18 Mayıs 2020

Köy Odası, Soluklan Biraz

    Belki 20 yıl oldu, bir münasebetle Eğret köy odaları hakkında kısa bir değerlendirme yapmıştım. Ayrıntıya girme fırsatı bulana kadar, şimdilik kaydıyla o yazıyı buraya bırakıyorum. 31.12.2020


    KÖY ODALARI

    Köy odaları sohbet etmek için en uygun yerlerdir. Bu sohbetler çoğu zaman dedikoduya dönüşür. Dedikodu konusunda erkekler kadınları aratmazlar. Buralarda sık sık çay demlenir. Namaz vakitlerinde topluca camiye gidilir. Buraları asıl vazifelerini geceleri yaparlar. Uzun kış gecelerinde yatsı namazından sonra toplanılır. Konuşulur, çay içilir, gülünür, eğlenilir. Gece yarısına doğru, karınlar acıkınca, köfte yapılır, kaz pişirilir. Bir şekilde yenilir, içilir, sohbet devam eder. Bazan sabaha kadar oturulur. Vakit geçirmek için oyunlar oynanır. En çok oynanan oyun “yüzük”tür. İki takım halinde oynanan bu oyunun sonunda yenilen takım herkese bir şeyler ısmarlar. Eğer dışarıda kar varsa tel helvası çekilir. Bu, uzun süren zahmetli bir iştir. Zaten uzun gecelerde insanlara uzun sürecek işler lazımdır. Tel helvası, bir çeşit pişmaniyedir.


    KÖY ODASINDA ADAP

    Günümüzde pek uygulanmasa da eskiden köy odalarında oturmanın da bir adabı varmış. Kahvehanelerin, televizyonun bulunmadığı yıllarda herkes odalara giremez, girse bile istediği yere oturamaz, çoluk çocuk sahibi insanlar bile ancak hizmet etmek şartıyla odada bulunabilirlermiş.

    Böyle zamanlarda herkesin yaşına ve konumuna göre devamlı oturduğu bir köşe, ufak tefek eşyalarını veya kitaplarını koyabileceği bir dolabı bulunur, odadakilerin saygılı ve imrenir bakışları arasında konuşur, sigarasını içer, çay demleyip cemaate ikram ederlermiş. Kesinlikle her isteyen, istediği gibi oturamaz, konuşamaz, hatta kalkıp gidemezmiş. Çünkü izinsiz yapılan her hareket saygısızlık sayılırmış. O zamanlar da mutlaka sohbetler edilir, tartışmalar yapılır, eğlenceler düzenlenirdi. Yeter ki karşılıklı saygı sınırları içinde olsun. Günlük olaylarla ilgili görüş alış verişinde bulunulur, herkesi ilgilendiren durumlar değerlendirilir, gençlere tavsiyelerde bulunulurdu. Sahip olunulan çeşitli malların karşılaştırması yapılarak iddiaya girilir, övünülür, hasılı her şeyden bir eğlence çıkarmanın yolları aranırdı.

    Bugün odalarda yaşanmış bazı olaylar, fıkra gibi, hikaye gibi hala anlatılmaktadır. Bu anekdotlardan biri şöyledir:

    Bundan en az bir asır evvel, belki de daha uzun zaman önce, maddi durumu hallice olanlar işlerinde yardımcı olması amacıyla hizmetçi bulundururlarmış. Bu hizmetçilerin zenci olanlarına “arap” denir. Yine bir akşam köy odasının birinde, sohbet dönüp dolaşıp araplara gelir. Herkes kendi arabının maharetlerini anlatarak övünmektedir. “Senin arap tembel, benim arap daha çalışkan.” gibi takılmalarla eğlenilmektedir.

    Cemaatten biri “Benim arap çok hızlıdır ve ben onu çok iyi tanırım. Nerede ne iş yaptığını bilirim. İnanmazsanız, deneyelim.” der. Arabına dönerek “Oğlum, bıçağımı evde unutmuşum. Eve git, yengene söyle, bıçağı versin. Al, getir.” Arap çıkar ve o gittikten sonra sahibi anlatmaya başlar: “Benim arap çıktı. Ayakkabılarını giyiyor. Sokağa çıktı. Köşeye vardı. Sağa döndü. Koca kapıdan girdi. Yengesini çağırıyor. Bıçağı aldı. Koşuyor. Şimdi kapının önünde.” der ve bağırır: “Oğlum arap.” Arap o anda kapıdan girerek bıçağı sahibine uzatır. Herkes şaşkın ve takdir dolu gözlerle araba bakarak aferin demektedir.

    Orada bulunan başka bir Arap sahibi de kendi arabının ne kadar dakik olduğunu anlatmak ister. Onun rakibinden neyi eksiktir? Altta kalmak istemez ve hemen atılır. “O da bir şey mi? Benim arap seninkinden daha hızlıdır. İsterseniz bir imtihan edelim.” der. Arabını çağırarak, ağızlığını evde unuttuğunu, eve gidip yengesinden ağızlığı alıp getirmesini söyler. Arap çıktıktan sonra kasılarak gururla etrafına bakınır ve söylenmeye başlar. Şuraya vardı, buraya vardı, eve gitti diye sırasıyla anlatır ve sonunda “Gelmiş olmalı. Oğlum arap” diye bağırır. Arap “Buyur efendim.” diyerek içeri girer. Herkesin ağzı bir karış açık kalır. Sahibi sevinçli ve gururludur. “Aferin oğlum, getirdin mi ağızlığı?” diye sorar. Arap, “Hayır efendim, daha gidemedim çünkü ayakkabımın tekini bulamadım.” cevabını verir. Odada bir kahkaha tufanı kopar.

***

     Bu ve buna benzer olaylar o zamanki oda hayatında bolca yaşanır. Kış mevsimi bazen eğlenceli, bazen kederli ama her zaman birbiriyle paylaşarak dolu dolu yaşanırmış.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder