26 Şubat 2022

Onların Fakültesi

 

    "Akşam ve yatsı namazlarını ilk hangi peygamberler kıldıydı?"

    Telefondaki ses Berber Emmim (Ahmet Kabadayı)ya aitti. Bu soru karşısında şaşırdığımı anlayınca teferruata girdi: "Sabah namazını ilk Hz. Adem kıldı; cennetten dünyaya indiğinde bir rekat karanlık, bir rekat da aydınlığa kavuşmanın şükrü olarak... Oğlu İsmail'i kendine bağışlamasının şükrü olarak Hz. İbrahim ilk öğle namazını kılan Peygamber oldu... Yunus (as) da balığın karnından kurtulduğunda ikindi vakiydi, kurtuluşunun şükrü olarak ilk ikindi namazını kıldı. Benim hatırlayamadığım akşam ve yatsı namazlarını ilk defa kılan peygamberlerdi."

    İlk defa duyuyordum, düpedüz bu konunun cahiliydim. Biraz daha ayrıntıya girmesine yönelik benim sorularım sonunda laf uzadı. Nereden aklına geldiğini sormuştum... Anlattı...

    Bunlar gençliğinde odaların müdavimiymiş. Terbiyeli bir şekilde büyüklerine bilmediklerini sorar, saygıyla dinler öğrenirlermiş. Öyle konularda sorarlarmış ki, ne bunlar sormaktan utanır, ne de cevaplayanlar cevaplamaktan sıkılırmış. Bazen de sormaya hacet kalmaz, kendiliğinden açılan sohbetin ortasında bulurlarmış kendilerini. 

    Kitap da okunurmuş... Bir hoca veya eski yazı bilen biri okur, ahali dinlermiş. Bu yöntem de rastgele değil, müzakereli okuma şeklinde olur, açıklamalar, tartışmalar gırla gidermiş. Tabi her şey öğrenme ve öğretme amaçlı... Böyle durumlarda en çok okunan kitap Mızraklı İlmihal... Söylediğine göre, kitabın asıl metin kısmı değil de kenarlarındaki şerhleri daha ilgi çekici ve öğretici bulunuyormuş. Konuşmanın başında sorduğu mevzu, bu kenar yazılarından hatırında kalmış.

    Okunan kitaplar İlmihal ile sınırlı değil, sohbet mevzuları da yalnız dini konular değil. Hayatın her alanıyla ilgili seviyeli konuşmalar yapılır, usulünce dinlenilir, sorular sorarak konuyu derinleştirirlermiş.

    Yıllar sonra hastanede çalışırken, Türk Dili ve Edebiyatı okuyan bir hemşire... Kafasındaki branşıyla ilgili çoğu sorunun cevabını Berber'de bulunca soruyor: 'Abi sen hangi fakülte mezunusun?'

    Odaların kendileri için bir Fakülte vazifesi gördüğünü bu soru karşısında anlamış. Kitap okumalar ders gibi; sohbetler konferans gibi, panel gibiymiş. O vakitlerde farkedilemeyen bu gerçek, yıllar sonra yaş ilerleyince daha iyi anlaşılıyor.

    Elbette her oda bu biçimde bir eğitim müessesesi gibi değildi. Bir oda her zaman aynı işlevi de görmüyordu... Oda bazen oyun, eğlence alanına dönüşüyor; bazen sohbetler, dedikodu sınırlarında dolaşıyordu. Yine de odanın niteliğini belirleyen, cemaatin tavrı oluyordu. Berber Emminin dediğine göre, oturdukları odanın okul gibi olmasını özellikle onlar kendileri öyle istiyormuş. Ortam bozulur gibi olunca orada durmazlarmış...

    'Sende Mızraklı İlmihal vardır, bak bakalım Akşamla Yatsı namazı hangi Peygamberlerden hatıra kalmış.' dediydi. Baktım... İsa (as) göğe yükseltildiğinde akşam vaktiymiş, bunun şükrü olarak üç rekat namaz kılmış. Hz. Musa ile kardeşi Hz. Harun'a Sina Dağında peygamberlik görevi verilmesi de yatsı vaktine denk düşmüş. Bunun hamdi olarak dört rekat namazı da ilk defa Hz. Musa kılıyor. Bu beş vaktin dışında vitir namazını da ilk kılan Efendimiz (sav) oluyor... 

    Soru sorulduğunda, bilmediğim için veremediğim cevabı gecikmeli olarak burada vermiş olayım..

    Sonradan aklıma geldi; odada öğretme-öğrenme tekniklerinden biri de şöyle işlermiş. Birisi güya bilmiyormuş gibi bir hususu sorar, bilen birinden anlatmasını istermiş. Maksat, utanıp soramayanların öğrenmesini sağlamak. Mesela dermiş ki birine, 'Kalk boy abdestini anlat da öğrenelim!'... O anlatırken sorularla mevzu iyice deşilir, bilmeyen öğrenir, bilen eksiğini tamamlar, böylece maksat hasıl olurmuş.

    Acaba Berber Emmim bana da aynı tekniği mi uyguladı...!!!...



24 Şubat 2022

İbişler


    Büyük oğullarına İbiş adını koydular, bu isimlendirmede tek âmil annesi Kezban Hanımdır... Hatırlanacağı üzere kendisi Eyüp kızıydı... İşte o Eyüp de İbiş oğludur; Garamehmetoğlu İbiş diyorlardı. Abisi Garamehmetoğlu Ali'ye de zamanla Alicik denilecek ve onun çocukları da Naymeler ile Kelçakırlar/Deliçakırları oluşturacaklardır... Şu bir gerçek, 1900 yılında doğan Molla Mehmet'in büyük oğlu, sülalenin 'İbişler' olarak tanınmasını sağladı...

    Emiralilerden Çolakfatı kızı Zehra Hanım ile evlendi. Zehra'nın ayrı anadan Fatma Ablası da Aliciklerin Deliçakır Ahmet (Çakıriban İbrahim Ata'nın babası)na varmıştı. Bu yüzden bir kaç kuşak önceye dayalı akrabası Deliçakır ile İbiş bacanak oldular...  

    İbiş'in tam yedi çocuğu oldu... Gel gör ki eşi Zehra Hanım 1944'te kırk yaşındayken vefat etti... Bu kadar çocuk öksüz kalmış oldu... 

    Bu arada kendisi gibi dul olan Halime Hanım ile evlendi. Bu kadın, Halimeninmemet'in anası olan Halime'dir. Baba tarafıyla, nesli bugüne gelmeyen Sarılar; Danagızı diye bilinen annesi yoluyla Danalara bağlanan Halime Hanım, Cihan harbinde Hatiboğlu Mehmet Ali'den dul kalmıştı... Bu evliliğin gelişimi ilginçtir:

    Zehra Hanımın ölümünden sonra bir gün İbiş, bahsi geçen Halime'den kendisine bir çift çorap örmesini rica etti. Ricasının kabulü, kadının olgunluğu ve hanımefendiliği dikkatini çekti. Bu arada büyük oğlu Yusuf askerden izinli gelmişti, evdeki altı kardeşinin perişanlığını görünce babasına bunun böyle gitmeyeceği, evlenmesi gerektiği hususunda telkinde bulununca, babası 'İyi madem, git iste.' diyerek Halime Hanım'ı kendine istemesi için oğlunu dünürcü gönderdi. Yani Halime Hanım'ı babasıyla evlenmesi için isteyen ve bu işe önayak olan Yusuf'tur...

     Kendisinden hayli yaşlı olan bir kadınla evlenmesini garip karşılayanlara İbiş şu cevabı veriyordu: 'Siz bilmezsiniz, bu kadar öksüz çocuğa ancak bu kadın bakabilir, onun için evlendim." Gerçekten de Halime Hanım, onlara kendi çocuğu gibi kolkanat gerdi. Onlar da analıklarına karşı saygıda kusur etmediler. Halime Hanım, oğulluğu Eyüp'ün evinde 1970 yılında vefat etti... 

    İbiş'in Zehra Hanımdan olma bu yedi çocuğunun serencâmesi şöyle... İki kızdan büyük olan Ümmühan, Buruşakların Cemal eşi; küçük Sare de Gadıngızların Alaaddin eşidir. Oğlanlara gelince...

    Yusuf Tür

    En büyüklerinin adı Yusuf. Hacellerin Şebekahmet kızı Fatma ile evlendi. Düğünlerinin yapıldığı gün Eğret'te toplam yedi gelin inmiş, bu gelinlerden biri Fatma Hanım... Ayrıca bu evlilik yoluyla Gulizosman (Osman Koç), Gasabınibram (İbrahim Eser), Bidakge (Resul Eser) ve Kınilerin Kazım Arık ile bacanak oldular... 

    Biri kız dört çocukları oldu. Kızın ismi Zehra, yani İbişoğlu Yusuf'un ana adı...  Oğulları ise Osman, Mahmut ve Ahmet... Ahmet de Fatma Hanımın baba adı oluyor. Bu en küçük Ahmet, Şemşilerin Lütfi Şık kızı Ayşe ile evlendi. Uzun hikaye ama; bu evliliğe dair şunu belirtmek lazım: Ahmet'in anası ile Ayşe'nin ninesi kardeş. Yusuf ve Fatma adını verdikleri bir oğluyla bir kızı var; Yusuf asker, Fatma doktor...

    Ahmet'in abileri ve ablası Zehra, Osman ve Mahmut Eğret dışından evlendiler... Zehra'nın eşi Abdülhamit Akdemir sonradan Emniyet Müdürü oldu. Onların dört oğlunun isimleri de Ali, Kenan, Abdullah ve Muhammet'tir...

    Ortanca Mahmut, Kimya Mühendisidir. Afyon yerlilerinden Kocaşabanların kızını aldı. Halen ailesiyle Afyon'da oturuyor...

    Büyükleri Osman, Afyonlu Bursalıoğlulardan Müzeyyen ile evlendi. Selma, Semra, Fatma ve Yusuf olmak üzere üç kızıyla bir oğlu var...

    Mehmet Tür

    İbiş'in 1927 yılında doğan diğer oğluna, Molla Mehmet'in hatırasına Mehmet adını koydular. Mehmet, Guycuların Abdurrahman kızı Hatice Hanım ile evlendi. Biri kız üç çocukları oldu. Kızın adı doğal olarak Zehra, oğlanlar ise Halil (Mahmut) ve Mehmet adını aldılar... 

    Zehra, Tınaztepeli öğretmen Sami Akyol eşidir... Halil, Osmanköylü Emine Hanım ile evlendi. Hatice, Abdurrahman ve Yalçın adlarında üç çocukları var... Mehmet ise Takgasların Mehmethocanın kızı Türkan'dan torunu Birsen ile evlendi. Yasin, Yasemin ve Mehmet adlarında üç çocukları var. Mehmet düğüş sporlarıyla uğraşan milli sporcudur.  Ayrıca onun adı da Mehmet olmasıyla üç kuşaklık bir Mehmet serisi oluştu. Yalnız üçünün bir araya geldiği söylenemez; çünkü 1981 yılında İbişoğlu Mehmet, beş sene sonra 1986'da eşi Hatice Hanım vefat ettiler... Oğulları Mehmet de geçtiğimiz yıl, 2022'de öldü...

    Eyüp Tür

    İbiş'in 1929'da doğan ikinci oğluna Eyüp adını, ninesi Kezban Hanım koymuş. Hatırlanacağı üzere Molla Mehmet'in kayınpederi Garamehmetoğlu Eyüp idi... Onu Naymelerin Ramazan kızı Esma ile evlendirdiler. Naymelerin Aliciklerden, Alicik'in ise Garamehmetlerden olduğu unutulmasın... Esma Hanım, Döğerli Mücellit Ahmet Hocanın torunu oluyor. 

    Esma Hanım ile Eyüp'ün de altı çocuğu var. Oğulları Halit, Davut, Süleyman ve Ahmet... İki kızından büyük olan Zehra, Bacıların Ömer Değer ile; küçük olan Rahime de Gözelibanın Adem Tok ile evlendi...

    Büyük oğlu Halit, Dervişmehmet Aydın kızı Cemile ile evlendi. İbrahim, Hüsna, Eyüp, Meryem ve Medine Halit'in çocuklarıdır. Bu beş çocuktan sonra eşi Cemile Hanım, 2005 yılında vefat etti. Anıtkaya dışından başka bir hanımla tekrar evlenen Halit, halen Afyon'da oturuyor...

    Davut'a, kendisinin büyüğü olan ve 1,5 yaşında vefat eden kardeşinin adını koymuşlar. Mesleğinden dolayı 'Terzi Davut' olarak tanınır. Osmanköy'den evlendi. Ramazan, Fatih Mehmet ve Abdullah adını verdiği üç oğlu var. Büyük oğlan Ramazan, Terzi Davut'un ana-dedesinin adı; ikincisinin ismi Fatih Sultan Mehmet'e telmihen konulmuş. Küçük oğlana isim verilmesi ilginç bir hikaye... 28 Peygamberin adlarını ve çok sevdikleri 'Abdullah'ı birer kağıda yazarak kura çekmişler. Abdullah çıkmış... Üç kez tekrar edilen kura çekiminin hepsinde de aynı isim çıkınca çocuğun adı Abdullah olmuş... Davut da çocuklarıyla Afyon'da oturuyor; ancak Anıtkaya'da daha çok vakit geçirmenin planlarını yapıyor...

    Davut'un küçüğü Süleyman, Kumartaş'tan evlendi. Mehmet Ruhi, Hüsamettin ve Esra Süleyman'ın çocuklarıdır... 1998 Yılında Afyon'da bir iş kazasında vefat etti. Hüsamettin İzmir'de, eşi ve diğer çocukları Afyon'da oturuyorlar...

    Mollamehmet çocukları/torunları içinde Anıtkaya'yı terk etmeyen yalnız Eyüp'tür. Kendi çocukları da dahil, kardeşleri ve onların çocukları erken dönemde bir şekilde Afyon'a yönelmişler; ama Eyüp hanımıyla birlikte hep köyündeydi. 2013 Yılında kendisi, 2016'da ise Esma Hanım vefat etti...

    Ömer Tür

    Yaş sırasına göre dördüncü sıradaki oğlunun adı Ömer, 1932'de doğdu. Karacahmetli Cızzık İdris kızı Nazmiye ile evlendi. Nazmiye Hanımın annesi de bir kuşak önce Eğret'ten Karaacahmet'e gelin gitmiş; ama kimlerden olduğu belirlenemedi... 

    Erken dönemde Afyon'a yerleşen Ömer'in ikisi kız yedi çocukları oldu. Büyüklerinin adı Yahya, dedesinin dedesi adı.. Diğerleri; Zehra, Ziya, Sultan, İrfan, Yılmaz ve İdris... Hepsi de Anıtkaya dışından evliler. Yılmaz, 2016 yılında vefat etti...

    Askerliğini Kore'de yaptığı için İbişoğlu Ömer'e köydeyken 'Koreli' de deniliyormuş... Afyon'a yerleştikten sonra da Anıtkaya ile irtibatını koparmadı. Nazmiye hanımın vefatından sonra ikinci bir hanımla tekrar evlenen İbişlerin Ömer, 2019 yılında öldü...

    Şükrü Tür

    İbişoğullarının diğeri Şükrü 1934 yılında doğdu... Hakkında çok bilgi yok, zira O da erken dönemde Afyon'a yerleşti... Yahya Amcasının kızı Sare Hanım ile evlendi. Bir kız, bir oğlan iki çocukları var; Şennur ve Şeref... 2013 Yılında vefat etti...

    Yakup Tür

    Yukarıda sayılan yedi çocuktan ve yapılan iki evlilikten sonra Molla Mehmet oğlu İbiş, Cingenalilerin Şefika ile evlendi, bir oğlu daha oldu...  Adını Yakup koydukları bu son İbişoğlu, Gobakların Kelşaban (Şaban Kaçmaz) kızı ile evlendi. Kedivelilerin İbrahim oğlu Ramazan Ildız ile bacanak oldular....

    İkisi kız dört çocukları oldu. Bunlar; Mehmet, Yavuz Aslan, Laçine ve Leyla... Büyük kızı Laçine Kimya okudu, akademik yönü tercih etti ve Profesör oldu. O dünyadan Motor Teknolojileri Profesörü Fatih Aksoy ile evlidir... Küçük kızı Lale ise Hatiplerin Mehmet Necmettin Aykaç ile evlidir... Yakup da Afyon'da yerleşik...

    Mollamehmet oğlu İbiş, 74 yaşındayken vefat etti. Son eşi Şefika Hanım ise O'ndan sekiz yıl sonra, 1982 yılında öldü... 



22 Şubat 2022

Guycular

     Kardeşlerden birisi kuyuya düştüğü için sülaleye 'Guyucular' denmiş. O kardeşin hangisi olduğu tespit edilemedi. Yalnız kuyu hadisesinden sonraki bu lakaplama, sülalenin aslını gölgelemesin; Guyucular, Gademlerdir...


    Gademleri incelemeye devam edecek olursak...

    Gademlerin Ali-Fatma çocuklarından üçüncü oğul Ahmet kalmıştı. 1870'te doğan Ahmet, İsmihan ile evlendi. İsmihan Hanım kimdir, bilmiyoruz; ama Ahmet ile Danaların Mehmet bacanak oldular... Daha önceden  bir gelin Danalardan Gademellere; Ahmet'in ayrı anadan Ümmü/Ümmühan ablası da Danalara gitmişti. Körahmetin ninesi olan Ümmü Hanım sonra  Küpelilere gelmiş... Hasılı Danalar-Gademler irtibatının taşları çok önceden döşenmişti. Dolayısıyla Danalar-Guyucular arasındaki akrabalık bağının ikinci kademesi bu kabul edilebilir... 

    İsmihan ile Ahmet'in beş oğulları oluyor. Kuyuya düşen ve sülaleye yeni bir lakap kazandıran bu beş oğulun biri. Yalnız babaları Ahmet'e de 'Guyucu' dendiği, bu yüzden kuyuya düşenin kendisi olduğuna yönelik söylentinin varlığını da belirtelim. Guyucu Ahmet 1928 yılında, İsmihan Hanım ise 1939'da vefat ettiler... Şimdi onların oğulları Guyucuları teker teker ele alalım...

    

    Osman

    Büyük oğulları Osman, 1891'de doğdu. Hacılardan Ahmet kızı Halime ile evlendi. Halime Hanım, Kelsaleğin ablasıdır. Osman-Halime evliliğinden iki çocukları oldu; biri kız, biri oğlan. Kızları Şerife, Bodoğlunun hanımı olacaktır. 1931'de doğan oğullarının adını Seydi Ahmet koydular... 1943 Yılında Halime Hanım vefat etti... Osman Mola ise 1957'de öldü...

    Seydi Ahmet, biraz da esmer yapılı olduğu için kendisine 'Garaburun' lakabı takıldı. Çolağömerlerden Şerife ile everdiler. Şerife Hanım Şampayanın kardeşidir... Düğünleri 6 Şubat 1949 günü yapılmış. Bu tarihin günü gününe hatırlanmasının bir sebebi var. Gelin indiğinin ertesi günü Cuma imiş ve Ercebin Hüseyin Kaynar'ın cenazesini o gün bulmuşlar...

    Seydi Ahmet'in ileşberlikten esnaflığa çok geniş bir meşgale yelpazesi oldu. Bir ara küçükbaş hayvancılık yaptı. Kelsalek dayısıyla ortak keçi aldılar. 10 Nisan'da erken bir gırkımdan sonra peydahlanan sert soğuklarda keçileri kırıldı. Öyle ani bir kırım olmuş ki, Yataklardan ağıla gelene kadar sürünün yarıdan fazlası telef olmuş... Bu tarih, literatüre 'Garaburun gışı' olarak geçti. Ona yakın tarihlerdeki soğuklar hala böyle adlandırılır.

    Garaburunun üç oğlu var: Osman, Şevket ve Adem... Büyük oğul Osman, dedesinin adını aldı. Onu Omarcıklardan Altındişin Hasan kızı Emine ile everdiler. Kelapdıllanın Hasan Sancak ve Canalinin Mehmet Can ile bacanak oldular... Birisi kız üç çocukları oldu; isimleri Öznur, Ahmet ve Özcan... Öznur, Almanmahmut oğlu Ahmet Öztürk eşidir... Ahmet ise Paşanınömer kızı Dudu ile evlendi. Çocuklarından birinin adı da Osman. Guyculardaki üçüncü kuşak Osman oluyor... Garaburunun Osman 1995 yılında, eşi Emine Hanım ise 2011'de vefat ettiler...

    Ortanca oğul Şevket de Arzılardan Ömer kızı Saynur ile evlendi. Bir kız, bir oğlu var. Kızı Özgül Bükürlerin Hüseyin oğlu Ali eşidir... Oğlunun adı Nevzat...

    Garaburunun küçük oğlu Adem'dir. Olcaklı/Almanyalı Yaşar kızı Güldane ile evlendi, Etemin Hasan ile bacanaktır... Biri oğlan üç çocukları var. Büyük kızı, Manavların Dodiri torunu Mehmet Ali Öztürk eşi; küçük kızı, Berberlerin Emin torunu Harun Öztürk eşidir. Oğlu, Garaburunun adı olan Seydi Ahmet...

    2015 Yılında eşi Şerife Hanım vefat etti. Bundan sonra Garaburunun Anıtkaya'dan ayrıldı. Önce Antalya'da evlendiği haberi, sonra 2023'te cenazesi geldi... 

    Burada bir not olarak şunu da belirtmeliyiz ki, sonradan Guycuların Osman'ın güveyisi olacak Boduoğlu lakaplı Yahya Soylu da bu evde büyümüş... Mehmet Cemal Çerkez çeteler tarafından şehit edilince, Melezlerin kızı Eşe Hanım küçük oğlu yanında tay olduğu halde Osman'a varmış... Hacıların kızı Halime Hanıma eş/kuma geldiği, yahut Halime Hanımın vefatından sonra evlendikleri anlaşılıyor. Zira Halime Hanımın vefat tarihi konusunda netlik yok (1933/1943)... Eşe Hanımın burada çocuğu olmamış. 1939 Yılında Eşe Mola olarak vefat ettiği kayıtlarda yazıyor... Ancak bu kayıtlara da güvenmemek lazım; çünkü Bacıdedenin defterinde Boduoğlunun annesinin 1961'de öldüğü kayıtlı. Aslında olan şuydu; Osman'ın kızı ile Eşe'nin oğlunu everdiler. Eşe Hanım da oğluyla birlikte evden ayrıldı, belki Osman'dan da... Bu ayrılık kayıtlara ölüm olarak işlendi...


    Ali

    Ahmet'in beş çocuğunun ikincisi Ali 1894'te doğdu. Kendisi hakkında yazılı veya sözlü başka hiç bir bilgi bulunmuyor. Yalnız köyü tespit edilemeyen Afyonlu Çanakkale şehitleri arasında şöyle bir bilgi buldum: "Birinci Kolordu, Birinci Alay, Birinci Tabur, Birinci Bölük Piyade Eri, 1894 doğumlu Afyonkarahisarlı Ahmet oğlu Ali, 8 Mart 1915 tarihinde, Akbaş Nakliyat Hastanesinde şehit oldu."


    Süleyman

    Guycuların Süleyman 1901'de doğdu. Delimam kızı Hayriye ile evlendi. Hacca gittikten sonra 'Hacıguycu' diye lakaplandı.... Biri kız üç çocuğu oldu. Kızı Latife Delibanın Keskin Halil eşidir. Keskin Halil'in ninesi Nazik ile Latife'nin annesi Hayriye kardeş. Yani Delimamın kızları...

    Oğlanların büyüğü Ahmet 1930'da doğdu... Önce Hassönlerin Ömer kızı Şerife ile, sonrasında Doğvellerden Neslihan Hanım ile evlendi. İki hanımından altı çocuğu oldu. Kendisinden hep 'Guycuların Ahmet Hoca' diye söz edildi. Uzun yıllar Afyon İmaret Camiinde görev yaptı. 2018 Yılında Afyon'da vefat etti...

    Ahmethocanın Şerife Hanım'dan iki oğlu var, İbrahim ve Süleyman... İbrahim'i Güçcük Halil kızı Eşe (Ayşe) ile evlendirdi. İkinci Hanımı Neslihan dolayısıyla Güçcük Halil ile bacanak olmasının bu evlilikte etkisi var. Ayrıca Güçcükhalilin ninesi (Faddik Nine)nin de Guyucu Ahmet Dedenin kardeşi olduğu unutulmamalıdır... Küçük oğlu Süleyman'ı ise Bokuşak Halil kızı Ümmühan ile evlendirdi... Süleyman'ın dedesinin adını aldığı malum...

    Ahmet Hocanın Neslihan Hanımdan da dört çocuğu var. İkisi kız, ikisi erkek olan bu çocuklar; Ali, Fatma, Emine ve Zeki...  Erkekler Anıtkaya dışından evlendi, kızlar da Anıtkaya dışına gelin oldular. Büyük oğlan Ali 'Sarı Ali' diye biliniyor. Tabi burada önemli olan lakabı değil; adı... Gademlerin Ahmet'in beş oğlundan ikincisi olan Ali... Guycuların Süleyman, ağabeyinin hatırasını kendi torununda yaşatmak istemiş gibi. Ayrıyeten Guycu dedenin de baba adı Ali'dir...

    Süleyman'ın küçük oğlunun adı Adem. Bayramgazili ilk hanımından oğlu Enver dünyaya geldi. Bu ilk hanımının vefatı üzerine Hacellerin Mustafa kızı ile evlendi, Ondan da Adem ve Hayriye adında iki çocuğu var. 

    Büyük oğlu Enver, Aşşağılıların Kel Ahmet kızı Hatice ile evlendi ve Hakan ile Meryem adında çocukları oldu. Hakan, Tahtalının Mısdık kızı Yeliz ile evlendi; Meryem de Yörüklerin Ahmet oğlu Ragıp eşi oldu... 

    Küçük oğlu Adem de Kantinlerin Haciban kızı Fadime ile evlendi. Onun da bir kız, bir oğlu oldu. Oğlu Sülümenli'den evlendi, kızı Esra ise Şekeralilerin Ali eşidir.

    Guycuların Süleyman oğlu Adem tek kızına anası Hayriye'nin adını koydu. Hayriye, Yahyalardan İbrahim oğlu İsmail eşidir... 

    Eşi Hayriye Hanım 1968 yılında vefat etti. Hacıguycu lakaplı Süleyman Mola ise daha uzun süre yaşadı ve 1987'de öldü...


    Abdurrahman

    'Guycunun Apdıraman' 1906 yılında dünyaya geldi. Damcının kızı Ümmühan ile evlendi. Şimdi Gasaphalil (Halil Temel)in evi olan haney ev 'Damcı' denilen zatın evi idi. Onun kızı olan Ümmühan bu yüzden böyle lakaplanmış. Damcıgızı ile evliliğinden Hatice adında bir kızları doğdu. Hatice, İbişlerin Mehmet'in hanımı oldu. Ümmühan Hanım 1976 yılında vefat etti...

    Son dönemlerinde, uzun-beyaz sakallarını yüzlerine sürdürmek için çocuklar Guycunun Apdıraman Dede önünde sıraya dizilirdi. Güya yüzlerine sürülen bu sakalların aynısından kendilerinde de çıkacaktı. Bir de sakal sürme seremonisinden sonra şeker dağıtıyordu ki çocukları cezbetmesinin gerçek sebebi bu olabilir.

    Kuran Kursu bahçesine ekilen çimler biçilirken dayanamamış, ayakta zor durduğu halde diz çöküp tırpan sallamaya başlamıştı. Gençliğinde yaman bir orakçıymış... 1981 Yılında vefat etti...


    İbrahim

    Gademlerin Ahmet'in en küçük oğlu İbrahim 1910 yılında doğdu. Danaların Mehmet kızı, yani teyzesinin kızı Satı Hanım ile evlendi. Böylece Gademler ile Danalar arasında kurulan iki kademeli akrabalık bağı, Guycular dalında üçüncü kademeye ulaşmış oldu.  Satı-İbrahim evliliğinden üçü kız beş çocukları var. 

    Kızlarından Fatma, Osmanköy; Refiye de Kumartaş'a gelin gitti. Küçük kızı Sare ise Kösenin Mehmetin ikinci hanımı oldu.

    1936 Yılında doğan büyük oğluna, babası Ahmet'in adını koydu ve onu Galgancıların Osman kızı Şerife ile evlendirdi. Çocukları olmadı, Sevdiye adında bir kızı evlat edindiler. Ahmet 2005'te öldü...

    Diğer oğlu Abdülkadir 1938'de doğdu. Abdil olarak bilinen bu küçük oğlu Eğret dışından bir hanımla evlendi. Çocukları Perihan, Kadriye ve İbrahim'dir. Oğlanın adı doğal olarak dedesine işaret ediyor. Abdil de 2016 yılında vefat etti...

    Guycuların İbrahim hacca gittikten sonra 'Hacıguycu' olarak tanındı. En küçük çocuğu Sare doğduktan bir kaç yıl sonra, 1951'de eşi Satı vefat etmişti. Afyonlu bir Hanımla evlenip oraya taşındı; lakin Anıtkaya ile bağını koparmadı. En azından haftada bir cumartesi günü pazara gelip yumurta toplayıp götürdü. Hacıguycunun evinin yerinde şimdi Güçcük Halil ve Güçcük Ahmetin evleri var. Çünkü Afyon'a göçmeden evvel evini Faddiklere satmıştı. Hatırlanacağı üzere Faddik Nine Hacıguycunun halasıydı... 

    Gademlerin Guycular dalı, öncekiler gibi Çatak soyadını değil 'MOLA' soyadını seçmişler. Guycuların beş oğlu arasında -Ali hariç- başka bir soyadını alan yok, tamamı MOLA...



20 Şubat 2022

Hacemirlahlar

 

    Emiralanoğlu Abdurrahman'ın en küçük oğlu Emrullah, 1846'da doğdu. Çocukluğu, delikanlılık dönemi filan bilinmiyor. İki hanımla evlenmiş, biri Taşçıoğlu Mustafa kızı Fatma Hanımdır. Taşçılar, son ferdi 1950'lerde vefat etmiş Tekirdağ kökenli bir ailedir. İkinci eşi Şerife Hanım Abdullah/Kerime kızı, Emiralilerden veya Eğret dışından olduğu düşünülüyor. Gıdilerin Hasan Hüseyin'in teyzesidir...

    Emrullah, Fatma ve Şerife Hanımlarla aynı anda evliymiş; iki hanımı var yani. Bununla beraber çocuğu yok, Allah vermemiş... Hangisi ilk bilmiyoruz, ama ikinci eşini alma sebebi de çocuk olabilir... Hatırlanacağı üzere, kardeşi Molla Mustafa'nın da onbir kızı olmuştu. Takdir; kimine öyle, kimine böyle...

    Molla Mustafa'nın onbir kızından biri olan Ümmühan Eğret dışına, Kütahya'ya gidiyor. Zığra/Zığla köyünden Şaban'a varıyor... 1888 Yılında bir oğulları doğduğunda adını Abdullah koyuyorlar. Başka çocukları var veya yok, bilemiyoruz... Gel zaman git zaman, Hem Ümmühan hem de kocası Şaban ölünce öksüz kalan çocukların birini (Abdullah'ı), Eğret'te çocuğu olmayan Emrullah evlatlık olarak yanına alıyor. Kardeşi Molla Mustafa'nın torunu Abdullah artık, anasının köyü Eğret'tedir...

    Abdullah günlerini kaz güderek geçirir. Ya da ona bu görev verilmiştir. Hep kaz peşinde görüldüğü için kendisine 'Gazcı' lakabı takılır. Vakti geldiğinde Hacımahmutların Manav Ahmet kızı İsmihan ile evlendirirler. İsmihan Manavların Körlanın ablasıdır. Esasında Abdullah ile İsmihan el değil, teyze çocukları. Anneleri Ümmühan ile Emine, Molla Mustafa'nın kızlarıdır...

    Abdullah ile İsmihan evliliğinden iki çocukları dünyaya geldi; biri oğlan, biri kız... Kızın adı Ayşe idi; Hacı Emrullah, torununa kendi anasının adını koymuş besbelli... Ayşe'ye babasına nisbeten 'Gazcıgızı' dediler. Gazcıgızı, önce Dananın İsmail'e vardı; Keliban ile Dalmışın analarıdır. Kocası öldükten sonra Kekliklerin Kel Alinin oğlu Kelırmızana vardı. Celepessanın Hanımı Müzef Kelırmızandan... Gazcıgızı Ayşe Tül, 1975 yılında öldü...

    İki çocuğu doğduktan sonra Gazcı Abdullah, Cihan harbi yıllarında vefat etti. Eşi İsmihan Hanım ise on onbeş yıl sonra, 1930 yılında öldü... O sırada İsmihan Hanımın kaynanalığı, ilk Hacı Emrullah'ın ilk karısı Daşçı kızı Fatma hayattaydı. 1936 Yılında vefat ettiğinde 87. yaşını doldurmak üzereydi...

    Gazcı Abdullah'ın 1910'da doğan oğluna da Emrullah adını koydular. Doğal olarak dede Hacı Emrullah'ın ismi...  Yirminci yüzyılın meşhur Hacı Emrullah'ı, daha hacı olmadan önce, aynı sülaleden Çiloğlanın kızı Emine ile evlendi. Emine Hanım çocuksuz olarak erken vefat etti... 

    İkinci olarak Hacıların Kelsalek kardeşi Ayşe ile evlendi. Hatırlanacağı üzere, Emrullah'ın anası İsmihan Hacımahmutlardandı. Ayşe Hanımın anası Gara Ayşa da Hacımahmutlardan, Hafızın halasıdır... Bu arada Hacılardan evlenmekle, Garaburunun babası Guycunun Osman Mola ve Hamzaların Mehmet Ali Kaya ile bacanak oldular...

    Emrullah ile Ayşe Hanımın altı çocukları oldu; büyükten küçüğe isimleri Fadime, Halil İbrahim, Veysel, İsmihan, Şaban ve Emine...

    İlk çocukları Fadime 1936 yılında doğdu. Şeker Alinin Veli'nin eşidir. Anlaşıldığına göre oğlu Halil İbrahim ile 'değişik' usulü evlenmişler. Bu, Eğret'te sık rastlanan bir adet... Fadime Hanım 2002 yılında öldü...

    İkinci çocuklarının adı Halil İbrahim'dir. 1939 Yılında doğdu. Şeker Ali kızı Emine ile evlendi, henüz çocukları yoktu... 1958 yılında, çoraktan gelirken traktörün altında kalarak vefat etti...

    Halil İbrahim'den sonraki büyük oğlunun adı Veysel'dir, 1941'de doğdu. Onu Çakırosman kızı Satı ile everdiler. (Nineleri kardeş)... Veysel'in ikisi kız dört çocuğu oldu: Halil İbrahim, Abdullah, Emine, Ayşe... Çocuklara isim koyarken tesadüfe mahal bırakılmıyor, her birinin geçmişte bir karşılığı var...

    Emrullah'ın diğer kızı İsmihan 1943 yılında doğdu... Ninesinin adını alan İsmihan,  Hacılardan Kelarzımanın Bahattin eşi olacaktır. Burada Bahattin ile İsmihan'ın hala-dayı çocukları olduğunu hatırlatalım...

    Şaban, Emrullah'ın küçük oğludur, 1948'de doğdu... Bu isim tanıdık gelmelidir, zira Gazcı Abdullah'ın baba adı idi... Gulizosman kızı Fadime ile evlendi. İki kız, bir oğlan olan çocuklarının isimleri: Ömrüye, Ömür, ve Ali... Ömrüye, yine Apdıramanlardan sayılan Cavaların Ramazan oğlu Ahmet eşidir... Şaban Onay, 2008 yılında vefat etti..

    En küçük çocuğu Emine. Hacımamutlardan Ayımevlüt oğlu Cemil ile evlendi. Dipteki Garayşa nine, aynı zamanda Ayımevlütün de halası olduğunu hatırlatırım...

    Hacca gittikten sonra, dedesi gibi 'Hacıemirlah' diye bilinen Apdıramanların Emrullah, cömert bir hayırsever olarak tanındı. Soyadı kanunu sonrası 'ONAY' soyismini aldıkları için, son dönemlerde 'Onaylar' diye de çağrıldılar. Eşi Ayşe Hanım 1978 yılında vefat etti. Hacıemirlah ise ondan bir kaç yıl sonra, 1982'de öldü...

    Hacemirlahlar ile, Apdıramanlar sülalesi tamamlandı. Vaziyet şudur: Cavalar, Emirlahlar, Şekeraliler, Hatcamemet, Cıldır, Bakkalırmızan... Bu evlerin oluşturduğu adayı düşünelim... Güneyindeki Hatipler/Gobaklar hariç, o ada Apdıramanlar oluyor. Rivayet o ki, evlerinin karşısı Apdıramanların harmanyeriymiş... Onun ötesi de Ayanoğullarının tarlası...



17 Şubat 2022

Gademler

    

      Bugün Anıtkaya'da Kadem isimli biri yok, bir asır evvel de yokmuş. Daha önceleri çok revaçta olan bir isimmiş. Ona ilk olarak 16. yüzyıla ait Tahrir Defterlerinde rastlıyoruz. Sonraları gözden düşmesi normal karşılanmalıdır. Bununla beraber köklü bir sülalenin adı olmuş ve 'Kademler' olarak o sülale hala var. Şimdi yerinde yeller esen, ancak ellili yaşlardakilerin hatırlayabileceği Gademguyusunu bu sülaleyle ilişkilendirebiliriz.

    Gademlerin izine ilk olarak Tanzimat öncesi belgelerde rastlıyoruz. 'Musaoğlu Osman' adındaki kalabalık bir ailenin reisi olan Osman; uzun boylu, kumral sakallı biri olarak tanıtılıyor. Doğum tarihi olarak 1795 yılı görünüyor... Dört oğlu var:
    1. Musa; 16 yaşında. Uzun boylu, taze bıyıklı. Askere kaydı yapılmış...
    2. Mustafa; 15 yaşında. Uzun boylu, taze bıyıklı...
    3. Ali; 11 yaşında. Henüz bıyıkları belirmemiş...
    4. Ahmet; 3 yaşında...

    Musaoğlu Osman'ın durumu böyleyken, 1904 kayıtlarının Gademlerinden geçmişe doğru giderek ona ulaşmak çok zor... Çünkü Çolakoğlu Mehmet diye kaydedilen geniş ailenin hemen altında Çolakosmanoğlu Salih var. Dolaksızların atası olan Çolakosmanoğlular 1831'de iki haneler ve biri de Çolakosmanoğlu İbrahim'dir... İki sülalenin bağlantıları günümüz için de malum; ayrıyeten hem 1831 hem de 1904 belgelerinde yine alt alta kaydedilmişler. Kısaca, Çolakosmanoğlu İbrahim'in Gademlerin atası olduğu fikri ağır basıyor. 

    Öte yandan Musaoğlu Osman kanadı ise Guycular-Danalar yakınlığıyla Gademlere bağlanıyor. Bu önemli ayrıntı burada dursun, incelemeye devam edelim...

    1840 Yılı gibi Musaoğlu Osman ailesinin vaziyeti yukarıdaki gibi tespit edilmiş... 1848 yılında Baba Osman vefat etti. Elimizde tereke kaydı var. Buna göre merhum Osman'ın eşi, çocuklarının anası Ali kızı Neslihan'dır. Onun dışındaki varisler ise şöyle sıralanmış:
    1. Abdullah; büyük oğlu...
    2. Mustafa; büyük oğlu, kardeşlerine vasi...
    3. Ali; askerde, abisi vasi...
    4. Ahmet; küçük oğlu, abisi vasi...
    5. Aliye; yaşı küçük kızı, annesi vasi...
    6. Emine; yaşı küçük kızı, annesi vasi...

    Tereke kararında dikkati çeken değişikliklerden biri, kız çocuklarının da kaydedilmesidir. Nüfus kaydında kadınlara yer verilmemişti. Ayrıca büyük oğulun Musa yerine Abdullah olarak yazılması da önemli. Nüfus kaydı, mahkeme kararına göre daha resmi sayılabilir. Resmiyette isimler ne olursa olsun, günlük hayatta nasıl sesleniliyorsa terekeye öyle geçirildiği anlaşılıyor.  

    Terekeden sonra Gademleri takibi sürdürüyoruz... Altı kardeşten 20. yüzyılda tespit edilebilen sadece Ali var. Askerdeyken veya döndüğünde koluna bir iş gelmiş olmalı, çünkü çocukları 'Çolakoğlu' diye kaydedilmişler. 

    Kademlerin Ali önce Havva Hanımla, daha sonra da Fatma Hanım ile iki evlilik yaptı. Kafalar karışmadan belirtelim; Fatma Hanım Karamehmetoğlu Alicik kızıdır, Yirminci yüzyılda Alicikler olarak bilinecek Çakıriban ve Naymelerin dedesinin kardeşi oluyor. Afyon kökenli Aliciklerle kurulan bu yakınlık da önemlidir ve öncesine bakmak gerekir. Karamehmetoğlu Ali Afyon'dan Eğret'e geldiğinde Gademlere bekar durmuş. İyi ahlakı ve çalışkanlığıyla göz doldurunca Alicik lakabı takılmış ve Gademler kızlarını Alicike vermişler. Emine adındaki bu Gademler kızı, Gademlerin Ali'nin halası olabilir; dolayısıyla halasının kızı Fatma ile evlenmiş olması muhtemel...  

    Bu arada insanlar Ali'ye, 'Gademali' demekte. Aileden söz ederken de bu ad 'Gademeller'e dönüşüyor. Yani Gademler ana sülalesinin altında bir alt dal olarak Gademeller ortaya çıkıyor.

    Bir mahkeme kaydında Gademellere açıkça işaret var. Tabi burada önemli olan, Ali'nin adında 'Kadem'in bulunmayıp tamamıyla sülale adı olarak 'Kademalioğlu Ali' ibaresinin kullanılmasıdır. Yani 16. Yüzyıl kayıtlarında rastlanan 'Kadem'e dayanan bir sülaleden bahsediyor olduğumuz çok açık... 

    Dönelim Gademlerin Ali'ye... Havva Hanımdan bir kızı var, Ümmühan/Ümmü adında. 1845'de doğan Ümmühan, Danaoğlu Mehmet eşi olacak; lafı dolandırmayalım, Körahmetin ninesidir. Fakat kocası Dana Mehmet öldükten sonra aslen Osmanköylü Berberoğlu Mehmet Ali'ye vardı. Orada da Osmanköylünün Süleyman, Urganlı ve Tekenin nineleri olacaktır... 

    Gademalinin, Fatma Hanımdan ise altı çocuğu var. Kızlar Fatma ve Güllü... Dört oğlu Osman, Mehmet, Ahmet ve Abdullah'tır... 

    Küçüklerinin adını ben uydurdum, aslında kayıtlarda okunmuyor. (İsmi bilinemeyen kişilere 'Abdullah' demek yaygın bir uygulama, zira kelime anlamı 'Allahın kulu' demek olduğundan bunda bir yalan yok.) 1877'de doğan Abdullah, İsmail kızı Emine Hanım ile evlendi. Emine Hanım'ın Danalar kızı olduğu tahmin ediliyor, çünkü Danalarla daha önceden bir bağ kurulmuştu... Neslihan adında bir kızı olduktan sonra erken vefat ediyor... Asıl adını tespit edemediğimiz 'Abdullah'ın durumu böyle... 

    Üç numaralı Ahmet'ten Guyculara çıkacağımızdan, onu diğer başlığa havale ederek geçiyoruz.

    Mehmet ise 1904 kayıtlarında Çolakoğlu diye kaydedilen ve ailenin reisi olan kişidir. Banguş Osman'ın babası olduğu için 20. yüzyıl Gademlerinin ana direği kabul edilebilir. Ayrıca Gadıngız lakaplı kızı da Şeherlioğlu Ahmetçavuşun eşidir...

    Büyük Gademalinin, kayıtlar tutulduğu sırada hayatta olmayan büyük oğlu Osman'a gelince... Bilinen son Gademalinin babası, Gatgala Osman'ın dedesidir.

    'Abdullah' dışındaki üç oğlanın macerası ayrı başlıklarda ve daha ayrıntılı olarak ele alınıp Gademler konusu noktalanacak; ama Ümmühan'dan bahsettik, diğer iki kızı da unutmayalım...

    Bunların büyüğü, 1860 doğumlu Fatma/Fadime'dir... Emiralilerin Halil eşi oldu. Sonradan kendisine Faddik denilecek ve bu sülalesinin adı olacaktır... Güçcükhalil ve Güçcükahmetin ninesidir... 

    Küçük kızı Güllü ise 1878 yılında doğdu. Evlenmedi ve o vaziyette abisi Sarımehmetin yani Gademlerin evde 1939 yılında vefat etti...

    


12 Şubat 2022

Bıgalılar


    Akyaprak köyünden 12 hane çıkmışlar Afyon’a doğru…  Cihan Harbi yılları olduğu söyleniyor; ama 1918-19 gibi milletin harp sonrası perişan olduğu Mütareke yılları da olabilir… Macur olarak bildiğimiz Cumalı köyüne yerleşmişler. Cumalı köyü Balkan göçmenleri için yüzyılın başında oluşturulmuştu. Biga’dan kalkıp gelen bu insanlar da Cumalı’ya yerleştiğine göre önceden aralarında bir irtibat olmalı. Cumalı’dan 20 yıl kadar önce Rumeli göçmenleri orada iskan edildiğine, ayrıca yüzyıl başında yeni muhacirler de yerleştirildiğine göre, belki Akyaprak köylüleri ile akrabalar…

    O dönemde her yerde perişanlık tütüyor. Cumalı’ya gelip yerleşen yeni aileler de güllük gülistanlık bir yer beklemiyor; yokluk, yoksulluk burada da aynı. Herkes karnını doyurma derdinde… Cumalı köylüsü iskan edilirken Eğret arazisinden verilen tarlalar onlar için bile yeterli değil. Ziraat yapamazlar yani… Bu yüzden çevre köylerde rızık aramaya başlamışlar…

    Bir karıkocanın nasibine Bayramgazi düşmüş. Gitmişler oraya sığır denk gelmiş sığır gütmüşler, çoban durup koyun gütmüşler. Bir oğulları varmış, öylece yaşar giderlerken adam ölmüş… Ayşe Hanım elin memleketinde oğluyla bir başına kalmış…

    Çanakkale gazisi Kekliklerin Türkmenoğlu Kelali o yıllarda birine çoban durmuş ağılda koyun güdüyor. Komşu köy çobanları birbirini tanıyorlar. Bu kimsesiz güzel dul kadınla evlenmek istiyor. (Ayşe Hanımın çok güzel çakır gözlü sarışın bir kadın olduğu torunu tarafından özellikle vurgulandı.) Ayşe Hanım da bu teklifi kabul edince evleniyorlar, artık ağılda yaşıyorlar…

    Köydekilerin de bu durumdan haberi yok, yalnız kadın elbisesi de istediği bir gün bu malzemeleri büyük oğlu Resul (Hacıiresil) getirdiğinde Ayşe Hanımı görüyor ve gördüklerini köyde evdekilere anlatıyor. Meğer Kelali ilk eşi Dudu (Anadudu)dan sonra Dandırlı bir hanımla daha evlenmişmiş. Anadududan iki oğlu (Hacıiresil, Kelırmızan) ve Dandırlı Hanımından da bir kızı (Fatma/Fadime) var… Tabi  Ayşe Hanımla evlenirken bunlardan hiç bahsetmemiş…

    Resul’un anlattıklarını duyunca ikinci hanımı küplere biniyor. Kızını kucakladığı gibi ağıla varıyor. Baksa ki denildiği gibi bir kadın var… Kelalinin kandırdığı bu kadına karşı çok müşfik davranıyor, hatta;

    -‘Bir fırının altı da yanar, üstü de yanar… Al bu basmaları da güle güle giy…’ diyerek kadını kabul edebileceğini söylüyor. Yalnız köydeki durumu, Kelalinin ilk hanımından iki oğlu olduğunu filan anlatıyor, kocasını affetmeyeceğini söyleyerek kucağındaki kızı da bırakıp Dandır’a çekip gidiyor… Koyundan gelen Kelali kızını orada görünce, meseleyi anlıyor. Hafif bir tartışma yaşanıyor yeni karısıyla aralarında; ‘niye evli olduğunu söylemedin’ filan diyor Ayşe Hanım. O da haklı olarak ‘söylesem bana gelmezdin’ diyor…

    Bundan sonra Ayşe Hanımın Eğret günleri başlıyor… Eve varıyorlar, iki oğlan bir Nine… Kelalinin anası Kekliklerin Fadime Nine o sıralar sağ, fakat çok yaşlı…  Terk edip giden Dandırlı kadından bir kız çocuğu, bir de kendi yanında tay gelen oğlu Ali var… Çok geçmeden kız çocuğu ölüyor, bir süre sonra da Ali vefat ediyor. Öldüğünde Ali yedi yaşındaymış… Ayşe Hanım fakirlikten fırın filan yakıyor… O günlerde hamile…

    Hikayeye bak sen… Eğret’te bunlar olurken, Arapların İsmail (Şahısmeyil) Çanakkale’de asker… Deveci lakabını hak ettiği günlerde Biga’da askeriyenin deve katarına bakmakla görevli… Bu işte daha acemiymiş herhal, develerden çekinirmiş; bilmediği, tanımadığı bir hayvan çünkü… Avlularına ıhdırdıkları develerden onun korktuğunu gören kadın, elinde ayranla yardımına yetişmiş… Deveci, ayranı içerken onu getiren kadını birine benzetecek olmuş; düşünürken düşünürken, Kelalinin yeni eşi Ayşe Hanımın siması ile bu kadınınki aynı olduğunu anlamış ve bunu kadına söylemiş. Kadın da Ayşe adında bir kızı olduğunu, kocasıyla buradan ayrıldıklarını, nereye gittiklerini ve akıbetlerini bilmediğini söylemiş. Onun üzüntüsüyle ağlamaktan gözlerinin feri kaçtığını da eklemiş… Deveci, Eğret’e izne gittiğinde bunu kendine vazife edinmiş; Ayşe Hanımı fırından çağırtıp anasını babasını, köyünü sormuş. Ayşe’nin, Habibe Hanımın kızı olduğundan emin olunca durumu anlatmış. İzin dönüşünde Ayşe Hanımdan bir mektup götürmüş Biga’ya, orada da heyecanlı anlar yaşanmış… İsmail ile Habibe Hanım Karakol marifetiyle kızlarının yanlarına gelmesini istemişler. Daha doğrusu kaçırıldığını ileri sürüp şikayetçi olmuşlar. Yol parasını da gönderip, kızlarının getirilmesini istemişler…

    Eğret’e dönelim…  Kelali, ana babası bulunan karısının Biga ziyaretine sıcak bakmıyor. ‘Doğum yaptıktan sonra ben kendim götürürüm’ diyor… Ve bir kızı dünyaya geliyor. Adını Kezban koyuyorlar. Bu ismin Kelalide mühim bir hatırası var… Eğret dışına gelin giden karınkardeşinin adı… Çocuk kırkı çıkıp 5-6 aylık olunca yolculuğa dayanabileceğine kanaat getiriyor ve ailesini alıp Biga’ya gidiyor… Akyaprak Köyüne varıyorlar, ama dönüş için izin yok… Kızlarını bırakmıyor yaşlı ana baba, damatlarının da oraya yerleşmesini teklif ediyorlar. Eğret’te çocukları ve anası olduğundan bunu kabul etmiyor Kelali, köyüne yalnız dönüyor… Ertesi yıl tekrar geldiğinde artık Kezban da 1,5 yaşında. Lakin eşini yine bırakmıyorlar, hatta eve bile yaklaştırmıyor, boşandırıyorlar… Hukuken Kezban’ı babası alması gerekirken onu da annesi Ayşe Hanım vermek istemiyor; kızını kendine bıraksın diye Kelaliye tazminat bile ödüyor… Neticede Kelali Eğret’e yine eli boş dönüyor… Kezban 4-5 yaşlarındayken onu almak için bir deneme daha yapmış Kelali, yine başarılı olamamış; ama artık aklı eren Kezban, bu sefer babasının ardından ağlamış…

    Bu arada Ayşe Hanımı, Çelikgürü köyünden üç çocuğuyla dul kalmış Yusuf adlı birine kocaya vermişler. Yusuf da Kelali gibi gazi, Yemen’de çarpışmış…  Kelali ise kızıyla irtibat kopmaması için mektuplar yazmış. Kocası Yusuf, bu mektuplardan Ayşe Hanım ve kızını haberdar etmemiş; o da eşinin kendisini terk etmesinden korkuyor… Böylece yıllar geçmiş, Kezban büyümüş. Yusuf’un oğluyla evermek istedilerse de Ayşe Hanım buna karşı çıkmış… Aynı köyden Sabri adında başka bir delikanlıya vermişler… Böylece Kelalinin kızı Kezban dünyaevine girmiş oluyor…

    1944/45 yılında Sabri Kocausta ile evlendiler. Bir kızları oldu öldü, sonra 1947’de Ahmet ve 1949 yılında Mehmet adını verdikleri iki oğulları oldu. Sabri fakirdi, koruculuk yapardı filan; ama bu dert değildi… Daha büyük bir sıkıntıları vardı. Kezban Hanımın nüfus kaydı ile ilgili olan bu problem yüzünden evlilik resmileşemiyordu yahut buna benzer bir şey… Yani baba olarak Kelalinin mudahalesi gerekiyordu. Oysa gelen mektupları babalığının imha etmesi sebebiyle babasıyla da irtibatı yoktu. Sağ mı ölü mü, bilmiyordu…

    Komşularından biri Afyon’da askerdi. İzinde bulunduğu bir gün, Kezban Hanımın derdine derman olacak fikrini söyledi; Adliye’de bulunduğu için Eğretlilerle çok muhatap oluyordu. Kızının sağ, evli ve iki çocuk sahibi olduğu, fakat böyle böyle bir sıkıntısının bulunduğuna dair Kelaliye haber gönderecekti…

    Öyle de yaptılar… Kızının sağlık haberlerini alan Kelali, Karakol aracılığıyla telgraf çekerek onları Eğret’e çağırdı…  Geldiler… İşlerini halletmek üzere geldikleri babasının köyüne yerleşeceklerini bilemezlerdi…

    Aslında Kezban Hanım Eğret’i sevmemiş, bir müddet sonra Biga’ya geri dönmek niyetindeymiş. Lakin  kocası oradaki durumlarından da pek memnun olmadığı için aksini düşünüp buraya yerleşmek istediğini söylemiş… Eğret’te kendince bir şeyler çevirebileceğine gözü kesmiş olmalı…  Galiba kayınbiraderleri Hacıiresil ile Kelırmızan da bu kararında etkili olmuşlar…

    Memleketleri itibariyle lakapları da hazır olan Bigalılar, yerleştikten sonra Çakırlarla beraber hayvancılık yapmaya başlıyorlar… Eğret’e yerleşen Bigalıların buradaki hayatında Çakırların önemi büyük… Akyaprak olsun, Çelikgürü olsun; yüzyıl başlarında bu iki köye Rumeli muhacirleri yerleştirilmişti. Hatırlanacağı üzere Çakırların Fatma Ninesi de bir Rumeli Muhacirinin kızıydı ve o yıllarda hayatta idi. Bigalı Sabri’yi Eğret’e bağlayan bir etken de bu husus olabilir. Çakırlarla hayvancılıkla başlayan ortaklık, zahirecilikle devam etmiş ve tam 17 yıl sürmüş…

    İlk yıllarda köyde değişik yerlerde durmuşlar. Mesela kızları Şaziye Bokuşakların evde doğmuş, yıl 1953… Sonra Samancıların evin altına kendilerine ait bir ev yapmışlar, damıyla samanlığıyla… 1963’te Afyon’a taşınınca evi Akbaşların Mustafa’ya satmışlar…

    Afyon’a taşındıktan sonra da Çakırlarla zahire işinde ortaklıkları devam etmiş, ta ki oğlanlar evlenene kadar… Sonra bu işi oğlanlar hem Afyon’da hem Anıtkaya’da olmak üzere sürdürmüşler… Daha Afyon’a taşınmadan 1957 yılında Biga’dan Ayşe Ninenin ölüm haberi gelmiş. Ardından da Kelali Dede vefat ediyor… 

    Bigalı karı kocaya gelince... 1949 Yılında geçici olarak geldiği Eğret’e yerleşen Bigalı Sabri Kocausta, Afyon’da 1992 yılında vefat etti…  Eşi Kezban Hanım ise, Eğretli Kelalinin kızı olmasına rağmen Biga’da kızının yanında 2015 yılında öldü… Aslen Bigalı Sabri’nin Afyon’da, bir yanıyla Eğretli Kezban Hanımın Biga’da vefatı düşündürücü…

    Üç çocuğun evliliklerine bakalım: Büyük oğulları Ahmet Conahmetin kızı Ayşe ile evlendi, böylece  Kelibanın Moruk Üzeyir Dalgıç ile bacanak oldular… Bu evlilik yoluyla Bigalı Ahmet Kocausta, neredeyse Anıtkayalı oldu… Üç kız iki oğlan olmak üzere beş çocukları dünyaya geldi. 1996 Yılında eşi Ayşe Hanım vefat ettikten sonra tekrar evlendi ve bir oğlu daha oldu… Bu dönemde Anıtkaya ile irtibatını koparmadı. Son zamanlarına kadar kendince zahire ticaretiyle uğraştı. Geçtiğimiz yıl (2022) vefat etti…

    Ahmet’in küçüğü Mehmet, Afyonlu Şaziye Hanımla evlendi. Dört kızları oldu… Abisi gibi Mehmet de zahirecilikten ve Anıtkaya’dan vazgeçmedi… Abisinden bir yıl önce 2021 yılında vefat etti…

    Bigalıların tek kızı Şaziye’ye gelince… Aslında Eğret’te doğduğu için Bigalılardan saymak ne kadar doğru, bilmiyorum. Lakin Kader onu Biga’ya çekti… 18 Yaşındayken amcaoğlusu ile evlenip İstanbul’a yerleşti. Ayşe, Fatma ve Zeynep adlarında üç kızları dünyaya geldi… Bu dönemde, çocukluğunun geçtiği Anıtkaya ile irtibatını kesmedi, fırsat buldukça ziyaret etti. Eşinin emekliliğinden sonra babasının memleketi olan Çelikgürü köyüne yerleştiler. Eşi vefat etti, Şaziye Hanım kızları ve torunlarıyla halen orada yaşıyor. Ancak her fırsatta Anıtkaya’ya olan sevgi ve özlemini dile getiriyor…

        ***

    Alemdaroğlu sülalesinin Keklikler kolunda Kelali (Ali Tül) ana hikayesini tamamlayan Bigalılar macerası böyle… Bigalı Sabri Kocausta’nın kızı Şaziye Hanımın anlatımına dayanan bu hikayenin Anıtkaya’da anlatılan versiyonunda ufak tefek farklılıklar var. Mesela Devecinin Biga’dan haber getirmesi olayında, Kezban Hanımla kocası Sabri’nin Eğret’e gelmesi Deveciye bağlanıyor… Öyle olunca olay daha baştan değişmiş oluyor. Kelali savaş sırasında Biga’da iken evlenmiş ve Kezban orada doğmuş, sonra Deveci vasıtasıyla baba kız buluşmuş oluyorlar… Yine Anıtkaya’da anlatılan hikayeye göre; Eğret’e geldikten sonra Biga’ya dönmek isteyen kişi Sabri Bey, ona katılmayıp köyünde kalmak isteyen ise Kezban Hanımdır… Bütün bunların yanlışlığına dikkat çeken Şaziye Hanım, Annesinden kendi işittiği ve Ninesinin ikinci kişilere anlattıklarından öğrendiğine göre olayın doğrusunun yukarıdaki gibi olduğunu söylüyor…

 


10 Şubat 2022

Güdükler

     
    Apdıramanlar denince hemen Abdurrahman oğlu Hasan anlaşılıyor; ama onun küçük kardeşlerden biri olduğu, kendisinden önce dört abisinin bulunduğu bilinmez. Konumuz altı oğlan kardeşin en büyüğü olan Mehmet'tir. Onunla birlikte üç numara Molla Mustafa'ya da değineceğiz... 

    Emiralanoğlu Abdurrahman'ın büyük oğludur Mehmet, 1823 yılında doğdu. Kezban adlı bir hanımla evlendi, malesef onun hakkında bilgimiz yok; çünkü 1904'te hayatta değilmiş, bu yüzden elde sadece adı var. 1853 Yılında, yani Abdurrahmanoğlu Mehmet yirmi yaşındayken bir oğulları oluyor. Adını Hüseyin koyuyorlar... Hüseyin daha küçükken babası vefat ediyor, bu olayın yılı kesin olarak bilinmiyor; Hüseyin küçüktü, küçüktü de kaç yaşındaydı? Belki beş altı yaşlarındaydı... Bunu şundan kıyaslayabiliriz, zamanın yaygın adetine göre dul Kezban'ı, Mehmet'in küçük kardeşi Mustafa ile evlendirdiler. Mustafa'nın doğum tarihi de 1839-40 olduğu düşünülürse 1858-59 yıllarına tesadüf eder bu evlilik... Böylece Mustafa, Hüseyin'in hem amcası hem babalığı oldu... 

    Mustafa'ya 'Molla' diyorlardı, çünkü zamanın geçerli ilimlerini tahsil etmişti. Kezban Hanımla oğlu olmadı, belki bu yüzden sonraki kayıtlarda adı geçmez oldu. Lakin rivayet o ki tam onbir kızı oldu. Doğal olarak bu kızlarla köyün yarısıyla akrabalık bağı kurulabilir. Öyle de oldu... Molla Mustafa'nın tespit edilebilen kızları; Hacemirlah (Emrullah Onay)ın ninesi, Çakırosman (Osman Erdem)in ninesi, Haytanın ninesi, Manavlar Körmısdıfa (Mustafa Öztürk)ün annesi, Cavaların ninesi... Belirlenebilenler bunlar olduğuna göre diğerleri belki çocuksuz öldüler, belki de gelin olmadan... Diğer yandan Hüseyin tek çocuk iken,11 kız ile karınkardeş olmuştu...

    Babası Abdurrahmanoğlu Mehmet, kendisi küçükken vefat etmişti. Anası ve emmisi/babalığı Molla Mustafa da yirminci yüzyılı göremeden öldüler...

    Hüseyin, Daldal Hüseyin kızı Neslihan ile evlendi. Burada biraz duralım... Anası Kezban Hanımın kimliği hakkında bilgimiz olmadığını söylemiştik... 1831 Kayıtlarında Hassönlerin atası Gedikmahmutoğlu Hüseyin hanesi ile Emiralanoğlu Abdurrahman hanesi artarda yazılmış, bunun bir sebebi olmalı. Öte yandan Mehmet-Kezban çifti tek oğullarına Hüseyin adını veriyorlar, neden Abdurrahman değil de Hüseyin? Bunun bir sebebi olmalı. Bu Hüseyin, Daldal Hüseyin kızı Neslihan ile evlenmesinin de bir sebebi olmalı... Acaba bütün bunlar bizi Kezban Hanımın babasına götürür mü?..

    Kezban Hanım, Gedikmahmutoğlu Hüseyin kızıdır. Onun kardeşi Halil'e Veyisoğlu Hüseyin kızı Şerife'yi aldılar... Oğluna Hüseyin adını vermiş olması, babasının (ilk Hassön) adı olması sebebiyledir... Daldal Hüseyin ise Veyisoğlu Hüseyin'in oğludur, yani Kezban Hanımın gelin görümce olduğu Şerife'nin kardeşi... Kezban Hanım, biricik oğluna böyle yakınlık kurulan bir ailenin kızı olan Neslihan'ı almış... Tabi bu söylediklerimiz belgeye bağlı değil, mantık yürütüyoruz...

    Neslihan Hanım ile söylediklerimiz belgeli ama... O Gödenler ve Bekiralilerin atası Bekir ile Daldalların Ömerçavuşun kardeşidir... Kendisinden üç yaş küçük bir kız kardeşi daha var, adı Fadime. O da Gedikoğlu Halil'in büyük oğlu Resil'e varmış. Bu yüzden, Gasapların atası Resil ile Apdıramanların Hüseyin bacanaktır...

    Beş çocukları oldu, bunların üçü kız ikisi oğlan... Yaşlarına göre isimleri Mehmet, Kezban, Abdurrahman, Emine ve Ayşe biçimde sıralanır... 

    Kızların büyüğü Kezban 1887'de doğdu... Hüseyin'in anasının adını koyduğu Kezban, Manavların Körmısdıfa eşidir. Hatırlanacağı üzere Kör Mustafa'nın anası Emine, onbir kızkardeşten biriydi... Hüseyin'in ortanca kızı Emine ise 1896'da doğdu. Nüfusta Emine olarak kaydedilse de Fadime derlerdi. Omarcıklar/Emetilere Emetinin Mehmet'e vardı. Hatta yakınları kendisinden tam olarak 'Emetinin Tülü Hala' diye söz ederdi... Küçük kızı Ümmühan'ı doğururken vefat etti. Ümmühan büyüyünce Şoförhalibram eşi olacaktır...  Küçük kız Ayşe 1900 doğumlu olup Pambıkların Ahmet'e vardı. Kör Ayşa diye lakaplanan Ayşe Hanım da 1980'de İzmir'de vefat etti...

    İki oğlan üzerinden Apdıramanların bu kolunun incelemesini sürdüreceğiz. Bu arada babaları Hüseyin vefat etti. Onun tam olarak ne zaman vefat ettiği anlaşılamadı, 1920 sonrasında öldüğü sanılıyor. Eşi Neslihan Hanımın 1939'da vefat ettiği kaydedilmiş...

    Yeşil Hafız

    Hüseyin'in iki erkek çocuğuna geldik. Küçüğü Abdurrahman 1895'te doğdu. Tanıyanlar ona 'Yeşil Hafız' dediklerini söylüyorlar. Gasapların Ömer kızı Fadime ile evlendi. Fadime Hanımın anası Ayşe de Daldallar/Veyislere çıkar... Daha da önemlisi; ninesi Şerife Hanımın Veyisoğlu Hüseyin kızı olduğunu yukarıda söylemiştik... 

    Yeşilhafız bu evlilikle; İdirizlerin Dedemısdık, Eyüplerin Eyüp ve Patlakların Sağırömer ile bacanak oldular...

    Çocukları olmadı, Hamurköylü Deligızın Cemal'ı evlat edindiler. Camide müezzinlik hizmetinde isim yapan 'Üç Cemal'den biri de budur. (Diğer ikisi Godal Ömer oğlu Cemal Aydın ve Goca Hasan oğlu Heykel Cemal'dır) Cemal de yine Gasaplardan Arapüseyin kızı Ayşe ile evlendi. Onlar, çocuklarından birinin adını Abdurrahman koyarak Yeşil Hafızın hatırasını yaşattılar...

    Yeşilhafız Abdurrahman Işılak 1957 yılında vefat etti. Eşi Fadime Hanım ise 1968 yılında öldü... 

    Sakallı Güdük Mehmet

    Yeşil Hafızın abisi Mehmet 1886'da doğdu. 'Güdük Mehmet' olarak tanındı, bilindi. Bazı zamanlarda da 'Sakallı' diye hitap ediyorlardı. Sakalını bir kere hacca giderken kesmiş, başka ustura vurmamış, bu yüzden öyle diyorlar. 

    Sakalını kesmeme sebebi de askerlik... Tam 12 yıl  Basra-Bağdat-Suriye bölgelerinde harb ediyor. Dört sefer bedel yatırarak askerliğini erteliyor. Her bedelde 1-2 yıl geciktirme gibi bir sistem varmış o yıllarda. En nihayetinde gidiyor, bu da devletin tam da yıkılış sürecine denk geliyor... Sonradan torunlarına sık sık askerlik anılarını anlatırmış.
    Allaha ibadet (Beş vakit namaz)
    Padişaha dua
    Zabite itaat
    Nöbete dikkat...
Hiç unutmadığı tekmil sözleri bunlarmış... Onca yaşına rağmen bir şey kaybetmediği dinç haliyle bağ bellerken, zamanın Çaylı Kooperatif müdürü İbrahim, gelip 'gazilik tazminatı' gibi bir teklifte bulununca 'Ben pareynen harbetmedim!' cevabını vermiş. Farklı zamanlarda üç kez tekrar eden bu teklife hep aynı cevapla karşılık vermiş.

    Sakallı Güdük Mehmet, Omarcıklardan Ahmetçavuş kızı Havva ile evlendi. Bu evlilik sayesinde bakın kimlerle bacanak oluyor: Hacapdıramanların Lomcu Hoca, Emiralanoğlu Ahmet ve Hassönlerden Tatıresil... Üç bacanağıyla da akraba olduğu, önceki açıklamalardan anlaşılacaktır... 

    1904'te büyük kızı doğduğunda ana babası sağ idi. Neslihan Hanımın arzusu istikametinde isim olarak ninesinin adı Rabia'yı verdiler. Rabia ileride Gasapların Arapüseyin (Hüseyin Eser) eşi olacaktır... Küçük kızı Hayriye'ye 'Güdük Hayriye' denilecek ve o da Çatalların Kırtümmet eşi olacaktır.

    Güdükmehmet çalışkan ama kanaatkar bir adammış. Ne zaman çalışıp ne zaman dinlenmesi gerektiğine dikkat eder, zamanı iyi yönetirmiş. İçinden hiç çıkmadığından Anıtkaya bağları içinde en bakımlısı onunki olurmuş. Bu çalışkanlığı sebebiyle ihtiyarlığında bile dinç kalabilmiş. 1972 Yılında vefat ettiğinde 86 yaşındaydı. Eşi Havva Hanım kendisinden dört yıl önce, 1968'de ölmüştü...

    Güdük Ahmet
    Güdük Mehmet'in 1926'da doğan tek oğluna Ahmet ismi konuldu. Eşi Havva'nın babası (Ahmetçavuş) adıydı Ahmet, ve ona da zamanla 'Güdük Ahmet' dediler. (Burada akıllara Sakallının oğluna neden kendi babasının değil de kayınpederinin adını koyduğu gibi bir soru gelebilir. Aslında Ahmet'ten önce 1924'te bir oğlu doğmuştu, Ona babasının adı olan Hüseyin ismini verdi. Büyük oğlu 18 yaşındayken vefat etti.)  

    Daldalların Kipil (Mahmut Honça) kızı Şerife ile everdiler. Şerife'nin dedesi Ömerçavuş ile Güdükahmetin ninesi Neslihan'ın kardeş olduklarını unutmayalım... Ayrıca Şerife Hanımla evlenmekle Güdükahmet, Olcaklıların Ali Osman Aydın ile bacanak oldular...

    Üç çocukları oldu: Emin, Hüseyin ve Neslihan... Bu üç çocuktan sonra eşi Şerife Hanım 1955 yılında vefat etti... 

    Şerife Hanımın ölümünden sonra Güdük Ahmet tekrar evlendi. İkinci eşi Arap Arif kızı, Tıraka kardeşi Nazmiye'dir. İlk Arapselim Eğret'e geldiğinde Apdıramanlarla bağlantılı bir evlilik yaptığından oğluna Abdurrahman ismini verdiği, Araparifin babasının bu Abdurrahman olduğu düşünülüyor... 

    Nazmiye Hanımla evliliği sayesinde Azıraklı Hüseyin Kalkan ile bacanak oldular... Güdük Ahmetin bu ikinci evliliğinden de Mehmet, Abdullah ve Gönül adında üç çocuğu var... Gönül, o sırada Ziraat Teknisyeni olarak çalışan İsmail Dost ile evlenmişti; 2022 yılında vefat etti...

    Güdükahmet 2013 yılında, eşi Nazmiye Hanım ise 2021 yılında vefat ettiler...

    Oğullarına gelince... Büyük oğlu Mehmet Emin, İdirizlerden Hamsincinin Delimehmet kızı Mükerreme (Müker) ile evlendi. Gobakların Gocakazım, Deligızların Arif, Danaların  Mehmet ve Timitirinin Mehmet ile bacanak oldular... Sekiz kızı ve bir oğlu dünyaya geldi. Kızları; Şerife Noritokaların Mehmet Toka eşi; Melek, Deligızlardaki teyzeoğlusu Rami İdi eşi; Cemile, Terlemezlerin Yusuf Terlemez eşi; Hatun, Pepehasanın İbrahim oğlu Aziz İdis eşi; Nazmiye, Dikhasanın Ekrem Kaya eşi; Fadime Pepehasanın İbrahim oğlu Hasan İdis eşi; Zele, Gödeşlerin Ahmet Seviş eşi; Muradiye ise Sağırların Hilmi Sancak eşi oldular... Tek oğlu Seydi Ahmet, Çayırbağlı Melek ile evlendi. Emin ve Enes adında iki oğlu var. Bu torunları ve oğluyla Güdükahmetin Emin Anıtkaya'da yaşıyor...

    Şerife Hanımdan olan diğer iki çocuğu Hüseyin ve Neslihan hakkında bilgi bulamadım. Nazmiye Hanımdan olan büyük oğlu Abdullah 1955 yılında doğdu. Almanya'ya yerleşti, Afyonlu bir hanımla evlendi. Bir oğlu olduğu biliniyor...

    Küçük oğlu Mehmet ise uzun süre Anıtkaya'da oturdu. Afyonlu Dudu Hanımla evlendi. Fatma, Nazmiye, Ahmet ve Muhammet adlarında dört çocuğu oldu. Sonra Afyon'a yerleşti. Kızları Afyonlu beylerle, oğulları Afyonlu hanımlarla evlendiler. Güdükahmetin Mehmet'in her iki oğlundan üçer torunu var ve halen Afyon'da yaşıyorlar...

    Apdıramanlardan, 'Abdurrahmanoğlu Hüseyin' olarak kaydedilen Hüseyin'in çocukları Eğret'te 'Güdükler' olarak tanınıyor. Soyisimleri 'IŞILAK'tır...


08 Şubat 2022

Mardaklar

     

    Köy halkınca 'Mardaklar' olarak biliniyorlar. Sözlüklerde böyle bir kelime olmadığı gibi resmi kayıtlarda da rastlanmıyor. Eski bir mahkeme kaydında 'Maşlakçıoğlu' ibaresi var. Ondan yarım asır sonra yazılan nüfus kütüğünde ise 'Şalakçıoğlu' deniliyor. 

     Bazı yerlerde 'maslak' denilen su kaynaklarını ifade ediyor 'maşlak' kelimesi. 'Şalak' da aynı kökten geliyor. Tam olarak karşılığı, 'Hiç durmadan, sürekli akan çeşme'dir. Bildiğimiz eski meydan çeşmeleri, Omarcık Çeşmesi gibi, Yörük Çeşmesi gibi... Anlaşıldığı kadarıyla sülale yaptığı veya yaptırdığı çeşmelerle meşhur olmuş. Bu yüzden 'Maşlakçı' demişler. Resmiyette Şalakçı/Maşlakçı olarak kaydedilseler de halk ağzına 'Mardaklar' olarak yerleşmiş. Dildeki değişim açısından bakıldığında; şalaktan geçişe göre, maşlaktan mardaka dönüşüm daha mantıklı görünüyor...

    1831 Yılında tutulmaya başlanan bir kayıtta da yine Şalakçıoğlu diye yazılmışlar. Bu belgeye göre o sırada Eğret'te iki Şalakçıoğlu hanesi bulunuyor: Birincisinin reisi Şalakçıoğlu Mustafa'dır. 'Uzun boylu, kara sakallı' biri olarak tarif ediliyor; kayıt esnasında 25 yaşındaymış, yani 1805 doğumlu. Hüseyin ve Ahmet adlarında iki oğlu var, üç ve bir yaşındalar...

    Diğer hane ise Şalakçıoğlu Mehmet adına kayıtlı... 18 Yaşında olan Mehmet'in bıyıkları yeni terlemekte olduğu belirtilmiş. Kadın ve kız çocuklarına kayıtlarda yer verilmediği için henüz evlenip evlenmediği belli değil... Arka arkaya yazılan bu iki Şalakçıoğlu hanelerinin reisleri kardeş de olabilir amca çocuğu da olabilirler; ikinci şık daha olası görünüyor... O günden bugüne Mehmet'ten bir iz kalmamış. Bizim konumuzu teşkil eden Mustafa...

   Şimdi bir başka kayda, 1850 tarihli bir mahkeme kararına bakalım.'Maşlakçıoğlu Mustafa Ağa ibni Hüseyin' 1850'de öldüğünde, geride eşi Fatma ile Ali adında küçük oğlu kalmıştı. Yalnız bu zatın ismi zikredilirken sonuna eklenen 'Ağa' ünvanına dikkat edilmeli. Herkes için kullanılmayan bu söze yer verildiğine göre, bundan Maşlakçıoğlu Mustafa'nın önemli biri olduğunu anlayabiliriz.

    Burada zenginlik ifade eder biçimde 'Ağa' denmediği kesin. Çünkü terekesi çok fakir olduğunu gösteriyor: Bir ev, 12 kile buğday, bakır kap kacak, 1 kilim, 2 kıl yaygı, 7 adet çuval ve ufak tefek düzen takan... Toplam değeri 850 kuruş olan bir mirastan söz ediyoruz. O yıllarda görevlendirilen bir Köy Muhtarının ücreti 500 kuruştu, buna göre kıyaslansın. Yani Maşlakçıoğlu Mustafa'nın ağalığı zenginlikle ilgili değildi, bu ünvan ona itibarlı kişiliğinden dolayı verilmiş olmalıdır...

     Maşlakçıoğlu Mustafa, 1805 yılında doğmuştu. Yukarıda bahsettiğimiz belgeye göre, 1850 yılında öldüğünde kırkbeş yaşlarındaydı. Maşlakçıoğlu Mustafa'nın babası hakkında, adının Hüseyin olmasından başka bilgimiz yok.  Ondan öncesi ise tamamen meçhulümüz...

    1850'de yaşı küçük olduğu için annesi Fatma'nın vesayetinde bulunan Ali'den başka varis bulunmuyor. Oysa kayıtlara göre Hüseyin ve Ahmet adında iki abisi olmalıydı... Demek ki babalarından önce onlar da vefat ettiler. Şu halde Mustafa'nın oğlu Ali, 1840 sonrasında doğmuş oluyor... 

    Ali'den sonrası tekrar kayıt altında... Büyüyünce Emine ile evlendi. Beş çocukları oldu: Mustafa, Hüseyin, Ayşe, Hanım ve Hasan...

    Ailenin kızlarından Ayşe 1872'de doğdu; Selimler/Yonuzların Yunus eşi oldu. Çocuğu olmadı, onun üzerine Yunus Gocamatlardan Havva'yı aldı. Ayşe Hanım 1925'ten önce öldüğü düşünülüyor... 1876 Doğumlu küçük kız Hanım ise Gıdilerin Ali'ye vardı. Orada olan bir kızı Hacer, yukarıda adı geçen  Yonuzun Halil'in ilk eşi oldu, 1936 yılında vefat etti...

    Mardakların Ali'nin üç oğlu üzerinde Mardaklar incelemesi yapılacak...

    'Maşlakçıoğlu Mustafa Ağa'nın adını verdikleri büyük oğulları 1860'ta doğdu.  Eyüp kızı Fatma ile evlendi. Onların da iki oğlu ve bir kızları oldu. Ali (1890), Halil (1896) ve Kezban (1902) adlı bu çocuklardan yalnız Halil'in evlendiğini görüyoruz. Akıbetleri hakkında başkaca bir bilgi bulunamadı. Yaşları itibariyle Cihan Harbi hengamesinde kaybolmuş olabilirler. Nitekim Halil'in Çanakkale'de kaldığına dair bir kanaat oluşmuş; Çanakkale şehitleri arasında kaydını bulamadım. Başka bir cephede şehit olmuştur da Çanakkale daha çok bilindiğinden zihinlere öyle yerleşmiş olabilir...

    Ortanca oğlu Çakır Hüseyin'den bizim bildiğimiz Mardaklara, küçük oğlu Hasan'dan ise Hatcamehmetlere varılıyor....

    


05 Şubat 2022

Demirdelenler

    
    Tespit edilebilen en eski kayıtlarda 'Demirci Dellan oğlu Mehmed ibn Yusuf bin Mehmed'ten söz ediliyor. Nispeten daha yenilerinde ise sülale adı olarak 'Demirdelenoğlu' deniliyor. Bu sülalenin kullandığı 'Özdemir' soyadı da elde dursun. 

    Bir kaç kaynaktan işittiğim 'Gemidelenler' efsanesi var bir de. Dediklerine göre, sülalenin atalarından birisi metal malzemeden bir gemiyi delerek yanındakilerin oradan kurtulmasını sağlamış. Hatta aile mensuplarından birisi mahkemeye düşünce, hakim bu olaya telmihen 'Gemi delenler bunlar, beklenir..." gibisinden bir şeyler demiş...

    Bütün bunların ortak paydasını 'demir' kelimesi oluşturuyor. Anlaşıldığı kadarıyla ortada esaslı bir 'Demirci' var. Eğret'te 'dellan' kahramanlık ve sevimlilik ifade eden bir ünvan gibi kullanılır. Bir demirciye 'dellan' dedilerse, onun işinde ne kadar usta olduğunu anlamak gerekir.

    Bir de 'Amcalar' adı var... Esasında Eğret'te 'amca' yok; babanın erkek kardeşi ve diğer büyükler hep 'emmi'dir.  Öyleyse hiç kullanılmayan 'amca' nasıl bir sülalenin adı olabiliyor? Bence burada da yolumuz 'demir'e çıkacak. Şöyle ki: 
    Demirci Dellan > Demirci > Demirciler > Emiceler > Amcalar

    Yukarıda bahsettiğim belgedeki künyeden yola çıkarsak, Demirdelenlerden en eski isim olarak karşımıza 'Mehmet' çıkıyor. Onun oğlu Yusuf, sonra tekrar Mehmet... Bunlardan hangisinin Demirci Dellan olduğu veya Dellan'ın kökünün hangi tarihe kadar uzandığı hususunda elde bir bilgi yok. Mehmet'in 1700'lü yılların ortalarında doğduğu tahminini yapabiliriz. Öyle olunca, 250 yıldan az daha fazla bir maziden bahsediyoruz demektir.

    İşte o Mehmet'in Yusuf adında bir oğlu var, Fatma Hanım ile evleniyor. Çocuklarının dışında bu Yusuf-Fatma çifti hakkında da bilgimiz yok; lakin Demirdelenlerin belgesel hikayesi bu çiftin iki oğlu ile başlıyor. Bir ağacın iki büyük dalı gibi düşünelim bu oğlanları. Büyüğün adı Mehmet, küçüğünki Ali...

    [Bu aileye paralel olarak, aynı dönemde hemen hemen aynı yaşlarda iki kardeş daha var. Onlar da Demirdelenoğlu Halil'in çocukları Ali ve Ayvaz... Büyük ihtimal Yusuf ile Halil kardeşler.... Bu Halil çocuklarından günümüze pek bir eser kalmamış. Bu yüzden Yusuf ana dalını esas alıyoruz.]

    Demirdelenoğlu Mehmet, 1817 yılında doğmuş... Mehmet kızı Satı ile evlendi. 1883'te öldüğünde eşi Satı Hanım hala hayatta idi. İki kız, iki erkek evlatları vardı: Fatma, Halime, Yusuf ve İbrahim... 

    Küçük kız Halime hakkında kayda rastlanamadı; ya Eğret dışına gelin oldu yahut evlenmeden vefat etti. 1864 doğumlu büyük kız Fatma Hacımahmutlardan Mehmet eşidir. Anlamayı kolaylaştırmak için diyelim: Fatma Hanım ileride; Ayı Mevlüt, Hafız Mehmet, Manda Ahmet ve Garaçaylı Kazım'ın ninesi olacaktır...

    Mehmet'in büyük oğlu Yusuf'tan Amcalara varılıyor; küçüğü İbrahim'den ise Şavallara...

    Gelelim Demirdelenoğlu Yusuf'un küçük oğluna... 1819 Yılında doğmuş... Bu oğluna Ali adını vermesinden analarının baba adı Ali olduğunu çıkarabiliriz. İki oğullarına karı koca babalarının adını vermiş oldular... Kayıtlara kız çocukları yazılsaydı, varsa kız çocuklarından da ana adları hakkında fikir yürütebilirdik...

    Demirdelen Ali de Havva Hanımla evlenmiş. Tabi ki Havva Hanımın kimliği hakkında bilgi yok... Biri kız diğeri oğlan, iki çocuklarından haberimiz var... Kızları Neslihan, Emirdağ/Afyon istikametinden Eğret'e gelip halk tarafından hüsnükabul gören Berber Ali Usta'ya vardı. Meşhur Deliberber (Mehmet Ömbül)ün anasıdır...

    Ali'nin tek oğlu Osman... Hayta Mahmut Özdemir'in babasıdır...

    Demirdelenleri yukarıda verdiğimiz bu plan üzerinden inceleyeceğiz...