı Delimamın Ali Soydan idi. Bir şekilde bu görevinden ayrılmak zorunda kalınca görevi azası Aliefe (Ali Tüplek)e devretti. Malların teslim alınması süreci, Aliefe'nin bu ve sonraki dönemine rastlar. Bu da aşağı yukarı 1940'ların sonu demek... 

    Eğret'e gönderilen damızlıklar arasında sığır ve öküzlerin ıslahı için boğalar, atların ıslahı için aygırlar ve bir de eşek var. Sonuncusu katır isteyen köylü için getirtilmiş, malum bu hayvan inatçılığının yanında çok güçlü olmasıyla meşhur...

    Hayvanlara dam ve özel bakım lazım. Guyuderesi'nin ötesinde Emirlah Çeşmesi yakınlarındaki derede nispeten düzlük arazi var. İşte o arazinin bayırdaki ucuna dam yapıyorlar. O vakitler bahsettiğim yer köyün son noktası... Biraz da bu yüzden orası seçilmiş olmalıdır. 

    Hayvanlar dama sokulduktan sonra en çok ilgi görenler atlar olmuş. Bu yüzden zamanına göre modern özellikler taşıyan bu yeni yapılmış damın adı Aygırhane olarak kalıyor. Yalnız Aygırhanenin yapımı ve barındırdığı hayvanlar hakkında başka bir rivayet daha var. Buna göre hayvanlar 1930'ların sonunda köye getirildiler. Bu doğruysa Aygırhaneden daha kıdemliler demektir...

    Atlar ve eşeğe ne kadar bakıldı, damızlık olarak kaç yıl kullanıldılar bu hususlarda ayrıntı bulamadım; ancak boğalara uzun süre bakılmış, Delimısdık (Mustafa Erdem)in başkanlığında hala hayattalarmış. Elbette onlar ilk jenerasyon olmayabilir, yirmi yılda damızlıklar da yenilenmiştir...

    Tıraka (Abdurrahman Zenger)in muhtarlığında boğalara yapılan masraflar, karar defterine işlendiği kadarıyla, biliniyor. Genellikle burçak ile besleniyorlarmış, o günün bakkalları Çakıriban (İbrahim Ata) ve Eyüp Çetin'den burçak ve arpa alındığı kaydedilmiş. 1956 Yılına ait bu kayıtların dışında, 1957 bütçesinden ayrılan ödenekle saman ve yem alındığı kaydı var.

    Boğaların bakımı ile ilgilenmek üzere bir adam görevlendiriliyormuş. 1956 Yılında Irafanın Hasan Dalgalı bu iş için tutulduğu anlaşılıyor. Bu dönemde köy bütçesinden boğaların bakım giderleri için ödenek ayrıldığını düşünürsek, önceki dönemlerde ve sonraki belediye dönemlerinde de özel ödenek tahsisi yapıldığını tahmin etmek zor değil. Nitekim 1957 bütçesinden bakım ücreti olarak aylık 25 lira ayrılmış. Yalnız uzun süre bakacak kişi bulamamışlar, sonradan Paşanın Hüseyin Yaman bu ücrete kabul etmiş.

    Bizim aklımız erip de ta oralara gidip Aygırhane ile tanışmamız 1970'lerin ortasına rastlar. O vakitler terkedilmiş bir bina idi ve garip bir telaffuzla 'angırane' gibi bir şey diyorlardı. Aslında onunla işimiz yoktu, mahalle maçına deplasmana gitmiştik. O taraflarda Arpalık gibi düzgün bir yer yokmuş, en uygun yer Aygırhane imiş. Damızlık hayvanlar için inşa edilen bu dam, zamanla çevresini de içine alan bir semt adına dönüştüğü anlaşılıyor...

    Aygırhane binasının ötesindeki bu alan aslında top oynamaya çok da müsait değildi. Bir defa beş altı derecelik enlemesine meyil vardı ki, topun yukarı taraftan taca çıkması fizik kurallarına aykırıydı. Ayrıca kuzey tarafındaki kale de diğerine göre bayırda bulunduğundan bir takıma avantaj sağlardı. Yine de eğlenceli vakitler geçirdik, o günün çocuklarında iz bırakan bir yerdir. Misal, Çakırların Adem Erdem'e 'Pele' yakıştırması yapıldığını ilk orada işittim...

    Sonraki yıllarda bir kaç kere daha orada top oynadığımızı hatırlıyorum. Bir de 19 Mayıs bayram provalarını iki kere orada yapmıştık. Minderi, kasayı yüklenip Aygırhane yoluna dizilişimizi, kan ter içinde kalıp o sıcakta bir kaç prova yapışımızı, bütün yorgunluğa rağmen şen kahkahalarla tekrar dünüş yoluna çıkışımızı unutmamışım...

    Geçtiğimiz yaz sonunda bir akşam üstü Tekelilerin Kuyu'ya kadar yürüdük. O tatlı meyilli top sahası öylece duruyor, fakat çevresi dolmuş. Bir zamanlar köyün kenarına yapılan ve  Aygırhane adı verilen dam, çoktan yıkılmış. Mevki olarak Aygırhane ise köy içinde kalmış...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder