Üstteki resim, Eğret'te eskilerin kullandığı takvim. Tabi somut olarak böyle bir takvim yoktu, hiç bir duvarda asılı değildi. Hiç bir kitabın arasından da çıkmadı. Yaklaşık bir metre boyundaki bu takvimi araştırmalar sonucunda oluşturduk. Yazılar şu haliyle okunmuyor ve dolayısıyla birşey anlaşılmıyor. Biraz daha anlaşılsın diye takvimi bölerek birazcık da görüntüyü büyülterek ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.
Takvim hazırlanırken, duyduklarımı gördüklerimi ve okuduklarımı birleştirdim. Biraz da elektronik dünyada araştırdım, başka yörelerde nasıl oluşmuş, insanlar hangi yakıştırmalarla mevsimleri ifade etmişler, Eğret takvimiyle farklılıklar benzerlikler filan... En sonunda böyle bir şey çıktı ortaya. Reklamcılara büyük bir tablo şeklinde bastırıp, eski dalgalı radyoların ibresi gibi bir zaman göstergesiyle o günün yeni ve eski takvimle hangi vakte denk geldiğinin öğrenileceği bir pano yapmak da hayalimdi; ama kim uğraşacak şimdi.
Yine de takvim tam oldu diyemem. Tabloya işlemediğim, duymadığım haberdar olmadığım, aslını bilemediğim başka bilgiler de olabilir. Böyle bir şey tespit edildiğinde bildirilsin ki eklemeler ve düzeltmelerle takvimimizi tamama erdirelim.
Ayrıca çoğu isimler Eğret'te kullanılmıyor olabilir, özellikle ay isimleri, rüzgar isimleri, kuş göçleri gibi. Bunlar da düzeltilmeye açıktır. Bir başka sayfada da bu takvime bağlı olarak, gün gün köy yerinde neler yaşandığını anlatmaya çalışacağım. Bunlar hep proje safhasında ve gerçekleşmesi başkasının yardımına muhtaç. Bir kişiyle bu işin içinden çıkılmaz. Belki de henüz bu durumda olduğu için takvime bu adı verdik.
Takvim tablosu okunmuyor ama; üst tarafına dikkat edilirse mor ve yeşil renk olarak ikiye bölündüğü görülecektir. Eğret takviminde de bu böyledir, yıl temelde ikiye bölünmüştür yaz ve kış olarak. İşte tablodaki mor bölüm kış, yeşil bölüm ise yaz mevsimidir.
Tablonun tam ortasında ise bir başka takvime göre dörde bölünmüş bir mevsim şeridi göze çarpar. Bu mevsimleme sistemi de Eğret'te kullanılmıştır. Bu takvime göre ise;
22 Aralık - 21 Mart, KIŞ
22 Mart - 21 Haziran, BAHAR
22 Haziran - 21 Eylül, YAZ
22 Eylül - 21 Aralık, GÜZ
Kahverengi bir kuşak şeklinde görülen satırda, şu anda kullandığımız takvim sistemine göre aylar sıralandı. İkisinin arasında da başka bir sistem var. Yani anlayacağınız, bu takvim tablosunda dört ayrı sistem var. Bu sistemleri tamamen olmasa bile bir kısmıyla mutlaka kullanıyor Eğretli.
Uzun tecrübeler sonunda halk hafızasında oluşan bu takvime göre, Kasımın hemen başında ortalama bir hafta süren bir soğuk dönem olur. Belki de soğuklar başladığı için bu mevsime kış adı verildi. Gerçi Gasım Çetirengi denilen bu dönemin hemen ardından yaz mevsimini aratmayan ve Pastırma sıcakları denen bir sıcak dönem yaşanır ama bu kalıcı olmaz, kış gelmiştir bir kere.
21 Aralık gündönümüyle birlikte kış kendini hissettirir olur. Artık mevsim bitene, hıdrellez gelene kadar kış Eğret'te çok sert geçer.
Kış (Kasım)ın ilk 44 günü, dört mevsimlik sisteme göre üç aylık güz mevsiminin son bölümü oluyor. Hemen sonra başlayan Erbain (40) ve Hamsin (50)den oluşmuş 90 günlük kış mevsimi ile 22 Martta başlayan bahar mevsiminin ilk 45 günü bu bölümde yer alır. Hesap ortada: 44 güz + 90 kış + 45 bahar = 179 gün
Bu dörtlü
sistem dediğimiz kış, bahar, yaz, güz mevsimlerini biraz daha ayrıntılı ele
almamız gerek sanırım. Buyurun, kış ile başlayalım:
Doksan (Kış) mevsimi, Erbain ve Hamsin olarak iki bölümdür ki bu kelimeler de zaten kırk ve elli demektir. 40 Günlük Erbaine daha çok Zemheri denir. Kışın en sert dönemi olarak iki bölüm de söylenebilir. Bu konuda söylentiler ve tecrübeler değişiktir. Buna karşın zemherinin daha sert olduğu bir gerçek. O kadar ki zemherinin 6'sında (27 Aralık) Gündönümü soğukları meşhurdur. Yine 20'sindeki (10 Ocak) zemheri soğukları namlıdır. Ayrıca 38'indeki (28 Ocak) Ayandon fırtına ve soğukları da çok şiddetli geçer. Ayandon, apaçık don demektir. Don ile birlikte şiddetli kar yağışları bu dönemde olduğundan "Zemheride gomşu gomşuya çıkamaz" denir. Kar yağışı ekinler için beklenen bir durumdur. Çünkü kar örtüsü ekini bir yorgan gibi dondan korur.
Zemherinin son günü, yani 30-31 Ocak Zemheri-Hamsin kavgası yaşandığından çok şiddetli geçer. Bu kavganın yanında ikilinin laf dalaşına girdiğine de inanılır. Şu diyalog mesela:
H-Sendeki kudret bende olsa ocaktaki aşı dondururum.
Z-Sen benden de kemsin.
Ayrıca zemheri son günü 'yarı' diye adlandırılır; çünkü o gün, Kasım günlerinin, yani kış mevsiminin ortasıdır. Bu yüzden kışın yarısı, odunun yarısı, yiyginin yarısı, samanın yarısı, yemin yarısı, otun yarısı vs. bitmiş demektir.
Hamsin zemheri kadar sert değildir. Her ne kadar soğuk olsa da bunun etkisi zemherideki kadar değildir, zira hamsinde "Daşa daşa guytu olur." Kasım Günlerinin 105, 112 ve 120'sinde cemreler düşer. Bu günler, 20-27 Şubat ve 6 Marta isabet etmektedir. Eğretlilerin "cemilelê" dediği bu olaylarla havaların ısınmaya başladığı hissedilir. Yine bu dönem yaz habercisi leyleklerin geliş günleridir. Güya leylekler "Yüzbeşe varmam, yüzyirmiye galmam" deyesiymiş. İlk cemre vaktiyle birlikte sıcakları beklemek gerektiğini anlatan şu söz de bana ilginç gelir: "Gasım yüz, önü düz." Arpa ekimi genelde şubat ayında yapılır. Şu söz adeta bu işin ne kadar isabetli olduğunu gösterir: "Şubatın arpası, Martın sıpası." Mart ayı ise en dengesiz aydır. Yarısı kış yarısı bahar olan bu ayda şiddetli soğuklar "Kazma kürek sapı" yaktırırken bazan ortaya çıkan güneş de "Mart içeri cingen dışarı" dedirir. Mart başında gelmeye başlayan leylekler artık yumurtlama işini ay sonuna kadar tamamlar. Bu durumu anlatan güzel bir söz: “Mart martladı, leylek yımırtladı.”
22 Mart ile 21 Haziran arasındaki kıştan yaza geçiş mevsimidir. Ani sıcaklık düşüşleri ile kendini belli eden Mart Dokuzu soğukları bahar mevsiminin ilk günlerini oluşturur. Dokuz gün arayla üç defa ortaya çıkan bu günler; 22 Mart, 1 Nisan ve 9 Nisan günleridir. Halk bunu tekerleme gibi ifade eder: “Mart Dokuzu, Dokuzun Dokuzu, o da olmazsa Otuzu.” Bahar bu soğuklarla başlarken, kış adeta “Daha ölmedim, buradayım” der. Mart Dokuzu soğukları o kadar şiddetlidir ki leylek yumurtalarının donmasına bile yol açabilir.
Birinci Mart Dokuzu vaktinde oğlaklar kuzulamaya başlar. Turnaların geçişi de bu vakittedir, halk havada uçarken uzaktan gördüğü bu pelikanları leylek olarak bilir. 24-25-26 Mart günlerindeki soğuklara "Can Ali Gışı" denir. Can Ali (Ali Can) bu tarihte öldüğünde öyle sert soğuklar varmış ki cenazesi üç gün kaldırılamamış.
Üçüncü Mart Dokuzu veya ertesi gününe de "Garaburun Gışı" denir. Çünkü Karaburun (Seydi Ahmet Mola) yeni gırkdığı koyunları 10 Nisandaki sert soğuğa maruz kalıp kırılmıştır. Belirli bir güne sabitlenmese de genelde Nisan içinde “Gavur Küfürü” kutlanır. Kutlama sadece çocuklar tarafından yapılır. Bu gelenekten günümüze kalan iz olarak yumurtayı haşlarken boyama, bunları çimenlerde yuvarlama ve tokuşturarak yeme sayılabilir. Belirli bir günü olmamasının sebebi hesaplamasında gizlidir. Bilindiği gibi bu Hıristiyanların Paskalya Bayramıdır ve 21 Mart ekinoksunu takip eden dolunaydan sonraki pazar günü olarak belirlenmiştir. Martın son haftası ile Nisan sonuna kadar uzayan bir yelpazeye isabet edebilir. Büyük ihtimal, eski Ermeni komşulardan kalan bir kutlama. . "
Arpalar, Marttan Mayısa kadar ekilebilir. Kışın ekemeyenler bu dönemde buğday ekebilir. Yazlık buğday denilen bu ekimde vakit ve tav denk düşürülebilirse, kışlık buğday gibi verimli olabilir. Nohut, mısır, mercimek, günaşık (ayçiçeği) Nisan-Mayıs aylarında ekilir. Tarla işlerinin başladığı dönemde birdenbire sıcaklık tekrar düşüverir. Bu “Avril Beşi” soğuğudur. Nisan beşi demektir ve takvimde 18 Nisan olarak belirlenmiştir. Şiddetinden dolayı bu soğuğa “Camızkıran” da denir. “Gorkma hamsin gışından, gork avril beşinden, camızı ayırır eşinden.” Mayısın ilk günlerinde (3 Mayıs) esen soğuk Çiçek Fırtınası, özellikle erken açan meyve çiçeklerini vurduğu için bu adı almıştır.
6 Mayıs her şeyin değiştiği gündür. Hızır günlerinin ilki olan bu gün Hıdrellezdir. Kırlara çıkılıp köyün ortak bir sorunu halledilir, yemek yenir, dua edilir. O gün özellikle yabancılara, Hızır (as) olabilir inancıyla iyilik edilmeye çalışılır. Bütün bunlara Hıdrellez Karşılama denir. Sıcak günlerin başlamasının akabinde tekrar bir soğuk hava dalgası gelir. Hıdrellez Soğukları denen bu dönemin en belirginleri 16 Mayıs Filizgıran ve 25 Mayıs Ülkerdir. İlkinde özellikle yeni sürgün filizler ölür, ikincisinde ise çimlenen nohut ölür, en azından özürlenir; buna ülker vurması denir. Bundan sağ kalanlar, iki hafta sonra 10 Hazirandaki Ülker yıldızının doğumuna denk gelen soğukta vurulabilir.
3. YAZ
22 Haziran ile 21 Eylül arasındaki üç aylık dönem yaz mevsimidir. 21 Haziran gündönümüdür. En uzun gündüz ile en kısa gecenin hüküm sürdüğü bu günden sonra her şey değişmeye başlar. Çünkü gün de değişmeye, dönmeye başlayacaktır. Gündüzler kısalmaya, geceler uzamaya döner ve bu ikisinin eşitleneceği 21 Eylüle kadar devam eder. Tam da yaz sonu.
Gündönümü ile birlikte sıcak esen rüzgarlar tabiatta hakim yeşil rengi sarıya döndürmeye başlar. Bu yüzden çayır otları sararmadan, gündönümü sonrası ilk Cuma ot orakları başlar. Ot işleri bitene kadar Temmuz ortası bulunur. Bu arada Temmuz rüzgarıyla hemen kuruyan mercimek yolunur, ara vermeden Arpa oraklarına girilir. Harman başlamıştır bir kere, yılın en sıcak rüzgarları olan sam yelleriyle olgunlaşan buğdaylar sıradadır. Ağustos sonuna doğru nohut ve Ayçiçeği hasadı da başlayacaktır.
Ağustosun ikinci yarısından itibaren özellikle geceleri belirgin bir sıcaklık düşmesi görülür. Bu yüzden “Ağustosun onbeşi yaz, onbeşi kış” derler. Harman sezonuyla birlikte hemen kışın bastırdığını anlatmak için Eğret’te “Añıza basdıñ, gara basdıñ” deyişi de çok meşhur olmuştur.
Ağustos sonundaki Mihrican fırtınası havaların soğumaya başladığına işarettir. Üç devreden oluştuğuna inanılan bu döneme meyricanlar denir. Ağustos başı (14 Ağustos), ortası (28 Ağustos) ve sonu (14 Eylül) günleri merkez olmak üzere üçer günlük Meyrican (Mihrican)larda kırağı tehlikesi vardır; sebzeler donmaya, leylekler göçmeye bu dönemde başlar.
Normal takvimde 22 Eylül ile 21 Aralık arasındaki dönem kapsayan mevsim güzdür. Gündüzler hızla kısalmaya başlar ve güz sonundaki en uzun gece ve en kısa gündüz oluşumuna kadar bu devam eder. Bununla birlikte Eylülde azar azar gerçekleşen ısı düşmesi de hızlanır. Daha eski zamanlarda Kasıma kadar sürdüğü belirtilen harman dönemi genellikle Eylül ayında sona erer. Artık insanları harmana bağlayan orada burada kalmış birkaç saman tınazıyla ayçiçeği yığınlarıdır.
Ekim ayı ile birlikte ekim sezonu da açılır. Bu yılın harmanı ile gelecek yılın ekimi birbirine karışır. Bu yüzden geç kalmamak için “Harman, davran” demişler. Buğday ekin ekmek için Eğret’te yağışa ihtiyaç yoktur. Hatta genelde ekim kuruya yapılır. Bu teknik hemen hemen yalnız Eğret’te kullanılır. Toprak birazcık tavlı olsun yeter. Böylece ekim işleri 8 Kasım çetirengine kadar devam eder. Bununla birlikte Ekim ayı sonunda havanın sertleşmesiyle güz kışa yaklaşır. Bazı yüksek yerlere kar yağabilir. Eğret'te 1847 yılının 8 Kasım gecesinde sıcaklık -12 derece olarak ölçülmüştür. Varın gerisini siz hesap edin.
Ekim ayının ilk haftasında boyanıp süslenen koçlar sürüye katılır. Buna koç katımı denir. Tam da bu adla 5 Ekim de koçkatımı fırtınası kendini hissettirir. 1 Kasımda ise Teke katımı olur. Kasımın ilk haftasıyla kırağılar donlar hızlanır. Daha sonra pastırma sıcaklarıyla hava tekrar ısınır. Çetireng arası verilen ekin ekmeye tekrar başlanır. Aralık ayının girmesiyle güzün sonuna gelinirken şiddetli esen fırtınalar yaklaşan kışın haberini verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder