07 Ağustos 2024

Kısacuk Mahmud

 
    17. Yüzyılda kaleme alınmış bir tıp kitabını incelemişler. Daha doğrusu orada yer verilmiş bitki adlarını listelemişler. Tabibnâme* adındaki elyazma kitabın orijinalinde bulunan bitkilerin Arapça, Farsça ve Latince karşılıklarını da vermişler. Bitkilerin o günkü adlarını öğrenmek açısından ilginç bir çalışma olmuş. Benim dikkatimi çeken tarafı, yer verilen isimlerin bazıları Anıtkaya'daki ot isimleriyle benzerlik göstermesiydi. Genel olarak başka bir isimle bilinen bir otun adı, 17. yüzyılda  şimdi Anıtkaya'da bilinen haliyle anılıyormuş. 

    Not aldıklarımı yazacağım. Ondan önce tıp kitabında otların ne işi varmış diyebilecekler için belirtelim, eskiden ilaç endüstrisi yoktu. Her hastalığın ilacı, doğadan toplanan otlardan yapılırdı. Bu işle uğraşan şifacılara, otlar ile hemhal olduğu için 'otacı' denilirdi. İlaç bilimi farmakolojinin aslı bu oluyor. Dolayısıyla bir tıp kitabında otlardan söz edilmesi çok normal... Şimdi düzensiz olarak aldığım notlara geçebiliriz.

    koca yemişi: Anıtkaya'da hocalâyemişi diye bilinen, olgunlaştığında küçük kırmızı taneleri yenebilen, alıca benzer yapraklı bodur bir ağacın meyvesidir. Türkçe'de ve Eğret'te kocanın nasıl hocaya dönüşüm sürecine dair en güzel örnek Hacıkocaoğlu/Ayanoğlular olduğundan daha önce bahsetmiştik. Bir örnek de burada karşımıza çıkmış oldu.

    semizlik kökü: Bizim köyde semiz otuna semizlik derlerdi de, ben temizlikle karıştırıyorlar diye düşünürdüm. Meğer orijinal adı öyleymiş. Tabi burada semizlik kökünün nasıl bir şey olduğu düşünülebilir. Bence toprağın altında kalan kısmı değil de, çabuk kalınlaşan köken/dalları kastediliyor.

    teke sakalı otu: Uzun ve seyrek saçaklı yaprakları yeşilken yenen bir ot olarak dedesakalı aklıma geldi. 

    tomalan: Bu kelimenin başka dillerdeki karşılığı verilmemiş. Domalan mantarı, yer altında yetişen, patatese benzer bir yumrudur. Bizim köyde böyle isimlendirilmesi, ara bozacak kadar ciddi durumlara yol açmış.

    yaban sarımsağı: Kartlaşınca soğan erkeğine benzer mor tohumlarından tanınan bu ota köpeksamırsağı diyoruz. Genelde anlarda hayatiyetini devam ettirip bahar sonunda kurur.

    acı marul: Acıgünek, pambırpap ve acımarılın hepsine birden resmiyette hindiba türü diyorlar. Tabibname kitabında da Farsça karşılığı hindiba-yı bûstaânî/bahçe hindibası olarak verilmiş. Yeşil ve tazeyken tuza banıp yenilen acımarıl kartlaşıp erkeklenince dikenlenir. 17. Yüzyılda da acı marul diye adlandırılması ilginçtir. Belki şifa acılığındadır.

    ahlat armudu: Esasında yaban armudu diye bilinen ahlatın bir türü var; ahlattan büyük, armuttan küçük. İşte ona armutalat diyorlar, bildiğim kadarıyla Anıtkaya arazsisinde üç adet armıtalat vardı. 

    ayvadene: Civan perçemi türlerine, beyaz olsun sarı olsun, bizde ayvadene/ayvadenesi deniliyor. Aynı isimlendirmeyle dört asır öncesinde karşılaşmak heyecan verici.

    dilki daşşağı kökü: Arapdaşşağı diye bilinen, genellikle yolma içinde ve göbülelerde çıkan bir ottur. 

    it taşağı otu: Yukarıdaki kök gibi bu otta da, meyvesinden dolayı arapdaşşağı akla geliyor. Yalnız birinde kök, diğerinde ot denildiğine göre farklı bitkilerden de bahsediliyor olabilir. 

    döngel: Muşmulaya Anıtkaya'da döngel deniliyor; hatta aynı şekilde isimlendirilen başka yerler de var. Önemli olan tarihte de Eğret'teki gibi adlandırılmış olması. Döngel denilmesine sebep, sertlerini küçükken fırıldak gibi döndürmemiz diye düşünürdüm.

    ebegümeci: Gömeç kelimesinin çörek demek olduğunu, ebegümeci tohumu da hamırsıza benzediği için bu isimlendirmenin ne kadar mantıklı olduğunu bir münasebetle anlatmıştık. Çocukken biz ebegümecine hamırsız otu derdik. Her yerde böyle adlandırılmasına rağmen ayrıca not etmemin sebebi budur.

    eşek turpu: Zannedersem hardala eşşekturpu denilen başka bir yer yok.

göğem eriği: Biz eriğini kaldırmışız yalnız göğem diyoruz. Göğemderesi'ne boşuna bu adı vermemişler, hala bir iki an yerde göğem bulunuyor. Bir de Bağlarınardı'nda vardı galiba...

    güneyik otu: Bu da bildiğimiz acıgünek. Hala özellikle acı köklerinin şifa olduğuna inanılır. Öyle bir acılık ki, tuzlayıp yedikçe daha yok mu dedirtir. Bir hindiba türü olduğunu söylemiştik.

    itburnu dikeni: Tansu Çiller'den beri kuşburnu diye adlandırılan bu çalısı dikenli, içi tüylü meyveye eskiden ipburnu denirdi. Çocuk aklımla aslının itburnu olduğuna kanaat getirmiş ve kelimeyi böyle izah etmiştim, çünkü sivri meyvenin ucundaki siyah benek köpek burnunu andırıyordu. Yanılmamışım...

    kısacuk mahmud: Arapça Farsçası verilmeyen ancak Yunanca'da 'kemadriyus' denildiği belirtilen bu kelimenin adı bodurmahmut. Aslında Anıtkaya'da çok bilinmeyen bu ota her yerde bodurmahmut deniliyor. Sindirim rahatsızlıkları ve özellikle basur ilacı diye biliniyor. Anıtkaya'da öteden beri bilinen sarı çiçekli basurotu daha çok kullanıldığından bodurmahmut biraz geri planda kalmış. İblak'ın yüksek kesimlerinde bolca bulunabiliyor. Buraya almamın ve başlığa çekmemin sebebi isimdeki güzellikten başka bir şey değil.

    Biliyorum biraz bıktırıcı olmaya başladı, ama bir kez daha söyleyeceğim. Türkçe'nin Eğret Ağzı çok derinlerde; bunu ispatlayan her bulgu heyecanlandırıyor, paylaşma gereği duyuyorum...

    *Ahsen Ayan-Hacı Ömer Karpuz, Eski Bir Tıp El Yazması “Tabibnâme”de Bitki Adları, Belleten Haziran 2020



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder