Yolcu taşımacılığı deyince akla motorlu taşıt araçları minibüs ve otobüs gelir, ama henüz otomobillerin bilinmediği zamanlarda da bu iş Eğret'te vardı. Atı arabası olmayan ya da yalnız yola çıkmak istemeyen yolcular toplu taşıma yoluyla bilhassa şehre, Afyon'a götürülüyorlardı. Bu dönemin toplu taşıma aracı, at arabalarıydı.
Afyon'a veya çevredeki başka yerleşimlere gidiş gelişler eksik değildi. Hiç olmazsa kız alıp vermeler sebebiyle kurulan bağlar vardı, bu yüzden yolculuklar kaçınılmazdı. Bununla beraber ticari olarak yolcu taşımacılığının ne kadar eski olduğu bilinmiyor. Bildiklerimize bakalım...
Apdıramanların Ali Cihan Harbinde şehit olunca tek oğulları Hasan ile anası yalnız kaldılar. Fadime Hanım da Garmenlerin kızı olduğundan Hasan 'Garmenlerin Hasan' diye bilindi. Askerdeyken kazandığı lakapla bütünleşip en sonunda köyde 'Garmenlerin Esat' oldu...
Garmenlerin Hasan, girişimci bir ruha sahipmiş, Eğret'in ilk dolmuşçusu diyorlar onun için. Kepineğini kapan sabah erkenden evin önüne gelirmiş. Dolmuşçuluğu at arabasıyla yapıyor çünkü, yolcular da ona göre tedbirli yola çıkıyorlar. Daha Cumhuriyetin ilk yıllarında evinin önü durağa dönmüş... Bu işi ne kadar daha yaptığı bilinmiyor, Hasan Geçer namıdiğer Garmenlerin Esat, 1959'da vefat etmiş.
Gödenlerin Mehmet Dayı 1930 yılında dul kalmış. O yıllarda Osmanköy'de imam olan Sağırların Ali Osman Hoca, başka bir dul Gülsüm Hanım ile bunların evlenmesinde önder oluyor. Ama gelinin Eğret'e getirilmesi lazım... O sırada delikanlı olan Patlağın Davılcı (İbrahim Patlar) beygirleri koşuyor... Arabasıyla getirdiği yolculardan Gülsüm Hanım, Bakkal Süleyman Dadak'ın anası; onun yanında tay gelen kızı Naime ise Göcen Asım ve Ahmet Gülen kardeşlerin anasıdır.
Aynı yıllarda Delinorinin Gulaksız Mehmet'in de çok namlı atları var. Düzensiz aile hayatına rağmen, düzenli olarak o atlarla Eğret Afyon arasında dolmuşçuluk yapıyor. Başından bir kaç evlilik geçmiş Gulaksızın Afyon'daki araba durağı Demircileriçi... İşte orada gördüğü kendisi gibi dul Şerife Hanımla orada nikahlanmış. Yolcuları filan unutmuş, hemen aynı gün karısı ve onun oğlunu alarak, çalımlı atlarını Eğret'e sürmüş. Şerife Hanım Takanuri ile Fahrettin Argunşah'ın anası; yanında tay gelen oğlu ise Hasan Karagöz'dür...
Gulaksızın atlara hemen hemen denk seviyede bir çift at da Yenimısdık (Mustafa Şen) de var. Tabi onun dolmuşçuluğu Gulaksızdan sonra ve daha çok çevre köylere yönelik imiş. Ümmühan Hanımdan dul kaldığı sıralarda bir gün Olucak'a sefere gitmiş. O vesileyle Ayşe Hanım ile evleniyor...
Eğret Köyü İhsaniye'ye bağlandığında Eğret-İhsaniye hattında at arabasıyla dolmuşçuluk yapan iki önemli kişi var; biri Yenimısdık diğeri Sıntırın Garakazım (Kazım Sımsıkı)... Garakazımın atlar çok namlıymış... Soğuk ve yağmurlu bir gün, köyün Ebesini götürürken araba çamura saplanmış. Onu kurtaracağız filan derken epeyce ıslanmış... Ve neticede orada kaptığı hastalıktan iflah olmayıp kısa süre sonra vefat etmiş...
Bunlar at arabasıyla dolmuşçuluğun son zamanlarından ulaşan bilgiler. Oysa daha önceden, 1950'li yıllarda motorlu araçlarla taşımacılık başlamıştı. Demek ki birdenbire minibüse otobüse geçilememiş, uzun süre eski alışkanlıklar devam etmiş. Bunda motorlu vasıtaların daha pahalıya patlamasının da payı olabilir.
Ellili yıllar demiştik... 1942'de Eğret Nahiye merkezi İhsaniye'ye taşınmıştı ve o günden beri resmi işlemler için çoğu kere oraya gitmek gerekiyordu. Dolayısıyla dolmuşçulukta İhsaniye hattı önem kazandı.
1956 Yılının ilk aylarında İhtiyar Heyetinin nahiyeye gitmesi gerekti. Bunun için Coruğun Süleyman Boran'ın at arabası kiralandı. Altı kişilik heyeti götürüp getirme ücreti olarak altı lira verilmesinden anlaşılıyor ki, o yıllarda İhsaniye gidiş dönüş bilet bir liraymış...
Aynı yıl hamam inşaatı için kum lazım. Balmahmut'tan kamyonla getirilecek; ama şimdiki imkanlar yok, kum küreklerle ve kol gücüyle yüklenecek. Bunun için yükleyicilerin oraya götürülmesi gerekiyor. Başvurulan kişi Takgasların Berber Hüseyin Öncül... Arabasıyla ameleleri taşıma ücreti olarak 15 lira veriliyor Berberhüseyin'e...
Aşiret Yörükleri her sene gelip Dağ'a konuyorlar ve mevsiminde yaylayıp ayrılıyorlar. Muhtarlıkça belirlenen ücreti ödedikleri sürece bir problem yok... Yalnız o sene iki obayla ücret konusunda problem yaşanıyor ve mahkemelik oluyorlar. Neticede Jandarma zoruyla Dağ'dan çıkarılmalarına karar verilmiş. Lakin keşif, bilirkişi ve Jandarmanın getirilip götürülmesinin Muhtarlıkça ayarlanması istenmiş. Onlar da Tongulların Ahmet Yiğit'in at arabasını 5 lira karşılığında kiralamışlar.
At arabasıyla taksicilik, dolmuşçuluk böyle... Gelelim motorlu araçlarla asıl toplu taşıma sektörünün gelişimine... Aslında bıçakla kesilmiş gibi iki ayrı dönemden söz edilemeyeceğini belirtmiştik. Çeşitli sebeplerden ötürü 10-15 yıl hem at arabası hem de taşıtlar birlikte çalışmışlar. Ancak motorlular yaygınlık kazanıp, at arabası ekonomik olmaktan çıkınca kullanımdan düşmüş...
Motorlu vasıtaların Eğret'e gelişi, hemen hemen Türkiye geneliyle eş zamanlı gibi görünüyor. Genellikle ABD kökenli eski otobüslerden söz ediyoruz. Onlardan ilk defa Şubat1956 tarihli bir İhtiyar Heyeti kararı sayesinde haberdar oluyoruz. Karara konu olmasından, onların Eğret geçmişinin daha eski olduğu anlaşılabilir. Metni olduğu gibi alıyorum:
"Köyümüzün camisi önünden
hareket edip tekrar oraya gelip aynı yeri kalkma ve durak yeri yapan yolcu
otobüslerinin işgal ettikleri bu yer köyümüzün efkar-ı umumiyesi ile bütün
hayvanlarının gelip geçtiği önemli bir yer olduğundan otobüslerin oradan kalkıp
orada durmaları köyün umumi asayişi bakımından sakıncalı görülmüştür.
Bundan böyle orada duran ve oradan kalkan otobüs
sahiplerine; bir defasında 10, ikinci defasında 15 lira ceza alınmasına ve bu
durumun otobüs sahiplerine tebliğine oy birliği ile karar verildi.
Not 1- Otobüslerden Halil İleri’ninkinin kendi garajında, diğer iki otobüsün de ayrı ayrı olarak birinin
Delinurinin kuyu başında, diğerinin de Yörüğoğluların ambarın yanında durması
kurulumuzca kararlaştırılmıştır.
2- Yasak
edilen yerde durma hadisesinin üçüncü defa tekerrürü görüldüğü takdirde ceza 20
liraya yükseltilecektir. Oy birliği ile karar verildi. 17.2.1956"
Demek ki 1956 yılı başında Eğret'te taşımacılık yapan üç işletmeci bulunuyordu. Bunlardan biri Güçcükhalil (Halil İleri) imiş. Onun Hayta (Mahmut Özdemir) dayısı ile ortak ve müstakil olarak otobüsçülük yaptığını işitmiştim. Ne zamana kadar bu işi yaptı ve ne zaman kahveciliğe geçtiğini bilmiyoruz.
Kararda durak yeri olarak Yörüğoğluların ambarın yanı gösterilen kişi ise Omarcıkların Şoförhalibram (Halil İbrahim Sağlam) olduğu sanılıyor. Babasının da şoför olduğu söylenen Şoförhalibram, dolmuşçuluk denince efsane gibi anlatılır. Bu anlamda Anıtkaya dolmuşçularının piri denilse yeridir. Bir dönem bu konuda tekel olduğu, alternatifi bulunmadığından yolculara epeyce eziyetler çektirdiği de anlatılanlar arasında... Çalışmadığı zaman, ki genellikle çalışmazmış, vatandaşa ittirdiği, sonra da onları epeyce koşturduğu; araba durmadı bahanesiyle Üyük'e kadar gidip yolcuları ve yüklerini orada indirdiği, zavallıların yüküyle köye kadar yürümek zorunda kaldıklarını da işittik...
Durak yeri Delinorininguyu gösterilip ismi zikredilmeyen diğer otobüs sahibi de Takanori (Nuri Argunşah) olmalıdır. Zira aynı dönemlerde bu işi yaptığı hep anlatılır, hatta bu yüzden Taka lakabı verilmiş. Otobüsün eski ve bakımsız olmasından dolayı eski, hurda anlamında böyle demişler. Duyduğuma göre Gakgidi (Halil Oran) ile ortak yahut birlikte çalıştırmışlar otobüsü. Hatırlanacağı üzere ikisinin babası da (Coruk ve Gulaksız), at arabasıyla dolmuşçuluk bahsinde adları geçmişti... Bunlar arabaya fazla bakmazlarmış, seferden gelince öylece bırakır kahveye koşarlarmış. Bu yüzden otobüs ciddi bir arıza geçirdikten sonra bir daha ayağa kalkamamış. Patlakların Davılcının evin yanına çekmişler, orada öylece çürüdü gitti. Çocukluğumuzda içine girer, şoförcülük oynardık. Koltukları, direksiyonu, camları filan sağlamdı... Seksenlerin başında cesedi oradaydı, sonra ne oldu bilmiyorum. Günahı boynuna, motoruna toz şeker atarak otobüsü sabote ettiklerine dair bir şeyler de duydum...
Aynı defterdeki bir başka kararda, Mayıs 1956'da 'Köyümüz şahs-ı maneviyesine ait orak makinesini Afyon’a götürüp getirmesi için Köyümüz halkından otobüs sahibi Şerafettin Azbay’a on lira verilmesine oy birliği ile karar verildi.' deniliyor. Otobüsle orak makinesi götürülmesi fikri bir yana, Şerafettin Azbay'ın otobüs sahibi olduğunu da ilk defa bu kararda öğrendim.
Aklım ermeye başladığı zamanlarda, 1972 gibi Şaşdımoğlu Ziyaddin Şen'in, o günlerde benim gözüme çok büyük görünen bir otobüs kullandığını hatırlıyorum. Yolunu gözlediğim yolcular bana top getirecekti, o yüzden aklımdan kalmış. Otobüsle ilgili başka bir şey hatırlamadığıma göre Şaşdımoğlunun bu macerası kısa sürmüş olmalıdır...
Yine o yıllara ait Apak (Mevlüt Kopan)ın tuhaf burunlu, kırmızı bir minibüsü vardı. Austin miydi, acaba? Binenler kaloriferi çalışmadığı için piknik tüpüyle ısıtıldığını söylüyor. İşte soğuk bir kış gününde, öldü zannedilen Hacınınibram (Halil İbrahim Azbay)ı o arabaya atıp götürmüşler Afyon'a... Sonra orada diriliyor, ama ölümden kaçış yok... Bir kaç yıl sonra 6 Ocak 1974'te geri dönüşsüz vefat etmiş... Apak'ın kırmızı minibüsle dolmuşçuluğu da uzun sürmüyor...
Sonra dolmuşçulukta Ford rüzgarı esmeye başladı. Bu dönemde kimler bu işe soyunmadı ki... Kantinler, Gobakların Derviş, Arzıların İsa, Garaçaylılar, Gecegondu, Berberlerin Emin, Ağamehmet, Yılıkların Ahmet, Kahveci Süleyman, Garaiban, Urganlılar... Çoğu umduğunu bulamadı, bir kısmı da uzun soluklu yaptı bu işi...
Kahveci Süleyman Yırgal ve İsa Türkmenoğlu'nun Afyon'da hatları vardı, onunla yürüttüler. Diğer dolmuşlardan daha erken hareket ettiği için sabahın köründe Kahvecinin evin önünde bekleşirdik... Kahveci kaza yapana, İsa ise köye taşınana kadar dolmuşçuluğu sürdürüp sonra bıraktılar.
Kantinler de dolmuşçuluğu bir müddet devam ettirdiler. Haciban (İbrahim) ve Ahmet Kızılyer kardeşlerin bu lakabı almasında, arabayla hacca yolcu götürmelerinin payı var. Sonra onlar da minibüsü sattı, ama Haciban Belediyede otobüs şoförlüğünden emekli oldu.
Gobakların Garaiban (İbrahim Kopan) da uzun süre dolmuşçuluk yapanlardan biridir. Bir kaç kere değiştirdiği aracıyla ölene kadar dolmuşçuydu. Oğlu Halil İbrahim Kopan da bir süre direksiyona oturmuştu...
Garaçaylıların Muhittin, Asım ve Mahmut Öztürk kardeşler, Anıtkaya-Afyon arasında en uzun süre dolmuşçuluk yapan aile oldular. Muhittin emekli olana kadar sürdürdü bu işi, sonra oğulları devam ettirdi. Mahmut, kendi minibüslerinden sonra Belediye'de otobüs ve minibüsleri kullandı; oradan emekli oldu. Kelasım ise son dönem dolmuşçuluğunun önemli isimlerinden biri oldu. Hastalık haline gelen mesleğini, emekli olduktan sonra bile bir müddet daha sürdürdü...
Şimdi Anıtkaya toplu taşımasında önemli dönüm noktalarından birini zikretmemiz lazım. Galiba 1985 yılında, Salim Kurt zamanında belediye adına iki 50 NC otobüs alınarak Tüzel kişilik bu işe sokulmuş oldu. Kişilere ait özel minibüslerle bunlar bir düzen içinde Afyon-Anıtkaya arası taşımacılığını yürütmeye başladılar. Her aracın Anıtkaya ve Afyon'dan hareket saatleri belirlendi, belediye araçlarında biletli dönem de bu vesileyle başlamış oldu.
Daha disiplinli bu çalışma sistemi sayesinde konforlu yolculuklar yapılıyordu. Tabi şimdiki gibi piyade yolculuklara pek rastlanmaz, herkesin az çok yükü olurdu. Bu yüzden araçların üzerine yük sarabilmeye müsait bagaj kısmı bulunurdu. İçerisi dolu olduğunda bir kaç yolcuyu teras gibi bagajlara almak, nadirattan da olsa görülen şeylerdendi...
2000 Yılından sonra Anıtkaya Belediyesi toplu taşıma işinden çekildi. Araçlarını sattı, ayrıca tescillediği Anıtkaya-Afyon hattını da özelleştirdi. Böylece esnafı örgütlenmeye yönlendirmiş oldu. Yaklaşık yirmi yıldır dolmuşçuluk bu sistemle yürütülüyor.
Aşağı yukarı bir asırlık tarihini anlattığımız Anıtkaya dolmuşçuluğunda, Garmenlerin Esat'tan bugünkü Taşıma Şirketine, dillendirilen şikayetler birbirine çok yakın...