18 Aralık 2025

Hayvan Sayım İlmuhaberleri

    Osmanlı döneminde devletin topladığı çeşitli vergiler var. Hayvan varlığına göre vergi toplamada Eğret'in durumu ilginç 'Ağnam resmi' adıyla koyun keçi gibi küçükbaş hayvanlardan vergi alınıyor. Fakat ziraatta ve ticarette kullanıldıkları için büyükbaşlardan vergi yok. Bir de kovan başına arılardan alınan vergi var, ama bu konumuz dışında... 

    Bu durum, yani küçükbaştan alınıp büyükbaştan vergi alınmaması Cumhuriyet döneminde de büyük ölçüde sürdürülmüş. Yalnız vergi alınsın alınmasın, vatandaşın elindeki hayvan varlığı kayıt altında tutulmuş. Belli aralıklarla Sayım Döküm belgeleri düzenlenerek bir bakıma kişilerden hayvan bildirimi alınmış. Bu istatistiksel çalışma olarak değerlendirilebilir, ya da devlet gerektiğinde el koyacağı şeyleri bilmek istemiştir.

    Elimizde bu belgelere üç örnek var. İlkinin başlığı Sayım Kayıt İlmühaberi... Belgeye herhangi bir tarih yazılmamış, ancak 1920 öncesine ait olduğu düşünülüyor.  

    Sayım Kayıt İlmühaberi küçük ve büyükbaş hayvanları listeleyecek biçimde düzenlenmiş. İlk satıra sırayla Hayvanın Çeşidi, Erkek Adet, Dişi Adet, Yekün Adet, Sahibinin İsmi ve Lakabı sütün başlıklarıyla sıralanmış. Bu belge Koca Ahmet oğlu Ahmet için düzenlenmiş. Gocamatların Ahmet Tektaş kastediliyor, 1979'ta vefat etti.

    İlk sütunda bildirimde bulunulacak hayvanların cinsi matbu olarak verilmiş. Bunlar koyun, kıl keçi, tiftik keçi, deve, manda, sığır, at, eşek, katır ve canavardır. Son satırdaki canavardan kasıt domuzdur. Hıristiyan tebaya çiftliklerde domuz besiciliği de yapılıyor ve vergiye tabi... Bu yüzden listede yerini almış.

    Gocamatların Ahmet 49 koyun, 1 inek, 1 öküz, ve 1 erkek eşek beyanında bulunmuş. Belgenin altındaki imza kısmında iki mühür bulunuyor. Okunamayacak kadar eski olan bu mühürlerden imzanın kime ait olduğu anlaşılamadı.

    İkinci örnek belge ilkinin aynısı, ama içeriğinde daha açıklayıcı bilgiler var. Bunların en önemlisi, okunabilir bir tarihtir. En altta  miladi takvime göre 1920 yılında düzenlendiği yazıyor.

    Gelelim hayvanların sahibi kısmına... Burada "Kel Bekir Zevcesi Kezban" yazıyor. Bahsi geçen kişi Arapgızı olarak lakaplanan Hacımahmutların Hüseyin kızı, Uykucu Ömer Şen'in de teyzesidir. Tekirgızıların Kel Hasan ile evlendi, kocası Çanakkale'de şehit oldu, O da Kel Bekir ile evlendi. Aslen Bolvadinli olan Kel Bekir Yenimısdık ve Aliosmançavuş'un babasıdır. Kezban Hanım da o sırada Gambırömer'in anası... 

    İşte şu belge tam da yeni evlendikleri sırada düzenlenmiş. Normalde hayvanların sahibi olarak hane reisi, yani Bolvadinli Çakaloğlu Kel Bekir yazılması gerekir, ama demek ki bu malların özellikle Kezban Hanıma ait olduğunu vurgulamak istemişler.

    Arapgızı Kezban Hanımın iki ineği varmış, hepsi bu... Belgenin altındaki imza kısmı boş, fakat onun yerine latin harfleriyle kazınmış muntazam bir resmi mühür basılmış ki hala kullanılmakta olan mühürlerin aynısı gibi duruyor. Bu önemli fark dışında ilk belgeyle bunun hemen hemen aynı olduğu söylenebilir. 

    Hangi amaçla düzenlenmiş olursa olsun bu iki ilmühaberin işaret ettiği malları trajik bir akıbet beklemektedir. Zira yaklaşık bir yıl sonra Eğret işgal edilecek ve Eğretlilerin elindeki hayvanların tamamı işgalciler tarafından tüketilecektir. Önceliği koyunlara verip, koşum hayvanlarını sona bırakmışlar ve bir buçuk yılda ne var ne yok silip süpürmüşler. Bir yerde okumuştum, Afyon bölgesindeki işgalciler yaklaşık 600 bin hayvan yemiş, bu sayıya kümes hayvanları dahil değil. Bir Yunan'a ortalama üç hayvan düşüyor...

    Kurtuluştan sonra Cumhuriyet döneminde halk bir süre bocalıyor, ama sonunda toparlanıyor. Buna bağlı olarak devletin atraksiyonu da gecikmemiş. Son belgemiz 1938 yılından... Önceki iki belgenin aynısı olan bu sonuncusunun başlığı: "Hayvanlar Vergisine Ait Kayıt İlmühaberi" Bu başlıkla, belgenin vergiye esas olmak üzere düzenlendiğini de anlamış oluyoruz. 

    Bu ilmuhaber (bildirim) Dolaksızın İsmail adına düzenlenmiş, yani belgede öyle yazıyor. Dolaksızın İsmail Kırım, Dolak Mehmet'in abisidir, bu belgeden dört yıl sonra 1942'de vefat etti. 

    Şu belgeden Dolaksızın İsmail'in bir çift öküzle bir at ve bir eşek sahibi olduğu anlaşılıyor. Vefatından sonra bu hayvanlara ne olduğu meçhul. Çocukları 1950'lerde İstanbul'a yerleştiler.


17 Aralık 2025

Gavuryatağı

 
    Bizde 'Gavur' demek 'Yunan' demektir. Gavur gelince, Gavur gidince, Gavur zamanında gibi kavramlar da hep 1921-22 arasındaki yaklaşık bir buçuk yıllık Yunan işgali dönemini anlatır. İlk defa 28 Mart 1921 günü işgal edilmiş, ordu Eskişehir istikametine devam ederken artçılarını Eğret bölgesinde bırakmışlar, Sakarya yenilgisinden sonra da tekrar buralara kadar çekilmişlerdir. 7. Yunan Tümeninin birlikleri kışı merkez Eğret olmak üzere Yenice, Cumalı, Susuz köylerinde geçirmişler, hatta ihtiyatta bulunduğu için Büyük Taarruza kadar buralarda eğlenmişler. 

    Yukarıda sayılan köyler dışında 7. Tümene bağlı bazı birliklerin stratejik önemi sebebiyle İlbulak dağına konuşlandırıldığı ve 1922 yazına kadar orada bulunduğu biliniyor. Dağda bulunduğu yaklaşık on ay boyunca Yunanlar, köylerdeki birliklerine yakacak temin etmişler, gözetleme yapmışlar, beklenen Türk hücumuna karşı koyabilmek için savunma tedbirleri almışlar. 

    En önemli savunma tedbiri olarak İkinci Savunma Hattı diye adlandırılan, dağın tepesinde oluşturdukları siperleri sayabiliriz. Bu siperleri büyük ölçüde çevreden getirilen köylülere kazdırmışlar. İçlerinde Hacıbeyli, Eğret ve Dandır halkının da bulunduğu angaryacılar dışında bazı noktaların kendi askerlerine kazdırıldığı özellikle belirtiliyor. Bu siperlerin bir bölümü İlbulak tepesinde hala sağlam duruyor.

    Yine çevre köylülerden oluşturdukları angaryacılara odun kestirip başta Eğret olmak üzere diğer yerlerdeki birliklere gönderdikleri, onların da kışı buradan giden odunlarla geçirdiği bazı anılarda ifade edilmiş. Kesiciler ayrı, arabacılar ayrı olarak düzenlenirmiş. Öküzünü dombeyini koşup oduna gitmek de ayrı bir angarya imiş. Genellikle çocuk yaştakileri arabaların başına koyar, yanlarında silahlı askerlerle köylere gönderirlermiş.

    Kışın değil, ama baharda çok seyrek de olsa Türk uçağı gelip Yunanların üstüne bomba sallar gidermiş. Böyle zamanlarda Gavurlar arasında büyük panik yaşandığını söylüyorlar. Bunları o dönemi dağda geçiren Eğretlilerden öğreniyoruz. Çoğunluğu çocuk yaşta bu Eğretliler Dağda mal güdüyorlar. Tabi kendi öküzün eşşeğin yok, Gavur geldiği gün her şeye el koymuş, getir dediğinde getiriyor, götür dediğinde götürüyorsun. Aslında Yunanlar adına çobanlık yapıyorsun yani, bir çeşit angaryacılık onlarınki de... Dört beş kişi varlarmış, şimdi ancak üçünün kimliği hatırlanıyor; en büyükleri Hacıların Ali (Diñdiñ Dede, Kel Ali Azbay), Hakkıların Kadir (Yırgal) ve Amcaların Hayta (Mahmut Özdemir)... Türk uçağının attığı bombalarla Yunanlarda ölü ve yaralılar var... Yaralıları bir yere taşımak için bizimkileri çağırmışlar. Sedyelerin ucundan tutmuş götürüyorlar, ama Yunan askeri süngüyle dürtükler dururmuş angaryacıları... Ali'yi daha o zamandan çok cesur birisi olarak anlatıyorlar... Bir iki derken, süngü darbelerine daha fazla sabredemeyip atıvermiş sedyeyi ve yaralıyı... "Siziñ ölüñüzüñ deee, diriñiziñ deee!.." diye küfürler savurarak eline geçirdiği bir sopayla vermiş Gavurun gözüne...  On onbeş asker birden üzerine çullanana kadar epeyce Gavuru haklamış. Yalnız derdest edince onlar da bunu fena dövmüşler. Diğerleri nispeten daha küçük olduğu için yardım edememişler, eğer onlar da Ali'ye yardım etseydi oradaki Gavurun hepsinin hakkından gelirlerdi diye yorumlanıyor. Tabi bu mümkün değil, her taraf kum gibi Yunan kaynıyor...

    Şüphesiz İlbulak  dağı dediğimiz yer geniş bir mevki, Yunanlar da bu geniş dağın bir çok yerine yayılmış olmalıdırlar. Siperler tepelere kazılmış, odunlar ormanlık alanlardan kesilmiş, yukarıda anlattığım olay tam olarak nerede yaşandığı bilinmiyor. Yalnız Yörükyolu'nun Bahçecik tarafında kalan bir bölümde düşmanın karargah kurduğunu söylüyorlar.

    Yörükyolu'nda tam Gedik bayırını kavramadan hemen önce, sağda şimdi taşocağı kurulu yerin hemen altında büyük bir alanlık başlıyor. Yer yer anakayanın yeryüzüne çıktığı bu alanlık batıya doğru bir kilometre kadar uzanıyor. Genişliği de de en az üç dörtyüz  metre var. İşte 1921-22 kış ve baharında düşmanın karargah kurduğu bu alanlığa, sırf bu yüzden Gavuryatağı deniliyormuş.

    O geniş alanlıkta Yunan birlikleri konuşlandığına güçlü karine olmak üzere bir bilgi daha var. Gavuryatağı denilen alanlığın sonunda, ormanın hemen ucunda toplama taşların yığılmasıyla oluşturulmuş dört köşe gaşlı bir ağıl... Şimdi harabe görünümlü bu gaşlar, hala fonksiyonunu icra edecek kadar yüksekliğini koruyor. Yani hayvan koysan canavara karşı filan koruma sağlamaz, ama koyduğun mal da bir yere gidemez, öyle bir ağıl... Buraya ne diyorlar biliyor musunuz; Doñuzağılı... 

    Bizim domuzla ne alakamız olabilir, sadece yaban domuzunu biliriz, onu da mahsule verdiği zarardan dolayı kovalamak için... Ağılda bakıp beslemek, ancak onu yiyecek kimseler için düşünülebilir... Yakınlardaki (Gavuryatağı) askeri birliğin artıklarıyla bu ağıldaki domuzları beslemek ve gerektiğinde kesip yemek onlar açısından gayet mantıklı görünüyor. 

    Dağdaki her mevki adının bir hikayesi var. Gavur gittikten sonra onların birliklerini oturttuğu alanlığa Gavuryatağı, hemen yanındaki gaşla çevrili yere de Doñuzağılı demişler. 



16 Aralık 2025

Eski Kabristan

     
    Eğret'teki Han, Hamam, Çeşme ve Cami bir külliye olarak düşünülüyor ve hepsi de aynı döneme tarihleniyor. Bunlardan hamam ve çeşme artık yok, elde sadece Han ve Cumacamisi kalmış. Bilindiği gibi Kervansaray tarihi eser olarak koruma altında. 

    Cumacamisi de koruma altına alınmış, ama tek başına değil. Koruma kararı bitişiğindeki kabristanı da kapsayacak şekilde alınmış. İsabetli bir karar olmuş, çünkü geniş açıyla bakınca mezarlık ile caminin aynı sınırlar içinde değerlendirilmesi gerektiği görülecektir. Hatta pazaryeri tarafında kabristanın doğal sınırları bozulduğu, orada bir gedik oluştuğu da anlaşılacaktır. 2000'li yıllarda bir kaç metre geriye çekilmişti mezarlık duvarı, gedik o zaman oluştu. Yoksa cami de mezarlığın içinde gibiydi.

    Şimdi olmayan hamam, çeşme ile hala hayatta olan han ve camiyi Eğret köyü ile aynı yaşta kabul etmek gerekir. Dolayısıyla büyük külliyeye eklemlenen kabristanı da bunların arasında saymak gerekir. O halde kabristanı da Eğret tarihiyle eşitlemek yanlış olmaz. Bu kadar eski bir değerin Cuma Camisi ile birlikte değerlendirilip koruma altına alınması çok önemli ve isabetli bir uygulamadır.

    Eski kabristanı şöyle bir turlasanız, içinde ne kadar çeşitli mezar taşı barındırdığını görürsünüz. En modern mermerden, en eski devşirme mermer sütuna; Ayazin taşına oyma yazılı hece taşlarından, en doğal kaba taşlara; kayraktan kayaya, Arap harflilerden Latin harfli yazılara; çiçek, duvak, fes, sarık oymalara bir sürü taş var.

    2021 yılında çıkan karardan gözlem raporunda bu konuya değinilmiş, hatta fazlası bile var:

"Anıtkaya Köyü Eski Mezarlığı Anıtkaya Cuma Camiinin arkasında yer alır. Tescilli Eğreti Kervansarayına da komşudur. Mezarlık alanı geniş bir araziye yayılmıştır. Mezarlıkta halen gömü yapılmakta olup günümüz mezarları da bulunmaktadır. Eskiden beri kullanılmakta olduğu anlaşılan mezarlıkta Osmanlı Dönemi mezar taşları bulunmaktadır. Bazı mezarlarda kitabe bulunur. Osmanlıca yazılı mezar taşlarında tarihli olanlar da mevcuttur. Ancak daha çok günümüz Türkçesi ile yazılmış erken Cumhuriyet dönemi mezar taşları çoğunluktadır. Şahideli mezar taşlarında sarıklı, fesli mezar taşları ile süslemeli ve bezeli mezar taşlarının yanı sıra menhir şeklinde yazısız mezar taşları bulunmaktadır. Mezarlıktaki bazı mezar taşları özensiz bir şekilde taşlarının düşey olarak toprağa dikilmesiyle oluşturulmuş yörük mezar tarzını yansıtmaktadır. Uçları epey sivriltilmiş mezar taşları olduğu gibi, yuvarlak formlu olanlar da vardır. Bazı mezar taşları oldukça büyük kayalardan yapılmıştır. Yöreye özgü kayrak taşından yapılmıştır. Mezarlık yağmur, rüzgar, nem ve aradan geçen zaman gibi etkenlere bağlı olarak mezar taşları oldukça aşınmış ve hasara uğramıştır. Bazı taşlar yan yatmış, devrilmiş halde olup, bazılarının gövdesi toprağın altında kalmıştır. Afyonkarahisar İli, Merkez İlçesi, Anıtkaya Köyü ... Eski Mezarlığı yörük mezarları, Osmanlı Dönemi tarihi mezar taşları ve erken Cumhuriyet dönemi mezarlarıyla önemli bir kültür varlığıdır. Bu nedenle söz konusu mezarlık tarafımızca tescile önerilmektedir."

    Kabristanın eklentisi durumunda olan Cuma Camisi hakkında karar öncesi gözlem raporu da şöyle:

"Anıtkaya Köyü Cuma camiinin kitabesi yoktur, ancak minaresinde Arapça harflerle Allah Muhammed kelimeleri arasında günümüz rakamlarıyla 1979 tarihi yazmaktadır. Minarenin tamir kitabesi olduğu düşünülmektedir. Caminin bugünkü haline bakarak mimari olarak 20. yy başına tarihlenebileceği değerlendirilmektedir.
Caminin 14'ncü yüzyılda Germiyanoğulları tarafından yaptırılan, üç sahanlı, kesme taşlı, kemerli tonozlarla örtülü Eğret Kervansarayı ile ilişkili olduğu düşünülmekte, ancak bu konuda herhangi bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Tescilli Eğret Kervansarayı idaremiz mülkiyetinde olduğu halde Cuma Cami Köy Tüzel kişiliği mülkiyetindedir. Kervansaray ticaret yolları güzergahında bulunduğundan muhtemelen kervansaraya bağlı eski bir cami bulunuyordu, ancak bu caminin yıkıldığı tahmin edilmekte, yerine halkın çabalarıyla mevcut caminin inşa edildiği düşünülmektedir. Anıtkaya ile ilgili bir tanıtım yazısında savaş yıllarında caminin çok harap olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Bu bilgi buradaki eski caminin yerine yeniden inşa edildiği fikrini güçlendirmektedir. Camide halkın Ulu Cami inşa edildikten sonra, Cuma günleri bu camiyi tercih etmesi nedeniyle bu isimle anıldığı öğrenilmiştir.
Mevcut cami enine dikdörtgen planlı, kırma çatılı, ahşap direkli, ahşap çıtalı tavanlı, bindirme tavan tekniğinin ilginç bir versiyonu olan bir tavan planına sahiptir. Enine dikdörtgen planlı, bölüntülü ve camekanla kapatılmış bir son cemaat yerine sahiptir. Son cemaat yerinin de önünde  etrafı açık üstü saçla kapalı bir sundurmalı giriş mekanı bulunmaktadır. Son cemaat yerinden içeri girildiğinde harimin ortasında çatıdaki yükü taşıyan iki ahşap destek görülmektedir. Kuzey cephede ortada iki ahşap direkle taşınan kadınlar mahfili tüm cephe boyunca uzanmaktadır.  Harimin çıtalı tavanında ortada dikdörtgen bir çerçeve onun etrafında iki iç içe kare merkezden döndürülerek oluşturulmuş 2 katmanlı bir tavan kompozisyonu oldukça dikkat çekicidir. Karelerin köşeleri tam sivri değil uçları kütleştirilerek çokgen bir plana dönüştürülmüştür. Genellikle harim alanını kaplayan bindirme tavan örneklerinin aksine burada bindirme tavan kadınlar bölümünü de kapsamaktadır. Cami her cephede 2'şer adet pencere ile aydınlatılmaktadır ancak güney cephede mihrabın iki yanında bulunan pencereler diğer cephelerden daha küçük ve daha üst kotta tasarlanmıştır.
Yapı muhtemelen Cumhuriyet Dönemi yapısı olmasına rağmen Osmanlı Dönemi mimarisi üslubuna göre tasarlanmıştır. Yörede örnekleri bulunan bindirme tavan geleneği devam ettirilmiş ancak değişik bir form katılarak yeniden yorumlanmıştır. Caminin döner eksenli bindirme tavanı ve mimarisiyle kültür varlığı nitelikleri taşımaktadır. Bu nedenle tarafımızca tescile önerilmektedir."

    Gözlem metinlerindeki imla ve feci bilgi yanlışlarını boş verin. Sonuçta bunlara dayanarak Eski Kabristan ve Cuma Camii korunması gerekli tescilli kültür varlığı kapsamına alınmış. Önemli olan bu...

    Eski Kabristana hala defin işlemi yapılmakta olduğu belirtilmiş, bu en sivri yanlışlardan biri; 30 yıldır oraya cenaze defnedilmiyor. 1990'lı yıllarda Akkaya'ya yeni mezarlık yapılalıdan beri böyle...

    Mezarlığın taşınması mevzusu tartışılıyor, ama yeni bir asri mezarlık kaçınılmazdı. 1980'lerde bu tarihi kabristanda bir çok kabir kazılmasına şahit oldum, nereye kazma vursan kemik çıkıyordu. Mecburen yeni cenaze defnedilen mezarın bir köşesine o kemikler tekrar gömülüyordu. Her ne kadar mezarlık sülaleler arasında bölüşülmüş gibi olsa da düzensiz defin sebebiyle kabir üzerine basmadan burada dolaşmak imkansız gibiydi. Ayrıca mevki kayalık olduğundan orayı insan gücüyle kazmak güçtü ve makine ile kazma imkanı da yoktu. Bu sebeplerle kabin tipli mezar inşası da mümkün görünmüyordu. Tartışmasız yeni bir mezarlığa ihtiyaç vardı, belki yeni mezarlığın yeri tartışılabilirdi.

    Bakın yediğimiz yapay gıdalardan dolayı insan bedeninin raf ömrü uzadığını söylüyorlar. Bir naaş, eskiden üç yılda tamamen çürüyor idiyse, şimdi sekiz yılı buluyormuş. Tamamen çürümeden aynı mezara başka defin yapılamıyor. Bu durumda hala Eski Kabristanı kullandığımızı düşünebiliyor musunuz...

    Yahya Kemal'den ödünç alarak mezarlığın köyün ortasında olması durumunu 'Ölülerimizle birlikte yaşarız' diyerek normalleştirmiştim. Hatta aynı mantıkla 'Anıtkaya'nın nüfusu yüz bin' bile demiştim. Lakin bir de çağın gerçekleri var, asri mezarlık köyün dışına taşındı, biz geçmişteki ölülerimizle birlikte yaşamaya devam ediyoruz. Eski kabristana bakarak yine ölümle yüzleşiyor, kendimizi her an kabir kapısında hissedip ayağımızı denk alabiliyoruz. Yani eskisi de yenisi de vazifesini yapıyor. Bizim vazifemiz de eskisini hürmeten korumak ve yenisini doldurmak...


15 Aralık 2025

Resulbaba Siperleri

 
    Resulbaba tepesinden Dombeyalanı/Demirce dengine kadar İlbulak sıradağ zirvesinde hendek gibi siper kalıntıları var. O kadar belirgin ki bunlar çıplak gözle seçilebiliyor. Gedik taraflarına doğru uzandığı tahmin edilen siperlerin o kısmı ağaçlandırma çalışmaları sırasında bozulmuş olabilir.

    Resulbaba tepesinin doruğunda, orayı her yana karşı savunacak biçimde dairesel kazılmış. Oradan batıya doğru ise bir hat olarak uzuyor. Hendeklerin koca taşlarla sağlamlaştırıldığı anlaşılıyor. Çünkü her siper kalıntısında bu sıra taşlar görülüyor. Siperler zamanın tahribatına karşı koyabilmişse, bu biraz da o taşlar sebebiyledir.

    İlbulak'taki mevzi/siperlerin kim tarafından inşa edildiğine yönelik çok tartışmalar yapıldı. Özellikle Resulbaba tepesindeki dairesel hendeğin Resul Baba müritlerince gözetleme noktasının çevresine savunma amaçlı yapıldığını iddia edenler var. Basit bir siperin 6-7 asır boyunca sağlam kalamayacağı, bu fikrin geçerliliğini zorlaştırıyor.

    Bir diğer görüşe göre de İlbulak genelindeki siperler Milli Mücadele sırasında Türk ordusu tarafından inşa edildi. Türk ordusu 1920-22 arasındaki Yunanlılarla yapılan çarpışmalarda İlbulak dağlarında hiç bir zaman eğlenmedi. Ne 1921'de geri çekilirken, ne de Büyük Taarruzda düşmanı kovalarken buraları tahkim etmeye vakti yoktu. Ayrıca bunun mantığı yok. Bu yüzden bunların Türk siperi olduğu fikri de temelsizdir.

    Bu siperlerin Yunanlar tarafından kazılıp inşa edildiği çok açık. Buna dair fotoğraflar ve canlı tanıkların anlatımları var. Odun kestirmek ve siper kazdırmak için Eğret, Dandır hatta Hacıbeyli'den bile angaryacı getirmişler. Bir kısmını da kendi askerleri kazmış. 

    İşin aslı, Sakarya yenilgisinden sonra kışı geçirmek için, Mart 1921 sonunda ilk işgal ettikleri yerlere kadar çekiliyorlar. Çekilme bölgesinin en gerisinde Eğret yöresi ve İlbulak bulunuyor. 7. Tümen Eğret merkez olmak üzere birlikleriyle Yenice, Cumalı, Susuz ve İlbulak'a dağılmıştı. Kış bu vaziyette geçirildi, 1922 baharından itibaren direnekler hazırlamaya başladılar. Siper kazdılar, mevcutları sağlamlaştırdılar tel çektiler. Çünkü Türkler'in büyük bir hücuma geçecekleri belliydi, ama bunun zamanını ve yerini kestiremiyorlardı. Her ihtimale karşı bulundukları her yere mevzi yaptılar. İlbulak siperleri de aldıkları bu tedbirin parçasıdır.

    Aradan bir asır geçmesine rağmen siperler hala seçilebiliyor. Özellikle Almalı dengiyle Resulbaba arası çok net. Gerçi ben tam tepe noktaları gördüm, daha güneye inmedim. Çatkuyu ve Köprülü'ye ait mevkilerde daha sağlam kalabilmiş düzenli siperler varmış. Bunları 2016'da çıkan koruma kararından anlıyoruz.

    Galiba 2015 yılında Bayramgazi, Çatkuyu ve Köprülü Muhtarları birlikte başvurmuşlar. Önce rapor hazırlanmış: "Afyonkarahisar ili, Merkez Bayramgazi, Köprülü ve Sinanpaşa Çatkuyu köyleri sınırları dahilinde, Bayramgazi Köyünün yaklaşık 3 km güneybatısında dağlık bir alanda yer almaktadır. Resulbaba Tepesinin zirvesinde ve eteklerinde yer yer hendek kazılarak, anakaya olan noktalarda ise toplama taşlarla oluşturulmuştur. Hendeklerin içi erozyon ile dolmuştur. Milli Mücadele Döneminde Yunan İşgal Kuvvetlerince yapıldığı düşünülmektedir."

    Görüldüğü gibi başvuru ve raporda Anıtkaya'nın esamisi okunmuyor. Keşke başvuru dilekçesinde Anıtkaya Muhtarının da mührü olsaydı. Çünkü bahsi geçen ve Sit Alanı ilan edilen bölgenin bir kısmı Anıtkaya sınırları içinde. Neyse ki 2016'da çıkan kararda bu durum belirtilmiş. 

    Önemli olan siper gibi tarihi değerlerin korunması olduğu için şu köydü, bu köydü hususunu geçelim. Yalnız daha önce de belirttiğim gibi, İlbulak Tarih Turizmini başlatarak, biz Anıtkayalılar önceki yıllardaki ihmalkarlığımızı telafi edebilir, hatta bu hususta bir adım öne geçebiliriz.



14 Aralık 2025

Çatalüyük Ve Fasılüyüğü

 
    Anıtkaya ile Dandır arasında, Anıtkaya arazisi içinde birbirine bitişik iki tümülüs var. Bizde tümülüse üyük dendiği için köylüler bu ikiz tümülüse Çatalüyük adını takmışlar. Ne zaman bu adın verildiği belli değil, bildik bilineli böyle...

    Çatalüyük hemen batısından başlayan ve Gavasguyusu, Söğütcük, Omarcık, Bayramgucağı, Yörükçeşmesi, Çayırlar ve Örençayır'a doğru uzayıp gide havzaya ne ad verilir bilmiyorum. İşte bu havzanın her yanı eski çağların kalıntılarıyla dolu olduğunu gördük. Çatalüyük de bu durumdan nasibini almış olması çok normal. Zaten adı üstünde, üyük demek eski zaman kalıntısı demek...

    Eğret köyü ile Çataülüyük arasındaki mevkiyi göz önüne alırsak; köyün hemen dibindeki bölüme Arpalık, sonraki bölüme ise Mantarlık adı verilmiş. Bu mevkiler arasında kesin sınır ayrımı yok. Ama Mantarlık sonrası geniş alanın adı Çatalüyük kelimesiyle karşılanıyor. Arada Eteminazat, Gobağınguyu gibi küçük noktalara yeni isimlendirmeler yapılmış, ama Mantarlık sonrasının kapsayıcı ismi Çatalüyük...

    O kadar geniş bir mevkinin adı olmuş ki Çatalüyük, öteden beri bu iki kardeş tepenin hemen eteklerine Dipçatalüyük denilerek diğer bölümlerden ayrılmış. Hala çatal tepelerin dibinde bulunan tarlalardan böyle bahsediyorlar. Mesela kuzey sırtının başladığı yerde göğem çalıları var, onlardan söz ederken Dipçatalüyük'teki göğemler deniliyor.

    Ayrıca Mantarlık ile Çatalüyük arasında, belirsiz hudutlara sahip bir bölgeye Fasılüyüğü denildiğini belirtmek lazım. Eskiden fasülye ile ilişkilendirirdim bu kelimeyi, sonra fasülyeye bile fasülye değil börülce denildiğini filan düşününce bu mantık saçmaydı. Çok sonraları fasıl kelimesiyle ilişklendirmek daha akla yatkın geldi. Hala o noktadayım.

    Fasıl ve fasıla, bilindiği gibi ara, aralık demek oluyor. Asıl ve büyük Üyük'e varmadan önce, ondan daha küçük bir üyükten nasıl bahsedersiniz? Yahut şimdi üzerinde şehitlik bulunan Üyük ile Çatalüyük arasında, bu ikisinden daha küçük bir üyük düşünelim, 'aradaki' anlamında Fasılüyüğü denilmiş olabilir. 

    Kelimenin ikinci anlamı da küçük klasik müzik konseridir. Yahut mehter takımının bir müddet çalmasına da böyle deniliyor. Acaba belli noktadaki bir tepede böyle bir şey mi yapıyorlardı? Fasılüyüğü kelimesinin bu şekilde anlamlandırılması daha düşük ihtimal gibi duruyor. Her neden bu isim verilmiş olursa olsun Çatalüyük ile Eğret arasında küçük bir üyüğe işaret ediliyor demektir.

    Zaten Çatalüyük yakınlarındaki tarlalardan çeşitli şeyler bulunduğuna dair çok fazla efsane ortalıkta dolaşıyor. Bir arkadaş bizzat horasani mezar bulduklarını söylemişti. Horasan veya horasani, bir harç tekniğiymiş; ev, dam, mezar vb. her yapıda kullanılabiliyor. O bölgedeki tarlalardan horasan, mermer, çanak çömlek parçası gibi her türlü malzeme çıktığını söylüyorlar. 

    Mesela şimdi Gobakguyusu'nun yerine artezyen yapılmış ve geriye kalan küçük meydanlığa bir sürü taş yığılmış. Dikkatli bir gözle bakınca bu taşların sadece kuyu kalıntısı olmadığı, arada ilginç tarihi malzemeler de bulunduğu görülebiliyor. Haliyle çevrede Fasılüyüğü gibi başka üyüklerin de olması gayet normaldir.

    Çatalüyük'e dönecek olursak... Her tarafında çok fazla tahribat var. Kaçak kazılardan perişan olmuş. Arkeolojik inceleme ve kazı yapılmadan tarihi önem ve kıymeti anlaşılamayacak olan bu ikiz tepeler için Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nca koruma kararı alınmış. Roma dönemine tarihlemişler ve 2017 yılında 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı ilan ederek korunmasına karar vermişler; ama böyle kararları kim dinler, Çatalüyük'te tahribat devam ediyor.

    Sadece Çatalüyük ve çevresi değil, Anıtkaya her tarafıyla zengin bir tarihin üstünde oturuyor. Her mevki kaçak kazı ve tarihi yağmaya sahne oluyor. Şimdi bu açıdan bakınca, ve eğer varsa, Fasılüyüğü'nün gizli kalması daha hayırlı diyebiliriz...



Örençayır


    Geçen yıl  sonuna doğru Maldepesi'ni dolaşmaya çıkmıştık. Burası eski Çayırlar mevkiinin hemen kuzeyinde bulunan, doğu-batı ekseninde uzayan geniş bir ören yeri. Hemen herkesin bir parça çayırının bulunduğu sulak alan şimdi kuruduğu için oralar hep tarla olmuş. O mevkinin tamamına Maldepeleri diyorlar.

    Maldepesi uzun zaman bir çok kaçak kazıya maruz kalmış. Bir sürü çanak çömlek parçaları hem tepede hem de eteklerindeki eski çayır, yeni tarlalarda göze çarpıyor. Bir kilometre kadar güneybatısında, çayırların orta yerinde bir tümülüs var. Yaklaşık 100 metre çapındaki bu üyükte de kaçak kazılar yapılmış. Buraya Örençayır üyüğü diyorlarmış. Demek ki bizim Çayırlar diye bildiğimiz mevkinin eski adı bu idi. Gerçi Örençayır dediklerini duyardık, ama ben zannederdim ki bu isimlendirmeden Çayırlar'ın küçük bir bölümü kastediliyor. Oysa gerek Maldepesi, gerek çayırların her yeri ve güneyindeki tarlalar ve çayırın ortasındaki bu tümülüs zaten oraların eski zaman yerleşimi olduğunu işaret ediyor. Yani oralar zaten ören, yakınlarındaki çayır da Örençayır diye adlandırılması normal...

    Biz Maldepesi'nde gezerken, oranın ve uzaktan baktığımız çayır ortasındaki üyüğün devletçe koruma altına alınması gerektiğini filan konuşmuştuk. Meğer bizim bu konuşmalarımızdan 7-8 ay önce dediğimiz gerçekleştirilmiş; hem Maldepesi hem de Örençayır Höyük Eskişehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından koruma altına alınmış. 29 Mart 2024 tarihli kararın ilgili paragrafı şöyle:

    "Afyonkarahisar ili, Merkez ilçesi, Anıtkaya köyü sınırları içerisinde tespit edilen ve ... korunması gerekli kültür varlıklarından olan alanın 'Örençayırı Höyük' adıyla I: Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tesciline, söz konusu alanda ... geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının geçerli olduğuna; sit sınırları içerisinde güvenlik önlemlerinin ilgili kurumlarca alınmasına ve Kurulumuzdan izinsiz herhangi bir fiziki inşai müdahalede bulunulmamasına karar verildi."

    Pek güzel karar verilmiş. Bizde polisin olay yerine cinayet işlendikten sonra gelmesi gibi, böyle kültür varlıklarının bağrı delik deşik edildikten sonra koruma kararı alınıyor. Neyse, bu da bir şeydir...



13 Aralık 2025

Geviş Getirme Veya Kabe Tavafı

    
    Tam on yıldır şeytan taşlıyoruz, huzur içinde tavafa bir türlü vakit bulamadık. 

    Eskiden böyle değildi; hayatı dengede götürür, madde-mana, dünya-ukba kefelerini birlikte doldurmaya çalışırdık.

    Okumadan duramazdım mesela. Planlı okumalarım vardı. Kitap seçerken de kalp-dimağ dengesine dikkat ederdim. 

    Kalp/gönül 'Allah'ın evi'dir, onu beslemeye yönelik okumalar Kabe'yi tavaf ile eşdeğer. Şeytan taşlama yerine geçecek siyasi dünyevi yazılar, kitaplar da okur, dengede sürer giderdi hayat.

    Sonra bildiğiniz gibi; dilekçeler, iddialar, savunmalar; itirazlar, dava örnekleri, başvurular... Taşla babam taşla... Kabe'ye yaklaşamadık bile...

    Son beş yılda ise Eğretiköy'e daldık. Onu yaz bunu yaz derken, neredeyse beş cilt tamamlandı. Tabi bunca yazı için okuma araştırma gerekiyordu, elbette okuduklarımız konuyla ilgili şeyler. Kalbin hayatına dair eserlerden yine uzak kaldık.

    Eğretiköy yazılarını bu yıl sonunda bitirmeyi planlıyorum. Artık tavaf zamanı... İlk planda okumayı düşündüğüm iki kitabı hazırladım. Kalp yolculuğuna çıkaracak bu kitapları üç aylarda bitirmeyi düşünüyorum. Tahmin edileceği gibi seçtiğim kitapları okumak, anlamak çok zor; yine de kendimi zorlayacağım.

    Kalp yolculuğu sırasında yazmak icap ederse, bu yazılar okuduklarımla ilgili olacaktır. Fakat onları yayınlar mıyım, bilemiyorum.

    Bununla beraber çıkmayı düşündüğüm bu yolculukta hiç bir şey planlandığı gibi gitmeyebilir. En başta okuma konusunda bir çıkmaza girebilirim. Bugün bir arkadaşın bu konuyla ilgili bir paylaşımını gördüm, şöyle diyor: 

    "Eskiden boş kalmayı büyük bir kayıp sayardım. Kısa dolmuş yolculuklarında bile ya okunacak ya dinlenecek bir şey bulmaya çalışır, beyin veya zihin tekneme sürekli bir şeyler atmam, ha bire onları yoğurmam gerektiğine inanırdım. Kırkımı geride bıraktığımda beynin veya zihnin dışarıdan bir şey almadan, içindekileri evirip çevirmesinin, onlara yoğunlaşmasının insanın kendisiyle karşılaşmasına, kendini tanımasına daha çok yaradığını keşfettim. Bunun için boş boş durabilme egzersizleri yapıyorum kendimle."

    Bunu okuduğumda aklıma ilk gelen şey öküzün geviş getirmesiydi. Bilindiği gibi sığırlar, hapır hupur yedikleri samanı hemen hazmetmezler. Çünkü yediklerini, üç bölümden oluşan ve işkembe denen midelerinin ilk bölümünde tutarlar. Yeme ameliyesi bitip dinlenme fırsatı buldukları anda, ilk bölümde tutulan samanı tekrar ağzına alarak çiğnemeye başlarlar. Onun salya akıtarak boş boş çene egzersizi yaptığını sandığımız bu harekete geviş getirme deniliyor. Samanın hazmı yemeyle değil geviş getirmeye başlıyor. İnsan okuduklarını hemen özümseyemiyor; biraz vakit geçip süzme, karşılaştırma, analiz gibi bazı operasyonlara tabi tutmak gerekiyor. Yani bellekten geriye alıp zihinsel geviş getirmeye tabi tutmak lazım...

    Ayrıca bu paragrafta çok mantıklı gibi görünen 'okuduklarını hazmetme' ameliyesi, aslında tembel bir kafanın okumaktan kaçış bahanesi gibi de geliyor. Yaş ilerledikçe zihin kendine sözde mantıklı gerekçeler arayabilir. 

    Yolculuğun daha başında böyle zihinsel ayak sürümeyle karşılaşırsam ilk durağa bile ulaşamamaktan korkarım. Bu yüzden bizim tavaf işi, şaftı tamamlamadan yarım kalabilir. O zaman şeytan taşlamaya devam, deriz.



12 Aralık 2025

Şebekeye Bağlı Meydan Çeşmeleri


    Daha önce Kuyular Ve Çeşmeler başlığıyla bunlardan bahsetmiştik. Şebeke suyu bağlanmış, musluklu çeşmeler... 1969 fotoğraflarında kıyıda köşede de olsa görünce tekrar hatırlattılar kendilerini. Böylece bu yazı fikri doğdu.

    Tuna Hüseyin Kayır zamanında olması lazım, su deposu yapılıp şebeke suyunun ilk adımı atılıyor. Fakat evlere hemen su verilememiş. Masraflı ve zahmetli bir iş şebeke tesisi. Bunun yerine başka bir şey yapıldı. Madem evlere su veremiyoruz bari mahallelere verelim demiş olmalılar. Bazı merkezlere meydan çeşmesi yapıldı ve bu çeşmelere depodan su verildi. 

    Tabi lula yerine musluk takıldı. Bu çeşmeler ilginçti, betondan dökülmüş, yalaklı, iki yanında sekisi olan ve tepesinde estetik bir şapka. Su kaynağına (çeşmeye veya kuyuya) uzak olanlar ya da kuyudan su çekme zahmetine girmek istemeyenler bu çeşmeleri kullanıyorlardı. Musluğu çevirmek kadar bir zahmeti vardı. 

    İstismar edilmesin diye çamaşır bulaşık yıkamak ve hayvan sulamak yasaktı. Sadece kullanım suyu alınabiliyordu. Bu kuralları ihlal edenlere cezalar yazılıp yazılmadığını bilmiyorum. Eski meydan çeşmesinde bez ve dene yıkayanlar cezalandırıldığına göre buralarda kurallara uymayanlara haydi haydi ceza yazılmıştır.

    Kahvelerin önündekinin yalağında oynarken veya duvarına ceviz sürterken bazı büyüklerin bizi uyardığını hatırlıyorum. Çeşme kullanım kılavuzunda bizim bu masumane hareketlerimizi yasaklayan bir madde var mıydı acaba?

    Kahvelerin önünde Kuran Kursu yerinde, Tökürdeklerin evin önünde, eski belediye binasının Ortaokula bakan yan tarafında, İlkokul bahçesinde hamam ile sırt sırta, Söğütcük'te fırının yanında, Cıldır'ın evin karşı köşesinde, Güdüğizzet'in evin önünde, Arzıların Veysel evi yanında, Tekirgızıların ev civarında... Yirmiye yakın demiştik, bak on tane sayamadık şimdi... Kısaca milletin ihtiyacını görecek kadar önemli meydanlara serpiştirilmiş bu çeşmeler...

    Yalnız bu çeşmelerin yeri belirlenirken siyaset gözetildiğini söylüyorlar. En azından bir kaç sokakta böyle bir şey apaçık varmış. Misal kahvelerin önündeki çeşmeyi kadınlar rahat rahat kullanamadıkları için bizim sokağa da bir çeşme istenmiş. Mahallenin büyükleri toplanmış, Böbülerin Ömer Emmiyi de sözcü seçip varmışlar Tuna'ya... 

    - "Macur Ali orada olduğu müddetçe sizin mahalleye zırnık yok!" diye kestirip atmış. Seçimde rakibini destekledi diye sevmezmiş Dedemi... Elleri boş dönmüş ve mecburen kuyu suyunu kullanmaya devam etmişler... Tuna'dan sonra Delimısdık (Mustafa Erdem)e aynı istekle çıkmışlar. Hatta masrafını mahalleli olarak karşılamayı teklif etmişler. O da olumsuz cevap vermiş, ama bu sefer gerekçe sevindiriciymiş;

    - "Boşa masraf etmiş olursunuz, yakında suyu evlerinize vereceğim." Dediği gibi de oluyor, şebeke suyu belli saatlerde de olsa evlere ulaştırılıyor.

    1970’lerde evlere su verilince bu çeşmeler de hayatımızdan çıktı. Öylece kupkuru kalakaldılar. Ne kadar süre öyle durdular bilmiyorum, yerlerinden kaldırıldığını bile fark etmedik. Şimdi yoklar. Muzaffer Türkmenoğlu, evlerinin önündeki böyle bir çeşmede arılarla çevirdikleri oyunu söyleyince ben de bunları hatırladım... 



1955-58 Dönemi Köy Karar Defteri

      Tıraka Abdurrahman Zenger'in Eğret Muhtarlığı 1955-1958 arasında üç yıl sürmüş. 1958'de belediyelik kurulduğu için muhtarlık lağvedildiğinden onun dönemi tamamlanmamış. Ama bu dönemde tutulan İhtiyar Heyeti Karar Defteri bugüne kadar gelebilmiş. Tabi vücut bütünlüğünü koruyamadan, gelebildiği kadarıyla...

    Eldeki defter 94 sayfadır. 1955 sonlarında başlayıp, 1957 sonlarında bitiyor. Tam iki yıllık kararlara sahip olduğumuz söylenebilir. Öyle anlaşılıyor ki defterin baş ve son tarafındaki sayfalar eksik. Göreve başladıktan sonraki ilk 25 karar ve 1958 yılına ait kararlar bulunmuyor. Defter 26 numaralı karardan başlıyor. 

    Kararların numaralandırılmasında bazı sıralama hatalarına rastlanabiliyor. Bazı kararlara da hiç numara verilmemiş. Numarasız kararların aradaki boşluğa sonradan yerleştirildiği de düşünülebilir. Yalnız 117,118,119,120 numaralı kararlar yok. 1-14 Temmuz 1956 arasındaki iki haftalık sürede yazılan bu iki sayfalık kararın defterin kopan veya koparılan bir yaprağıyla yok olduğunu sanıyorum.

    Bu defterin yakılmaktan son anda kurtarıldığına dair bir söylenti dolaşıyor. Baş ve sondaki eksik bölümler, hatta ortadaki eksik yaprak kazara o vakitlerde yanmış olabilir. Elimizde kalanı için Metin Tüplek'e teşekkürler...

    Defter sayfaları numaralandırılmamış, yayınında sıra ve düzeni koruyabilmek adına ben numaralandırdım. Bu sıraya göre bütün sayfaları hem fotoğraf hem metin olarak aşağıya düzenledim. Metnin orijinaline bağlı kalmak istedim; imla hataları, anlatım bozukluklarına bile dokunmadım. Yalnız kişilerin değişen soyisimlerini bugünkü biçimiyle verdim.


    1.Sayfa: Lojman kirası ile Köy Adamları (Muhtar, İmam, Katip, Korucu) ücretlerine dair 2 karar.

    2.Sayfa: Hüseyin Yaman'ın mühür tespiti ve Minibüs duraklarına dair 2 karar.

    3.Sayfa: Minibüs durakları ve ağır kış şartları sebebiyle pazarın kapanmasıyla ilgili 2 karar.

    4.Sayfa: Avukatlık, köy boğasına yem ve İhtiyar Heyeti taşıma ücreti hakkında 3 karar.

    5.Sayfa: Çatkuyu köylüleriyle Eğret bekçileri arasında tartışma ve harcama yetkisi verilmesiyle ilgili 2 karar.

    6.Sayfa: Bütçe hazırlığı ve Hüseyin Ayas'a arsa satılmasıyla ilgili 2 karar.

    7-8-9-10-11-12-13.Sayfa: Köy bütçesi taksim listesi.

    14.Sayfa: Köy bütçesi taksim listesi ve Köy boğasının yem ücretine dair 2 karar.

    15.Sayfa: Hüseyin Sağlam ve Kadir Kalkan'a ceza kararları.

    16.Sayfa: Gatçayır'ın Kemal Ege'ye kiralanması ile Halil Tüplek ve Hafız Mehmet Öztürk'e ceza kararları.

    17.Sayfa: İbrahim Sağlam, Kemal Kaçmaz ve Osman Aykaç'a ceza ile Hamam inşaatında Abdil Kaynar'a işçilik ücreti ödenmesi kararları.

    18.Sayfa: Müteahhit İbrahim Yanar'a ödeme, Kerim Demir'e uyarı ve İbrahim Aracı'ya ceza kararları.

    19.Sayfa: Mehmet Öztürk, Mustafa Öncül, Süleyman Boran, Resul Omak, İbrahim Er'e ceza kesilmesi.

    20.Sayfa: Ali Tüplek, Osman Aykaç, Mehmet Ali Eşiyok, Hasan Öztürk ve Ömer Koç'a ceza kararları.

    21.Sayfa: Mustafa Dadak, Mehmet Soylu, Zekeriya Çelebi, İdris Azbay ve Ramazan Sımsıkı'ya ceza kararları.

    22.Sayfa: Mevlüt Kızılyel, Hasan İnanır, Mustafa oğlu Mehmet Ali Öztürk, Halil Aracı ve Ömer Koç'a ceza kararları.

    23.Sayfa: Ömer Karakaya, Ali Yaman, Salih Külte, Mehmet Omak ve Hasan Kopan'a ceza kararları.

    24.Sayfa: İdris Azbay'a ceza, cezaların haczen tahsili ve arsa satışlarının ilanına yönelik 3 karar.

    25.Sayfa: Hamam Müteahhidi İbrahim Yanar ve Abdil Kaynar'a ödeme yapılması ile Mehmet Ali Eşiyok ve Mustafa Öncül'ün bekçi tutulmasına dair 3 karar.

    26.Sayfa: M.Ali Eşiyok ve Mustafa Öncül'ün yetki ve sorumlulukları ile Resul Kızılyel (Tül)e arsa satışı kararı.

    27.Sayfa: Nümune bağın imeceyle sürülmesi, Şerafettin Azbay'a orak makinesini götürme ücreti ödenmesi ve arsa satışına dair 3 karar.

    28.Sayfa: Arsa satışıyla ilgili 2 karar.

    29.Sayfa: Hamam inşaatına tahta alımı ve Ramazan Tül ile Kazım Dalmışlı'ya arsa satımı ile ilgili 3 karar.

    30.Sayfa: İbrahim Ildız, Mehmet Öztürk ve Sabri Kocausta'ya arsa satışı kararları.

    31.Sayfa: Müteahhid İbrahim Yanar'a ve Tapu memurlarını getirip götüren taksiciye ödeme ile Hasan Kalkan'a arsa satışı kararları.

    32.Sayfa: Mevlüt Öztürk, Ali Tüplek ve Mehmet oğlu Mevlüt Öztürk'e arsa satış kararları.

    33.Sayfa: Karakol tamiri için Seydi Selman'dan çivi alımı, Hüseyin Honça ve Resul Omak'a arsa satış kararları.

    34.Sayfa: Dağdaki hayvanlarında hastalık tespit edilen Aşiret Yörüklerinin karantinaya alınması ve bunun kontrolü için Korucular Hasan Eminç ile Abdullah Öter'in görevlendirilmesi kararları.

    35.Sayfa: Dağın bazı bölümlerinin Yörüklere kiralanması, Müteahhid İbrahim Yanar'a ödeme ve Köy odasına harcama yapılması kararları.

    36.Sayfa: Müteahhid İbrahim Yanar'a ödeme, Osman Külte'ye arsa satışı ve makbuz kayıt kararları.

    37.Sayfa: Makbuzların pazarda kesilmesi, Karantinadaki Yörük İbrahim Gökmen'den otlakiye tahsil kararları.

    38.Sayfa: Bayram Aydın'a arsa satışı ve Muhtar ile Katip ücreti ödenmesine dair 3 karar.

    39.Sayfa: Hamam için kiriş dilme ücreti, Müteahhide rutin ödeme ve Eyüp oğlu İbrahim Çetin'e arsa satışı kararları.

    40.Sayfa: Müteahhid İbrahim Yanar'a ödemeler ile Muhtar ve Katip ücreti ödemelerine dair 4 karar.

    41.Sayfa: İmam ve korucuların hak'ı, İsmail Öter'e arsa satışı ve Yörük İbrahim Gökmen'den otlakiye tahsiline dair kararlar.

    42.Sayfa: Halil Keleş'e arsa satışı, sıvacı Selim Özteke'ye ve işçi Salih Külte'ye ücret ödemelerine dair 4 karar.

    43.Sayfa: Hamam inşaatında çalışan Ahmet Külte, Abdurrahman Keleş, Mahmut Öncül, Kara Ahmet Özdemir ve Hasan Çalışır'a ödeme yapılmasına dair 5 karar.

    44.Sayfa: Hamam inşaatında çalışan Halil Keleş, Bayram Aydın ve usta Süleyman Gündoğan ile Müteahhid İbrahim Yanar'a yapılan 4 ödeme kararı.

    45.Sayfa: Bayram Aydın'a ödeme, Aşiret Yörüğü Mehmet Ali Genç'ten otlakiye tahsili ve Arif Soya'ya arsa satışına dair 3 karar.

    46.Sayfa: Hamam inşaatında usta Süleyman Gündoğar ve işçi Mevlüt Gülen ile Muhtar ve Katip ücretlerinin ödenmesine dair 4 karar.

    47.Sayfa: Hamam için Kazım Yavuz, Hüseyin Öncül ve usta Süleyman Gündoğar ile Müteahhid İbrahim Yanar'a ödeme kararları.

    48.Sayfa: Ömer Tüblek'e arsa satışı, hamam inşaatında usta Hasan Aytar ile işçi Hasan Çalışır'a ödeme kararları. 

    49.Sayfa: Söğüt, kavak ve çıkıntı kiriş satışına dair 3 karar.

    50.Sayfa: Eski hamamdan çıkan döşemelerin Ömer Tüblek'e, çerçevelerin Memur Fevzi Kısacık'a ve kapının Halil Keleş'e satıldığına yönelik 3 karar.

    51.Sayfa: Eski hamamdan çıkan 1 kapı Ahmet Asan, 1 kapı Mustafa Şen, 4 kapak tahtası Kadir Taşkın'a satıldığına dair 3 karar.

    52.Sayfa: Eski hamamdan çıkan kiriş ve döşemeler Kazım Kaçmaz, 1 dış kapı Arif Varlı, 16 direk Mehmet Kök'e satıldığına dair 3 karar.

    53.Sayfa: Eski hamamdan çıkan 54 çam döşeme Hamdi Honça'ya, 30 çam döşeme Ali Çalışır'a satıldığı ve Ahmet Yiğit'e Jandarma taşıma ücreti ödendiğine dair kararlar.

    54.Sayfa: Müteahhid İbrahim Yanar, usta Süleyman Gündoğar, kamyoncu Şerafettin Azbay'a ödeme yapılması ve ayrıca Muhtar ücreti ödeme kararları.

    55.Sayfa: Katip ücreti ödenmesi, Cemal Omak'a arsa satışı ve Arif Seçan'a 1 çıkıntı kiriş satılması kararları.

    56.Sayfa: İbrahim Er'e arsa satışı ve yeni hamamı açılışa hazırlayan Mehmet Gürer, Ahmet Altıntaş ile Hidayet Aşçı'ya yapılan ödemelerle ilgili 4 karar.

    57.Sayfa: Hamama katran alımı, arsa satış ilanı ve makbuz kaydına dair 4 karar.

    58.Sayfa: Yeni hamama gerekli malzeme alımı için 5 karar.

    59.Sayfa: İdris İdi ve Mehmet Çetin'e arsa satışı ile hamama kömür alınması kararları.

    60.Sayfa: Mevlüt ve Mahmut Azbay kardeşlere oda yeri satışı ile hamama katran ve boya alınması kararları.

    61.Sayfa: Çeşme künklerinin yenilenmesi için Osman Aytar ile Yeniceli Ali Aksu'ya, hamam sıvacısı Süleyman Gündoğar'a ödeme yapılması ve yeni hamama malzeme alınmasına dair 4 karar.

    62.Sayfa: Yeni hamam sıvacısı Süleyman Gündoğar'a ödemeler ve hamama harcama konusunda 3 karar.

    63.Sayfa: Hamama demir alınması, camcı Hayri Atilla'ya ödeme yapılması ve Ali Tüplek'e arsa satışı kararları.

    64.Sayfa: Hamamda çalışan Hasan Dalgalı'ya ödeme ile hamam yanışı üzerine Müteahhid İbrahim Yanar'a teminat iadesi kararı. 

    65.Sayfa: Yeni hamam yapılması ve bu hususta Muhtara harcama yetkisi, köy odasına kırtasiye alımı, Haydar Acar'a ödeme yapılması ve düzeltme kararları.

    66.Sayfa: Hamama çekilen kum bedeli olarak Ahmet Terlemez'e ödeme, köy odasına hasır ve hamama odun alımı, Kervansaray çevresine kaldırım yapılmasına dair kararlar.

    67.Sayfa: Köy odasına hasır alımı ve Mehmet Kırım ile Ömer Patlar'ın korucu tutulmasına dair 3 karar.

    68.Sayfa: Okula süpürge alımı, Hasan Dalgalı'ya boğa bakım ücreti ödenmesi, Muhtar ve Katip ücretlerinin ödenmesine dair 4 karar.

    69.Sayfa: Tereyağı, süt tozu ve peynir dağıtım ile hamamın odun ihtiyacı için salma salınmasına yönelik kararlar.

    70.Sayfa: Hamam işletmesinin Eyüp oğlu İbrahim Çetin'e verilmesi.

    71.Sayfa: Hamam işletme şartları ve 227 numaralı karara dayalı salmanın iptali.

    72.Sayfa: Muhtara harcama yetkisi verilmesi, pazar harcı toplayanlara yevmiye verilmesi, İhtiyar Heyeti rutin toplantı günü belirleme kararları.

    73.Sayfa: Dağdaki meşe korusunun korunması, köy çeşmelerinin kullanılması ve pazaryeri ile sokakların sağlıklı kullanımına dair kararlar.

    74.Sayfa: Köy boğalarına yem ve saman alımı, bakım ücreti belirlenmesi, hamam için Muhtara harcama yetkisi verilmesi kararları.

    75.Sayfa: Haydar Acar'a ödeme, ihtiyaç fazlası demirin Nahiye Müdürü Fevzi K'ya satılması, Hüseyin Kalkan'a arsa satışı kararları.

    76.Sayfa: Arif Seçan ve Hüseyin Honça'ya arsa satışı.

    77.Sayfa: Halil Akkaş'a arsa satışı ve hamam avlu duvarının Yeniceli Ramazan Baybaş'a yaptırılması kararları.

    78.Sayfa: Gıran süren Hasan Eminç'e tarla satışı, Şükrü Dadak ve Ramazan Zenger'e arsa satışı kararları.

    79.Sayfa: Resul Eser'e arsa satışı ve Ömer Azbay'a pancar bekçiliği verilmesi.

    80-81-82-83-84-85-86.Sayfa: Bütçe salma listesi.

    87.Sayfa: 1957 yılı bütçe salma ve kırık orak makinesinin satışının duyurulması kararları.

    88.Sayfa: İbrahim Yet'e arsa satışı ve Abdullah Sancak ile Abdurrahman Keleş'in Bekçi tutulması.

    89.Sayfa: Süleyman Öztürk'e arsa satışı, orak makinelerinin satışının cumartesi günü tellal vasıtasıyla duyurulması kararları.

    90.Sayfa: Dağın bazı mevkilerinin Aşiret Yörüklerine kiralanması.

    91.Sayfa: Tırmıklı bir adet orak makinesinin Çakırsazlı Ali Seyhan'a satılması, Abdurrahman Keleş'in Korucu tutulması, tırmıklı bir adet orak makinesinin Hacı Ahmet Dadak'a satılması kararları.

    92.Sayfa: Bir adet tırmıklı orak makinesinin Emrullah Onay'a satılması, Aşiret Yörüklerini temsilen Ahmet Alaylı'dan ikinci taksidin tahsili, Resul Omak'a arsa satışı kararları. 

    93.Sayfa: Harman makinesinin Emrullah Onay'a satılması, çıkıntı 3 borunun Hasan Öztürk'e satılması, Hüseyin Yaman'a damızlık boğaların bakım ücreti ödenmesi.

    94.Sayfa: İbrahim Patlar'ın korucu tutulması ve bu kararın iptali, çocuk cezalarının haciz yoluyla tahsili, Hüseyin Sağlam'ın bozduğu orak makinesinin Mustafa Dadak'a satılması kararları.