Başta Kur'an-ı Kerim ve Hadisler olmak üzere bazı İsrailiyat ve Hıristiyan kaynaklarında ayrıntısına girilerek anlatılan bu olayla ilgili önemli noktaları nazara vermek istiyorum. Daha sonra bu hususları bugüne bakan yönleriyle tekrar incelemeye çalışacağız.
Semud, Ad kavminin devamı olduğunu, aynı bölgede daha önce yaşayan bu kavmin başına gelenleri ince ayrıntısına kadar biliyordu. Hud (as)ın hak Peygamber, tebliğ ettiğinin de hak din İslam olduğunun da farkındaydılar. Dolayısıyla Ad kavminin helak oluş sürecini çok iyi biliyorlardı. Fakat yanlış yorumlama yahut şeytanın saptırmasıyla Ad kavminin helakini doğru yorumlayamadılar. Binalarını doğru yapmadıkları için helaktan kurtulamadıklarını düşündüler. Oysa şimdi kendileri zemini sağlam yerlere, sağlam binalar oturtmak suretiyle bu işin üstesinden geliyorlardı...
Liderleri Cünda'dan, başka hiç bir toplumda olmayan güzel ve büyük bir put yapmasını istediler. O da bir kayayı yontarak şekil verdi. Ortaya ayakları, kafası, kuyruğu, kulakları vs. her bir organı ayrı bir hayvanınkine benzeyen tuhaf bir heykel çıktı. Ona çılgınca tapındılar. Yeterli görmeyip yeni putlar edindiler, bunları saklamak için kocaman puthane inşa ettiler.
Bütün bunlar olurken Hz. Salih Semud'un içinde. Dürüst, güvenilir, ticaretle uğraşan, kırk yaşında, işinde gücünde birisi. Halk tarafından çok seviliyor. Hükümdarlık potansiyeli var. Hatta tam da kavmin başına yönetici olarak getirme planları yapılırken peygamberlik görevini alıyor.
Salih Peygamber, ilk vazifesini Cünda'ya karşı veriyor. Akıllı bir lider olan Cünda, Hz. Salih'in anlattıklarını hemen kabul etmedi, halka danışmak istediğini söyledi. Böylece bütün Semud kavmine topluca bir tebliğ imkanı doğdu. Fakat duydukları karşısında halkın çok sevdikleri Salih'e karşı tavrı birden değişiverdi. Ondan yüz çevirdiler, çok az kişi iman edip müslüman oldu...
Vazifesine devam etti Salih (as)... Her fırsatta tevhidi, bir Allah'ı anlattı. Çeşitli bahaneler ileri sürerek daveti reddetiler. Bizim gibi bir insan olan Salih'e mi uyacağız dediler, atalarımızın dini dediler, büyülenmiş dediler, yalancı ve şımarık dediler; bir sürü isnatla geldiler...
İslam'ı tebliğ etmekle sadece vazifesini yaptığını, karşılığında kendilerinden bir şey beklemediğini defalarca belirtmesine rağmen, asıl niyetinin toplumun başına geçmek olduğuna dair iftirada bulundular.
Her şeye rağmen tebliğinden vazgeçmediğini görünce Salih'e (as) karşı taktik değiştirdiler. Onunla uğraşmak yerine az sayıdaki mümini kendilerine hedef seçtiler. Onları dinlerinden saptıracak, hiç olmazsa Salih'e (as) karşı kışkırtıp aralarını bozacaklardı. Bütün gayretlerine rağmen bunda da başarılı olamadılar.
Salih (as) efendi efendi anlatırken, onlar kendisini sürekli bozgunculuk çıkarmakla suçladılar; toplumun huzurunu bozuyor, kafaları bulandırıyor, insanlar arasına fitne sokuyordu.
Bir gün Cünda'nın önderliğinde herkesçe bilinen koca bir kayanın yanında toplandılar. Hz. Salih'ten inandığı Allah'ın bu kayadan bir deve çıkarmasını istediler. Eğer bu inanılmaz olay gerçekleşirse inkarı bırakıp anlattığı her şeye inanacaklardı. Yalnız bazı şartları vardı; deve doğurmak üzere fakat karnı aç; yavrusu da kendisi gibi kızıl tüylü; sütü yazın soğuk kışın ılık, içenin her hastalığına şifa olacak, hatta fakir içtiğinde zenginleşecek...
Hz. Salih namaz kılıp dua etti. Kaya kımıldayıp genişlemeye başladı, derinden derine sancılı deve sesleri geliyordu. Birden yarılan kayanın içinden kızıl tüylü bir deve çıktı, ardında aynı renkte yavrusu vardı...
Deve mucizesi karşısında Cünda yanındaki yüz kişiyle birlikte müslüman oldu. Daha fazla kişi iman edecekti; ama inkarcılar kışkırtıcı ve tahrik edici sözlerle buna mani oldular. Cünda evindeki putları kırdı. Semud kavmi onun yerine kardeşini hükümdar yaparak başlarına geçirdiler...
Söz verdikleri gibi iman etmediler, azgınlıklarına devam ettiler; ama deve mucizesinden sonra Salih (as) Semud kavmine bazı yeni düzenlemeler getirdi. Bunlar mucize deve ile Semud ilişkisini düzenleyen kurallardı. Buna göre belirli bir günde Salih'in devesi, sair günlerde diğer develer ve halk su içecekti. Devenin gününde su kaynaklarına müdahale edilmeyecek ve ayrıca deve gezip yayılması hususunda özgür bırakılacaktı. Bu şartlara uyulursa devenin sütünden yararlanma hakları bulunacaktı... Aksi takdirde başlarına gelecek çok büyük bir felaketle uyardı...
Buna uygun olarak Salih'in (as) mucize devesi kırlarda özgürce yayılır, yavrusuyla birlikte istediği yere giderdi. Hem yayılıp hem de Allah'ı tesbih eden deveye Semud'dan kimse dokunmadı. Kavmin diğer hayvanları da rahatsız etmedi çünkü çok heybetli ve korkunç bir görüntüsü vardı, gördüklerinde hemen kaçarlardı... Nöbetleşe suyu kullanma kuralına da riayet ediliyordu. Ayrıca istedikleri zaman kaplarını sütle doldurur giderlerdi ve bu sütten şifa bulurlardı. İki taraf da halinden memnundu... Nasıl memnun olmasınlar ki, evet diğer bütün hayvanların içtiği kadar süt içiyordu; ama onların toplamından daha fazla süt veriyordu...
Sıradan halkın durumu böyleyken, Semud'un azgın ileri gelenleri aslında gidişattan hiç de memnun değillerdi. Mucize deve karşısında aciz kalmışlar, halkın ona rağbetine engel olamamışlardı. Kıskançlıktan çatlayacak duruma geldiler. Gözleri dönüyor, deveyi katletmek istiyorlardı; ama ne kadar inkar etseler de Salih'in (as) sözünü ettiği felaketten korkuyorlardı...
Bu endişelerden uzak iki kadının azap, felaket, afet vb. hiç bir şey umurunda değildi. Deve sürüleri vardı ve Salih'in (as) devesi onların tekerine çomak sokuyordu. Onun yüzünden otlakları dilediği gibi kullanamıyorlar, istedikleri zaman mallarını sulayamıyorlardı. İşlerinin yürümesinde bu mucize Deve'yi en büyük engel olarak gördüler. Onun öldürülmesi gerektiği hususunda kamuoyu oluşturmaya çalışıp halkı tahrik etmeye başladılar. Suyu nöbetleşe kullanmanın adaletsiz bir uygulama olduğunu yayıyorlardı...
İki kadından yaşlı olanın adı Uneyze binti Ganem idi. Yaşlıydı, ama güzel kızları vardı. Diğeri Müheyya adlı kadın ise gayet zengin ve güzel bir kadındı. Sürüleri onun yüzünden zarar gördüğü gerekçesiyle devenin hemen öldürülmesini istiyorlardı.
Müheyya, amcaoğlusu Mısta'yı çağırıp devenin öldürülmesi karşılığında malı mülkü ve her şeyiyle onun olabileceğini teklif etti. Güzel ve zengin bir kadından gelen bu teklife Mısta hayır diyemedi. Onun gibi putperest olan Kıtar adlı birini kendisine bu işte yardımcı olarak seçti, ona da Uneyze'nin kızları vaad edildi. Bu iki elebaşı yanlarına bir kaç kişi daha buldular, sayıları dokuza çıktı...
Dokuz suikastçı planlarını yapıp pusuya yattılar. Hiç bir şeyden habersiz deve ve yavrusu görününce, Mısta okunu atıp deveyi bacağından vurdu. Yıkılan devenin üzerine dokuzu birden çullandılar. Kalkamasın diye önce ayaklarını kestiler, sonra öldürdüler. Yavru deve korkup dağa kaçtı, bir rivayete göre onu da kesip yediler...
Olanları duyan Salih (as) çok üzüldü, ölü devenin başında saatlerce göz yaşı döktü. Sonra kavminin hidayeti için Allah'a yalvardı... Bunca acının arasında onu izleyen kavmi çirkefleşti ve 'Gerçekten peygambersen tehdit edip durduğun azabı getir de görelim' diye edepsizce haddi aştı...
Salih (as) her zamanki sükunetiyle 'Ben size Allah'ın emrettiği öğütleri verdim, ama siz doğru söyleyeni ve öğüt vereni sevmiyorsunuz' dedi. Buna karşılık Semud kavmi 'Senin ve arkadaşların yüzünden uğursuzluğa uğradık' diyerek hem suçlu hem güçlü pozisyonunu aldılar. Bütün davetlere rağmen azgınlıklarını sürdürdüler, iman etmeye niyetleri yoktu. Sonuçta ilahi azaba müstahak hale gelmişlerdi...
Son edepsizlikleri karşısında Salih (as) mühletin dolduğunu bildirip azabı haber verdi. 'Üç gün daha yaşayın, sonra helak olacaksınız' dedi. Buna göre ilk gün yüzleri sararacak, ikinci gün kırmızıya dönüşecek ve üçüncü gün kapkara kesilecek ve ardından helak olacaklardı.
Hemen o anda ilginç olaylar yaşanmaya başlanmıştı. Öldürdükleri mucize devenin bastığı yerlerden kan fışkırdı. Yemyeşil yapraklar sarıya döndü. Kuyunun suyu kan kırmızı kesildi...
Rivayete göre deveyi çarşamba günü öldürdüler. Salih'in (as) azabı haber vermesi ve ilginç olayların yaşanması üzerine Semud'da panik ve korku başladı. Ne kadar inanmadıklarını söyleseler de içlerinde Hz. Salih'in dediklerinin gerçekleşebileceğine dair endişe belirdi. Dokuz kişilik katil heyet onu hemen öldürmeyi kararlaştırdılar. 'Salih doğru söylüyorsa elimizi çabuk tutmalıyız, yok yalan söylüyorsa onu da devesinin yanına gönderelim' diyorlardı. Çoluk çocuk hepsini öldürecekler, kim yaptı denildiğinde orada olmadıklarını söyleyeceklerdi...
Planı yapıp tuzağı kurdular. Allah Salih'e (as) bu olanları bildirdi. O da ailesiyle şehri terk edip Mekke'ye hicret etti. Bundan önce müminlere de 'Ey kavmim, burası halkına Allah'ın gazap ettiği bir yerdir. Hemen buradan ayrılıp Allah'a sığınınız.' diye uyardı. Bu öneriye kulak veren müminler de ihrama girip yedeklerine develerini de alarak Mekke'ye yöneldiler... Plan yapan dokuzlu çete, başlarına taş düşerek can verdiler...
Müminler oradan ayrıldıklarının ertesi günü bekleme günlerinin ilkiydi. Semud kavminin yüzleri sapsarı oldu. İkinci bekleme gününde kızaran yüzler son gün ise karardı. Olaylar Salih'in (as) haber verdiği gibi gelişiyordu. Helak kaçınılmazdı. Korku ve dehşet içinde beklemeye başladılar. Üçüncü bekleme gününden sonra gürültülü korkunç bir ses 'sayha' ve alttan gelen müthiş bir sarsıntıyla helak oldular.
Salih (as) ve devesinin başına gelenler ile Semud kavminin helakının bizimle ne alakası var? Evvela Kur'an'da anlatılan her kıssa bizi doğrudan ilgilendiriyor. Sonrasına bakalım...
2 Eylül 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder