Eski takvime göre yaz başlangıcı sayılan Hıdrellez öncesi, belki Nisan ortaları filan... Yağmurların başlayıp ekinlerin boy verdiği dönemler... Malum olduğu üzere yağmur her zaman bereket olmuyor, bazen felakete dönüşebiliyor.
Aşırı yağış sonucu oluşan sel, mahsul için ölümcül olabiliyor. Yine bu dönemde ansızın dolu yağabiliyor. Tabii afet denilen böyle durumlara insanın alabileceği tedbirler sınırlı kalıyor. Mayıs ortasında yağan kar için, önceden ne yapabilirsin ki! Şimdilerde tarım sigortası filan diyorlar; ama bugünün kafasıyla değil, yarım asır, belki daha önceki dönemlerin şartlarına göre düşünelim... Hiç bir şey yapamazsın, Allah'a sığınmaktan başka....
Kuraklık da bir afet olduğu için, çözüm mercii olarak İlahi makama başvurulup yağmur isteniyor, buna da yağmur duası deniliyordu. Belli bir vakte bağlı olmaksızın, herhangi bir zamanda yapılabiliyor yağmur duası... Öncesinde, Hafızlar köyün çevresini okuyarak dolaşıyor; halk da indirdiği hatimlerle bunu destekliyor; yağmur duası sonrası okunmuş taşlar bunarın su bülken gözelerine atılıyordu.
Yağmur duası öncesi, köy çevresinin hafızlarca dolaşılmasına benzer bir uygulama; Hıdrellezden önce, her türlü doğal afetten korunma amaçlı olarak yine yapılıyordu. Bunun vaktini Köy büyükleri belirlerdi; ama yağmur dönemi başlamadan önce olmasına özen gösterilirdi.
Kuzeyde, Cumalı yakınlarında atlarına binmiş iki Hafız, iki koldan Güneye doğru geniş birer yay çizerek ilerler, Çirçir'in ilerisinde Örenler mevkiinde buluşarak okumayı tamamlarlardı. Böylece sağdan okuyan Hafız; Yenice, Olucak, Mılıklar, Çatalçeşme, Bayramgazi köyleriyle aradaki hattı takip eder; soldan güneye doğru ine Hafız da Susuz, Aşağı Dandır, Yukarı Dandır köy sınırlarını dolaşmış olurdu. İşin özünde, Eğret'in arazilerini içine alacak bir sınır belirleme durumu olduğundan buna 'sınır cizme' denirdi.
Okuma ve dualarına zarar gelmesin diye, her Hafıza bir yedekçi veriyorlar. Görevi sadece güzergahı takip ederek atı yedmek. Yedekçinin de arazi sınırlarını iyi bilmesi lazım tabi. Güzergah uzun olduğu için yedekçiye de bir binek veriyorlar ayrıyeten...
Sınır çizmenin mantığı, Eğret'i manevi bir muhafaza altına almaktı. Dualar ederek, arada boşluk bırakmadan bütün sınırlar böyle bir duvarla örüldüğünde, afetlerin mahsule zarar veremeyeceğine inanılırdı. Koca köyü, yerden başlayıp göğe kadar yükselerek koruyan, görünmez kalkanlar gibi düşünelim...
Önceleri sınır çizme, sadece tabii afetlere karşı yapılırmış. Daha sonraları (baktılar işe yarıyor...) toplumsal huzursuzlukları gidermek için de sınır çizmeye başlamışlar. Böyle yaptıklarında, köy halkı kendini huzurlu ve emniyet içinde hissedermiş. Bu yüzden Hıdrellez öncesinde mutlaka sınır çizilmesine dikkat ediyorlarmış.
Dikkat ediyorlarmış ama; zaman geçip nesiller değiştikçe, öncelikler ve hassasiyetler de değişmiş. Hiç aksatılmayan sınır çizmeler bazen unutulmuş. Kavgalar, döğüşler, cinayetler artınca 'Bu yıl sınır çizmedik, böyle oldu...' veya 'Hemen bir sınır çizelim.' derler hatalarını telafi ederlermiş.
Molla Osman gibi büyükler göçüp gittikten sonra sınır çizmenin bittiği, bir daha yapılmadığı söyleniyor. Genel ifadelerin ötesinde, somut isimler ve tarih bilgisi içeren en son sınır çizme olayını şu şekilde işittim: 1958 Yılında Kör Hoca (İbrahim Varlı) ile Oflu Abdullah Hoca Yörüğoğluların atlara biniyorlar. Cumalı'nın önündeki Çayırlardan başlayıp iki koldan okuyarak ilerliyor ve Çayırözünün üst taraflarında (Keflioğlu civarı) buluşup duayı bitiriyorlar. Galiba bu son sınır çizme olayının sonunda, bu güzel atları bulmuşken bir güzel yarışıyorlar. Hangi atın ve hangi hocanın kazandığını bilen yok...
Herhalde Köprülü köyünden birisi... Kan davalı... Peşinde kendini öldürmeye çalışan birileri var diye hep tedirgin... Adamda huzur yok yani... Demiş ki 'Yav ben böyle böyle bir adamım, sürekli gözüm arakada... Ne zaman sizin köyün arazisine girsem, kendimi güvende hissediyor, rahatlıyorum...'
1960 ve 1970'li yıllarda, hatta daha sonrasında sınır çizmeye devam edilmiş. Akbaşın Mehmet Karakaya, Kösenin Mehmet Varlı, Olcaklının Musa Aydın hocalar defalarca hafız olarak katılmışlar. 2000'li yıllarda Yılgör Hoca da böyle bir duaya katıldığını söylüyor. Sonra yine unutulmaya yüz tutmuş...
Sınır çizme olayının ne kadar eski olduğunu bilmiyorum. Ben hiç tanık olmadım, hatta yeni öğrendim. İlginç ve unutulmaması gerekli bir kültürel değerimiz olduğu düşüncesiyle yazmak istedim. Biraz da bunun tetiklemesiyle 2024 yılında bir kaç köy büyüğünün önderliğinde sınır çizme ihya edildi. İnşallah devamı gelir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder