Belki 20 yıl oldu, bir münasebetle Eğret köy odaları hakkında kısa bir değerlendirme yapmıştım. Ayrıntıya girme fırsatı bulana kadar, şimdilik kaydıyla o yazıyı buraya bırakıyorum. 31.12.2020
KÖY
ODALARI
Köy odaları sohbet etmek için en uygun
yerlerdir. Bu sohbetler çoğu zaman dedikoduya dönüşür. Dedikodu konusunda
erkekler kadınları aratmazlar. Buralarda sık sık çay demlenir. Namaz
vakitlerinde topluca camiye gidilir. Buraları asıl vazifelerini geceleri yaparlar.
Uzun kış gecelerinde yatsı namazından sonra toplanılır. Konuşulur, çay içilir,
gülünür, eğlenilir. Gece yarısına doğru, karınlar acıkınca, köfte yapılır, kaz
pişirilir. Bir şekilde yenilir, içilir, sohbet devam eder. Bazan sabaha kadar
oturulur. Vakit geçirmek için oyunlar oynanır. En çok oynanan oyun “yüzük”tür.
İki takım halinde oynanan bu oyunun sonunda yenilen takım herkese bir şeyler
ısmarlar. Eğer dışarıda kar varsa tel helvası çekilir. Bu, uzun süren zahmetli
bir iştir. Zaten uzun gecelerde insanlara uzun sürecek işler lazımdır. Tel
helvası, bir çeşit pişmaniyedir.
KÖY ODASINDA ADAP
Günümüzde pek uygulanmasa da eskiden köy
odalarında oturmanın da bir adabı varmış. Kahvehanelerin, televizyonun
bulunmadığı yıllarda herkes odalara giremez, girse bile istediği yere oturamaz,
çoluk çocuk sahibi insanlar bile ancak hizmet etmek şartıyla odada
bulunabilirlermiş.
Böyle zamanlarda herkesin yaşına ve konumuna
göre devamlı oturduğu bir köşe, ufak tefek eşyalarını veya kitaplarını
koyabileceği bir dolabı bulunur, odadakilerin saygılı ve imrenir bakışları
arasında konuşur, sigarasını içer, çay demleyip cemaate ikram ederlermiş.
Kesinlikle her isteyen, istediği gibi oturamaz, konuşamaz, hatta kalkıp
gidemezmiş. Çünkü izinsiz yapılan her hareket saygısızlık sayılırmış. O
zamanlar da mutlaka sohbetler edilir, tartışmalar yapılır, eğlenceler
düzenlenirdi. Yeter ki karşılıklı saygı sınırları içinde olsun. Günlük
olaylarla ilgili görüş alış verişinde bulunulur, herkesi ilgilendiren durumlar
değerlendirilir, gençlere tavsiyelerde bulunulurdu. Sahip olunulan çeşitli
malların karşılaştırması yapılarak iddiaya girilir, övünülür, hasılı her şeyden
bir eğlence çıkarmanın yolları aranırdı.
Bugün odalarda yaşanmış bazı olaylar, fıkra gibi, hikaye gibi
hala anlatılmaktadır. Bu anekdotlardan biri şöyledir:
Bundan en az bir asır evvel, belki de daha
uzun zaman önce, maddi durumu hallice olanlar işlerinde yardımcı olması
amacıyla hizmetçi bulundururlarmış. Bu hizmetçilerin zenci olanlarına “arap”
denir. Yine bir akşam köy odasının birinde, sohbet dönüp dolaşıp araplara
gelir. Herkes kendi arabının maharetlerini anlatarak övünmektedir. “Senin arap
tembel, benim arap daha çalışkan.” gibi takılmalarla eğlenilmektedir.
Cemaatten biri “Benim arap çok hızlıdır ve ben
onu çok iyi tanırım. Nerede ne iş yaptığını bilirim. İnanmazsanız, deneyelim.”
der. Arabına dönerek “Oğlum, bıçağımı evde unutmuşum. Eve git, yengene söyle,
bıçağı versin. Al, getir.” Arap çıkar ve o gittikten sonra sahibi anlatmaya
başlar: “Benim arap çıktı. Ayakkabılarını giyiyor. Sokağa çıktı. Köşeye vardı.
Sağa döndü. Koca kapıdan girdi. Yengesini çağırıyor. Bıçağı aldı. Koşuyor.
Şimdi kapının önünde.” der ve bağırır: “Oğlum arap.” Arap o anda kapıdan
girerek bıçağı sahibine uzatır. Herkes şaşkın ve takdir dolu gözlerle araba
bakarak aferin demektedir.
Orada bulunan başka bir Arap sahibi de kendi
arabının ne kadar dakik olduğunu anlatmak ister. Onun rakibinden neyi eksiktir?
Altta kalmak istemez ve hemen atılır. “O da bir şey mi? Benim arap seninkinden
daha hızlıdır. İsterseniz bir imtihan edelim.” der. Arabını çağırarak,
ağızlığını evde unuttuğunu, eve gidip yengesinden ağızlığı alıp getirmesini
söyler. Arap çıktıktan sonra kasılarak gururla etrafına bakınır ve söylenmeye
başlar. Şuraya vardı, buraya vardı, eve gitti diye sırasıyla anlatır ve sonunda
“Gelmiş olmalı. Oğlum arap” diye bağırır. Arap “Buyur efendim.” diyerek içeri
girer. Herkesin ağzı bir karış açık kalır. Sahibi sevinçli ve gururludur.
“Aferin oğlum, getirdin mi ağızlığı?” diye sorar. Arap, “Hayır efendim, daha
gidemedim çünkü ayakkabımın tekini bulamadım.” cevabını verir. Odada bir
kahkaha tufanı kopar.
***
Bu ve buna benzer olaylar o zamanki oda hayatında bolca yaşanır. Kış mevsimi bazen eğlenceli, bazen kederli ama her zaman birbiriyle paylaşarak dolu dolu yaşanırmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder