FİRAVUNUN SARAYINDA BÜYÜMESİ
Mısır'ın eski yerlileri olan Kıbti kavmi yıldızlara, putlara tapar; Hz. Yakup ve Yusuf (as)ın dini üzere yaşayan İsrailoğullarını hakir görürlerdi. Firavunlar, yani Mısır hükümdarları da onları ağır ve meşakkatli işlerde esir gibi kullanırlar, onların günden güne çoğalmalarından endişelenirlerdi.
İsrailoğulları, Kıbti kavminin muamelelerinden ve hükümdarlarının ağır tekliflerinden bezmiş usanmıştı. Atalarının eski yurdu olan Kenan diyarına gitmek istiyorlar; lakin bir türlü Mısır'dan çıkamıyorlardı. İsrailoğulları oniki kabile idi. Her kabile Hz. Yakup'un oğullarından birine mensup idi ve hepsinin ayrı lideri vardı. Birisinin kuvveti altında toplanıp birleşseler, yekvücut olsalar kendilerini esaretten kurtarabilirlerdi.
O sırada bir kahin Firavuna 'İsrailoğullarından bir çocuk doğacak ve senin devletin zeval bulacak' diye haber vermişti. Firavun bundan ürküp her tarafa cellatlar gönderdi ve İsrailoğullarından dünyaya gelen erkek çocukları öldürtmeye başladı.
Musa (as) da o sene dünyaya gelmişti. Annesi onu bir sandık içine koyup Nil nehrine bıraktı. Firavunun hanımı Hz. Asiye, sandığı görüp aldırdı. Açtığında içindeki çocuğu görünce çok sevindi. Musa (as) için pek çok süt annesi getirtti; fakat Musa (as) hiç birinden süt emmedi.
Annesi onu Nil'e bıraktıktan sonra takip etmişti. Firavunun sarayına alındığını ve süt anne arandığını öğrenince kendisi gelip talip oldu. Musa (as) ondan süt emmeye başladı. Annesi, gerçeği belli etmeden, kendi oğlunu Firavunun sarayında emzirip büyüttü.
Musa (as) gençlik çağına ulaşınca başına gelen bir hadiseden dolayı Mısır'dan ayrıldı. Arap Yarımadası tarafına geçip Medyen'e gitti. Orada Şuayp (as)ın kızıyla evlendi. On sene orada kaldıktan sonra ailesini alıp Mısır'a dönerken Tur Dağında Allah Teala onu kelamıyla taltif buyurdu ve kendisine peygamberlik verdi. Sonra Mısır'a gelip büyük kardeşi Harun (as) ile görüştü...
FİRAVUNU İMANA DAVETİ VE ÂSA MUCİZESİ
Hz. Musa ve Harun (as) Firavunun yanına gittiler. 'Alemlerin rabbi olan Allahu Teala bize peygamberlik verdi ve bizi dinine davet etmemiz için sana gönderdi' deyip onu hak dine davet ettiler ve 'İsrailoğullarını bırak onları alalım, atalarımızın eski vatanı olan Kenan diyarına (Filistin'e) gidelim' dediler. O zaman Firavun gazaba gelip (haşa) 'Mısır'da benden başka ilah yoktur, eğer benden başka Rab ve ilah tanırsan seni zindana atarım!' diye Hz. Musa'yı korkutmak istedi.
O vakit Musa (as) asasını yere bıraktı, asa hemen büyük bir ejderha olup hareket etmeye başladı. Firavun 'Kahinin haber verdiği çocuk bu olmasın' diyerek endişeye düştü. Etrafındaki adamlarına 'Musa büyük bir sihirbazdır, Mısır devletini ele geçirmek ister' dedi. O devirde sihirbazlık pek revaçta idi. Firavunun emriyle her tarafa haber gönderildi, ne kadar sihirbaz varsa getirildi. Kıbtilerin bayram gününde bir meydanda toplanacağı ilan edildi.
On gün boyunca Mısır ahalisi orada toplandı. Sihirbazlar meydana çıkıp 'Firavunun izzeti ve hakkı için biz galip olacağız' diyerek sihir aletlerini (iplerini ve değneklerini) ortaya attılar ve bir takım yılanlar geziyormuş gibi gösterdiler. Musa (as) da hemen asasını bıraktı. Asa büyük bir ejderha olup onların alet ve edevatını yutuverdi. Sihirbazlar bir de baktılar ki ne ip ne değnek kalmış. Halbuki Hz. Musa'nın yaptığı bir sihir olsaydı, onların ip ve değnek gibi alet ve edevatı mevcut kalmalı idi. 'Bu, mutlaka insan gücü dışında bir mucizedir' dediler ve Hz. Musa'ya iman ettiler.
Firavun buna çok kızdı ve 'Meğer Musa sizin ustanızmış. Evvelce onunla anlaşmışsınız ve İsrailoğulları ile birlikte Mısır'ı zabtetmeye karar vermişsiniz. Ama ben ellerinizi ve ayaklarınızı kestirip sizi hurma dallarına astıracağım!' dedi. Onlar da 'Biz Musa'nın Rabbine iman ettik, ancak O'nun affını ve merhametini isteriz.' dediler.
KIZILDENİZ'İ GEÇMESİ
Musa (as) pek çok mucizeler göstermesine rağmen Firavun iman etmedi. Nısırlıların bir kısmı ise 'Musa'ya bu kadar fırsat verilmesin, insanların zihinlerini karıştırıyor' diyerek Firavunu tahrik ediyorlardı. Benî İsrail kabilelerinin hepsi Hz. Musa'ya tabi olarak tek vücut olmuşlar ve kendilerini esaretten kurtarabilecekleri bir hale gelmişlerdi. İşte bundan dolayı Firavun da bir ara İsrailoğullarının Mısır'dan çıkıp gitmelerine ruhsat vermişti. Sonra pişman oldu.
Musa (as) bir vakit tayin ederek bütün Benî İsraili geceleyin Mısır'dan çıkarıp Kızıldeniz'in kenarına götürdü. Firavun bunu duyunca hemen askerleriyle peşlerine düştü ve sabahleyin onlara yaklaştı. O zaman Musa (as) asasıyla denize vurdu; deniz yarılıp oniki yol açıldı, oniki kabilenin her biri bir yoldan gitti. Açılan yollardan Firavun da ordusuyla girip onları takip etti. İsrailoğullarının tamamı Kızıldeniz'i geçince deniz suları birden eski haline döndü ve Firavun askerleriyle beraber boğuldu. Böylece Musa (as) düşmanlarına karşı zafer buldu, Benî İsrail ile beraber Kenan diyarına gitmek için yola düştü.
Musa (as) ve kabilesi Mısır'dan Kenan diyarına giderken yolda Amalika kavminden bazılarının yurduna uğradılar, onların öküz heykeline taptıklarını gördüler. İsrailoğulları her ne kadar Hz. Musa'ya tabi olmuşlarsa da gözleri Mısır'da iken buna benzer heykellere, putlara alışmış ve zihinlerinde henüz Allahu Teala'nın birliği yerleşmemiş olduğundan o kavmin öküz heykellerine meylettiler. Hemen peygamberlerine 'Ya Musa bize de onların ilahları gibi bir ilah bul' dediler.
Hz. Musa, 'Siz cahil bir kavimsiniz! Onların dini batıldır. Allah'tan başka ilah olur mu! Siz Allahu Teala Hazretlerinin verdiği nimetin kadrini ve şükrünü bilmiyorsunuz. O sizi başka kavimlerden üstün kıldı. Firavun size eziyet edip oğullarınızı keserken Allah sizi kurtardı.' diye nasihat etti.
KENAN İLİNE GELMESİ
Musa (as) ve kabilesi Mısır'dan Kenan diyarına gelince orada Eriha beldesine doğru gittiler; fakat buralar Amalika kavminden bir takım zorbaların elinde olduğundan onları muharebe ile çıkarmak gerekiyordu. İsrailoğulları 'Biz o zorba kavimle savaşamayız' diyerek geri çekildiler.
Hz. Musa onlara gücendi. Bu sebeple Tih sahrasına düştüler ve orada kırk sene dolaştılar, bir tarafa çıkıp gidemediler. Mısır'da iken çektikleri onca eziyet ve sefaleti unuttular. 'Keşke Mısır'dan çıkmasaydık' demeye başladılar.
Tih sahrasında bulunurlarken Cenabı Hak onlara kudret helvası gönderir ve selva kuşu (bıldırcın) eti indirirdi. Onlar da bu yiyeceklerle geçinip giderlerdi. Bir zaman sonra helva ve bıldırcın etinden usandılar, 'Biz bakla ve soğan gibi hububat ve sebze isteriz' dediler. Hz. Musa bu isteklerini reddetti ve kardeşi Harun (as)ı yerine vekil bırakıp Allahu Teala'nın emri ile Tur dağına gitti.
Benî İsrail, Mısır'da iken düğün bayram diye Kıbti kavminden emanet olarak altından yapılmış bir takım süs ve eşyalar almışlar; fakat ansızın Mısır'dan çıkınca onları sahiplerine verememişlerdi. Tih sahrasında ise köy kasaba olmadığından altın ve gümüşün itibarı yoktu. Bu yüzden bu emanet ziynetleri kendilerine yük ediyor, taşıyıp duruyorlardı.
İçlerinde Samiri adında bir münafık vardı. Bir gün onları aldatıp altınları toplatarak hepsini ateşe koyup eritti ve altından bir buzağı heykeli yaptı. Bu heykel buzağı gibi ses çıkarırdı. Onlara 'İşte sizin ilahınız ve Musa'nın ilahı budur. Musa onu arayıp bulmak için Tur'a gitti. Geliniz, buna tapınız.' dedi. Onlar da buzağıya tapmaya başladılar. Harun (as) her ne kadar nasihat ettiyse de kulak asmadılar. 'Musa gelinceye kadar biz buzağıdan vazgeçmeyiz' dediler.
TEVRAT'IN İNDİRİLMESİ
Allahu Teala, Hz. Musa'ya bir Kitap indirmeyi murat ettiğinde, Onu Tur dağına davet buyurdu. Musa (as) kırk gün Tur'da yalnız başına ibadet etti. Vasıtasız olarak Cenabı Hakk'ın kelamını işitti. İşte o vakit ona Tevrat-ı Şerif nazil oldu.
Musa (as) Tur'dan gelince Benî İsrailin buzağıya taptığını gördü. Onlara çok kızdı. Samiri'yi kovdu, buzağı heykelini yaktıktan sonra denize attı. Harun (as)a 'Niçin bunları gözetmedin de Samri'ye aldandılar!' diye sordu. Harun (as) 'O kadar nasihat ettim, dinlemediler. Az kalsın beni öldüreceklerdi.' diye özür beyan etti. Buzağıya tapmış olanlar da pişman oldular, yalvardılar ve günahlarına tövbe istiğfar eylediler.
Bundan sonra Hz. Musa kendisine Hz. Allah tarafından indirilen Tevrat-ı Şerifi ortaya koydu. İsrailoğulları onu kabullenmekten, onda kendilerine yükletilen mükellefiyetler ve hükümlere göre amel etmekten kaçındılar. Bunun üzerine Tur dağı başlarının üzerine kaldırıldı. Önlerinden kendilerine bir ateş gönderildi, arkalarından tuzlu bir deniz getirildi.
Onlara 'Size verdiğimiz şeyi kuvvetle tutunuz, ona sımsıkı sarılınız ve söz dinleyiniz. Ya bunu kabul eder ve size emrettiğim şeyleri yaparsınız ya da şu dağ üzerinize bırakılacaktır yahut şu denizde boğulacaksınız veya şu ateşte yakılacaksınız.' denildi. İsrailoğulları kendileri için kaçılacak yer olmadığını görünce bunu kabullenmek zorunda kaldılar. Tevrat'ın hükümleriyle amel etmeye başladılar. Allah'ın birliği akidesini güçlükle kalplerine yerleştirebildiler.
Önce Harun (as) dünyadan göçmüştü. Vakti gelince Musa (as) da; Yusuf (as)ın oğlu Efrayim'in soyundan Yuşa (as)ı yerine halife tayin ettikten sonra kendisi de ahirete irtihal etti. Hz. Musa'nın şeriatı, Hz. İsa'ya kadar devam etti. İkisinin arasında gelip geçen peygamberler hep Musa (as)ın şeriatı ile amel etmek üzere gönderildiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder