Resmi kayıtlarda 1917 doğumlu olduğu gözükse de Macurali (Ali Öncül) Dedemin 1915 civarında doğduğu, iki yaşlarındayken oradan geçmekte olan ailesi tarafından Eğretli Araposman'a evlatlık olarak bırakıldığı anlaşılıyor. 1921 Yılında altı yedi yaşlarındaymış. Önüne kaz sürüsünü verirler, gütsün diye Gatçayır'a yollarlarmış.
Oralarda kaz peşinde oyalanırken Gabasakal (Ahmet/Mehmet Sağlam) da arabasını koşmuş, telaşlı telaşlı Kötayolu'na doğru sürmekte... Şoförhalibram (Halil İbrahim Sağlam)ın babası olan Gabasakal o sırada 37 yaşında, ortayaşları aşmış bir adamdır. Macurali'yi durumun ciddiyetinden habersiz, kaygısız halde görünce;
- 'Le çocuk, Gavur geliyo, eğlenme burlâda, sür gazlârı eñize!' diye uyarıyor. Kendisini uyaran adamın köyden uzaklaşıp ters istikamete gidişine de çocuk bir anlam verememiş.
- 'Çapecileri getimeye gidiyon' diye sözünü tamamladığında ancak kazlarını köye doğru sürmüş. Macurali Dedemden defalarca dinlediğim gavurun gelişi hikayesi böyle...
Tatıresil (Resul Omak) daha büyük, o vakitler 12 yaşındaymış. Macurali gibi kaz güdecek değil ya, daha büyüklerinin hakkından gelebilecek yaşta... Büyük bir koyun sürüleri var... Çoban tutmuşlar, emişik güdülüyor. Öyle olunca sürü daha da büyümüş... Hava biraz bozunca Buruşak (Mehmet Omak), oğlunu;
- 'Sürü kömeli, çobana yardım et' diye Fasılüyüğü civarındaki koyuna gönderiyor.
Bunlar hayvanları toplayıp köye doğru süreceklerken Afyon tarafından gelen bir süvari, anlamlı anlamlı bakıp elini sallıyor ve İhsaniye'ye doğru çekip gidiyor. Tatıresil bu yalnız Türk süvarisinin eliyle yaptığı işareti hep 'Kimlere kalır bu sürü, kimlere!' manasında yorumlamış...
Tatıresil bu kanaate hemen o anda mı vardı bilinmez, ama yorumunda haklı çıkmakta gecikmemiş. Söğütcük yoluna sürmüşler sürüyü... Bilenler bilir, uzaktan bakanlar binlerce ayaktan çıkan tozu bir bulut halinde görür. Sürü Söğütcük'ten köye girmek üzereyken, takriben şimdi Takgasların ve Deliali'nin ev bulunduğu bölgede işte böyle bir toz bulutu kaldırıyormuş. O sırada Olucak yönündeki Bağlar mevkiinde bulunan Yunanlar, toz bulutunu Türk atlılarının çıkardığını düşünüp başlamışlar top atışına...
Yunan topçusunun atışları sürüyü dağıtmış, ama yoluna devam etmişler. Bir ucu eve girerken diğer ucu henüz Kölgecilerin evin denginde olan kömeli sürüyü Gavur yakalamış. Tekini bile bırakmadan eşeğiyle birlikte Bağların ardına doğru sürüp götürmüşler... 12 Yaşında bir çocuk olan Tatıresil'e bu olay çok koymuş; çocuklarına, torunlarına ve dinleyen herkese defalarca anlatmış...
Körhoca (İbrahim Varlı) Dedem ise işgale değirmen dönüşünde yakalanmış. O sırada 14 yaşında olan Hacıarif oğlu İbrahim, daha hoca filan değildir; yalnız Tatıresil'den bir kaç yaş daha büyük olduğundan tek başına buğday öğütmeye gidebiliyor... Araplı tarafındaki değirmenlerin birinde işini halledip dönüşe geçmiş. Daha değirmendeyken genel bir tuhaflığın farkındalarmış, zaten Türk askerleri önceki gün buralardalarmış; ama yola çıkıp Bayramgazi yokuşuna sarınca bunda korku başlamış. Çünkü Resulbaba sırtlarından Afyon'a doğru gavur akıyormuş...
Arabasıyla Bayramgazi'yi geçtikten sonra, gerisinden bir kol da Belce'ye yönelmiş. Arkasından yetişecekler diye çok korkmuş, garip bir şekilde Eğret'e yönelmediklerini görünce de hem şaşırmış hem sevinmiş. Bununla beraber Kepez tepelerinde filan parça bölük gördükleri yüzünden büsbütün rahatlayamamış. Bu karışık duygular içinde öküz arabasıyla ne kadar hızlı olunursa o kadar çabuk köye dönmüş. Gördüklerini dehşetle büyüklerine anlatmış...
Körhoca böyle korkarken, eniştesi Müezzininömer (Ömer Kabadayı) Yunan askerlerine korku salmış. Berberahmet'in dedesi olan Müezzininömer o sırada 19 yaşında bir delikanlıdır. Gocagır mevkiinde çift sürüyorken devriye gezen iki Yunan askeri uzaktan görünür. Tam bunun üzerine doğru istikamet almışken, yollarını değiştirirler. Onların tüfeklerine karşılık bunun elinde sadece örendire vardır; buna rağmen vaziyet almış, karşılamaya hazır beklerken yön değiştirmelerine canı sıkılır... Bağırarak, el işaretiyle filan ünnediyse de gelemezler... Sonradan alacağı soyadı gibi gabadayı görünümlü bir delikanlıdan ürkmüşler yani...
Anıtkaya'da hala çok kullanılan 'Gavur Buñara mı geldi!' deyiminin ortaya çıkmasında Eğret'in işgaline yönelik gönderme bulunduğu çok açık... Hatıralardan anlaşıldığına göre işgalcilerin büyük çoğunluğu o taraftan gelmiş. Ayrıca bazı belgeler de bunu doğruluyor.
27 Mart 1921'de geri çekilmekte olan ordumuzun peşinden gelen Yunanlar Afyon'u işgal etmiş, Resulbaba-Çatalçeşme-Bayramgazi hattına çöreklenmişlerdi. Bir kaç gün ısrarla bu hattın kuzeyine geçmediler. Bununla beraber düzenli birlik göndermemiş olmasalar bile Eğret'e kadarki bölgeye parça parça devriyeler çıkardıkları kayıtlarda var...
Aynı durum Eğret'in batısında, Olucak tarafında da yaşanmış. Hatırı sayılır büyüklükte bir Yunan kuvveti gelip Bağlar civarına yerleşmiş. Uzun süre yerinden kıpırdamadan sağa sola devriyeler çıkarmış. Mesela Döğer tarafına çekilen Türk Süvarisinden bir keşif kolu, 6 Nisan günü Eğret'ten geçip ormanın ucuna kadar vardığı halde hiç düşmana rastlamamış. Yunanlılar ele geçirdikleri yerleri muhafazadan başka bir şey düşünmüyor o sırada...
8-13 Nisan'da yapılan Aslıhanlar ve Dumlupınar çarpışmalarında iki taraf da netice elde edemedi. Bu dönemde Yunanlar Çatalçeşme ve Bağlar'a artçılarını bırakıp çekilmişlerdi. Yunan tarruzunu bekleyen bizimkiler de buralarla pek ilgilenmediğinden Eğret köyü ne tam işgal altında ne de özgür idi... Türk askeri yoktu, sürekli devriye gezen Yunanlar rahatsız ediciydi. Tam üç ay böyle geçti ve 12 Temmuz 1921 Salı günü Bağlar ve Buñar istikametinden gelen Yunanlar Eğret'e girdi, zira beklenen taarruz başlamıştı...
Yunan'ın Eğret'i işgaline dair 7 yaşındaki Macurali, 12 yaşındaki Tatıresil, 14 yaşındaki Körhoca, 19 yaşındaki Müezzininömer ve 37 yaşındaki Gabasakal'ın gözünden anlatılan olaylar 27 Mart 1921 Pazar günü yaşanmış olmalıdır...
Başta rahmetli ninem olmak üzere farklı kişilerden dinlediğim son bir olayla bitireyim. Eğretliler Hacı İbrahim Dede'yi, dervişlerini peşine takmış dümbek çala çala Karacahmet'e doğru giderken görmüşler. Dediklerine göre, Yunan gelmeden önce giden Hacı İbrahim Dede, kurtuluştan hemen sonra aynı biçimde Eğret'e geri dönmüş. Zamanı ve kişileri subjektif bu olayı ben yazayım da... İnanan inanır, inanmayan sınanır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder