17 Ekim 2025

Yadigar

 
    Bizim mahalledeki odaya son zamanlarında Macurali'nin oda derlerdi. O vakit dedem ilgilendiği için böyle denilmiş, aslında Gademlerin oda... 1970'li yıllarda Böbülerin, Gödeşlerin, Buydeycigadirin ve Dedemin dolavları vardı, demek ki mahalledeki herkes ilgilenirmiş. Anlatacağım olay bu odayla ilgili...

    1964 veya 65 yılındayız, belki iki yılın kış dönemi... Küçük Kalecikli Bicinin Mahmut diye bilinen bir çerçi geliyor. Zaten çerçiler genellikle Kalecikli oluyor. Şimdiki nesile çerçiyi anlatmak zor, kısaca gezici bakkal diyebiliriz. Ayrıntısını öğrenmek isteyeni 'Çerçici' başlıklı yazıya havale edelim.

    Kalecikli Mahmut akşama doğru tek beygir arabasıyla gelip odanın önüne yanaşmış... Galiba daha erken köye girmiş de, biraz sokaklarda dolaşıp çerçicilik yapmış. 

    O vakitler öyle, gelen misafirin arabası odanın önüne, hayvan da damına çekiliyor. Misafir olarak kaldığı bir kaç gün vaziyet böyle... Hem kendisinin hem de hayvanın bakımı, konaklama ve güvenliği tamamen odayı sahiplenip işletenlerin üzerindedir, bunun için karşılık veya herhangi bir ücret beklenmez. Eğret odalarının en büyük özelliği bu...

    Bicinin Mahmut arabayı kenara çekip beygiri de dama bağladığı saatlerde öyle bir kar yağışı başlamış ki, göz gözü görmüyor. Bunun sonu belli, hayırlısı demişler. Eski zamanlarda öyle bir yağıyor ki kar, aylarca kalkmıyor. Goca gar derlermiş böylesine... Bu yağışın sonu da ona çıkacağa benzer... Nitekim sabah kalktıklarında bakmışlar, depdiregomuş...

    Bundan sonra dışarıda çerçiciliğin mümkün olmadığını anlayan Mahmut, atını arabasını öylece bırakmış ve almış başını gitmiş. Galiba o vakit pek nadir de olsa asfalttan geçen yol arabalarına, yahut bir kamyona binmiş... 

    Bicinin Mahmut kendisi gitmiş, ama arabasıyla atı öylece kalmış. Müezzinin Ömer Emmi onların sahipsiz kalmasına razı gelmemiş. Arabayı gocagapının altına çektirip malzemeyi ambara taşıttırmış. Onların avlunun ucunda bir meydan ambarı vardı, kapalı olduğu için orada güvende ve korunaklı duracağını düşünmüş olmalı. Gerçi çerçi malzemesi ne olacak kap kacak, incik boncuk; olsun, kardan yağmurdan etkilenmemeli... Diğer yandan odanın damında kapalı yerdeymiş at, onu da kendi evindeki dama, diğer beygirlerin yanına bağlattırmış. Hasılı kelam, çerçinin bırakıp gittiklerine kendi malıymış gibi sahip çıkmış... Ne zamana kadar?... Mahmut gelene kadar...

    Yollar açılıp Bicinin Mahmut geldiğinde aradan 40-45 gün geçmiş. Bu arada atının sağ salim, mallarının da güvende olduğunu görünce çok sevinmiş. Ömer Emmiye;
    - "Borcumuz ne Ömer Ağa?" diye sormuş... Bu soruya biraz içerlemiş Ömer Emmi;
    - "Ne borcu len köpoğlu, sen bizim misafirimizsin."  demiş, ama Mahmut ısrarcı;
    - "Tamam ben misafirin de, beygire de bakdınız..." diyecek olmuşsa da Ömer Emmi kestirip atmış;
    - "At da misafirimizdi oğlum, misafirin borcu mu olur!"
    - ".....?"
    
    Kar kalkıp yolların açılması; malına, atına arabasına kavuşmanın sevinci ve şu ihtiyarın geniş gönüllülüğü karşısında değişik duygulara kapılan Bicinin Mahmut, ne diyeceğini bilemez bir halde sükutta boğulmuş. Neden sonra kendine gelip;
    - " O zaman şu tepsiyi küçük bir yadigar olarak kabul edin, odaya çorba götürürsünüz." diyerek bir çinko tepsiyi uzatmış.
    
    Şimdi itibardan düşseler de çinko tepsiler o gün için yeni çıkmışlar. Herkes sahip olamıyor, çok değerli, hatta lüks sayılıyor. Tabi önemli olan maddi değeri değil, yadigar olarak 60 yıl öncesinden esintiler taşıması...
    ....
    Müezzinin Ömer Kabadayı Emmi, 1970 yılında 68 yaşındayken vefat etti. Böbülerin Anıtkaya'daki son ferdi taşınırken İzmir'e götürdüğü göç içinde bu tepsi de varmış. Küçük Kalecikli Çerçi Bicinin Mahmut yadigarı, şimdi Ömer Emmi'nin torunu Berber Ahmet Kabadayı'da bulunuyor. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder